faruk islam
Özel Üye
Rasulullah şöyle buyurur:
“İsrailoğulları arasında ilk sapma şöyle başladı. Bilenlerden birisi günah işleyen bir adama rastlar ve: “Ey adam,
’tan kork ve bu yapmakta olduğun işi terk et, zira bu iş sana helal olmaz” der. Ertesi gün yine o adama aynı halde rastlar da, böyle olduğu halde yine de onunla oturup kalkmaktan, yiyip-içmekten çekinmezdi. Onlar böyle yapınca da,
onların kalplerini birbirine benzetiverdi.”
(Riyazu’s –Salihîn, l09 No’lu hadis)
Veya meselâ hanımlarımızın düzelmelerini, kapanmalarını, Kur’an ve Sünnetle tanışmalarını ve hayatlarını bu doğrultuda düzenlemelerini istiyoruz. Sonra da hiçbir şey yanlış değilmiş gibi, onlarla beraber gezmeye gidiyoruz. Veya onlara bir kaş bile ekşitmeden, en ufak bir tavır bile almadan istedikleri her şeyi almaya, gönüllerini hoş etmeye çalışıyor, bu konuda en küçük bir tavır alamıyoruz. Veya İslam adına onlardan bir şeyler istiyor, bir şeyler bekliyoruz. Onlarda istediğimiz değişiklikleri göremeyince de hemen boşamaya kalkışıyoruz. Halbuki onlardan istediklerimiz konusunda hiçbir sa’yimiz olmuyor. Onlara zorlayıcı, ya da yol gösterici hiçbir tedbirimiz olmuyor.
Veya meselâ adamlar içkiye, faize riayet etmiyorlar diye onları ikaz ediyor, kızıyoruz ama kooperatifimize iki-üç tane üye lâzım olunca da yine onlara gidiyor, onlara değer veriyor, adam yerine koyuyoruz.
’ın Resûlü, “alimler, bilenler böyle yapınca da
onların kalplerini günahkarların kalpleriyle birleştiriverdi” diyor. Bu, günahı günah olarak bilen ama günahkarlarla birlikte hareket etmekten vazgeçmeyen, onlara tavır koymayan, onlardan ayrılmayan, onlara küsmeyenlerin kalplerini günahkarların kalplerine benzetiverdi, diyor
’ın Resûlü. Acaba bu kalplerin birleştirilmesini nasıl anlayacağız?
Kalp iman, kabul ve red yeridir. Kalp, telakki ve değerlendirme yeridir. İşte
bu iki grubun kalplerini birleştiriverdi. Artık her iki grup için de kabul ve retler aynıdır, aynı şeyler beğenilmekte, aynı şeyler hoş görülmekte, aynı yerlere bakılmakta, aynı şeyler okunmakta, aynı şeyler konuşulmakta, aynı şeyler seyredilmekte, aynı metotlar, aynı yollar benimsenmekte, aynı değer yargıları hakim olmaktadır.
Her iki grubun üyeleri de demokrasiden yana, her iki taraf da makamdan, servetten yana, her iki grup için de evler aynı anlayışla tefriş edilmekte, sofralar aynı, kılık-kıyafetler aynı, ikramlar aynı, eğitim anlayışları aynı, kabulleri, tasvipleri, retleri aynı. Bakın kalpler nasıl birleştirilivermiş? Onlar velî kabul edecek birilerini, mü'minler de kabul edecekler onu. Onlar
yerine birilerine velâyetlerini verecekler, mü’minler de onlar gibi düşünmeye başlayacaklar. Onlar
yasalarını terk edip kendi aralarından bir kısım yapay tanrıların yasalarını uygulamaya kalkışacaklar, mü’minler de onlar gibi yapacak. Onlar birilerini sevecek, mü’minler de sevecek. Onlar reddedecek, mü'minler de reddedecek. Onlar karar alacak, berikiler uygulayacak.
Onlar İslâm’dan, Kur’an’dan, Kitap ve sünnetin gündeme getirilmesinden, Kitap ve sünnetin uygulanmasından nefret edecekler, mü'minler de onların nefret ettiklerinden nefret edecekler. Onlar şeytan vahiylerine teslim olacaklar, şeytan vahiylerini seyredecekler, mü’minler de onların seyrettiklerini seyredecekler.
