ceylannur
Yeni Üyemiz
Panik mi oldunuz?
Hiç bir neden yok...,aniden başlayan bir çarpıntı... terleme... göğüste sıkışma... nefes darlığı... baş dönmesi... dengesizlik... fenalaşma... baygınlık geçirme... nefes alamama duygusu... bulantı... karın ağrısı... titreme/sarsılma... ürperme... başta karıncalanma... beyinde uyuşma duygusu... ani ateş basması... nedensiz üşüme... ve en sonunda kendinize teşhis koyuyorsunuz; "Eyvahhh... kalp krizi geçiriyorum!..." "Bana felç indi!..."
... tüm bunların arkasından ciddi bir ölüm korkusu...
Bazen de başınızda bir tuhaflık hissedersiniz... sersemlik hissi... Kendisini ve çevresini bir değişik hissetme... kontrolünü kaybedeceğini zannetme... hatta çıldırma korkusu... ve ilaveten kendisine veya çevresindekilere zarar vereceği endişesi...
Bu gibi durumlarda kişiler genelde acil servislere kaldırılırlar. Orada bir çok muayene, film çekimi, elektrokardiyografi tomografi ve diğer tüm incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Kaygılanırsınız. Doktorunuza ne olduğunuzu sorduğunuzda aldığınız cevap nettir: "Bir şey yok... stresten olmuş... sinirsel..."
Ve eve gönderilirsiniz. Sadece sakinleştirici bir iğne yapılarak.
Aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşete düşüren yoğun sıkıntı veya korku nöbetlerine "Panik Atak" diyoruz. Geçmişte yeterince bilinen bir hastalık değildi ama son yıllarda ilköğretim düzeyindeki çocukların bile tanıdığı bir isim oldu. Nereye baksak, başımızı nereye çevirsek buna benzer ataklar yaşayan birileriyle mutlaka karşılaşıyoruz. Neredeyse her ailede bir tane panik ataklı kişi yaşıyor.
Panik atakların en tipik özelliği, tekrarlayıcı olmasıdır. Kişi sık sık bu atakları yaşamaya başladıkça, hastanelerin acil servislerine de sık sık taşınmaya başlamış olur. Kaçınılmaz son yani...
Her seferinde yeni muayeneler... her seferinde yeni filmler. .. doktorların bir şey olmadığına dair söylediği hiçbir cümle tatmin etmez... gözden kaçan bir şeyler mutlaka vardır diye incelemelere devam ettirilir.
Bazen de yanlış tanı konularak hasta antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından tansiyon ilacına kadar bir sürü yanlış ilaç kullanır. Ve bir türlü iyileşmez doğal olarak... bu durumda da sürekli morali bozulur...
Ataklar devam ettikçe hasta, ataklar arasındaki dönemlerde de gergin ve huzursuz olmaya başlar. Endişeli, sıkıntılı bir hal alır. Ha geldi ha gelecek diye bekler durur... ama keyifli bir bekleme değil tabii ki tahmin edeceğiniz gibi... korku dolu bir bekleme...
... bir de ne zaman nerde geleceği belli olmadığı için daha da çok kaygılanır. Ya yolda gelirse?... Ya markette gelirse?... ya iş yerinde gelirse?... Ya otobüste gelirse?... Ya komşuya gidince dedikoducu insanların arasında gelip de utanılacak bir durum yaşatırsa?... Ya sınav anında gelip, en önemli finalde geçer not aldırmazsa?... Ya yolun ortasında kalp krizi geçirip, tanımadığı insanların arasında ölüp giderse?...
Zamanla yalnız kalma korkusu da ilave olmaya başlar. Çünkü evde kimse yokken atak gelirse, düşüp bayılırsam, beni kimse hastaneye yetiştiremezse, ölürsem, ölümü bulurlarsa... vs. gibi bağlantılı düşünceler gelişir. Ya da ölmese bile, başkalarının yanında komik duruma düşme kaygısı.
