Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Hicret, inananların bulundukları toplumdan bedenen, kalben, ruhen ayrılması, yola çıkmasıdır. Allah’ın kutlu elçilerinin ortak kaderidir; onların yolundan gidenlerin de yaşamlarının bir bölümünde, farklı biçimlerde tattıkları, zafere ulaştıran fiili duadır. Hicret mücadeleden kaçmak değil, Kehf Ehli gibi zulme direnmek, karşı durmak, zincirleri kaldırmaktır. Amaç; sonlu olan her şeyi terk ederek, sonsuz olana kavuşmaktır.
Müminlerin, içinde yaşadıkları toplumu terk etmelerinin nedeni, kendilerini tehdit eden inkarcıların davranışları değildir. Çünkü iman edenler bilirler ki, Allah dilemedikçe inkar edenler kendilerine hiçbir şekilde zarar veremezler. O halde, Allah’ın elçileri ve müminler neden hicret ederler?
Kuran’da her hicretin oldukça uzun ve zorlu bir mücadeleden sonra gerçekleştiği haber verilir. Müminler hicret etmeden önce, insanları doğru yola iletebilmek için ellerinden geleni yapmış, tehdit ve baskılara sabretmişlerdir. Çünkü her elçinin görevi yaşadığı toplumu uyarmaktır. Bu nedenle elçiler, Allah’ın buyruğu olmadığı sürece görevlerini bırakmamışlardır. Karşılaştıkları zorluklara da büyük bir sabır ve tevekkülle göğüs germişlerdir. Yani hicretin nedeni, inkarcıların uyguladıkları baskılar değil, Allah’ın bu konudaki buyruğudur; hicret ancak Allah’ın dilediği anda gerçekleşir.
Dünyaya ait tüm nimetler, hicret durumunda terk edilir. Bu yüzden hicret, bir insanın gerçekte iman sahibi olup olmadığını gösteren önemli bir imtihandır. Tarih boyunca bu imtihanı yaşayan samimi müminler Rabbimiz’in hoşnut olacağı bir ahlak göstererek, Allah’ın hicret buyruğuna itaat etmişlerdir.
Hicret eden müminler, yalnızca sahip oldukları olanakları değil, birlikte yaşadıkları yakınlarını da terk etmek durumunda kalırlar. Kimi zaman inkarlarına tanık oldukları en yakınlarıdır; anne babaları, çocukları, kardeşleri, eşleri…Bu nedenle en yakınlarını da terk ederler…
Kur’an’da Hz.Muhammed, Hz.Lut ve Hz. İbrahim’in hicretleri anlatılır. Örneğin Hz. İbrahim, babasından kopup Allah’a hicret ederken, “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem Suresi, 41-48) ayetinde bildirildiği gibi Allah’a dua etmiştir. Hz. İbrahim bu dua ile mutsuz olmayacağını belirtmiş, böylece Allah’a olan teslimiyetini de ortaya koymuştur.
Rabbimiz’in “alemlerin kadınlarına üstün kıldığı”nı haber verdiği Hz. Meryem de Rabb’ine boyun eğmiş, ailesinden ayrılarak hicret etmiştir.
Kur’an’da kıssaları anlatılan Kehf Ehli de yaşadıkları cahiliye toplumundaki baskı ve zulümden mağaraya sığınan gençlerdir. Onlar iki ayrı hicret yaşamışlardır. İlk hicret, “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi’dir; İlah olarak biz O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız.” diyerek, toplumlarındaki insanların sapkınlığı nedeniyle yaşadıkları manevi hicrettir. Cahiliye toplumunun dininden kopan gençler, ardından fiziksel hicreti yaşamış ve mağaraya sığınmışlardır. Diğer bütün müminler de her zaman, önce manevi, sonra da fiziksel hicreti yaşarlar.
İnanan insan Allah yolunda hicret ederek, nefsani ve dünyevi tüm bağlarından kopar. Zahirinde kayıp gibi görünen bu yolculuk, insana en büyük nimetlerin ve -Allah’ın dilemesiyle- O’nun sonsuz cennetinin kapılarını açacaktır.
Burada samimi olarak kendimize soralım…Benzer bir durumla karşı karşıya kalsak, Kur’an’da hicretleri anlatılan müminlerin gösterdikleri güven ve teslimiyeti gösterebilir miyiz? Bir gecede, bir anda yaşamımız boyunca kurduğumuz düzeni, sahip olduğumuz herşeyi, yalnızca Allah’ın hoşnutluğu için bırakıp, kararlılıkla O’na yol alabilir miyiz?..
Bu soruların cevabı her samimi mümin için “Rabb’im dilerse, evet” olmalı…
Hidayet lütfeden, doğru yola ulaştıran Allah, müminlere hem dünyada büyük bir fetih ve zafer lütfeder, hem de onları sonsuz cennetle müjdeler. Rabbimiz, Kendi yolunda yolcu olanların ahiretteki duraklarını şöyle bildirir:
“… Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun katındadır.” (Al-i İmran Suresi, 195)