Sevgini kalbime koydum da geldim..

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Açın gönül gözlerinizi, bir bakın mana ufkuna, sevginin olmadığı bir nokta bile bulamazsınız. İnsanı eşref-i mahlûkat mertebesine taşıyan o yüce ruh-tur. Gören gözlerle bakarsanız her zerrede O'nun sev-gisini temaşa edersiniz. Kedileri çok seven, "Kedicikler ba-bası" manasına gelen Ebu Hureyre (r.a.) namıyla anılan kutlu sahabe anlatır: "Allah, mahlûkatı yarattığı zaman Arşın üstünde kendi makamında bulunan bir kitapta şöyle yazmıştır; "Şüphesiz rahmetim gazabımı geçmiştir." (Buhari)

Rahmet sevgiden hasıl olur, sevgi yoksa merhamet olmaz. Sevginin yeşermediği yüreklerde gül bitmez, ancak zakkum yetişir. Koşun O'na, kaçışınız rahmet çağlayanla-rına olsun. Kendisine iltica edeni O, cehenneme teslim et-mez. O'nun emanı altında olandan daha güvende olan kimse yoktur.

Hayat sevgiyle bütündür. Aşkın konmadığı dal mah-zundur. Gülün açmadığı bahçe hazan mevsiminde kalmış gibi gariptir. Menekşelerin boy göstermediği sinelerde ay-rık otları biter taa hücrelere kadar. Leylekler sevgi taşırlar uzak diyarlardan gönül yurduna doğru. O yüreklerde açar öbek öbek, Yüce Rahmanın yarattığı bütün manevî renk-lerin cıvıltısıyla. Secdeye eğilen baş değil, kalptir, sevgidir. Duaya açılan eller değil, özdür, bütün bir benliktir.

O'nun mübarek Nebisinin sevgisi değil midir Mes-cid-i Nebevi'de ruhları göz yaşlarına boğan. O'nun hasreti değil midir ilmek ilmek boğazda düğümlenip hıçkırıklarla taşan. "Seni çok özledik Ey Allah'ın Rasülü!" diye inleyen in-sanların sesi değil, yüreklerin tufanıdır. Seni anlamak ve anlatmaktan çok uzaktayım Ey Kainatın Efendisi (s.a.v.). Senin hayatın aşktır, firakın hüzne boğar mahzun gönülleri. Sen muhabbetin tecellisiydin taşlaşmış kalplere nüfuz edebilen.

Sevgi, ruhun derinliklerine ve bedenin hücrelerine kadar işlerse, ondan ayrı bir hayat sıkıntı verir, cefâ ve iş-kencedir. Sevgililer Efendisinin (s.a.v.) müezzini Hz. Bilal (r.a.) , O'nun ahirete irtihalinden sonra Şam'a yerleşmişti. "Her yer, her adım hatta kum taneleri bile bana O'nu hatır-latıyor, O'nsuz bir Medine'de yaşayamıyorum." diyerek Şam'a hicret etmişti. Bir gece rüyasında Efendimiz (s.a.v.): "Ya Bilal, bizi ziyaret etmeyecek misin?" diye onu çağırınca derhal yollara düşmüş, Medine'ye geldiler; "Ne olur bir kez daha ezan okusan!" Hz. Bilal-i Habeşi (r.a.) ısrarlara dayanamadı. Sabah namazı vaktinde Medine yine eskisi gibi Hz. Bilal'in gür sesiyle irkiliyordu. Herkes şaşkın, se-vinç ve hüzün bir arada kalpleri paramparça ediyordu. Medine, Mescid-i Nebevi'ye akıyordu bölük bölük. Rasülullah (s.a.v.)'tan sonra hiç kimse bu derece heyecanlanma-mıştı.

Yine eski günleri yaşıyordu bütün gönüller. Sevgililer Sevgilisi-nin (s.a.v.) aralarında olduğu, "Anam-babam Sana feda olsun Ey Allah'ın Rasülü!" diye sevgilerini izhar ettikleri kutlu günleri.

Has-ret, hüzün bulutları gibi çökmüştü o mübarek beldenin üzerine. Ay-rılık ve acı; Medine ağlıyor, gökler gözyaşı döküyor, gönüller mahzun mahzun inliyordu.

Rasül (s.a.v.)'ün sevgisi ve O'nun hasreti nasıl olurdu acaba. Sevgi ne demek, hasret nasıl bir şey?

Sen güzeldin, güzel geldin ve güzel gittin. Sevgi tohumlarını ye-şerttin Ulu Diyardan yüceliklere doğru. Belki de görevin, özdeki güzellikleri gün yüzüne çıkart-maktı, bilemem. Hayatın; rahmet ve merhametin ete kemiğe bü-rünmüş şekliydi belki de. Sadece tebliğ etmedin, en yüce gönüllere işledin onu nakış nakış.

