Özal’ın kafası kopmuş

HASAN CAN

Active member
Özal’ın kafası kopmuş


ozal-1175479-465x309.jpg


Prof. Dr. Sevil Atasoy, Turgut Özal'ın mezarının açılması sırasında mezarı açan ekibin o gün neler yaşadıklarına ilşkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Toksikoloji uzmanı eski İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, iki hafta önce piyasaya çıkan 'Yeraltındaki Melekler, Yerüstündeki Şeytanlar' kitabında feth-i kabir sırasında yaşanan ilginç bir olayı okurlarıyla paylaştı. Atasoy'un rapora dayanarak anlattığı olay, Turgut Özal'ın kafasının, mezardaki suyun ölçümleri sırasında bedeninden ayrılmış olabileceğini akla getiriyor.

Prof. Dr. Sevil Atasoy, kitabında feth-i kabir ekibinin o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Günlerden 2 Ekim 2012'ydi, saat tam 12.30. İşte tam o an, zaman durdu. O gün, o an, orada olanlar çukurun yanında durup aşağıya doğru eğildiler. O güne değin orada bulunanlar, böyle bir şey ne görmüş, ne duymuştu. Çünkü karanlığın içi neredeyse tamamen suyla doluydu. ‘Ölçelim' dediler. Su biraz hareketlendi. ‘Derinlik, bir metre elli santim'. Sudan örnek aldılar. ‘Kameralardan ikisini kapatın, mola veriyoruz'. Çalışmaları durdurdular. Birkaç nöbetçi bırakıp dağıldılar. 20 dakika sonra ezan okundu. Görev yerinden ayrılamayanlar, bulundukları yerde dua etti".

"SUYUN CENAZEYİ NASIL ETKİLEDİĞİNİ ALLAH’TAN BAŞKA KİMSE BİLEMEZ"

Atasoy, kabrin içindeki suyun cenazeyi nasıl etkilediğini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini de belirtiyor. Sevil Atasoy, şu ifadeleri kullanıyor: "Doğrusu hiçbiri, suyla karşılaşılacağını öngörememişti. Sözüm ona dinlenmek amacıyla verilen öğlen arasında hepsinin aklında, fikrinde sadece bu konu vardı. Su nereden gelmişti? Topraktan mı sızmıştı? Yağmurla mı dolmuştu? Ne zamandır oradaydı? Dillendirmeye pek cesaret edemeseler de cevabını henüz Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği ortak bir soruları olduğu muhakkaktı:Su cenazeyi nasıl etkiledi acaba?"

"GÖVDE SUYUN YÜZÜNE ÇIKARKEN KAFATASI BALÇIĞA GÖMÜLÜYDÜ"

Sevil Atasoy, mezardaki suyun ölçümünün ardından yaşanan olayları şöyle anlatıyor: "Önce tahtaların tamamını kaldıralım, sonra suyu boşaltırız' diye karar verdiler. Dönüp geldiklerinde, planladıkları gibi işe koyuldular ki saat: 14.00'e doğru beklenmedik başka bir durumla karşılaştılar. Suyun yüzeyinde büyük bir cisim belirmişti. Belki o anda emin olamamışlardı ama yüzen cisim, merhumun gövdesiydi. Ölümünden 19 yıl 5 ay 16 gün sonra açılan kabirden sadece kemiklerin çıkması beklenirken, gövdenin çıkmasına hayret etmemek mümkün değildi. ‘Sabunlaşmış olmalı' dedi bir uzman, haklıydı. Suyu boşaltmak üzere bir pompa getirttiler, hortumun ucuna bir süzgeç bezi bağlayıp çukurun içine yavaşça salıverdiler, ağır ağır suyu boşaltmaya başladılar. Bir ara durdular. Gövdeyi dışarı aldılar, suyu boşaltmaya devam ettiler. Ta ki bir karış derinliğindeki balçığa gömülü kafatasını ve irili ufaklı kemikleri görünceye dek."

