NuSReT
Aktif Üyemiz
Eskiden zaman kavramı çok basitti. Güneş doğar ve batardı. Yıldızların gökyüzünde belirip kaybolmasıyla ölçülürdü ve sadece bundan ibaretti zaman. Ancak insanlar yavaş yavaş yerleşik hayata geçmeye başladığında, toprağı kullanmayı öğrendiler. Bununla birlikte yeni ihtiyaçlar doğmaya başladı.
Örneğin belirli bir saatte kalkmak gerekiyordu. Hayvanlara yem verilmesi gerekiyordu ve üretilen ürünlerin pazar yerine belli zamanlarda götürülmesi gerekiyordu. İşte saat bu ihtiyaçların sonucunda icat edilmiştir. Saat ilk olarak çok ilkel bir şekilde kullanılıyordu. Toprağa saplanan çubuk yardımı ile gölgenin uzunluğu ve kısalığı ölçülüp ona göre zaman belirleniyordu. Bu zaman belirlemeye ise Güneş Saati denilmişti.
İlk başlarda çok basit olan daha sonra ise daha da gelişmiş halde karşımıza çıktılar. Basit bir tahtadan sonra yerini, üzerinde işaretler olan her işaretin belirli bir zamanı temsil ettiği ve gösterdiği saatlere yerini bıraktı. Hint fakirleri sahip oldukları asalarını güneş saati gibi kullanabiliyordu. Hintlerin asaları 8 köşeli olup her bir köşeye küçük çubuk koymak için 8 tane de delik bulunurdu.
Böyle yapmalarının sebebi ise güneşin başka aylarda başka yollar izlemesi, bu yollar ile gölge de oluşacak uzunluklarında farklı olacağını düşünmüşlerdir. Bu yüzden Hintler yılı 8 mevsime bölmüşlerdir.
Ancak bu güneş saati adı üstünde olduğu gibi sadece güneşli zamanlarda işe yaramaktaydı. Örneğin hava kapalı olduğunda, gece olduğunda ve kış aylarında bu güneş saati hiçbir işe yaramıyordu. Bu yüzden dolayı Su Saatini icat ettiler. Bu su saatleri geceleri de işe yaradığı için farklı yerlerde buna Gece Saati de denilmeye başlandı. Bu saat türleri Mısır ve Mezopotamya’da tam 5000 yıl önce kullanılıyordu.
Bu üretilen saatlerin aynı güneş saati gibi çeşit çeşit türleri bulunmaktaydı. Örneğin bunlardan en çok kullanım günü 24’e bölen büyük bir kazan halinde bulunan su saatiydi. Kazanın altında ufak bir delik vardı ve alt tarafa doğru su akardı. Akan su 1 saat dolduktan sonra çizilen belirli bir seviyeye gelince saatin başında duran bekçi 1 saat geçtiğini duyururdu.
Bunun yanında üst üste dizilmiş birçok kap ile diğerinden diğerine su aktarma ile günün saati hesaplanıyordu. Eğer en üstteki kap boşalırsa 2 ve ya 3 saat geçtiğini gösterirdi. Yunanlar ve Romalılar bu saatlerin daha gelişmiş halini kullanırlardı. İskenderiye şehrinde bulunan bir yunan saatçi ilk defa olağanın dışına çıkıp farklı bir saat üretmiştir. Bu saat silindirler ve çarklar kullanılarak kendi kendine işleyen bir su saatinin ta kendisiydi.
İnsanoğlu yaptığı bir icadın üstünden mutlaka daha iyilerine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç saatler konusunda da farklılık göstermedi. Su saatlerinin yetersiz olduğunu düşünenler zaman aralıklarını daha iyi öğrenmek için Kum Saatini icat ettiler. Kum Saati altı ve üstü birbirinin aynı olan ve içlerinde boşluk olan bir saatti.
Bu iki boşluğu birleştiren çok dar bir boğazı vardı ve kumlar bu boğazdan aşağıya doğru akardı. Eğer üstteki tüm kumlar aşağıda akarsa tam yarım saat geçtiğini gösterir. Hatta bu kum saati üzerinde bazı çizgiler ve belirli aralıklarda bulunan işaretler konularak dakikaları hesaplamaya bile başlamışlardı. Bu kum saatleri geçen yüzyılın başlarına kadar gemilerde kullanılıyordu.