Bir süre sonra bir bakarsınız ki artık kendinizi tanımamaya başlamışsınız. Siz sanki artık eski siz değilsiniz. Eskiden sevecen, neşeli, girişken olan siz gitmişsiniz... yerine korkak, asabi, her şeyden etkilenen, her şeyden kaygılanan, kendine olan güvenini tamamen yitirmiş bir siz gelmişsiniz...
... artık hayatınız tamamen bir "önlem cenneti'ne döner... Yoksa "önlem cehennemi" mi deseydim?
Evet evet... cehennem!... Ataklara neden olabileceğini düşündüğünüz her şeyden vazgeçersiniz.
Faaliyetlerden, yiyecek/içeceklerden... hatta bir çok kişinin evden çıkmadan ön-;e yatıştırıcı ilaç veya alkol aldıklarını görüyoruz. Kendilerini yatıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar kendilerince...
Öyle çok önlem var ki... isterseniz bazılarını sıralayabilirim:
... atak sırasında kendini kaybedip çocuklarına zarar vereceğini düşünen bayanlar, mutfaktaki tüm bıçakları kilit altında bulundurup, ulaşılması güç hale getiriyor...
... çocuklarıyla evde yalnız kalmak istemiyor...
... yine sokaklarda bayılmaktan korkan bayanlar, bayılınca ziynetleri çalınmasın diye, altın türü hiçbir takı eşyasını eline koluna takmıyor...
... çantalarında tüm yakınlarının ulaşılabilecek en kolay yere, telefon numaraları ve adreslerini yazıyor... hatta doktorunun kartvizitini bile yanında taşıyor... ' - "
... uç noktalarda acil servisi olan hastanelerin yakınma evini taşıyor...
... iş yerinde bayılma korkusu geçiren beyler, işlerinde istifa edip evde oturuyor...
... gittiği her yere evliyse eşini, evli değilse aileden birini taşıyor...
... üniversite öğrencileri okulu bırakıyor veya sınav günleri anneleriyle birlikte okula gidiyor...
... otobüse binip fenalaşmamak için saatlerce yol yürüyor... vs... vs...
Panik ataklar ve panik bozukluklar, psikiyatrist ve psikologlarca en iyi tanınan rahatsızlıktır.
Toplumlumuzda en sık görülen hastalıklardan birisidir. Birçok kişi bu hastalığı ya daha önce geçirmiştir ya da hâlihazırda geçiriyordur.
Her yaşta görülebilen bu rahatsızlık özellikle 18-35 yaşları arasında başlıyor. Kadınlarda daha sık rastlamıyor.
Genelde hastalar bu durumun nedenini merak ediyor. Niye böyle oldu? Niye şöyle oldu? Niye ben öyle nefes alamadım? Niye bana böyle şeyler oluyor?
Tahmin edilen iki sebebi var. Birincisi, beynimizdeki nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heye^can ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarımın düzensiz çalışması. Ki bu durum ilaçlarla çözümleniyor.
İkincisi, günlük hayatta yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucu olarak ortaya çıkan, "olması muhtemel ve zararsız" bir çarpıntı, terleme, baş dönmesi... gibi durumları "ciddi bir hastalık veya kalp krizi" şeklinde yanlış yorumlanması... tabi bu yanlış yorumlamaya neden olan da bilinçaltı süreçlerimiz... ben dediğimiz, kendim dediğimiz egomuzla olan zorluklarımız... bu durum da psikoterapi ile tedavi ediliyor.
Demek ki panik ataklar ve panik bozukluklar tedavi edilebilen rahatsızlıklardır.
İyi bir psikoterapist bulduğunuzda, hiç ilaç kullanmadan sadece terapötik destekle aşabiliyorsunuz.
Ortalama 6-7 ay süren ve belirli aralıklarla, düzenli olarak gideceğiniz psikoterapi seanslarıyla, kolaylıkla yatıştırılan bir hastalık.
Genel anlamda panik atağı anlattım. Bir sonraki yazıda devamını anlatacağım. Devamın da ne var? Panik atak hakkında bilinmesi gerekenler ve evde kendi imkanlarınızla neler yapabilirsiniz bu ataklardan kurtulmak için...