"EN ZOR AYDINLATILAN CİNAYETLER AKLA GELMEYECEK BASİTLİKTE İŞLENİR"

Atasoy, Özal'ın cinayete kurban gitmesiyle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: "Kusursuz cinayet yoktur. Çünkü kusursuz olduğunda, ölümün cinayet olduğu bile anlaşılmaz. Toplumumuzun önemli bir bölümü, bu satırlar kaleme alındığında, elde henüz kesin delil olmamakla birlikte, Turgut Özal'ın bir cinayete kurban gittiğine inanıyor. O kadar ki, açılan bir cinayet soruşturması ve cinayetle suçlanan biri dahi bulunmakta. Demek ki bir kusur var. Bana göre o kusur, çoktan bulundu. Üstelik o kadar da basit bir kusur ki. Zaten en zor aydınlatılan cinayetler de hiç akla gelmeyecek basitlikte işlenenlerdir."

"ÖZAL O GÜN ÇOK FAZLA ATENOLOL YUTMUŞ OLAMAZ MI?"

Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüne 'atenolol' adlı tansiyon ilacının yol açtığını yazıyor. Kimya Dairesi'nin hemen her iç organda atenolol bulduğunun altını çiziyor ve bu durumun mutlaka izah edilmesi gerektiğini savunuyor.

Atasoy'un tespitinin son bölümünde şu satırlar yer alıyor: "Acaba merhum cumhurbaşkanımız o gün çok fazla atenolol yutmuş ve nabzı düşerek kardiyojenik şoka girmiş olamaz mı? Ya da bir kaşık ılık suda bir tablet atenololün kolayca çözündüğünü ancak tadının acı olduğu göz önüne alındığında acılığını örtecek bir sıvıda çözülerek ya da toz halinde katı yiyeceğe katılarak kendisine verilmiş olamaz mı?"
 

HASAN CAN

Active member
Özal'ın Adlî Tıp raporu uzmanları şaşırttı

Turgut Özal'ın otopsi raporunu inceleyen heyet, raporun eksiklerle dolu olduğunu açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Özal zehirlendi’ sözleri Adli Tıp raporunu yeniden tartışmaya açarken, şüpheli ölümle ilgili soruşturma cephesinde de önemli bir gelişme yaşandı.

Zaman gazetesinin Çağlar Avcı imzalı özel haberine göre, ‘Zehir var, zehirlenme yok.’ diyen Adli Tıp raporunu mercek altına alan Ankara Cumhuriyet Savcılığı, bunun için bağımsız bir bilirkişi heyetini görevlendirdi. Uzman heyet, Özal’ın naaşından alınan doku örneklerinde kadmiyum zehrinin 18,15 ppm çıkmasına rağmen söz konusu verinin Aralık 2012 tarihli Adli Tıp raporunda dikkate alınmadığını belirtti. Zehrin, normal değerlerin üstünde olduğunu gösteren bu testin görmezden gelindiği, kadmiyumun 1 ppm’nin altında çıktığı bir başka verinin esas alındığı tespit edildi. Uzmanlar, naaşın altındaki çamurda bulunan DDE miktarının (tarım zehrinin parçalanmış hali) mezarın diğer bölgelerindeki DDE miktarından 50 kat fazla olduğu bilgisinin de göz ardı edildiğini belirledi. Diğer bir önemli tespit ise raporun ham analizlerinde görülen hekzaklorobenzen (HCB) isimli zehrin sonuç kısmında yer almaması oldu. Heyet, bu kritik verilere ve Özal’ın vücudunda birden fazla zehir bulunmasına raporda yer verilmemesine dikkat çekti.

Bağımsız bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda, Özal’da karaciğer, kemik iliği tozunda, beyinde, sabunlaşmış dokuda bulunan kadmiyum (cd) analizleri yapılış şekli de eleştirildi. Özal’da tespit edilen kadmiyum miktarıyla ilgili genelde 1 ppm (zehirlenme miktarı) altındaki değerleri sonuç raporuna yansıdı. Bunun da Türkiye’deki normal popülasyon sonuçları ile literatürdeki değerlerle uyum gösterdiği belirtildi. Fakat süreçte X-ray fluorescence (XRF) yöntemiyle yapılan incelemede kadmiyum değerinin 18,15 ppm bulunması dikkate alınmadı. Burada bir miktar bulaşma söz konusu olduğu ifade edilmesine rağmen tekrar XRF cihazında analiz yapılmaması önemli bir eksiklik olarak gösterildi. İncelemeler sonucunda ayrıca XRD analizi de yapıldı. Burada da kadmiyum tuzları bulunduğu gerekçesiyle kemik dokusunun yedek olarak alınan örneği TÜBİTAK’a gönderildi. Fakat TÜBİTAK’ta XRF yöntemi çalışılmadı. Onun yerine ICP-MS analizi yapıldı. Sonuç ise 0,046 ppm bulundu. Bu da kabul edildi.