Su saati ve kum saatinden sonra pek kullanılmasa da Mum Saati de kullanılırdı. Bu mum saati şöyle kullanılmaktaydı; mumun etrafında belirli çizgiler bulunurdu ve mum yanmaya başlayıp erimeye devam ettikçe belirli çizgi seviyelerinde belirli dakikaları temsil ederdi. Ancak bu mum saatlerinde mumun kalınlık ve yapısına göre zamanlar değiştiği için pek kullanılmadı. Kilise çanları da zamanı tayin etmekte kullanılır. Orta çağda kilise çanları büyük bir önem arz ederdi zaman konusunda.Haçlı seferlerinden sonra Avrupa saat konusunda çok ilerledi. Öyle ki tokmaklı ve sarkaçlı saatler çıktı piyasaya.
Bunlardan sonra Rakkaslı Saatler icat edildi. Bu rakkaslı saatleri ilk icat eden 1000 yılında Papa ikinci Silvestr yaptı. Ancak bu ilk yapılan saat çok büyüktü. Çarkları çok büyüktü ancak bu zamanla küçültüldü ve daha uygun ve kullanışlı hale getirildi. Galileo, bir ipe bağlı ağırlıkların büyüklükleri ne olursa olsun, ipin uzunluğu aynı ise sallantılarını aynı zaman diliminde yaptıklarını keşfetti. Daha sonra bu buluşu üzerinde yoğun düşünme ile bir sallantısı bir saniyeyi ifade eden rakkaslı saatler icat etti.
Güneş saatinin keşfinden yıllar yıllar sonra ilk cep saatini 1500’lü yıllarda Nünbergli Alman saatçi Henlein icat etti. Bu büyük bir olaydı. Artık herkes küçük iki metal arasındaki saatlerini yanında taşıyıp zamanı öğreneceklerdi. Ve icat ettiği bu ilk saatine Nünbert Yumurtası adını verdi. Bu olaylar geçerken aradan tam 200 yıl sonra 1761 yıllarında Harrison ilk kronometreyi icat etti ve bu İngiltere’de büyük bir coşku ile karşılandı. Hatta Harrison bu icadı sonrasında İngiltere hükümetinden ödül bile aldı. Ve geçen yüzyılın ortalarında ise ilk elektrikli saat icat edildi.
Örneğin belirli bir saatte kalkmak gerekiyordu. Hayvanlara yem verilmesi gerekiyordu ve üretilen ürünlerin pazar yerine belli zamanlarda götürülmesi gerekiyordu. İşte saat bu ihtiyaçların sonucunda icat edilmiştir. Saat ilk olarak çok ilkel bir şekilde kullanılıyordu. Toprağa saplanan çubuk yardımı ile gölgenin uzunluğu ve kısalığı ölçülüp ona göre zaman belirleniyordu. Bu zaman belirlemeye ise Güneş Saati denilmişti.
İlk başlarda çok basit olan daha sonra ise daha da gelişmiş halde karşımıza çıktılar. Basit bir tahtadan sonra yerini, üzerinde işaretler olan her işaretin belirli bir zamanı temsil ettiği ve gösterdiği saatlere yerini bıraktı. Hint fakirleri sahip oldukları asalarını güneş saati gibi kullanabiliyordu. Hintlerin asaları 8 köşeli olup her bir köşeye küçük çubuk koymak için 8 tane de delik bulunurdu.
Böyle yapmalarının sebebi ise güneşin başka aylarda başka yollar izlemesi, bu yollar ile gölge de oluşacak uzunluklarında farklı olacağını düşünmüşlerdir. Bu yüzden Hintler yılı 8 mevsime bölmüşlerdir.
Ancak bu güneş saati adı üstünde olduğu gibi sadece güneşli zamanlarda işe yaramaktaydı. Örneğin hava kapalı olduğunda, gece olduğunda ve kış aylarında bu güneş saati hiçbir işe yaramıyordu. Bu yüzden dolayı Su Saatini icat ettiler. Bu su saatleri geceleri de işe yaradığı için farklı yerlerde buna Gece Saati de denilmeye başlandı. Bu saat türleri Mısır ve Mezopotamya’da tam 5000 yıl önce kullanılıyordu.