Mehtap Kayaoğlu
Hiç bir neden yok...,aniden başlayan bir çarpıntı... terleme... göğüste sıkışma... nefes darlığı... baş dönmesi... dengesizlik... fenalaşma... baygınlık geçirme... nefes alamama duygusu... bulantı... karın ağrısı... titreme/sarsılma... ürperme... başta karıncalanma... beyinde uyuşma duygusu... ani ateş basması... nedensiz üşüme... ve en sonunda kendinize teşhis koyuyorsunuz; "Eyvahhh... kalp krizi geçiriyorum!..." "Bana felç indi!..."
... tüm bunların arkasından ciddi bir ölüm korkusu...
Bazen de başınızda bir tuhaflık hissedersiniz... sersemlik hissi... Kendisini ve çevresini bir değişik hissetme... kontrolünü kaybedeceğini zannetme... hatta çıldırma korkusu... ve ilaveten kendisine veya çevresindekilere zarar vereceği endişesi...
Bu gibi durumlarda kişiler genelde acil servislere kaldırılırlar. Orada bir çok muayene, film çekimi, elektrokardiyografi tomografi ve diğer tüm incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Kaygılanırsınız. Doktorunuza ne olduğunuzu sorduğunuzda aldığınız cevap nettir: "Bir şey yok... stresten olmuş... sinirsel..."
Ve eve gönderilirsiniz. Sadece sakinleştirici bir iğne yapılarak.
Aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşete düşüren yoğun sıkıntı veya korku nöbetlerine "Panik Atak" diyoruz. Geçmişte yeterince bilinen bir hastalık değildi ama son yıllarda ilköğretim düzeyindeki çocukların bile tanıdığı bir isim oldu. Nereye baksak, başımızı nereye çevirsek buna benzer ataklar yaşayan birileriyle mutlaka karşılaşıyoruz. Neredeyse her ailede bir tane panik ataklı kişi yaşıyor.
Panik atakların en tipik özelliği, tekrarlayıcı olmasıdır. Kişi sık sık bu atakları yaşamaya başladıkça, hastanelerin acil servislerine de sık sık taşınmaya başlamış olur. Kaçınılmaz son yani...
Her seferinde yeni muayeneler... her seferinde yeni filmler. .. doktorların bir şey olmadığına dair söylediği hiçbir cümle tatmin etmez... gözden kaçan bir şeyler mutlaka vardır diye incelemelere devam ettirilir.
Bazen de yanlış tanı konularak hasta antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından tansiyon ilacına kadar bir sürü yanlış ilaç kullanır. Ve bir türlü iyileşmez doğal olarak... bu durumda da sürekli morali bozulur...
Ataklar devam ettikçe hasta, ataklar arasındaki dönemlerde de gergin ve huzursuz olmaya başlar. Endişeli, sıkıntılı bir hal alır. Ha geldi ha gelecek diye bekler durur... ama keyifli bir bekleme değil tabii ki tahmin edeceğiniz gibi... korku dolu bir bekleme...
... bir de ne zaman nerde geleceği belli olmadığı için daha da çok kaygılanır. Ya yolda gelirse?... Ya markette gelirse?... ya iş yerinde gelirse?... Ya otobüste gelirse?... Ya komşuya gidince dedikoducu insanların arasında gelip de utanılacak bir durum yaşatırsa?... Ya sınav anında gelip, en önemli finalde geçer not aldırmazsa?... Ya yolun ortasında kalp krizi geçirip, tanımadığı insanların arasında ölüp giderse?...
Zamanla yalnız kalma korkusu da ilave olmaya başlar. Çünkü evde kimse yokken atak gelirse, düşüp bayılırsam, beni kimse hastaneye yetiştiremezse, ölürsem, ölümü bulurlarsa... vs. gibi bağlantılı düşünceler gelişir. Ya da ölmese bile, başkalarının yanında komik duruma düşme kaygısı.
