Nur Hanım
Aktif Üyemiz
Peygamberimizin Mezarında Diri Olması Hakkında
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in Kabrinde Diri Olduğu İle İlgili Hadis Etrafında Bir Şüphe ve Cevabı
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de diri olduğunu ve bu konuda icmâ bulunduğunu ileri sürmeleri de bir diğer şüphedir Bu görüşlerini ve iddia ettikleri icmâı, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den istekte ve istiğâsede bulunmanın cevâzına delil olarak göstermektedirler
Rasûlullah’ın kabrinde de canlı olduğuna delil olarak şunları zikretmektedirler:
1) Ahmed ve Ebû Dâvûd, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivâyet ederler: “Kim bana selâm verirse, muhakkak Allah ruhumu bana geri verir ki, onun selâmına karşılık verebileyim.” Kabirperestler bu rivâyetin Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de diri olduğuna delil teşkil ettiğini söylerler
2) Allah-u Teâlâ’nın âyet-i kerîmede “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” (Âl-i İmrân, 3/169) buyurduğu şekilde şehitler de kabirlerinde diridirler. Peygamberler onlardan daha mükemmel olduklarına göre onların da kabirlerinde diri bulunmaları gerekir
3) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra hanımlarıyla evlenmek helal değildir. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sizin Allah’ın Rasûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzâb, 33/53) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde diri olması hasebiyle hanımları hâlâ O’nun ismetinde (korumasında) bulunmaktadırlar. Bu nedenle de nikahlanmaları yasaklanmıştır
4) İmâm Müslim, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı kabrinde namaz kılarken gördüğünü rivâyet etmektedir.[ii] Bu rivâyet Mûsâ aleyhi’s-selâm’ın kabrinde de diri olduğuna delâlet eder. Bizim Peygamberimiz ise Mûsâ aleyhi’s-selâm’dan daha mükemmel özelliktedir
5) Ebû Ya’lâ, Bezzâr ve diğerleri Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu sözünü rivâyet etmektedirler: “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar”[iii]
Bu Şüphenin Cevabı
Bu şüpheye reddiye olması ve geçersizliğinin açıklanması bakımından iki açıdan cevap verilebilir:
· İleri sürdükleri her bir delilin iddialarına delil olarak kullanılmasının iptali,
· Peygamberin kabrinde canlı olduğu mesele ve şüphesinin bütününden hareketle bunun, peygambere seslenip dua etmenin cevâzına yönelik delil olarak gösterilmesinin geçersizliği
Birinci Açıdan
1) Selâma karşılık verilmesi konusundaki hadisin delil olarak öne sürülmesi birkaç yönden cevaplanabilir:
a) Selâma karşılık verilmesi ile ilgili hadisten anlaşılabilecek en münasip mânâ, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ruhunun tüm zamanlarda cesedinde var olduğu değil, selâma karşılık vermek için o zamana mahsus olarak bedenine iâde edildiğidir
b) Sahih hadisler Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e uzakta bulunanın selâmı ile yakınında bulunanın selâmını birbirinden ayırmaktadır Bu hadisler yakında bulunanın selâmının Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından işitildiğini; uzakta bulunanın selâmının ise kendisine ulaştırıldığını ifâde etmektedir.[iv] Zikredeceğimiz hadisler buna delâlet etmektedir[v]:
Ahmed, Nesâî ve İbn Hibbân tarafından rivâyet edilen ve İbn Hibbân tarafından ayrıca sahih olduğu ifâde edilen hadîs-i şerîfte Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın yeryüzünde dolaşan melekleri bulunmaktadır. Ümmetimin selâmlarını bana ulaştırırlar”[vi]
Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Hibbân tarafından rivâyet edilen ve İbn Hibbân tarafından ayrıca sahih olduğu ifâde edilen bir diğer hadiste Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem cuma gününün faziletini zikretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Cuma günü bana çokça salât getirin. Çünkü salâtlarınız bana arzolunmaktadır”[vii]
Ahmed ve Ebû Dâvûd tarafından rivâyet edilen hadiste Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kabrimi bayram yerine çevirmeyin! Evlerinizi de kabirlere çevirmeyin! Nerede olsanız da bana salât getirin! Çünkü salâtlarınız bana ulaşır”[viii]
Bu ve benzeri hadisler uzakta bulunan kimsenin selâmının Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından duyulmadığına ama kendisine bildirildiğine delâlet etmektedir. Buna göre selâma karşılık verilmesi konusundaki hadis, yakında bulunanlara mahsustur. İmam Ahmed ve Ebû Dâvûd’un Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrini ziyaret etmenin cevâzı konusunda dayandıkları delil bu hadistir. Hadisler arasını cem etmek sûretiyle sözü edilen selâmın yakında bulunan kimsenin selâmı olduğu anlayışına varmışlardır[ix]
c) Selâma karşılık verilmesi için ruhun cesede iâde edilmesi, yalnızca Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e mahsus değildir. Bilakis herkes için geçerlidir İbn ‘Abdilberr tarafından hem rivâyet, hem tashih edilen[x] ve Beyhakî tarafından da eş-Şu‘ab’da rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Dünyada iken tanıdığı bir kişinin kabri yanından geçen kimse, ona selâm verdiği taktirde Allah onun ruhunu cesedine iâde eder ki, selâma karşılık versin.”[xi] Buna göre bütün insanların kabirlerinde diri olmaları ve kendilerinden istiğâsede bulunulmasının câiz olması mı gerekmektedir? Ya Rabbi, ne büyük bir iftiradır bu!
