Cenabu Rabbül alemin razı olsun.
Bu güzellik ve mükafatlar çalışmakla kazanılmaz.
Ancak Rabbimizin bir lütfu ve bahşi olarak
verilir.
Sallü ala Rasulüna Muhammed
Sallü ala Tabibi kulubüna Muhammed
Sallü ala şefiızünubüna Muhammed
Allahümme salli ala Muhammed.
Allah c.c. razı olsun emeğinizden.
Efendimizin şefaatına nail olun dilerim.
....................................................
Kur'an-ı Kerim den bazı ayetler aldım.
ilgili beyanlar.....
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Ali İmran
133
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
134. O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.
135. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. …………………………………………………………………. (Yorumu)
133, 134 ve 135. âyelerde İslâm ahlâkının bir hülâsası verilmiştir. Şöyle ki; 133. âyette, Rabbimizin bağışına, gökler ve yer genişliğinde cennetine kavuşmanın, bütün ahlâkî davranışlarımız için temel gaye olduğu; iyiliği, birtakım dünyevî menfaatlar kaygısıyla değil de, sırf Allah’a saygı ve sevgi demek olan takvâ sâiki ile ve sadece uhrevî saadet uğruna yapmak gerektiği hatırlatılmıştır. 134 ve 135. âyetlerde ise, İslâm’da ideal ahlâk tipi olan «müttakî insan»ın temel ahlâkî nitelikleri olarak sayılan «herhalde cömert olmak, öfkeyi yenmek, insanları bağışlamak ve hatasını görerek kabul etmek ve vazgeçmek» gibi vasıflar, ancak ihtirasları ve bencil duyguları karşısında hürriyetine kavuşmuş üstün ruhların faziletleridir.
………………………………………………………………………………………..
136. İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!
Bakara 29. O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi gök olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.
İSRA 70. Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık. …………………………………………………………….
(Yorumu)
Görüldüğü gibi bu âyette Allah Teâlâ, insanoğluna lütuf ve ikramının bir özetini vermekte ve onun âlemdeki özel yerine işaret etmektedir. Müfessirlere göre insanın şan ve şerefi ve diğer varlıklardan üstünlüğü; Allah’ın ona verdiği beden güzelliği, el, göz, kulak gibi organlarını daha becerikli bir şekilde kullanması, konuşabilmesi, gülüp ağlayabilmesi, okuyup yazması, başka birtakım varlıkları kendi hizmetinde kullanması, âletler icad etmesi, olaylar arasındaki sebep-sonuç alâkasını görmesi ve bu sayede geleceğe yönelik programlar ve hazırlıklar yapması, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramlarına sahip olması; kısaca, maddi ve bedenî, ahlâkî ve ruhî meziyetleri haiz olmasıdır.
……………………………………………………….
71. Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. ………………………………………………………………….. (Yorumu)
Bu âyette, amel defterleri sağından verilenlerin durumundan bahsedildiği halde, solundan verilenlere değinilmemiştir. Bu konuda Beyzâvî şöyle diyor: «Yukarıdaki âyet göstermektedir ki, amel defterleri solundan verilenler, onun muhtevasına muttali olduklarında kendilerini utanç ve hayret bürür; o kadar ki, dillerinde defterlerini okuyacak mecal kalmaz. Bu yüzden Cenab-ı Hak, onlar hakkında şöyle buyurmakla yetinmiştir:»