BÖBREK ANALİZLERİ YAPILMADI

Hazırlanan raporda ciddi bir eleştiri de analizlerin kadmiyumda ani zehirlenmeleri gösterecek böbrek analizlerinin yapılmasına geldi. Normalde kadmiyum zehirlenmesinde kronik maruz kalma kemikte kendini gösterirken, akut (ani) zehirlenmelere böbrekten bakılması gerekiyor. Fakat bu analizler Adli Tıp incelemelerinde yapılmadığı aktarılıyor. Kadmiyum böbreklerde biriken ve kan kimyasını da bozan ağır bir metal olarak biliniyor.

Dışarıdan bilirkişilerin yaptığı çalışmada kimyasal analizlerde tespit edildiği halde raporun sonuç kısmına girmeyen iki zehre daha dikkat çekildi. Hekzaklorobenzen (HCB) ve hexabromobenzene (HBB) isimli zehirlerin varlığına vurgu yapılmaması, bunlara ilişkin detaylı çalışma yapılmaması da eleştirildi. Savcılığın isteği üzerine raporun tümü ve eklerini inceleyen ekip, özellikle HCB oranının normalin çok üzerinde olduğunu tespit etti. Fakat bunun miktar tayininin ve açıklamasının raporun sonuç kısmında yer almaması eksiklik olarak görüldü. Aslında HCB söz konusu Adli Tıp Kurumu raporunun sonuç kısmında sadece bir cümle ile geçiyor. Kurul, Adli Tıp Kimya İhtisas Dairesi Toksikoloji Şubesi raporuna atıfta bulunarak, ‘arama sonuçlarında DDE’nin ve yine bir pestisit olan HCB’nin maddelerine rastlanıldığının belirtildiği’ şeklinde aktarılıyor.

ZEHİR TOPRAKTAN GEÇSEYDİ, HER YERDE MİKTARI BENZER OLURDU

Savcılığın talebiyle Adli Tıp Kurumu raporunu inceleyen bağımsız bilirkişiler, Özal’ın naaşının bulunduğu mezarın etrafından alınan farklı toprak numunelerinde belirlenen değişik DDE zehri miktarlarının iyi yorumlanmadığı görüşünde. İncelemelere göre, Özal’ın mezarın yan duvarlarında DDE oranı 0,8823 ppm (zehir miktarı) değerindeyken bu mezarın tam altındaki noktada 49 ppm’ye çıkıyor. Kısaca yaklaşık 49 kat daha fazla. Bu da gösteriyor ki Özal’ın naaşındaki zehir topraktan değil bizzat naaşında vardı ve yıllar içinde naaşının oturduğu taban kısmında birikti. Uzmanların görüşüne göre, eğer zehir toprakta olsa idi mezarın her bölgesinde miktarı aynı ya da benzer olurdu. Bu durumla bağlantılı diğer bir önemli konu ise Özal’ın otopsisinde tespit edilen başta DDE ve diğer zehirlerin 19 yıl boyunca tekrarlayan su birikmelerinin etkisiyle ciddi anlamda konsantrasyon (çözünen madde miktarı) kaybına uğramış olabileceği. Uzmanlara göre, gerek DDE gibi zehirler, gerekse kadmiyum gibi ağır metallerle ilgili olarak bulunan sonuçlar değerlendirilirken 19 yıllık süre, yıkım ve yarılanma açısından da ele alınmalıydı. Buna göre farklı açıklamalar getirilmeliydi. Rapora göre, yağan yağmur ve toprağın emdiği su düşünüldüğünde zehir miktarı yıllar boyunca azalma göstermiş olmalı. Tartışmalı Adli Tıp Kurumu’nun raporunda, Özal’ın vücudunda yapılan incelemede zehir tespit edildiği aktarılıyor, ancak, Özal’ın ‘dışarıdan bir müdahaleyle zehirlendiğine dair bir bulguya rastlanmadığı’ ifade ediliyordu.
 

