TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Sibirya’daki Bazı Türk Boylarının Destanlarında Halk Hekimliği Uygulamaları
İnsan hayatı toplumlar için her zaman önemli olmuştur. Onlar mitolojik dönemlerden bu zamana ruhsal veya bedensel hastalıklardan sıkıntı çekmişler; avlanma, düşmanlarla mücadele, ekonomiye katkı, soyun devamı vb. gerekçelerle sağlıklı fertlere ihtiyaç duymuşlardır. Bu sebepler, bazen ölümsüzlüğe bazen de sağlıklı ve uzun bir ömre kavuşabilmek için halk hekimliği adı altında bir dalın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Mitolojik dönemden günümüze sağlıksız beslenme, mikroorganizma, virüs, savaş, kişisel çatışmalar, büyücü, alkarısı, cadı, kötü ruhlar vs. hastalıkların sebepleri olarak kabul edilebilir (Norbeck 1961: 213-214). Tedavi ise, hastalığın şekli ve özellikleri dikkate alınarak, dinî-sihrî veya tıp ve eczacılığın gelişmesine katkıda bulunan yöntemlerle (ilaç, ameliyat vb.) gerçekleştirilir (Leach 1950: 700, Acıpayamlı 1969: 1).
Şüphesiz tedavi kadar, bunu uygulayanlar da önemlidir. İnsanoğlunun ruh ve beden sağlığı, en eski dönemlerde rahip, şaman, modern çağda ise bunların yanı sıra doktor ve eczacılarla korunmaya çalışılır. Fakat hangi isimle bilinirlerse bilinsinler sağaltım gücüne sahip olanlar her zaman kutsal kabul edilmişlerdir.
Diğer toplumlarda olduğu gibi eski Türkler de tanrının emirlerine karşı gelinmese, yasaklar çiğnenmese, ruhlara kötü davranılmasa, büyücülerin eylemleri olmasa insanoğlunun ölmeyeceğini düşünürlerdi (Roux 1998: 203, Eliade 1999: 247, Seyidoğlu 2002: 18). Hastalığın “canın (ruhun) kaçırılması” sebebiyle gerçekleştiğini düşünen Türkler, tedavinin “zararlı nesnenin çıkarılması” ve “kötü ruhların kovulması” ile gerçekleşeceğine inanırlardı (Roux 1998: 65, Eliade 1999: 247-248). Bunu da ancak, kendisi de bir hastalık neticesinde mistik sırra eren şaman yapabilirdi (Eliade 1999: 247-248).
Eski Türklerde de hastalıklar kişisel, çevresel ve doğaüstü sebeplere dayanmaktadır.Bu problemler, kam ve baksıların afsunlama, göçürme, alazlama gibi dinî-sihrî tedavileri, otacı, emci, atasagun vb.lerinin ilaç ve ameliyatları ile ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Atlı-göçebe yaşam tarzları nedeniyle tabiat şartlarına dirençli fertlere ihtiyaç duyan eski Türklerde halk hekimliği uygulamaları çok zengindir. Bu, onların hastalıklar, sağlatma yöntemleri ve bunları uygulayanlar için kullandıkları kelimelerde de açıkça görülmektedir.1
Halk hekimliği uygulamalarına halk biliminin hemen hemen her alanında rastlamak mümkündür. Halk edebiyatı da bunlardan biridir. Bu alanın önemli türlerinden bir olan destanlar, halk hekimliği uygulamaları açısından dikkat çekici ve zengin örnekler barındırmaktadırlar.
Bu makalede ilk olarak kısaca Türk destanlarındaki halk hekimliği uygulamalarına değinilecektir. Daha sonra aynı bölgede yaşayan ve destan gelenekleri birbirine çok benzeyen Altay Türklerinden 23, Hakaslardan 8, Şorlardan 15 ve Tuvalardan da 16 destanda, ölme-hastalanma ve bunlara bağlı olarak gerçekleştirilen tedavilerle ilgili motifler tespit edilecek ve motiflerin Türk kültüründeki izleri gösterilmeye çalışılacaktır.
