NiHaL
Aktif Üyemiz
şeytanla ilgili yazılar - ali bulaç yazıları
“Şeytan” dediğimiz varlık, başlangıçta varlık yapısı ateş olan “Cann” idi. Ademin ilahi isimlere ma’kes ve yeryüzüne halife seçildiğini öğrenince, Allah’tan ümidini kesti “İblis” oldu. Adem’e secde etmeyi reddedip de Allah’ın rahmetinden kovulunca “Şeytan” oldu.
Bizim nasıl Allah’ın muradı olduğumuzu anlamak için, Şeytan’ın neden secde etmeyi reddettiğini bilmemiz lazım. Bu aynı zamanda varoluş, anlam ve amaçla ilgili bizim hikâyemizdir.
Kur’an bakış açısından gökler ve yer ve aralarındaki muazzam tabiat insan için ve insanın yararına yaratılmıştır (35/Fatır, 12-13). Dünya varlık âleminde biriciktir (35/Fatır, 27-28). Göklerin ve yerin boşa yaratıldığını ancak hakikati inkar edenler söyleyebilir (38/Sad, 27; 44/Duhan, 38-39.) Bugüne kadar sahip olduğumuz bilgilerden hareketle şöyle bir sonuca varmamız mümkün: Uzayda yer alan sistemler bizim içinde yer aldığımız Samanyolunu, Samanyolu Güneş sistemini ve Güneş sistemi de bizim dünyamızı bu kıvamda tutmak üzere fonksiyon görmektedirler. Uyduyuz, ama değerli bir inci gibi her türlü tehlikeye karşı kenarda-kıyıda saklanmak üzere böyle tutuluyoruz. Bütün bu sistemler “Allah’ın mülküdür” (39/Zümer, 6.) ve belli bir vakte kadar bizim yararımıza çalışıyorlar (39/Zümer, 5).
Varlık âlemi, eşref-i mahlukat olmaya aday insan için yaratılmıştır. Gözü bu makamda olan Cann bunu anlayınca ümidini kesti. Adem yaratıldı, ona Ruh üflendi, yani ona İlahi öz katıldı, ona isimler öğretildi ve yeryüzünün halifesi olmaya aday gösterildi. Adem (erkek ve kadın) bir su gibi İlahi isimleri aksettirecek, isimlere ayna olacaktır. İlim, kudret, kerem, şefkat, cömertlik, basiret, hikmet, hak, doğruluk, emniyet, izzet, şeref, haya, hayat insanda tecelli edecek ve sanki varlık âlemlerinin tümünün yaratıcısı Zat, kendi isim ve sıfatlarını bu berrak suda-parlak aynada temaşa edecektir. Hikmetinden sual olunmayan Allah bunu böyle murad etti. İşte biz bu muradın varoluşa çıkmış haliyiz.
Allah, insanı, cismani varlığı en yüksek düzeyde sanat ve estetik (Ahsen-i takvim), ruhu İlahi öz (Nefha) ve zihni mahiyeti isimlerin (Esme) bilgisiyle yarattı. Allah, muradını insan üzerinden tahakkuk ettirmeyi diledi. Üstelik muradını ona teyid ettirdi. Yani dağlar ve taşlar, denizler ve ormanlar bu büyük emaneti kabul etmeye yanaşmazken, belki her biri bir veya birkaç ismin tecellisine ma’kes olmayı kendileri için şeref addederken, insan isimlerin tümünün kendi aynasında yansıtmaya talip oldu (33/Ahzab, 72). “Emanet” bize dayatılmadı, serbest irademizle kabul ettik; Allah’a ahid verdik.
İşte Şeytan’ın itirazı burada başladı. O dedi ki âlemlerin Rabb’ine: “-Sen yanlış yaptın, eşref-i mahlukat olarak yanlış bir yaratığı aday seçtin, yanlış birine emaneti yükledin. Buna ehil olan benim. İnsan bu planı gerçekleştirmeyecektir. Ve bu yüzden yanlış aday seçtiğin için önünde secde etmeyeceğim.” (Bkz.15/Hicr, 26-33 ve 16/Nahl, 49-50). Melekler de, başlangıçta insanın (Adem) “Yeryüzünde kan döküp fesat çıkaracağını” (2/Bakara, 30) söyleyerek kaygılarını dile getirmişlerdi. Ama Yüce Allah, onların “bilmediklerini bildiğini” söyleyerek onları teskin etti. Melekler ikna oldu ve Adem’in önünde secde ettiler, yani bu muhteşem potansiyele, harikulade takvime ve eşsiz role şapka çıkardılar. Secde, Allah’ın muradına, insanın saygınlığına ve üstlendiği role şapka çıkarmaktır. Şeytan ise secde etmeyi reddetti ve eğer Allah kendisine mühlet verirse, Allah’ın -haşa- yanlış bir iş yaptığını ispat edebileceğini söyledi. Allah da ona kıyamete kadar mühlet verdi (38/Sad, 71-85.)
Bu yüzden namaz kılmayan Müslüman -ki Müslüman bittabi namaz kılar- Şeytan gibi Allah’ın azametini ve muradını ve insanın saygınlığını, yani aslında kendi asli misyonunu ve şerefli rolünü reddeden kimsedir. Namaz kılmamak Şeytan’ın suçuna iştirak etmek, Allah’ın muradına karşı olmak, onun tezini kanıtlamasına yardımcı olmak suretiyle kendimizi de inkar etmeye kalkışmak demektir.
