Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Sabır..
http://www.hayatname.com/dergi/tag/zaman/
Ani tatmin ve hız çağında, pek de sevilen bir kelime değil sabır. Zamanımız çok olduğunda insan olarak daha naziğizdir de bir yere yetişmeye çabaladığımızda insanlara çarpmayı, başkalarını ezip geçmeyi hakkımız olarak görürüz. Bir psikoloji çalışmasında, ilahiyat öğrencilerine insanlara yardım üzerine bir seminer verilmiş. Dersten hemen sonra yandaki binaya geçmeleri isteniyormuş.Yolda yerde acı içinde kıvranan bir adamı oynayan bir aktör varmış. Acele etmeleri istenmediğinde öğrenciler bu kişiyle ilgilenmiş, ancak deney zaman baskısı altında tekrarlandığında, diğer binaya geçmek için az zamanı olan öğrencilerin yolda kıvranan adama pek az yardım ettikleri, kiminin adamı çiğneyerek geçtiği görülmüş. Acele ve telaş, nezaketi anında imha edebilir.
Ani tatmin sosyal hayatımızın en görünür veçhelerinden birisini oluşturuyor. Beklemek istemiyoruz, her şeyi hemencecik istiyor ve sahip olamadığımızda da öfkeleniyoruz. Özellikle günümüzün video oyun gençliği, beyinleri aksiyon oyunlarının hızıyla baştan çıktığı için, her şeyi çok çabuk istiyor. Bazıları beni şaşırtıyor: Geçenlerde konuştuğum bir tanesi, hayattaki hedefini yirmili yaşlarının başında lüks bir arabaya sahip olmak şeklinde tarif ediyordu. Sabırsızlık çağında beklemek sanatını kaybetmiş bulunuyoruz. Dikkatler her zamankinden fazla uçucu, pek çok insan karşısındakinin konuşmasını bitirmesini dahi bekleyemiyor. Ani tatmin duygusunu geciktirebilen insanların hem ilişkilerinde hem de girişimlerinde daha başarılı olabildikleri biliniyor. Daha esaslı bir ödül için ani tatmini erteleyebilen çocuklar, hem sosyal ilişkilerinde daha başarılı oluyor hem de daha fazla zeka ve daha az suç oranı gösteriyorlar. Böylece hayatlarının dizginlerini ellerinde tutabiliyorlar.
Sabır, zamanın kaçınılmaz akışıyla korkmadan yüzleşebilmektir. Hayatın günlük rutini içinde ebediyetin parıltılarını hissetmek. Daha derinlere indiğimizde telaş duygusunun hep ölüm korkusuyla alakalı olduğunu fark ederiz. ‘Bir yere erken varırsak önce biz yapacağız, en çok biz yapacağız, en çok biz kazanacağız’ yanılsaması. ‘İşi bir süre bırakırsam bensiz her şey çöker, ben çok önemli adamım’ yanılsaması. Bu yüzden diğer insanları önümüzde engel olarak görebiliriz. Bu acelecilikten vazgeçtiğimizde insanlar bize engel olarak görünmez. Onlara daha nazik davranırız. Dünyada hepimize yetecek kadar zaman olduğunu fark ederiz. Martin Buber, ‘Nazik olmak için zaman yaratmalıyız’ demişti. Bu çağda aylaklığa, amaçsız etkinliklere, bir kahvede oturup öylesine laflamaya her zamankinden çok muhtacız. Çünkü ancak böylece, insan ilişkisiyle, bir ruhumuz olduğunu fark ederiz. Ve karşımızdakinin de bir ruhu olduğunu hissederiz.
Sabır, varolan zamanın mutlak olmadığını da söyler bize. ‘Bu da geçer ya Hu’ diyen erenler dertlerin izafi olduğuna, onların içine gömülüp kalmamak gerektiğine işaret ederler. Zaman gebedir. Şer gibi görünenin içinden bir hayır doğabilir. O an için bize dert veren şeyin yarın bize kuvvet vermiş olduğunu fark edebiliriz. Sabır, beklemeyi bilmektir. Bütün kadim öğretiler, olgunlaşmanın sabretmeyi öğrenmekle gerçekleşebileceğinde hemfikirdir. Çok basit bir edimi, aynı şekilde yıllarca yapmak dahi, insana öğretir.
Sabır başkalarının ritimlerine saygı göstermektir. Bir çocuk size onuncu defa aynı şeyi anlatıyorken susup onu dinleyebilmek. Arkadaşınızın heyecanla anlattığı bir şeyi, onun sözünü kesmeden sonuna kadar işitebilmek. İnsanları ufak hataları yüzünden gözden çıkarmamak. İşte bu yüzden yavaşlamakla sabır duygusunu da içselleştirir ve başka ruhlara saygı duyabilmeyi, daha da önemlisi başka ruhları görebilmeyi öğreniriz. Çok sevgili bir dostum var, dün gece oturduğu eve yakın bir köyün sakinleriyle birlikte gece yarısı yaban domuzlarını savıyordu. Onu bir gün garsonla, bir gün kaptanla, başka bir gün halkın içinden başka biriyle uzun uzun hoşbeş ederken görebilirsiniz. Kendi ruhunu unutmamış bir adam, başkalarının ruhunu da es geçmiyor. Ruhunu asla geride bırakmadığı için hayatı yavaşlatıyor, kendisini günlük hayatın koşturmacasına kaptırmıyor. Nezaket, sabrın evladıdır.
Sabreden öğrenir.
