Ramazanla yenilenmek

ceylannur

Yeni Üyemiz
Ramazanla yenilenmek



Bu gün yeni ve farklı bir gün

Yaşanmakta olan her gün gibi yeni, yaşanacak günler kadar farklı
Yeni, zîra ilk defa yaşanmakta Yaşandığı nisbette yaşatarak feyzini bereketini ziyadeleştirmesi ve hatırlandıkça hayatta iz bırakıp ruha haz vermesi cihetiyle de farklı

Çünkü bu gün Ramazan ayının ilk günü
İslâm Âlemi, bu gün yeni bir Ramazanı daha idrak ve ihya etmeye başladı Bu ayın her gününü ve o günlerin her anını yenilenme hissiyle yaşayarak kendini de maddî ve mânevî yönden yenileyecek
Eskimeyen bir yenilik olacak bu
Ebedî yenilik

***

Yenilenme ihtiyacı, hilkatin iktizasıdır
Önce zaman yeniler kendini Ardından da canlılar ve insanlar
Zaman her an yenilenen nurânî bir akıştır Bu akış içerisinde her canlı, türüne göre muayyen zamanlarda yenilenme temayülü içine girer, şartlara intibak eder ve yenilenmeye başlar

Hayatın her safhasında her an yaşanan yenilenme seyrini genellikle bitkiler bahar mevsiminde çiçeklerle, meyvelerle; hayvanlar da belli zamanlarda yaptıkları hayat hamleleri ile gösterirler
İnsanlarsa yenilendiklerini sadece bilirler

Aslında her nefes her şeyiyle yenilenen insanın, bu hususiyetini diğer bütün canlılardan daha fazla idrak etmesi ve çeşitli vesilelerle hayatının her hâlinde göstermesi gerekir

Çünkü hayat, ancak yenilendiği takdirde devam edebilir
Lâkin ünsiyet etme illetine müptelâ olan insan, zamanın akışına da ünsiyet ettiğinden yenilenmenin tezahürlerini dışa aksettirmek bir yana, çoğu zaman kendisi bile pek fark etmez

Zamanın akışında kaybetmek gibi bir mânâ olmadığı, kaybedilmeye de tahammül edemediği için bu hususiyetin insana bir vesile ile hatırlatılması gerekir
Bunu yapmanın en uygun zamanı da Ramazandır Yenilenme hayatın her safhasında yaşansa da ancak Ramazanda bârizleşir ve gözle görünüp kalpte hissedilebilecek alenî bir hâl alır
Zîra Ramazan zamanın baharıdır

Yani mânevî ve uhrevî yönden hayatın yenilenme mevsimidir
Ramazan gelince hayat renklenir ve zamanın akışı âhenkli bir tenevvür şekline girer Onun için yalnız kendini yenilemekle kalmaz, yenilenme meylini sürekli hâle getirir
Bu da ayın hilâl hâliyle anlaşılır

Ramazan ayının hududunu ayın hâlleri tayin eder
Müslümanlar ayın hilâl hâlini görünce anlarlar Ramazanın geldiğini Aydaki gelişmeleri gün be gün takip ederler Onun temsil ettiği uhrevî mânâları yaşarlar, beşerî meziyetleri taşırlar, içtimaî huzuru, süruru paylaşırlar ve onunla birlikte nuranîleşirler

Nihayet, ay nuranî teşekkülünü tamamlayıp bedir hâlini aldıktan sonra tekrar hilal olduğunda uğurlarlar
Ardından da hayatın yeni bir faslını yaşamaya başlarlar
Bu itibarla hilâl yenilenme temayülünün tecessümüdür

***

Ramazan, zamanın ziynetidir

İnsanlar ancak o gelince anlarlar zamanın değerini
Sadece anlamakla kalmazlar, an be an yaşamaya çalışırlar
Nitekim, dün hayatın hay huyları ile biraz fazla meşgul olan insanlar zamanın akışını ancak saatler ve vakitler vasıtasıyla takip edebiliyorlardıBunları yaptıkları nisbette de zamanı değerlendirdiğimizi zannediyorlardı