HASAN CAN

Active member
"Özal öldürüldü, katili Azerbaycan'da"
turgut-ozal-1268427-465x309.jpg


Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili olarak eşi Semra Özal'ın savcılığa verdiği ifadeye ulaştı. Semra Özal, ifadesinde Kartal Demirağ tarafından düzenlenen suikasti ve Özal'ın son gecesini anlattı. Kendisine daha önce ulaşan "şüpheli" notu da savcıya verdi. Notta, "katil"in ismi ve "Turgut Özal ölmedi, öldürüldü" yazıyordu. NTV'nin ulaştığı üç sayfalık ifadede, şüpheli Hasan Alioğlu'nun Azerbaycan'daki adresi de yer aldı.
"Eşim öldükten 5 yıl sonra İstanbul'da oturduğum evime, benim bulunmadığım bir sırada bir şahıs gelmiş ve şahıs kapıdaki korumalara mutlaka Semra Hanım'ı görmem lazım demiş. Dışarıda olduğumu söyleyince şimdi size verdiğim şu notu bırakmış: "Turgut Özal'ı öldürdüler, katili Azerbaycan'da. İsmi Hasan Alioğlu'dur."
Özal, notun kendisine iletilmesinin ardından hemen harekete geçtiğini ancak Alioğlu'nun izine ulaşılamadığını söyledi.
Semra Özal, Turgut Özal'ın öldüğü gün yaşananları da detaylarıyla anlattı. "Kimse otopsi yapalım mı? diye sormadı" dedi.
"Sabah 8.30 gibi kalktı, ben kahvaltı hazırlamıştım. Eşim duş aldı ve tıraş oldu, birlikte kahvaltı yapmak için yatak odasından çıktık. Salon ile yatak arasındaki hol de yürüyüş bandı, spor aletleri vardı. Oradan geçerken "bugün spor yapmayacağım. Zaten duş aldım terlemeyeyim" dedi. Arkamdan geliyordu. Bir anda bir ses duydum dönüp baktığımda eşim yüzükoyun yatıyordu. Yüzünü çevirdiğimde ağzından beyaz bir şey akıyordu.
Doktor ambulans diye bağırdım. Bu sırada deniz yaver ve birkaç kişi eşimin koluna girip dışarı çıkardılar. Ambulans diye ABD'lilerin Cevdet Sunay'a hibe edilen hasta nakil aracına konuldu. Köşk'ün ambulansını sordum ‘aküsü yok' dediler. Telsiz konuşmalarında eşimi GATA'ya götürdüklerini söylediler, sonra Hacettepe dediler. Ben de Hacettepe'ye gittim. Doktorlar önce uğraştıklarını daha sonra tüm müdahalelere rağmen vefat ettiğini söylediler. Eşimin ölümünden sonra kimse 'otopsi yapalım mı?' diye sormadı."


GÜNEŞ TANER: "DEMİRAĞ'A İLAÇ VERELİM, KONUŞUR"
Merhum Cumhurbaşkanı'nın eşi, Kartal Demirağ'ın, Turgut Özal'ı elinden yaraladığı suikastle ilgili şüphelerini de dile getirdi.
"Vurulduktan sonra korkunç bir kan akıyordu. Bana "Korkma yara elimde" dedi. Demirağ'ı yakalayarak bir odaya aldılar. Dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Ağar'dı. Güneş Taner, orada "Ben Amerikan sefaletinden bir ilaç aldım. Bu ilaç şahsa verildiğinde 24 saat içerisinde her şeyi konuşuyormuş, bundan verelim" dedi. Ancak Mehmet Ağar, kabul etmedi, "Biz konuşturacağız" dedi. Bir gün sonra Demirağ'ın konuşmadığını söylediler."

Semra Özal, eşinin, Demirağ'ın arkasındaki güçleri bildiğini ama kendisiyle paylaşmadığını söyledi.

Semra Özal, 15 yıl önce kendisine iletilen bir notu Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili soruşturmayı yürüten savcıya açıkladı.
 
Üst Alt