"Allah'tan sonra en çok Seni seviyorum Ya Rasülallah" diye zirveleşen Hz. Ebu Bekirleri (r.a.) tanıtmaktı insanlığa belki de görevin, kim bilir? Bir kulu sadakatin zirvesine taşıyan Senin sevginden başka ne olabilirdi ki? Dostun Dosta olan sevgisini çağ-lara, hatta çağlar üstü ebediyete taşıyan O Zat ne mübarektir.

Simsiyah taşlaşmış bir kalbi, lime lime doğrayıp incelten, "Sen-siz Ömer ne yapar Ey Allah'ın Ra-sülü?" diye inleten, hıçkırıklara bo-ğan, Sana olan muhabbetinden ve-fatına bile inanamayan "Kim Al-lah'ın Rasülü öldü derse vallahi kel-lesini gövdesinden ayırırım!" diye sızlayan, O'nu adalet burcunun zir-vesine yerleştiren hangi duyguydu, hangi ruhtu Ya Rasülallah?

Sevgi böyle olurmuş ama biz bilemedik Ey Kainatın Serveri. Mu-habbeti hançerelerinden aşağıya indiremeyen, diliyle söyledikle-rine kendileri bile inanamayanlara sahip çıkar mısın Ey Medine'nin Gülü.

"Anam-babam Sana feda ol-sun Ey Allah'ın Elçisi!" diyenler, hem analarını hem babalarını ve hem de canlarını seve seve âdeta uçarcasına feda ettiler ve bunu Se-nin muhabbetinden yaptılar Ey Kainâtin Serveri. Oysa acizler bu-nu anlatmaktan bile beridirler.
Bu nasıl bir sevgiydi, nasıl bir bağlılıktı?

Oysa biz, sevgi diyoruz, hayat; Allah(c.c.) ve Rasülü (s.a.v.), nün sevgisi üzerine bina edilme-lidir diyoruz, sevgisiz bir yaşam tatsız, tuzsuz bir asi yemek gibidir diyoruz, dilimiz ne kadar da boca-lıyor Ey Kainâtın Güneşi.
Bir Hz. Osman (r.a.) vardı.

Malını, mülkünü, her şeyini Allah (c.c.) ve Rasülü (s.a.v.)'nün sevgisi için feda ederdi. Bugünkü miktar-la binlerce tırdan oluşan ticaret fi-losunu sırf Senin muhabbetin için infak ederdi, bu ne biçim bir sev-giydi Ey Nebi?
Ve yine bir Hz. Ali (r.a.) vardı. Sen onun için: "Ali, ilmin kapısıdır." buyurmuştun. Hicretin esnasında ölüme ferman okumuş, "Bir değil, bin canım Senin için feda olsun." di-ye kükreyerek, Senin yatağında ölümü ve Mekke müşriklerini bek-lemişti, bu bağlılığı, bu sevgiyi hangi kelimeler ifade eder, bulamıyo-ruz.

Kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla yıldızlar gibi parlayan ashabın vardı. Senin aşkın uğruna cihana meydan okurlardı, onlar ne mü-barek bir cemaatti, ne kutlu insanlardı?
Ve Sen En Yüce Sevgiliye ka-vuşmuştun, tercihini O'ndan yana kullanmıştın. Bir ömür boyu, alt-mış üç yıl süren ayrılık ateşine su dökmüştün âdeta. Aşığın maşuğu-na kavuşmasını, ruhun bayramını ilan etmiştin.
Ama Medine yıkılmıştı, Mek-ke darmadağın. Kumlar ağlıyor, so-kaklar inliyor acı acı. Ayrılığın hüz-nü dolaşıyordu nefes nefes bütün yüreklerde. Gözyaşları sel değil, derya olmuştu da mahzun mahzun yüreklere akıyordu. Medine ye-tim, Mekke öksüz, insanlar garipti. Ayrılığın hüznü kök salıyordu da-mar damar gönüllere.

Onsuzluk, yağmur olup yağıyordu, hasret ci-ğerlere işliyordu her nefeste.
Rahmet olan varlığın Dostun yanında. Medine sokakları inliyor, her köşe başı ayrı bir ağıt beste-liyor hüzün makamında. Bir teselli olarak Mescid-i Nebevi Seni barın-dıracaktı bağrında taa kıyamete değin.

Sensiz bir hayat nasıl olurdu ki? Seni Sensiz yaşamak ne ile ifade edilirdi? Güller hasret kokar, bu-lutlardan hüzün yağardı. Sensizli-ğin acı şurubu içilecekti o günden sonra. Yıkıldı gök kubbe, kan ağlı-yor bir ümmet. Neredesin Ey Ne-bi, neredesin Ey Rasül?
İlker Çakır / ribatdergisi
 
Üst Alt