Bir süre sonra bir bakarsınız ki artık kendinizi tanımamaya başlamışsınız. Siz sanki artık eski siz değilsiniz. Eskiden sevecen, neşeli, girişken olan siz gitmişsiniz... yerine korkak, asabi, her şeyden etkilenen, her şeyden kaygılanan, kendine olan güvenini tamamen yitirmiş bir siz gelmişsiniz...
... artık hayatınız tamamen bir "önlem cenneti'ne döner... Yoksa "önlem cehennemi" mi deseydim?
Evet evet... cehennem!... Ataklara neden olabileceğini düşündüğünüz her şeyden vazgeçersiniz.
Faaliyetlerden, yiyecek/içeceklerden... hatta bir çok kişinin evden çıkmadan ön-;e yatıştırıcı ilaç veya alkol aldıklarını görüyoruz. Kendilerini yatıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar kendilerince...
Öyle çok önlem var ki... isterseniz bazılarını sıralayabilirim:
... atak sırasında kendini kaybedip çocuklarına zarar vereceğini düşünen bayanlar, mutfaktaki tüm bıçakları kilit altında bulundurup, ulaşılması güç hale getiriyor...
... çocuklarıyla evde yalnız kalmak istemiyor...
... yine sokaklarda bayılmaktan korkan bayanlar, bayılınca ziynetleri çalınmasın diye, altın türü hiçbir takı eşyasını eline koluna takmıyor...
... çantalarında tüm yakınlarının ulaşılabilecek en kolay yere, telefon numaraları ve adreslerini yazıyor... hatta doktorunun kartvizitini bile yanında taşıyor... ' - "
... uç noktalarda acil servisi olan hastanelerin yakınma evini taşıyor...
... iş yerinde bayılma korkusu geçiren beyler, işlerinde istifa edip evde oturuyor...
... gittiği her yere evliyse eşini, evli değilse aileden birini taşıyor...
... üniversite öğrencileri okulu bırakıyor veya sınav günleri anneleriyle birlikte okula gidiyor...
... otobüse binip fenalaşmamak için saatlerce yol yürüyor... vs... vs...
Panik ataklar ve panik bozukluklar, psikiyatrist ve psikologlarca en iyi tanınan rahatsızlıktır.
Toplumlumuzda en sık görülen hastalıklardan birisidir. Birçok kişi bu hastalığı ya daha önce geçirmiştir ya da hâlihazırda geçiriyordur.
Her yaşta görülebilen bu rahatsızlık özellikle 18-35 yaşları arasında başlıyor. Kadınlarda daha sık rastlamıyor.
Genelde hastalar bu durumun nedenini merak ediyor. Niye böyle oldu? Niye şöyle oldu? Niye ben öyle nefes alamadım? Niye bana böyle şeyler oluyor?
Tahmin edilen iki sebebi var. Birincisi, beynimizdeki nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heye^can ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarımın düzensiz çalışması. Ki bu durum ilaçlarla çözümleniyor.
İkincisi, günlük hayatta yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucu olarak ortaya çıkan, "olması muhtemel ve zararsız" bir çarpıntı, terleme, baş dönmesi... gibi durumları "ciddi bir hastalık veya kalp krizi" şeklinde yanlış yorumlanması... tabi bu yanlış yorumlamaya neden olan da bilinçaltı süreçlerimiz... ben dediğimiz, kendim dediğimiz egomuzla olan zorluklarımız... bu durum da psikoterapi ile tedavi ediliyor.
Demek ki panik ataklar ve panik bozukluklar tedavi edilebilen rahatsızlıklardır.
İyi bir psikoterapist bulduğunuzda, hiç ilaç kullanmadan sadece terapötik destekle aşabiliyorsunuz.
Ortalama 6-7 ay süren ve belirli aralıklarla, düzenli olarak gideceğiniz psikoterapi seanslarıyla, kolaylıkla yatıştırılan bir hastalık.
Genel anlamda panik atağı anlattım. Bir sonraki yazıda devamını anlatacağım. Devamın da ne var? Panik atak hakkında bilinmesi gerekenler ve evde kendi imkanlarınızla neler yapabilirsiniz bu ataklardan kurtulmak için...
Mehtap Kayaoğlu