Peygamberimiz(sav) Kur'an-ı Kerini nasıl okurdu?

HASAN CAN

Active member
3new-702x336.jpg


Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Kur’ân-ı Kerîm’i vakar ile, tâne tâne ve duygu derinliği içinde okurdu. Âyet-i kerîmelerin mânâları üzerinde tefekkür eder ve emirlerini derhâl hayâtına tatbik ederdi. Allâh’ı tesbîh etmekten bahseden âyetlere gelince; “Sübhânallah” gibi tesbîh ifâdeleriyle Allâh’ı noksanlıklardan tenzîh ederdi. Dua âyetleri gelince onlarla Allâh’a münâcâtta bulunurdu. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca, hemen Allâh’a sığınırdı.​
Bâzen bir âyet-i kerîmeye öylesine teksîf olurdu ki sabaha kadar o âyet ile tefekkür ve niyaz hâlinde bulunurdu. Ebû Zer -radıyallâhu anh- şöyle nakleder: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gece kıyamda sabaha kadar şu âyet-i kerîmeyi tekrarlayıp durdu: “Eğer kendilerine azâb edersen, şüphe yok ki onlar, Sen’in kullarındır (dilediğini yaparsın). Şâyet onları bağışlarsan, şüphesiz ki (kudreti ile her şeye üstün gelen) Azîz, (hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan) Hakîm Sen’sin!” (el-Mâide, 118) (Nesâî, İftitâh, 79; Ahmed, V, 156)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine bir gün yukarıdaki âyet-i kerîme ile: “Rabbim, putlar insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir…” (İbrâhim, 36) âyetini okudu. Ardından ellerini kaldırıp: “Allâh’ım! Ümmetim, ümmetim!” diye yalvarmaya başladı. Bir taraftan da ağlıyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: “–Ey Cebrâîl! Gerçi Rabbin her şeyi daha iyi bilir ama (insanlar da bilsin diye), git, Muhammed’e niçin ağladığını sor!” buyurdu. Cebrâîl u geldi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona, ümmeti için duyduğu endişe sebebiyle ağladığını bildirdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ: “–Ey Cebrâîl! Muhammed’e git ve O’na; «Ümmetin husûsunda Sen’i râzı edeceğiz ve Sen’i asla üzmeyeceğiz.» müjdemizi ulaştır.” buyurdu. (Müslim, Îmân, 346) İşte Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetine böylesine düşkün ve merhametli idi. Bu hadîs-i şerîfi iyice tefekkür ederek, bizim O’na ne kadar muhabbet beslediğimizi ve bu muhabbetimizin delîli olarak Sünnet-i Seniyye’yi ne kadar yaşayabildiğimizi muhâsebe etmeliyiz.


Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür
 
Üst Alt