1. Türk Destanlarında Halk Hekimliği
Çeşitli hastalıkları tedavi edebilmek veya kâinattaki gizli sırlara ulaşarak ölümden kurtulmak için aranan ab-ı hayat, yaşam ve gençlik iksirleri vb. motif ve konular sadece halk hekimliği alanında değil halk edebiyatında da büyük bir yer tutar. Bu edebiyatın önemli bir kolunu oluşturan destanlar da halk hekimliği unsurlarının bulunduğu türlerden biridir.
Türklerin ölüm ve hastalık konusundaki kabulleri, kültürlerinin mühim bir parçasını oluşturan destanlarına da yansımıştır. Konusunu toplumun başından geçen hadiselerden alan, bireysel mücadele yerine toplumun ve vatanın kurtuluşunu gaye edinen kahramanlar etrafında anlatılan destanlar, halk hekimliği ve buna bağlı uygulamaların yoğun olduğu sözlü edebiyat örneklerindendir.Elbette bu metinlerde doğrudan doğruya hastalıklar veya bunların tedavilerinden bahsedilmez. Fakat millet adına mücadele veren destan kahramanların dostları olduğu kadar düşmanları da vardır. Bunlar, kahraman ve çevresindekileri öldürme, yaralama veya hastalıklar bulaştırmanın yollarını ararlar. Toplum menfaatini gözeten bu kişilerin kaybı, üzüntü ve sıkıntı sebebi olduğundan onların ölümsüzlük kazanması, diriltilmesi veya iyileştirilmesi gerekir. Bu amaçla müracaat edilen sihir, ilaç, ameliyat vb. yöntemler halk hekimliği uygulamalarından meydana gelmektedir.
Her dönemde toplumların zihnini meşgul eden ölüme çare arama, halk hekimliğinin en önemli konularından biridir. Gılgamış’ın ulaşmak için uğraştığı fakat elde edemediği ölümsüzlük, Başkurt Türklerine ait Ural Batır Destanında da aranmaktadır. Destanda ölümün nasıl bir varlık olduğunu sorgulayan Ural ile ağabeyi Şülgen’in insan ve hayvanlara ölümsüzlük kazandırmak üzere ‘yenşişme’yi (hayat pınarı) aramaya çıkmaları ve bu sürede yaşadıkları maceralar anlatılır (Atnur 1996: 91-243).
Türk destanlarında dinî-sihrî yöntem ile ilaç tedavisinin bir arada uygulandığı eserlerden biri Dede Korkut Kitabıdır. Babası tarafından öldürülmek istenen Boğaç Han’ın yarasının Hızır tarafından sığanması, annesinin sütü ve dağ çiçeği ile tedavi edildikten sonra hekimlere ısmarlanması; Deli Karçar’ın öldürmek için hamle yaptığı sırada Korkut Ata’nın duasıyla elinin asılı kalması ve “elümi sağaldı gör” şeklinde yalvarmasından sonra iyileşmesi eserdeki önemli örneklerdir (Ergin 1997: 88).
Köroğlu Destanının Türkmen varyantında ise erenlerin Köroğlu ve atına “yıldız görünce iyileşme” özelliği vermeleri (Göroglı 1990: 41) de kökeni çok eski dönemlere götürülebilecek bir başka dinî-sihrî uygulamadır. Çeşitli tedavi şekillerinin bulunduğu bir diğer destan da Manas’tır. Destanda, Manas’ın diriltilmesinde dua, bazı yaralanmalarda ise ilaçların kullanıldığı anlaşılmaktadır (Yıldız 1995: 669-670, 605, 636).