Prof.Dr Kemal Sayar
http://www.hayatname.com/dergi/tag/zaman/
Ani tatmin ve hız çağında, pek de sevilen bir kelime değil sabır. Zamanımız çok olduğunda insan olarak daha naziğizdir de bir yere yetişmeye çabaladığımızda insanlara çarpmayı, başkalarını ezip geçmeyi hakkımız olarak görürüz. Bir psikoloji çalışmasında, ilahiyat öğrencilerine insanlara yardım üzerine bir seminer verilmiş. Dersten hemen sonra yandaki binaya geçmeleri isteniyormuş.Yolda yerde acı içinde kıvranan bir adamı oynayan bir aktör varmış. Acele etmeleri istenmediğinde öğrenciler bu kişiyle ilgilenmiş, ancak deney zaman baskısı altında tekrarlandığında, diğer binaya geçmek için az zamanı olan öğrencilerin yolda kıvranan adama pek az yardım ettikleri, kiminin adamı çiğneyerek geçtiği görülmüş. Acele ve telaş, nezaketi anında imha edebilir.
Ani tatmin sosyal hayatımızın en görünür veçhelerinden birisini oluşturuyor. Beklemek istemiyoruz, her şeyi hemencecik istiyor ve sahip olamadığımızda da öfkeleniyoruz. Özellikle günümüzün video oyun gençliği, beyinleri aksiyon oyunlarının hızıyla baştan çıktığı için, her şeyi çok çabuk istiyor. Bazıları beni şaşırtıyor: Geçenlerde konuştuğum bir tanesi, hayattaki hedefini yirmili yaşlarının başında lüks bir arabaya sahip olmak şeklinde tarif ediyordu. Sabırsızlık çağında beklemek sanatını kaybetmiş bulunuyoruz. Dikkatler her zamankinden fazla uçucu, pek çok insan karşısındakinin konuşmasını bitirmesini dahi bekleyemiyor. Ani tatmin duygusunu geciktirebilen insanların hem ilişkilerinde hem de girişimlerinde daha başarılı olabildikleri biliniyor. Daha esaslı bir ödül için ani tatmini erteleyebilen çocuklar, hem sosyal ilişkilerinde daha başarılı oluyor hem de daha fazla zeka ve daha az suç oranı gösteriyorlar. Böylece hayatlarının dizginlerini ellerinde tutabiliyorlar.
Sabır, zamanın kaçınılmaz akışıyla korkmadan yüzleşebilmektir. Hayatın günlük rutini içinde ebediyetin parıltılarını hissetmek. Daha derinlere indiğimizde telaş duygusunun hep ölüm korkusuyla alakalı olduğunu fark ederiz. ‘Bir yere erken varırsak önce biz yapacağız, en çok biz yapacağız, en çok biz kazanacağız’ yanılsaması. ‘İşi bir süre bırakırsam bensiz her şey çöker, ben çok önemli adamım’ yanılsaması. Bu yüzden diğer insanları önümüzde engel olarak görebiliriz. Bu acelecilikten vazgeçtiğimizde insanlar bize engel olarak görünmez. Onlara daha nazik davranırız. Dünyada hepimize yetecek kadar zaman olduğunu fark ederiz. Martin Buber, ‘Nazik olmak için zaman yaratmalıyız’ demişti. Bu çağda aylaklığa, amaçsız etkinliklere, bir kahvede oturup öylesine laflamaya her zamankinden çok muhtacız. Çünkü ancak böylece, insan ilişkisiyle, bir ruhumuz olduğunu fark ederiz. Ve karşımızdakinin de bir ruhu olduğunu hissederiz.
Sabır, varolan zamanın mutlak olmadığını da söyler bize. ‘Bu da geçer ya Hu’ diyen erenler dertlerin izafi olduğuna, onların içine gömülüp kalmamak gerektiğine işaret ederler. Zaman gebedir. Şer gibi görünenin içinden bir hayır doğabilir. O an için bize dert veren şeyin yarın bize kuvvet vermiş olduğunu fark edebiliriz. Sabır, beklemeyi bilmektir. Bütün kadim öğretiler, olgunlaşmanın sabretmeyi öğrenmekle gerçekleşebileceğinde hemfikirdir. Çok basit bir edimi, aynı şekilde yıllarca yapmak dahi, insana öğretir.
Sabır başkalarının ritimlerine saygı göstermektir. Bir çocuk size onuncu defa aynı şeyi anlatıyorken susup onu dinleyebilmek. Arkadaşınızın heyecanla anlattığı bir şeyi, onun sözünü kesmeden sonuna kadar işitebilmek. İnsanları ufak hataları yüzünden gözden çıkarmamak. İşte bu yüzden yavaşlamakla sabır duygusunu da içselleştirir ve başka ruhlara saygı duyabilmeyi, daha da önemlisi başka ruhları görebilmeyi öğreniriz. Çok sevgili bir dostum var, dün gece oturduğu eve yakın bir köyün sakinleriyle birlikte gece yarısı yaban domuzlarını savıyordu. Onu bir gün garsonla, bir gün kaptanla, başka bir gün halkın içinden başka biriyle uzun uzun hoşbeş ederken görebilirsiniz. Kendi ruhunu unutmamış bir adam, başkalarının ruhunu da es geçmiyor. Ruhunu asla geride bırakmadığı için hayatı yavaşlatıyor, kendisini günlük hayatın koşturmacasına kaptırmıyor. Nezaket, sabrın evladıdır.
Sabreden öğrenir.
Prof.Dr Kemal Sayar