Yine bunun gibi Buhârî’nin Sahîh’inde yer alan bir rivâyette kabirdeki mevtânın defnin ardından ayrılıp giden insanların ayak seslerini işittiği sâbittir[xii]
2) Şehidin kabrinde diri olduğuna dâir ileri sürdükleri deliller de birkaç yönden cevaplanabilir:
a) Şehidin diri olduğu nass ile bildirilmiştir.[xiii] Bununla birlikte şehitlere dua etmemiz ve onlardan istiğâse dileklerinde bulunmamız yasaklanmıştır Buna göre şehidin diri oluşu onların değil bizim lehimize delil teşkil etmektedir
b) Şehitlerin diri olduklarının belirtildiği âyet-i kerîmede Allah şehitlerin “rızıklandırılmakta” olduklarını da bildirmektedir. Yâni Allah onları cennetin nimetlerinden rızıklandırmaktadır. Buna göre kendileri Rabbleri tarafından rızıklandırıldıkları halde nasıl olur da onlardan rızık ve benzeri isteklerde bulunulabilir?
c) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şehitlerin ölümden sonraki hayatlarının hakikatını açıklayarak Müslim tarafından rivâyet edilmiş olan hadiste şöyle buyurmuştur: “Ruhları yeşil kuşların karnındadır Arş’a asılı kandilleri bulunmaktadır. Cennette diledikleri yere gidebilirler ve daha sonra yine bu kandillere geri dönerler.”[xiv]
3) Rasûlullah’ın hanımlarıyla nikâhlanmanın yasak olmasının kabrinde diri olduğuna delil olarak ileri sürülmesine şu yönlerden cevap verilebilir:
a) Ümmet diri olduklarına dâir nass bulunmasına rağmen şehitlerin hanımlarıyla nikahlanmanın cevâzı konusunda icmâ etmiştir Bu icmâ, şehitlerin kabirlerindeki canlılıklarının dünyadaki canlılıkları gibi olmadığını göstermektedir
b) Vefatının ardından Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımları iddet beklemişlerdir. Kezâ şehitlerin hanımları da iddet beklemektedirler. Bu da kabirdeki diriliğin dünyadaki dirilik gibi olduğu konusundaki istidlâllerinin bâtıl olduğunu gösterir
c) Vefatının ardından Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımlarına yeniden nikahlanmanın yasaklanması yalnızca kendilerine özgüdür Çünkü Peygamber kendilerini Allah ve Rasülü ile dünya hayatının süsü arasında muhayyer bıraktığında onlar Allah’ı ve Rasûlünü tercih etmişlerdir.[xv] Ve ayrıca onlar Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in âhiret hayatındaki eşleridir. Bu nedenle Allah, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den başkasının onlara el sürmesinin yolunu kesin olarak kapatmıştır[xvi]
4) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in, Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı kabrinde namaz kılarken gördüğünü delil olarak ileri sürmelerine de birkaç yönden cevap verilebilir:
a) Bu sadece Mûsâ aleyhi’s-selâm’a has değildir. İbn Hibbân’ın Sahîh’inde rivâyet ettiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Ölü kabre girdiğinde, kendisine batmakta olan güneş gösterilir ve ‘bırakın beni namaz kılayım’ der.”[xvii]-[xviii] Bu durum, başına gelen ölüm ile birlikte meydana gelir.