2. Sibirya’daki Altay, Tuva, Hakas ve Şor Türklerinin Destanlarında Halk Hekimliği
Yaklaşık son yirmi yılda bireysel çabayla veya “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi” çerçevesinde Türk dünyasından çok sayıda destanın Türkiye Türkçesine aktarıldığı görülmektedir. Bu çalışmaların bir grubunu da Sibirya’daki bazı Türk boylarının (Altay, Tuva, Hakas, Şor) destanları oluşturmaktadır. Kögütey Mergen, Kozın Erkeş, Altay Buuçay … gibi erkek, Altın Arığ, Huban Arığ, Ay Huucın gibi kadın kahramanlar etrafında anlatılan bu destanlar, kendilerine has özellikleri nedeniyle ‘arkaik destan’ olarak tanımlanmaktadır (Aça 2000: 11-22, Bekki 2009: 17-20).
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanları konu, şekil ve üslupları itibariyle benzerlik göstermektedir (Aça 1998: 4-13). Bu destanlardaki kahramanlar, toplumlarının huzuru ve refahı için, yeraltında veya yeryüzünde insanlar, kötü ruhlar ve olağanüstü yaratıklara karşı bir mücadele içerisindedir. Bu nedenle sadece kendileri değil atları, arkadaşları, akrabaları vs. de sıklıkla öldürülme veya yaralanma riski taşımaktadır.
Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahip olduklarından onları öldürmek, yaralamak kolay değildir. Onların öldürülme veya yaralanması düşmanın hilesiyle, diriltilme ve iyileştirilmesi ise sıklıkla yardımcı insan, hayvan veya ruhlar aracılığıyla olur. Sibirya Türklerinin destanlarında kahraman da iyileştirme ve diriltme gücüne sahiptir, o, bu gücü düşmanların saldırısına maruz kalan masum insan veya hayvanlar için kullanır. Destanlarda ancak Erlik ve Erlik’in hâkimiyetindeki kişiler tarafından öldürülen insanlar veya hayvanların diriltilebildiği görülmektedir. Bu da Erlik’in açgözlülüğü yüzünden ölenlerin diriltilebileceği, Erlik ve Ülgen’in kararıyla meydana gelen ölümlerde bunun yapılamayacağı inanışından kaynaklanır (Anohin 2006: 23).
Ölme, hastalanma ve bunlarla ilgili tedaviler için, Altay Türklerinden 23, Hakaslardan 8, Şorlardan 15 ve Tuvalardan ise 16 destanda tespit edilen motifler aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.
1. Ölme ve hastalanma (yaralanma vb.) şekilleri
a. Kendine ait nesneyle yaralama veya öldürme
b. Can’ın nerede olduğunu veya ölümünün hangi şekilde olacağını öğrenme
2. İyileştirme veya diriltme şekilleri
a. Dinî-sihrî yöntemler
b. Hayvan, bitki ve maden kaynaklı ilaçlar
c. Belirtilmemiş diriltme ve iyileştirme şekilleri
2.1. Ölme ve Hastalanma (Yaralanma vb.) Şekilleri
Sibirya bölgesinde ölmesi istenen kişinin veya varlığın canı, Gök Tanrı inanışında sıkça rastlandığı gibi, bedenin dışında bir yerde yaşar (Roux 1998: 127). Hastalıkların veya ölümlerin en önemli sebeplerinden biri, canın ele geçirilmesidir (Eliade 1999: 247). Öldürülmek istenen varlığın (insan, dev, vs.) canının nerede olduğu da hileyle öğrenilir. Can genellikle balık, maral, samur, kuş gibi varlıkların karınlarındadır ve bu özellikleriyle de Türk kültüründeki örnekleriyle benzerlik gösterir (Bekki 2004: 53-66).