Bu üretilen saatlerin aynı güneş saati gibi çeşit çeşit türleri bulunmaktaydı. Örneğin bunlardan en çok kullanım günü 24’e bölen büyük bir kazan halinde bulunan su saatiydi. Kazanın altında ufak bir delik vardı ve alt tarafa doğru su akardı. Akan su 1 saat dolduktan sonra çizilen belirli bir seviyeye gelince saatin başında duran bekçi 1 saat geçtiğini duyururdu.
Bunun yanında üst üste dizilmiş birçok kap ile diğerinden diğerine su aktarma ile günün saati hesaplanıyordu. Eğer en üstteki kap boşalırsa 2 ve ya 3 saat geçtiğini gösterirdi. Yunanlar ve Romalılar bu saatlerin daha gelişmiş halini kullanırlardı. İskenderiye şehrinde bulunan bir yunan saatçi ilk defa olağanın dışına çıkıp farklı bir saat üretmiştir. Bu saat silindirler ve çarklar kullanılarak kendi kendine işleyen bir su saatinin ta kendisiydi.
İnsanoğlu yaptığı bir icadın üstünden mutlaka daha iyilerine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç saatler konusunda da farklılık göstermedi. Su saatlerinin yetersiz olduğunu düşünenler zaman aralıklarını daha iyi öğrenmek için Kum Saatini icat ettiler. Kum Saati altı ve üstü birbirinin aynı olan ve içlerinde boşluk olan bir saatti.
Bu iki boşluğu birleştiren çok dar bir boğazı vardı ve kumlar bu boğazdan aşağıya doğru akardı. Eğer üstteki tüm kumlar aşağıda akarsa tam yarım saat geçtiğini gösterir. Hatta bu kum saati üzerinde bazı çizgiler ve belirli aralıklarda bulunan işaretler konularak dakikaları hesaplamaya bile başlamışlardı. Bu kum saatleri geçen yüzyılın başlarına kadar gemilerde kullanılıyordu.
Su saati ve kum saatinden sonra pek kullanılmasa da Mum Saati de kullanılırdı. Bu mum saati şöyle kullanılmaktaydı; mumun etrafında belirli çizgiler bulunurdu ve mum yanmaya başlayıp erimeye devam ettikçe belirli çizgi seviyelerinde belirli dakikaları temsil ederdi. Ancak bu mum saatlerinde mumun kalınlık ve yapısına göre zamanlar değiştiği için pek kullanılmadı. Kilise çanları da zamanı tayin etmekte kullanılır. Orta çağda kilise çanları büyük bir önem arz ederdi zaman konusunda.Haçlı seferlerinden sonra Avrupa saat konusunda çok ilerledi. Öyle ki tokmaklı ve sarkaçlı saatler çıktı piyasaya.
Bunlardan sonra Rakkaslı Saatler icat edildi. Bu rakkaslı saatleri ilk icat eden 1000 yılında Papa ikinci Silvestr yaptı. Ancak bu ilk yapılan saat çok büyüktü. Çarkları çok büyüktü ancak bu zamanla küçültüldü ve daha uygun ve kullanışlı hale getirildi. Galileo, bir ipe bağlı ağırlıkların büyüklükleri ne olursa olsun, ipin uzunluğu aynı ise sallantılarını aynı zaman diliminde yaptıklarını keşfetti. Daha sonra bu buluşu üzerinde yoğun düşünme ile bir sallantısı bir saniyeyi ifade eden rakkaslı saatler icat etti.
Güneş saatinin keşfinden yıllar yıllar sonra ilk cep saatini 1500’lü yıllarda Nünbergli Alman saatçi Henlein icat etti. Bu büyük bir olaydı. Artık herkes küçük iki metal arasındaki saatlerini yanında taşıyıp zamanı öğreneceklerdi. Ve icat ettiği bu ilk saatine Nünbert Yumurtası adını verdi. Bu olaylar geçerken aradan tam 200 yıl sonra 1761 yıllarında Harrison ilk kronometreyi icat etti ve bu İngiltere’de büyük bir coşku ile karşılandı. Hatta Harrison bu icadı sonrasında İngiltere hükümetinden ödül bile aldı. Ve geçen yüzyılın ortalarında ise ilk elektrikli saat icat edildi.