İşte kalplerin birleşmesi. İşte İsrailoğullarının sapması ve işte bugün de İsmail oğullarının sapma noktası…
İlk gelen âyetlerde görüyoruz, meselâ Müzzemmil’de Rabbi-miz, Peygamber şöyle buyuruyordu:
“Putperestlerin söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl.”
(Müzzemmil 10)
“Güzelce hicret et onlardan!” Bunun mânâsı, onları bırak git, terk et onları, onlarla görüşüp konuşma değildi tabi. “Onların hayat programından hicret et! Onlar gibi yaşamaktan ayrıl!” demekti.
Öyleyse birilerini uyaracağız, ama onlar gibi yaşamayacağız. Meselâ, “kardeşim, gerekirse çocuğun için evindeki televizyonu kaldır, yapma etme! Bak çocuklarının eğitimini sakın ona bırakma!” Sakın tağuta emanet etme sakın t.cye emanet etme diyeceğiz. Çünkü müslüman onları tanımamakla emrolunmuştur.
“İsrailoğulları arasında ilk sapma şöyle başladı. Bilenlerden birisi günah işleyen bir adama rastlar ve: “Ey adam,
(Riyazu’s –Salihîn, l09 No’lu hadis)
Veya meselâ hanımlarımızın düzelmelerini, kapanmalarını, Kur’an ve Sünnetle tanışmalarını ve hayatlarını bu doğrultuda düzenlemelerini istiyoruz. Sonra da hiçbir şey yanlış değilmiş gibi, onlarla beraber gezmeye gidiyoruz. Veya onlara bir kaş bile ekşitmeden, en ufak bir tavır bile almadan istedikleri her şeyi almaya, gönüllerini hoş etmeye çalışıyor, bu konuda en küçük bir tavır alamıyoruz. Veya İslam adına onlardan bir şeyler istiyor, bir şeyler bekliyoruz. Onlarda istediğimiz değişiklikleri göremeyince de hemen boşamaya kalkışıyoruz. Halbuki onlardan istediklerimiz konusunda hiçbir sa’yimiz olmuyor. Onlara zorlayıcı, ya da yol gösterici hiçbir tedbirimiz olmuyor.
Veya meselâ adamlar içkiye, faize riayet etmiyorlar diye onları ikaz ediyor, kızıyoruz ama kooperatifimize iki-üç tane üye lâzım olunca da yine onlara gidiyor, onlara değer veriyor, adam yerine koyuyoruz.
Kalp iman, kabul ve red yeridir. Kalp, telakki ve değerlendirme yeridir. İşte
Her iki grubun üyeleri de demokrasiden yana, her iki taraf da makamdan, servetten yana, her iki grup için de evler aynı anlayışla tefriş edilmekte, sofralar aynı, kılık-kıyafetler aynı, ikramlar aynı, eğitim anlayışları aynı, kabulleri, tasvipleri, retleri aynı. Bakın kalpler nasıl birleştirilivermiş? Onlar velî kabul edecek birilerini, mü'minler de kabul edecekler onu. Onlar
Onlar İslâm’dan, Kur’an’dan, Kitap ve sünnetin gündeme getirilmesinden, Kitap ve sünnetin uygulanmasından nefret edecekler, mü'minler de onların nefret ettiklerinden nefret edecekler. Onlar şeytan vahiylerine teslim olacaklar, şeytan vahiylerini seyredecekler, mü’minler de onların seyrettiklerini seyredecekler.
İşte kalplerin birleşmesi. İşte İsrailoğullarının sapması ve işte bugün de İsmail oğullarının sapma noktası…
İlk gelen âyetlerde görüyoruz, meselâ Müzzemmil’de Rabbi-miz, Peygamber şöyle buyuruyordu:
“Putperestlerin söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl.”
(Müzzemmil 10)
“Güzelce hicret et onlardan!” Bunun mânâsı, onları bırak git, terk et onları, onlarla görüşüp konuşma değildi tabi. “Onların hayat programından hicret et! Onlar gibi yaşamaktan ayrıl!” demekti.
Öyleyse birilerini uyaracağız, ama onlar gibi yaşamayacağız. Meselâ, “kardeşim, gerekirse çocuğun için evindeki televizyonu kaldır, yapma etme! Bak çocuklarının eğitimini sakın ona bırakma!” Sakın tağuta emanet etme sakın t.cye emanet etme diyeceğiz. Çünkü müslüman onları tanımamakla emrolunmuştur.