Konuya ilişkin bir diğer hadis de önceki satırlarda zikredilmiş olan “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar” hadisidir
b) Rasûlullah’ın Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı miracda namaz kılarken görmüş olduğunu anlatan rivâyet her ne kadar Müslim[xix] tarafından rivâyet edilmişse de Dârekutnî gibi bazı âlimler tarafından illetli kabul edilmiştir[xx]
İkinci Açıdan
Burada Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de dünyadaki gibi canlı bulunduğu ve kendisinden istiğâsede bulunulabileceği meselesine genel olarak cevap verilecektir Bu meseleye ilişkin olarak birkaç yönden reddiyede bulunmak mümkündür:
1) Rasûlullah’ın, kabrinde bilinen mânâda canlı ve diri olduğu iddiası şu âyet-i kerîmelerle çelişmekte ve aykırılık arzetmektedir: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer, 39/30), “Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar?” (Enbiyâ, 21/34), “Her canlı ölümü tadacaktır” (Âl-i İmrân, 3/185; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57)
2) Bilinmektedir ki, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem kabrinde, ruhun bedende bulunması, bedeni idâre etmesi, ruhla beraberken bedenin yemeye, içmeye, giyinmeye, evlenmeye vb şeylere ihtiyaç duyması şeklinde alışılagelmiş biçimde dünyevî diriliğe sâhip değildir Bilâkis kabirde berzah hayatına sahiptir Ruhu da refîk-i a’lâ’dadır.[xxi] Diğer peygamberlerin ruhları da aynı durumdadır.[xxii] Ruhlar berzahta bulundukları yer bakımından çok farklı derecelere sahiptir. Ana karnında bulunan ceninin hayatı ile dünya hayatı ve âhiret hayatı birbiriyle kıyaslanamadığı gibi aynı şekilde dünya hayatı ile berzah hayatı arasında da kıyas yapılamaz. Bir hayat türünün diğer bir hayat türüyle kıyaslanması geçersiz ve bâtıldır
3) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dilekte bulunanın isteğini duyabilecek ve duasına karşılık verebilecek şekilde diri olmuş olsaydı, imânî kurallar çerçevesinde ashâbına fetvâ verir ve ashâbını sıkıntıya sokan birçok meselede ümmetini rahatlatırdı. Nasıl olur da ashâbının görüş ayrılıklarını, savaşa varan anlaşmazlıklarını görür de cevapsız ve çözümsüz bırakır?! Nasıl olur da anlaşmazlıklar ve çekişmeler meydana gelirken hiç kimse Peygamberin kabrine gitmez de ondan yardım etmesini ve yol göstermesini istemez?! İddia ettikleri gibi Rasûlullah kabrinde diri değil mi?! Ömer radiyallâhu anh Buhârî’nin rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: “Dedenin ve kelâlenin[xxiii] mirası ile faizle ilgili bazı hususları Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e sormuş olmayı temenni ederdim”[xxiv] Ashâb-ı kirâma ne oluyor ki, Peygamber yanı başlarında canlı (!) dururken gidip Abbâs radiyallâhu anh’ın duasını vesile kılarak yağmur dileğinde bulunuyorlar?! Niçin Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e gidip ondan yağmur yağması için yardım dilemiyorlar?! Tüm bunlar ileri sürülen iddianın bâtıl ve asılsız olduğunun apaçık delilidir
Faysal b. Kazzâr el-Câsim’in
“Tevhid İnancına Aykırı İddialar ve Cevapları” Adıyla Basılan Eserinden
--------------------------------------------------------------------------------
(HASEN HADİS): Ahmed (2/527); Ebû Dâvûd (No:2041); Beyhakî “es-Sünenü’l-Kübrâ” (5/245) ve diğerleriEbû Hureyre radiyallâhu anh’den Bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No:2266); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:5679); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:925); et-Tevessül (s 65); el-Âyâtü'l-Beyyinât (s 80)
[ii] (SAHİH HADİS): Ahmed (3/120, 148, 248); Müslim (No:2375/164-165); Nesâî (No: 1632-1638) İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:49-50) ve diğerleri Enes b Mâlik radiyallâhu anh’den Bk el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No:2627); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:5865); et-Tevessül (s 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s 78)
[iii] (SAHİH HADİS): Ebû Ya’lâ “el-Müsned” (No:3425); Bezzâr “el-Müsned” (Keşfu’l-Estâr, No:256) ve diğerleri Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den. Bk. İbn Hacer “el-Metâlibu’l-‘Âliye” (No: 3452); Heysemî “Mecma‘u’z-Zevâid” (8/211). Ay. bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 621); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2790); Ahkâmu’l-Cenâiz (s. 272); et-Tevessül (s. 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s. 78)
[iv] Bk İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (27/116); İbn Kesîr “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 32-35, 117-122)