Halbuki bu gün pek çoğu, dün derin uykuya daldıkları için varlığını idrak etmedikleri bir vakitte kalktı ve yine dün yapmadığı bir şeyi yaparak ibadet iştiyakıyla yiyip içmeye başladı
Sahur, saat tam beşi on dokuz dakika geçe bitiyordu
O dakikaya kadar kalkıp bir şeyler yiyip içmek makbul addedilirken, ibadet vakti olması hasebiyle o andan itibaren hiçbir şey yememek ve içmemek gerekiyordu

Her zaman enfes yemekler, leziz meyveler yemekten ve envai çeşit meşrubât içmekten hoşlanan insanlar, sahur vaktinin hitamından sonra yememenin ve içmemenin de yemek, içmek kadar lezzetli olduğunu hissettiler
Bir dakika önce yapabildikleri bir işi bir dakika sonra yapamayınca anladılar zamanın akışı içinde dakikaların, saniyelerin, hatta saliselerin ve daha küçük zaman dilimlerinin de olduğunu

Aynı ince işleyişi ve hassas itinayı namaz vakitlerinde de müşahede edince zamanın her ânının kendince bir değerinin olduğunu ve yeri geldiğinde başka hiçbir ana tercih edilemeyeceğini idrak ettiler
Şair Beliğ’in, ‘İntizar üzere olur, sâim olan akşama’ mısraı ile de ifade ettiği gibi bilhassa oruçlu olanlar akşamın olmasını gittikçe artan bir ihtiyaç ve iştiyakla beklediler

Çünkü iftar yine saat tam on dokuzu dokuz dakika geçe olacaktı
Bu vakitten bir dakika önce yiyip içmek haram olduğu gibi, akşam ezanını müteakip iftarın olduğu bilindiği halde yemeyi, içmeyi geciktirerek orucu açmamak da doğru bir hareket değildir
Orucun tam iftar vaktinde açılması makbuldür

Böylece açlık lezzeti eziyet hâline gelmeden tokluk lezzeti başlar
Bu hâl bir bakıma zamanın yenilenişi, daha doğrusu insanın, zamanın her an yenilenmekte olduğunun farkına varıp kendini yenileme şuuru kazanma fırsatı bulmasıdır
Bu ince sırrı idrak eden insanlar; dakika, saniye, salise gibi küçük zaman dilimlerine değer verip değerlendirmeye çalıştıkları nisbette hayatlarının değer kazandığını anladılar

Ramazan gelince oruç tutarak zamanın ince işleyişini yaşayanlar, Ramazanın zamanın ziyneti olduğunu ve her bir hasenâta binlerle, onbinlerle mukabele edildiğini öğrendiler
O andan itibaren de hayatlarını Ramazanla tezyin etmenin hazzını hissettiler

***

“Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın Rububiyetine, hem insanların hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem niâm-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var”
Said Nursî, böyle sıralamış orucun hikmetlerinden bazılarını
Cenâb-ı Hakkın Rububiyetine sığınarak verdiği nimetler karşısındaki şükrünü eda etmek maksadıyla tutulan orucun ve onun vesilesiyle yaşanan Ramazanın, fert ve cemiyet hayatına bakan cihetleri de birer yenilenme vesilesidir

Oruç fert, Ramazan cemiyet hayatında ifa eder bu yeniliği
Çünkü bu gün, güne oruçlu başladığını müdrik olan insanlar, kendilerinde dün söyleme cesareti buldukları bazı sözleri bu gün söylememeleri gerektiğini fark ettiler
Aynı şekilde, dün zamanın keşmekeşi içinde söylemeyi akıl edemedikleri bazı sözleri ve düşünemedikleri mânâları, bu gün gizlice düşünüp aşikâr bir şekilde telaffuz etmeyi vazife bildiler

Böylece mânevî mânâları ve uhrevî hazları muhtevî bazı kelimeleri vird edindiler ve her fırsatta tekrarlayarak hem vazifelerini yerine getirdiler, hem de yaptıkları işlerden engin bir haz aldılar
Yaptıkları hareketler de söyledikleri sözlerden pek farklı değildi
Bazen insanlar, oruçlu olmadıkları zamanlarda kendilerini daha serbest hissederlerdi Onun için şaka yollu veya ciddi tavırlarla akıllarına gelen her hareketi yaparlardı