Ali Bulaç
“Şeytan” dediğimiz varlık, başlangıçta varlık yapısı ateş olan “Cann” idi. Ademin ilahi isimlere ma’kes ve yeryüzüne halife seçildiğini öğrenince, Allah’tan ümidini kesti “İblis” oldu. Adem’e secde etmeyi reddedip de Allah’ın rahmetinden kovulunca “Şeytan” oldu.
Bizim nasıl Allah’ın muradı olduğumuzu anlamak için, Şeytan’ın neden secde etmeyi reddettiğini bilmemiz lazım. Bu aynı zamanda varoluş, anlam ve amaçla ilgili bizim hikâyemizdir.
Kur’an bakış açısından gökler ve yer ve aralarındaki muazzam tabiat insan için ve insanın yararına yaratılmıştır (35/Fatır, 12-13). Dünya varlık âleminde biriciktir (35/Fatır, 27-28). Göklerin ve yerin boşa yaratıldığını ancak hakikati inkar edenler söyleyebilir (38/Sad, 27; 44/Duhan, 38-39.) Bugüne kadar sahip olduğumuz bilgilerden hareketle şöyle bir sonuca varmamız mümkün: Uzayda yer alan sistemler bizim içinde yer aldığımız Samanyolunu, Samanyolu Güneş sistemini ve Güneş sistemi de bizim dünyamızı bu kıvamda tutmak üzere fonksiyon görmektedirler. Uyduyuz, ama değerli bir inci gibi her türlü tehlikeye karşı kenarda-kıyıda saklanmak üzere böyle tutuluyoruz. Bütün bu sistemler “Allah’ın mülküdür” (39/Zümer, 6.) ve belli bir vakte kadar bizim yararımıza çalışıyorlar (39/Zümer, 5).
Varlık âlemi, eşref-i mahlukat olmaya aday insan için yaratılmıştır. Gözü bu makamda olan Cann bunu anlayınca ümidini kesti. Adem yaratıldı, ona Ruh üflendi, yani ona İlahi öz katıldı, ona isimler öğretildi ve yeryüzünün halifesi olmaya aday gösterildi. Adem (erkek ve kadın) bir su gibi İlahi isimleri aksettirecek, isimlere ayna olacaktır. İlim, kudret, kerem, şefkat, cömertlik, basiret, hikmet, hak, doğruluk, emniyet, izzet, şeref, haya, hayat insanda tecelli edecek ve sanki varlık âlemlerinin tümünün yaratıcısı Zat, kendi isim ve sıfatlarını bu berrak suda-parlak aynada temaşa edecektir. Hikmetinden sual olunmayan Allah bunu böyle murad etti. İşte biz bu muradın varoluşa çıkmış haliyiz.
Allah, insanı, cismani varlığı en yüksek düzeyde sanat ve estetik (Ahsen-i takvim), ruhu İlahi öz (Nefha) ve zihni mahiyeti isimlerin (Esme) bilgisiyle yarattı. Allah, muradını insan üzerinden tahakkuk ettirmeyi diledi. Üstelik muradını ona teyid ettirdi. Yani dağlar ve taşlar, denizler ve ormanlar bu büyük emaneti kabul etmeye yanaşmazken, belki her biri bir veya birkaç ismin tecellisine ma’kes olmayı kendileri için şeref addederken, insan isimlerin tümünün kendi aynasında yansıtmaya talip oldu (33/Ahzab, 72). “Emanet” bize dayatılmadı, serbest irademizle kabul ettik; Allah’a ahid verdik.
İşte Şeytan’ın itirazı burada başladı. O dedi ki âlemlerin Rabb’ine: “-Sen yanlış yaptın, eşref-i mahlukat olarak yanlış bir yaratığı aday seçtin, yanlış birine emaneti yükledin. Buna ehil olan benim. İnsan bu planı gerçekleştirmeyecektir. Ve bu yüzden yanlış aday seçtiğin için önünde secde etmeyeceğim.” (Bkz.15/Hicr, 26-33 ve 16/Nahl, 49-50). Melekler de, başlangıçta insanın (Adem) “Yeryüzünde kan döküp fesat çıkaracağını” (2/Bakara, 30) söyleyerek kaygılarını dile getirmişlerdi. Ama Yüce Allah, onların “bilmediklerini bildiğini” söyleyerek onları teskin etti. Melekler ikna oldu ve Adem’in önünde secde ettiler, yani bu muhteşem potansiyele, harikulade takvime ve eşsiz role şapka çıkardılar. Secde, Allah’ın muradına, insanın saygınlığına ve üstlendiği role şapka çıkarmaktır. Şeytan ise secde etmeyi reddetti ve eğer Allah kendisine mühlet verirse, Allah’ın -haşa- yanlış bir iş yaptığını ispat edebileceğini söyledi. Allah da ona kıyamete kadar mühlet verdi (38/Sad, 71-85.)
Bu yüzden namaz kılmayan Müslüman -ki Müslüman bittabi namaz kılar- Şeytan gibi Allah’ın azametini ve muradını ve insanın saygınlığını, yani aslında kendi asli misyonunu ve şerefli rolünü reddeden kimsedir. Namaz kılmamak Şeytan’ın suçuna iştirak etmek, Allah’ın muradına karşı olmak, onun tezini kanıtlamasına yardımcı olmak suretiyle kendimizi de inkar etmeye kalkışmak demektir.
Ali Bulaç