[v] Zikredilen hadislerde bu ayırıma dâir herhangi bir ifâde bulunmamaktadır. Çünkü hadisler, ifâde ettikleri anlam yönüyle mutlak olup, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e kabri başında verilen selâmla uzaktan verilen selâmın bir olduğunu; her iki türde selâmın da O’na ulaştırıldığını göstermektedir Bu ayırıma delil olarak gösterilen Ebû Hureyre radiyallâhu anh’den rivâyet edilen “Kim bana kabrimin başında salât getirirse onu işitirim; kim de uzaktan salât getirse o salât bana ulaştırılırılır.” hadisi ise, âlimlerin ittifakla belirttikleri gibi uydurmadır. Bk. İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (27/241); el-Elbânî “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (No: 203). “Da‘îfu’l-Câmi‘i’s-Sağîr” (No: 5670); “Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki” (No:934); “Bidâyetü’s-Sûl Tahkiki” (s. 20). Dolayısıyla yazarın ifâde etmiş olduğu bu ayırım, gerek delil gerekse istidlâl yönüyle doğru değildir. Bk. Şemsu’l-Hakk el-‘Azîm Âbâdî “‘Avnu’l-Ma’bûd Şerhu Süneni Ebî Dâvûd” (6/22); el-Elbânî “el-Âyâtü’l-Beyyinât Tahkiki” (s. 37); “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (1/369)
[vi] (SAHİH HADİS): Ahmed ( 1/387); Nesâî (No:1283); Dârimî (No:2816); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:914) ve diğerleriAbdullah b. Mes‘ûd radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2174); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:924); et-Tevessül (s. 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s. 80); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 2031)
[vii] (SAHİH HADİS): Ahmed (4/8); Ebû Dâvûd (No:1047); Nesâî (No:1375); İbn Mâce (No:1085); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:910) ve diğerleriEvs b. Evs radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 1527); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2212); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:1361); Sahîhu’t-Terğîb (No:696); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 458)
[viii] (SAHİH HADİS): Ahmed (2/367); Ebû Dâvûd (No:2042); Taberânî “el-Mu’cemu’l-Evsat” (No:8030) ve diğerleriEbû Hureyre radiyallâhu anh’den. Abdürrezzâk “el-Musannef” (No:6726); İbn Ebî Şeybe “el-Musannef” (No:7541); Ebû Ya’lâ “el-Müsned” (No:469) Alî b. Ebî Tâlib radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Ahkâmu'l-Cenâiz (s. 280); Tahzîru’s-Sâcid (s 95-97); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:7226); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:926); Tahrîcu Ehâdîsi Fadâili’ş-Şâm (s. 52); Gâyetü’l-Merâm (No:125)
[ix] Bk İbn Kesîr “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 34-35)
[x] İlgili yerde İbn ‘Abdilberr’in hadisi tashih ettiğine dâir bir ifâde geçmemektedir Sadece isnâdıyla birlikte hadisin metnine yer vermiştir. Bk. “el-İstizkâr” (1/185). Ancak bazı âlimler hadisin İbn ‘Abdilberr tarafından tashih edildiğini özellikle vurgulamaktadırlar Bk İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (4/295); “İktidâu’s-Sırâtı’l-Mustakîm” (2/178); İbnu’l-Kayyim “Bedâi‘u’l-Fevâid” (2/325); “Tehzîbu’s-Sünen” (11/93); İbn Kesîr “Tefsîrul-Kur’âni’l-‘Azîm” (3/447, Rûm Sûresi 52 nolu âyetin tefsiri); “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 117); ‘Aynî “‘Umdetü’l-Kârî” (8/100).
[xi] (ZAYIF HADİS): İbn ‘Abdilberr “el-İstizkâr” (1/185) Abdullah b. ‘Abbâs radiyallâhu anhumâ’dan, Deylemî “Müsnedü’l-Firdevs” (No: 6055) Âişe radiyallâhu anhâ’dan, İbn ‘Asâkir “Târîhu Dımaşk” (3/209/2); (8/517/1); Beyhakî “Şu‘abu’l-Îmân” (thk. Zağlûl No:9296, thk. en-Nedvî No: 8857); el-Hatîb el-Bağdâdî “Târîhu Bağdâd” (6/137); Zehebî “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’” (12/590) ve diğerleri Ebû Hureyre radiyallâhu anh’den.Bk. İbnu’l-Cevzî “el-‘İlelü’l-Mütenâhiye” (2/911-912, No: 1523); İbn Abdilhâdî “es-Sârımu'l-Menkî” (s. 295-297); Zehebî “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’” (12/590); İbn Receb el-Hanbelî “Ahvâlu’l-Kubûr” (s 185-187); el-Elbânî “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (No:4493); “el-Âyâtü’l-Beyyinât” (s 69-70)
[xii] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:1338, 1374); Müslim (No:2870) Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den
[xiii] Bk (Bakara, 2/154)
[xiv] (SAHİH HADİS): Müslim (No:1887) Abdullah b. Mes‘ûd radiyallâhu anh’den
[xv] Bk (Ahzâb, 33/28-29).
[xvi] Bk (Ahzâb, 33/53) Ay bk (Ahzâb, 33/6)
[xvii] (HASEN HADİS): İbn Mâce (No:4272); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:3116); İbn Ebî ‘Âsım “es-Sünne” (Zılâlu’l-Cenne, No:867) ve diğerleriCâbir b. Abdullah radiyallâhu anhumâ’dan. Bk. el-Elbânî, Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:138); Zılâlu’l-Cenne (No:867); Sahîhu Süneni İbn Mâce (No:3466); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 648)
[xviii] Bk İbnu’l-Kayyim “el-Kâfiyetü’ş-Şâfiye” (el-Kasîdetü’n-Nûniyye) (s. 220)
[xix] Bk 103 nolu dipnot
[xx] Bk el-‘İlelü'l-Vâride fi’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye (7/262-263, No: 1338).
[xxi] Bk. Buhârî (No:4437, 4440, 5674, 6348, 6510) ve Müslim (No:2191, 2444/85,87) Âişe
radiyallâhu anhâ’dan
[xxii] Bk. Uzun İsrâ hadisi Buhârî (No:3207, 3887) ve Müslim (No:164) Enes. Mâlik ve Mâlik b. Sa’sa‘a radiyallâhu anhumâ’dan
[xxiii] Ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse Bk (Nisâ, 4/12, 176).