Bazen de yapmaları gerektiğine inandıkları, yaptıkları takdirde maddî mânevî pek çok faydasını göreceklerini çok iyi bildikleri hâlde, ibadet mânası taşıyan bazı vazifelerini yapmakta tembellik ederlerdi
Lâkin Ramazan gelip de oruç tutmaya başladıkları zaman genellikle ünsiyet neticesinde tezahür eden bu gibi rehavet hâllerini veya malayâni hareketleri terk ettiler ve eski hareketlerine nisbetle yepyeni bir insan hâlet-i ruhiyesine bürünüverdiler

Oruçlu insanların ruh dünyalarında yaşadıkları bu farklılaşma kılık kıyafet, hâl hareket, tavır ve davranışlarına aksederek çevresindeki mudakkik insanlar tarafından da fark edildi

Bu fark ediliş, ekser insanların fikir dünyalarında örnek alıp onun gibi olma temayülü başlattığı için ferdî meziyetler içtimaî bir mahiyet arzederek umumîleşti

Ramazan da asıl işte o zaman tecessüm etmeye başladı
Bu temayülle birlikte camiler temizlenip ışıklandırıldı, minarelere Ramazanı tedai ettirecek mahyalar yazıldı, meydanlara ışıklı levhalar takıldı, iftar ve sahur çadırları kuruldu

Hemen bu gece başlardı Ramazan davulcuları manidâr maniler söyleyerek mü’minleri sahura kaldırmaya Bunlara Ramazan pidecileri, Ramazan meşrubatçıları da eklenince şehirlerden kasabalara, köylere, mezralara kadar bütün yerleşim birimleri serâpâ yenilendi

Ramazanla başlayan yenileşme temayülü bununla da kalmadı
Radyolar, televizyonlar yayın akışlarını Ramazana göre ayarlayıp iftar ve sahur için özel programlar yaparak; gazeteler, dergiler Ramazana münhasır sayfalar hazırlayarak dinleyicilerinin, seyircilerinin, okuyucularının ruh dünyalarını o uhrevî hava ile tanzim edip hayatlarını Ramazanın mânevî tezyinatıyla süslemeye çalıştılar

Şehri tam bir şehrayin süruruyla saran bu sesli, şekilli, renkli, âhenkli ve coşkulu havayı teneffüs eden ahâli, her hâli ile Ramazan uhreviyetine bürünürken, hasbelkader oralarda bulunan gayrimüslimler bile bu mânevî iklimin teşekkülüne vesile olup zemin izhar eden İslâm dinine ilgi duymaya ve sevmeye başladılar

Zîra Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir Hem şeair-i İslâmiyenin âzamlarındandır”

***

Sadece yeme, içme hâllerinden ibaret değildir Ramazan
Söz, hareket, tavır, davranış; şehrâyin, mahya, davul, pide de değil
Ramazan, her hâli ile ferdî, cemaatî ve içtimaî bir ibadet zamanıdır
“İbadetin mânâsı, Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i rububiyetin ve kurdet-i samedaniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir” der Bediüzzaman

Ramazan içinde ibadetlerin bu mânâsı an be an yaşandığı takdirde ferdi, cemaati, cemiyeti, milleti ve ümmetiyle bütün âlem-i İslâm kendini yenilemiş olacaktır

İnsan, Ramazan vesilesiyle maddî ve mânevî yönden yenilenmenin hazzını bir sefer hissettikten sonra o zamanı tekrar tekrar yaşayarak hep yeni kalmanın yollarını arayacaktır

Her anı yeniden yaşayarak ebediyen yeni kalmanın yegâne yolu ise Ramazanı yalnız o aya mahsus saymamak, mânâsını hayata maledip ahvâlini bütün zamana yaymaktır

Yani, her zamanı Ramazanmış gibi yaşamaktır

İslam YAŞAR
 
Üst Alt