ceylannur
Yeni Üyemiz
Rakamlar, sayılar skorlar, istatistikler, yüzdeler… Bugün hayatın hangi alanına bakarsak bakalım, bunlar çıkıyor karşımıza. Çocuklarımızın başarısı puanlarla ölçülüyor; babaların maaşı aldığı maaşın veya aylık kazancının miktarıyla tesbit ediliyor; anneler yapabildiği harcama miktarıyla kendisini mutlu hissediyor. Arabanızı sizin için ve herkes için değerli kılan unsurların hepsi de rakamla ilgili; fiyat, model, azami hız, silindir hacmi vs…
Kişiler için geçerli olan bu vakıa, toplumlar ve devletler içinde geçerli. Toplumlar için ortaya konan değerlendirme ölçülerine bakalım, hep rakamlar hakim; okuryazarlık oranı, eğitim seviyesi, tüketilen et miktarı, süt miktarı, hatta kullanılan tuvalet kağıdı miktarı. Devletlerin değerini ise en başta, kişi başına GSMH ve toplam GSMH belirliyor nedense.
Aynı durım şirketler ve, üniversiteler ve sair kuruluşlar içinde geçerli. Şirketlerin başarısı ve değeri, bilanço rakamları, toplam ciro, çalışan sayısı, aktifler toplamı, karın sermayeye oranı… derken yine rakamlarla ölçülüyor. Rakamlar dünyamızı o derece kuşatmış ki dergilerin, kitapların, gazetelerin değerini de satış rakamları belirliyor. Filmler hasılatlarıyla, TV programları reyting rakamlarıyla değerlendiriliyor. Sporun bütün dallarında da rakamların istilası söz konusu; gol sayısı, pas yüzdesi, rekorlar, double double’lar derken. ” Eee sonra” demeye mecal kalmadan, rakamlar peşinde koşuyor gözlerimiz.
Bu tablonun apaçık gösterdiği üzere, belirleyici unsuru sayı, hakim simgesi rakam olan bir medeniyetin istilası altında yaşıyoruz. Batı uygarlığı “değer”i sayı ile ölçtüğü için herşeyi ‘rakam’a indirgiyor ve hepimizi rakamlara hapsediyor.
Bu olgu ‘matematik’çi düşünür olan İslamla şereflenmiş bir ismin, Réne Guénon’nun meşhur kitabını getiriyor akla. ” Niceliğin egemenliği ve Çağın Alametleri.”
Hayatın her alınında değer ölçüsü olarak sayıları yerleştirdiği için ‘niceliğin egemenliği’ne yol açan Batı uygarlığına karşı hala direnen tek medeniyet olarak İslam medeniyeti ise ‘niteliğin egemenliği’nin adresi olarak göze çarpıyor.
Nitekim ilk yıllarından bugüne İslam medeniyeti, sayıya karşı sözün, rakama karşı harfin medeniyeti olarak çıkıyor karşımıza. Kuran’ın nice ‘çok’lara karşı nice ‘az’ları öven ‘çokları bilmezler’ iken bilen ve bildiğinin bedelini ödeyen azları müjdeleyen ayetleriyle; Peygamber aleyhissalatu vesselamın, ihlaslı az bir amelin ihlassız binlerce ameli nasıl geçtiğini defaatle öğrettiği hadisleriyle, bizi ‘niteliğin egemeliği’ne çağırıyor İslam.
Niceliğe karşı nitelik, sayıya karşı söz, rakama karşı harf…
Biz gerçekte hangi medeniyetin safındayız? Bu üç denklemi alalım ve açıkyüreklilikle kendimize bakalım.Bizim için bu denklemlerin hangi tarafı ağır basıyorsa , biz o medeniyetin insanlarıyız.
Karakalem Dergisi – Sayı 12