[xxiv] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:5588) ve Müslim (No:3032/32-33) Abdullah b. Ömer radiyallâhu anhumâ’dan
www.ummulkura.com adresinden alınmadır
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in Kabrinde Diri Olduğu İle İlgili Hadis Etrafında Bir Şüphe ve Cevabı
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de diri olduğunu ve bu konuda icmâ bulunduğunu ileri sürmeleri de bir diğer şüphedir Bu görüşlerini ve iddia ettikleri icmâı, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den istekte ve istiğâsede bulunmanın cevâzına delil olarak göstermektedirler
Rasûlullah’ın kabrinde de canlı olduğuna delil olarak şunları zikretmektedirler:
1) Ahmed ve Ebû Dâvûd, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivâyet ederler: “Kim bana selâm verirse, muhakkak Allah ruhumu bana geri verir ki, onun selâmına karşılık verebileyim.” Kabirperestler bu rivâyetin Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de diri olduğuna delil teşkil ettiğini söylerler
2) Allah-u Teâlâ’nın âyet-i kerîmede “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” (Âl-i İmrân, 3/169) buyurduğu şekilde şehitler de kabirlerinde diridirler. Peygamberler onlardan daha mükemmel olduklarına göre onların da kabirlerinde diri bulunmaları gerekir
3) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra hanımlarıyla evlenmek helal değildir. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sizin Allah’ın Rasûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzâb, 33/53) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde diri olması hasebiyle hanımları hâlâ O’nun ismetinde (korumasında) bulunmaktadırlar. Bu nedenle de nikahlanmaları yasaklanmıştır
4) İmâm Müslim, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı kabrinde namaz kılarken gördüğünü rivâyet etmektedir.[ii] Bu rivâyet Mûsâ aleyhi’s-selâm’ın kabrinde de diri olduğuna delâlet eder. Bizim Peygamberimiz ise Mûsâ aleyhi’s-selâm’dan daha mükemmel özelliktedir
5) Ebû Ya’lâ, Bezzâr ve diğerleri Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu sözünü rivâyet etmektedirler: “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar”[iii]
Bu Şüphenin Cevabı
Bu şüpheye reddiye olması ve geçersizliğinin açıklanması bakımından iki açıdan cevap verilebilir:
· İleri sürdükleri her bir delilin iddialarına delil olarak kullanılmasının iptali,
· Peygamberin kabrinde canlı olduğu mesele ve şüphesinin bütününden hareketle bunun, peygambere seslenip dua etmenin cevâzına yönelik delil olarak gösterilmesinin geçersizliği
Birinci Açıdan
1) Selâma karşılık verilmesi konusundaki hadisin delil olarak öne sürülmesi birkaç yönden cevaplanabilir:
a) Selâma karşılık verilmesi ile ilgili hadisten anlaşılabilecek en münasip mânâ, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ruhunun tüm zamanlarda cesedinde var olduğu değil, selâma karşılık vermek için o zamana mahsus olarak bedenine iâde edildiğidir
b) Sahih hadisler Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e uzakta bulunanın selâmı ile yakınında bulunanın selâmını birbirinden ayırmaktadır Bu hadisler yakında bulunanın selâmının Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından işitildiğini; uzakta bulunanın selâmının ise kendisine ulaştırıldığını ifâde etmektedir.[iv] Zikredeceğimiz hadisler buna delâlet etmektedir[v]:
Ahmed, Nesâî ve İbn Hibbân tarafından rivâyet edilen ve İbn Hibbân tarafından ayrıca sahih olduğu ifâde edilen hadîs-i şerîfte Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın yeryüzünde dolaşan melekleri bulunmaktadır. Ümmetimin selâmlarını bana ulaştırırlar”[vi]
Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Hibbân tarafından rivâyet edilen ve İbn Hibbân tarafından ayrıca sahih olduğu ifâde edilen bir diğer hadiste Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem cuma gününün faziletini zikretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Cuma günü bana çokça salât getirin. Çünkü salâtlarınız bana arzolunmaktadır”[vii]
Ahmed ve Ebû Dâvûd tarafından rivâyet edilen hadiste Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kabrimi bayram yerine çevirmeyin! Evlerinizi de kabirlere çevirmeyin! Nerede olsanız da bana salât getirin! Çünkü salâtlarınız bana ulaşır”[viii]
Bu ve benzeri hadisler uzakta bulunan kimsenin selâmının Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından duyulmadığına ama kendisine bildirildiğine delâlet etmektedir. Buna göre selâma karşılık verilmesi konusundaki hadis, yakında bulunanlara mahsustur. İmam Ahmed ve Ebû Dâvûd’un Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrini ziyaret etmenin cevâzı konusunda dayandıkları delil bu hadistir. Hadisler arasını cem etmek sûretiyle sözü edilen selâmın yakında bulunan kimsenin selâmı olduğu anlayışına varmışlardır[ix]
c) Selâma karşılık verilmesi için ruhun cesede iâde edilmesi, yalnızca Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e mahsus değildir. Bilakis herkes için geçerlidir İbn ‘Abdilberr tarafından hem rivâyet, hem tashih edilen[x] ve Beyhakî tarafından da eş-Şu‘ab’da rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Dünyada iken tanıdığı bir kişinin kabri yanından geçen kimse, ona selâm verdiği taktirde Allah onun ruhunu cesedine iâde eder ki, selâma karşılık versin.”[xi] Buna göre bütün insanların kabirlerinde diri olmaları ve kendilerinden istiğâsede bulunulmasının câiz olması mı gerekmektedir? Ya Rabbi, ne büyük bir iftiradır bu!
Yine bunun gibi Buhârî’nin Sahîh’inde yer alan bir rivâyette kabirdeki mevtânın defnin ardından ayrılıp giden insanların ayak seslerini işittiği sâbittir[xii]
2) Şehidin kabrinde diri olduğuna dâir ileri sürdükleri deliller de birkaç yönden cevaplanabilir:
a) Şehidin diri olduğu nass ile bildirilmiştir.[xiii] Bununla birlikte şehitlere dua etmemiz ve onlardan istiğâse dileklerinde bulunmamız yasaklanmıştır Buna göre şehidin diri oluşu onların değil bizim lehimize delil teşkil etmektedir
b) Şehitlerin diri olduklarının belirtildiği âyet-i kerîmede Allah şehitlerin “rızıklandırılmakta” olduklarını da bildirmektedir. Yâni Allah onları cennetin nimetlerinden rızıklandırmaktadır. Buna göre kendileri Rabbleri tarafından rızıklandırıldıkları halde nasıl olur da onlardan rızık ve benzeri isteklerde bulunulabilir?
c) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şehitlerin ölümden sonraki hayatlarının hakikatını açıklayarak Müslim tarafından rivâyet edilmiş olan hadiste şöyle buyurmuştur: “Ruhları yeşil kuşların karnındadır Arş’a asılı kandilleri bulunmaktadır. Cennette diledikleri yere gidebilirler ve daha sonra yine bu kandillere geri dönerler.”[xiv]
3) Rasûlullah’ın hanımlarıyla nikâhlanmanın yasak olmasının kabrinde diri olduğuna delil olarak ileri sürülmesine şu yönlerden cevap verilebilir:
a) Ümmet diri olduklarına dâir nass bulunmasına rağmen şehitlerin hanımlarıyla nikahlanmanın cevâzı konusunda icmâ etmiştir Bu icmâ, şehitlerin kabirlerindeki canlılıklarının dünyadaki canlılıkları gibi olmadığını göstermektedir
b) Vefatının ardından Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımları iddet beklemişlerdir. Kezâ şehitlerin hanımları da iddet beklemektedirler. Bu da kabirdeki diriliğin dünyadaki dirilik gibi olduğu konusundaki istidlâllerinin bâtıl olduğunu gösterir
c) Vefatının ardından Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımlarına yeniden nikahlanmanın yasaklanması yalnızca kendilerine özgüdür Çünkü Peygamber kendilerini Allah ve Rasülü ile dünya hayatının süsü arasında muhayyer bıraktığında onlar Allah’ı ve Rasûlünü tercih etmişlerdir.[xv] Ve ayrıca onlar Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in âhiret hayatındaki eşleridir. Bu nedenle Allah, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den başkasının onlara el sürmesinin yolunu kesin olarak kapatmıştır[xvi]
4) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in, Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı kabrinde namaz kılarken gördüğünü delil olarak ileri sürmelerine de birkaç yönden cevap verilebilir:
a) Bu sadece Mûsâ aleyhi’s-selâm’a has değildir. İbn Hibbân’ın Sahîh’inde rivâyet ettiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Ölü kabre girdiğinde, kendisine batmakta olan güneş gösterilir ve ‘bırakın beni namaz kılayım’ der.”[xvii]-[xviii] Bu durum, başına gelen ölüm ile birlikte meydana gelir.
Konuya ilişkin bir diğer hadis de önceki satırlarda zikredilmiş olan “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar” hadisidir
b) Rasûlullah’ın Mûsâ aleyhi’s-selâm’ı miracda namaz kılarken görmüş olduğunu anlatan rivâyet her ne kadar Müslim[xix] tarafından rivâyet edilmişse de Dârekutnî gibi bazı âlimler tarafından illetli kabul edilmiştir[xx]
İkinci Açıdan
Burada Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinde de dünyadaki gibi canlı bulunduğu ve kendisinden istiğâsede bulunulabileceği meselesine genel olarak cevap verilecektir Bu meseleye ilişkin olarak birkaç yönden reddiyede bulunmak mümkündür:
1) Rasûlullah’ın, kabrinde bilinen mânâda canlı ve diri olduğu iddiası şu âyet-i kerîmelerle çelişmekte ve aykırılık arzetmektedir: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer, 39/30), “Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar?” (Enbiyâ, 21/34), “Her canlı ölümü tadacaktır” (Âl-i İmrân, 3/185; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57)
2) Bilinmektedir ki, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem kabrinde, ruhun bedende bulunması, bedeni idâre etmesi, ruhla beraberken bedenin yemeye, içmeye, giyinmeye, evlenmeye vb şeylere ihtiyaç duyması şeklinde alışılagelmiş biçimde dünyevî diriliğe sâhip değildir Bilâkis kabirde berzah hayatına sahiptir Ruhu da refîk-i a’lâ’dadır.[xxi] Diğer peygamberlerin ruhları da aynı durumdadır.[xxii] Ruhlar berzahta bulundukları yer bakımından çok farklı derecelere sahiptir. Ana karnında bulunan ceninin hayatı ile dünya hayatı ve âhiret hayatı birbiriyle kıyaslanamadığı gibi aynı şekilde dünya hayatı ile berzah hayatı arasında da kıyas yapılamaz. Bir hayat türünün diğer bir hayat türüyle kıyaslanması geçersiz ve bâtıldır
3) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dilekte bulunanın isteğini duyabilecek ve duasına karşılık verebilecek şekilde diri olmuş olsaydı, imânî kurallar çerçevesinde ashâbına fetvâ verir ve ashâbını sıkıntıya sokan birçok meselede ümmetini rahatlatırdı. Nasıl olur da ashâbının görüş ayrılıklarını, savaşa varan anlaşmazlıklarını görür de cevapsız ve çözümsüz bırakır?! Nasıl olur da anlaşmazlıklar ve çekişmeler meydana gelirken hiç kimse Peygamberin kabrine gitmez de ondan yardım etmesini ve yol göstermesini istemez?! İddia ettikleri gibi Rasûlullah kabrinde diri değil mi?! Ömer radiyallâhu anh Buhârî’nin rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: “Dedenin ve kelâlenin[xxiii] mirası ile faizle ilgili bazı hususları Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e sormuş olmayı temenni ederdim”[xxiv] Ashâb-ı kirâma ne oluyor ki, Peygamber yanı başlarında canlı (!) dururken gidip Abbâs radiyallâhu anh’ın duasını vesile kılarak yağmur dileğinde bulunuyorlar?! Niçin Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e gidip ondan yağmur yağması için yardım dilemiyorlar?! Tüm bunlar ileri sürülen iddianın bâtıl ve asılsız olduğunun apaçık delilidir
Faysal b. Kazzâr el-Câsim’in
“Tevhid İnancına Aykırı İddialar ve Cevapları” Adıyla Basılan Eserinden
--------------------------------------------------------------------------------
(HASEN HADİS): Ahmed (2/527); Ebû Dâvûd (No:2041); Beyhakî “es-Sünenü’l-Kübrâ” (5/245) ve diğerleriEbû Hureyre radiyallâhu anh’den Bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No:2266); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:5679); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:925); et-Tevessül (s 65); el-Âyâtü'l-Beyyinât (s 80)
[ii] (SAHİH HADİS): Ahmed (3/120, 148, 248); Müslim (No:2375/164-165); Nesâî (No: 1632-1638) İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:49-50) ve diğerleri Enes b Mâlik radiyallâhu anh’den Bk el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No:2627); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:5865); et-Tevessül (s 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s 78)
[iii] (SAHİH HADİS): Ebû Ya’lâ “el-Müsned” (No:3425); Bezzâr “el-Müsned” (Keşfu’l-Estâr, No:256) ve diğerleri Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den. Bk. İbn Hacer “el-Metâlibu’l-‘Âliye” (No: 3452); Heysemî “Mecma‘u’z-Zevâid” (8/211). Ay. bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 621); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2790); Ahkâmu’l-Cenâiz (s. 272); et-Tevessül (s. 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s. 78)
[iv] Bk İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (27/116); İbn Kesîr “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 32-35, 117-122)
[v] Zikredilen hadislerde bu ayırıma dâir herhangi bir ifâde bulunmamaktadır. Çünkü hadisler, ifâde ettikleri anlam yönüyle mutlak olup, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e kabri başında verilen selâmla uzaktan verilen selâmın bir olduğunu; her iki türde selâmın da O’na ulaştırıldığını göstermektedir Bu ayırıma delil olarak gösterilen Ebû Hureyre radiyallâhu anh’den rivâyet edilen “Kim bana kabrimin başında salât getirirse onu işitirim; kim de uzaktan salât getirse o salât bana ulaştırılırılır.” hadisi ise, âlimlerin ittifakla belirttikleri gibi uydurmadır. Bk. İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (27/241); el-Elbânî “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (No: 203). “Da‘îfu’l-Câmi‘i’s-Sağîr” (No: 5670); “Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki” (No:934); “Bidâyetü’s-Sûl Tahkiki” (s. 20). Dolayısıyla yazarın ifâde etmiş olduğu bu ayırım, gerek delil gerekse istidlâl yönüyle doğru değildir. Bk. Şemsu’l-Hakk el-‘Azîm Âbâdî “‘Avnu’l-Ma’bûd Şerhu Süneni Ebî Dâvûd” (6/22); el-Elbânî “el-Âyâtü’l-Beyyinât Tahkiki” (s. 37); “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (1/369)
[vi] (SAHİH HADİS): Ahmed ( 1/387); Nesâî (No:1283); Dârimî (No:2816); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:914) ve diğerleriAbdullah b. Mes‘ûd radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2174); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:924); et-Tevessül (s. 64); el-Âyâtü’l-Beyyinât (s. 80); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 2031)
[vii] (SAHİH HADİS): Ahmed (4/8); Ebû Dâvûd (No:1047); Nesâî (No:1375); İbn Mâce (No:1085); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:910) ve diğerleriEvs b. Evs radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 1527); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:2212); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:1361); Sahîhu’t-Terğîb (No:696); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 458)
[viii] (SAHİH HADİS): Ahmed (2/367); Ebû Dâvûd (No:2042); Taberânî “el-Mu’cemu’l-Evsat” (No:8030) ve diğerleriEbû Hureyre radiyallâhu anh’den. Abdürrezzâk “el-Musannef” (No:6726); İbn Ebî Şeybe “el-Musannef” (No:7541); Ebû Ya’lâ “el-Müsned” (No:469) Alî b. Ebî Tâlib radiyallâhu anh’den. Bk. el-Elbânî, Ahkâmu'l-Cenâiz (s. 280); Tahzîru’s-Sâcid (s 95-97); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No:7226); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:926); Tahrîcu Ehâdîsi Fadâili’ş-Şâm (s. 52); Gâyetü’l-Merâm (No:125)
[ix] Bk İbn Kesîr “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 34-35)
[x] İlgili yerde İbn ‘Abdilberr’in hadisi tashih ettiğine dâir bir ifâde geçmemektedir Sadece isnâdıyla birlikte hadisin metnine yer vermiştir. Bk. “el-İstizkâr” (1/185). Ancak bazı âlimler hadisin İbn ‘Abdilberr tarafından tashih edildiğini özellikle vurgulamaktadırlar Bk İbn Teymiyye “Mecmû‘u’l-Fetâvâ” (4/295); “İktidâu’s-Sırâtı’l-Mustakîm” (2/178); İbnu’l-Kayyim “Bedâi‘u’l-Fevâid” (2/325); “Tehzîbu’s-Sünen” (11/93); İbn Kesîr “Tefsîrul-Kur’âni’l-‘Azîm” (3/447, Rûm Sûresi 52 nolu âyetin tefsiri); “Telhîsu’l-İstiğâse fi’r-Reddi ‘ale’l-Bekrî” (s. 117); ‘Aynî “‘Umdetü’l-Kârî” (8/100).
[xi] (ZAYIF HADİS): İbn ‘Abdilberr “el-İstizkâr” (1/185) Abdullah b. ‘Abbâs radiyallâhu anhumâ’dan, Deylemî “Müsnedü’l-Firdevs” (No: 6055) Âişe radiyallâhu anhâ’dan, İbn ‘Asâkir “Târîhu Dımaşk” (3/209/2); (8/517/1); Beyhakî “Şu‘abu’l-Îmân” (thk. Zağlûl No:9296, thk. en-Nedvî No: 8857); el-Hatîb el-Bağdâdî “Târîhu Bağdâd” (6/137); Zehebî “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’” (12/590) ve diğerleri Ebû Hureyre radiyallâhu anh’den.Bk. İbnu’l-Cevzî “el-‘İlelü’l-Mütenâhiye” (2/911-912, No: 1523); İbn Abdilhâdî “es-Sârımu'l-Menkî” (s. 295-297); Zehebî “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’” (12/590); İbn Receb el-Hanbelî “Ahvâlu’l-Kubûr” (s 185-187); el-Elbânî “Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe” (No:4493); “el-Âyâtü’l-Beyyinât” (s 69-70)
[xii] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:1338, 1374); Müslim (No:2870) Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den
[xiii] Bk (Bakara, 2/154)
[xiv] (SAHİH HADİS): Müslim (No:1887) Abdullah b. Mes‘ûd radiyallâhu anh’den
[xv] Bk (Ahzâb, 33/28-29).
[xvi] Bk (Ahzâb, 33/53) Ay bk (Ahzâb, 33/6)
[xvii] (HASEN HADİS): İbn Mâce (No:4272); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:3116); İbn Ebî ‘Âsım “es-Sünne” (Zılâlu’l-Cenne, No:867) ve diğerleriCâbir b. Abdullah radiyallâhu anhumâ’dan. Bk. el-Elbânî, Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:138); Zılâlu’l-Cenne (No:867); Sahîhu Süneni İbn Mâce (No:3466); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 648)
[xviii] Bk İbnu’l-Kayyim “el-Kâfiyetü’ş-Şâfiye” (el-Kasîdetü’n-Nûniyye) (s. 220)
[xix] Bk 103 nolu dipnot
[xx] Bk el-‘İlelü'l-Vâride fi’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye (7/262-263, No: 1338).
[xxi] Bk. Buhârî (No:4437, 4440, 5674, 6348, 6510) ve Müslim (No:2191, 2444/85,87) Âişe
radiyallâhu anhâ’dan
[xxii] Bk. Uzun İsrâ hadisi Buhârî (No:3207, 3887) ve Müslim (No:164) Enes. Mâlik ve Mâlik b. Sa’sa‘a radiyallâhu anhumâ’dan
[xxiii] Ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse Bk (Nisâ, 4/12, 176).
[xxiv] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:5588) ve Müslim (No:3032/32-33) Abdullah b. Ömer radiyallâhu anhumâ’dan
www.ummulkura.com adresinden alınmadır