Destan kahramanını öldürme yollarından biri de ona karşı kendi kılıcını kullanmaktır. O, güçlü olduğundan, ancak kendi kılıcıyla ve uyurken öldürülebilir. Eski Türkler, özellikle Erlik ve ona bağlı ruhlara kurbanlar sunulmazsa, onların insanların başına hastalıklar (salgın hastalıklar-kızamık, tifo vs.) ve felaketler getireceğine inanmış, bu ruhların adını söylemekten bile korkmuşlardır (İnan 1998: 404-405). Sibirya destanlarında da masum insanların öldürülme ve yaralanma sebeplerinin başında kötü güçler veya bunlardan destek alan düşmanlar (Erlik ve onun yardımcıları) gelmektedir. Onlar genellikle müspet tipleri vatan savunmasından uzaklaştırma, masumlara eziyet etme ve onların mallarına göz koyma gayesindedirler. Burada kahramana büyük bir görev düşmektedir. O sadece kendini değil diğerlerini de korumalı ve zararlı güçlerle mücadele etmelidir. Bu sebeple kahraman öyle zorlu bir mücadeleye girişir ki esir veya ölü kişileri bulmak ve onları düşmanlardan kurtarmak için sık sık yeraltı dünyasına da (Erlik’in mekânı) gitmek mecburiyetinde kalır.
Motifler:2
a. Kendine ait nesneyle yaralama veya öldürme
Er Samır destanında Er Samır, yapılan işkencelere rağmen ölmeyen Kara Bökö’yü ona ait bıçakla öldürür. Kara Bökö’nün kuşak yapılmasını istediği bağırsağı ile börk yapmasını istediği karnı ise kütük ve taşı yok edecek güce sahiptir (Dilek 2002: 80-82).
Kozın Erkeş, Kodur Uul’a “Kat kat bronz kaplı ayak tabanının ortasından sarı saplı bıçağını çıkarıp vererek” kendisini öldürmesini ister. Kodur Uul ancak bu yolla Kozın Erkeş’i öldürür (Dilek 2002: 289-290).
Albıs, Şulbus (baba-oğul) ancak kendi ediklerindeki sarı bıçaklarla öldürülebilirler. Alday-Buuçu ile oğlu Han-Buuday onları bu şekilde ortadan kaldırılar (Ergun-Aça 2004: 285).
b. Can’ın nerede olduğunu veya ölümünün hangi şekilde olacağını öğrenme Altın Arığ’ın canı Ak Dağ’ın zirvesindeki altın kayada iki başlı, altın tüylü, at başı büyüklüğündeki altın guguk kuşundadır. Pora Ninci altın guguk kuşunu yakalayıp öldürünce Altın Arığ da ölür (Altın Arığ 1997: 247-249, 273-275).
Ak Tayçı’nın ölümü şiddetli soğuktan olacaktır. Fakat o, Ak Börü’nün kendisine öğrettiği sihir yardımıyla parmağından çıkardığı kanı sarı kargısına sürüp kışı getirtir, kendisi ise kara kavağın içine girerek kıştan kurtulur. Uzun süre burada kaldıktan sonra yaktığı ateşte sarı mızrağını ısıtarak yazı getirir (Dilek 2002: 123-127).
Kökin Erkey, Temir Bökö ile Temir Sağış’ın canlarının bulunduğu altı su samurunu öldürerek onlardan kurtulur (Dilek 2002: 192). Boktu-Kiriş yurdunu ve üç karısını alan Çargıraa-Kara-Maadır’ın canının koltuğunun altındaki ben’de olduğunu öğrenince onu öldürür (Ergun-Aça 2004: 457).
Kaptazın-Kara ile Avaa-Çeçen, Aldın Çaagay’ın canın nerede olduğunu öğrenemeyince onu sarhoş edip bir kuyuya atarlar (Ergun-Aça 2004: 527-531). Aldın-Kurgulday, yedi başlı Adıgır-Kara Tepegöz’ün canının nerede olduğunu Aksakalday Bakka Çinli’ye sorar (Ergun-Aça 2004: 564). Han Hülük karısı Say Kuu’dan Demir Möge’nin canının nerede olduğunu öğrenir. Onun canlarından biri Gök oğlu Gök Bora atta, ikincisi yedi ırmağın ve yedi tayganın ötesinde yedi sakarlı küren geyikte, üçüncüsü Sarıg tayganın üstünde alaca akbabada, dördüncüsü eşiğinin ağzındaki iki demir kavakta, beşincisi obanın önündeki kalpak kara taşta, altıncısı yargınının arasındaki parmak ucu kadar ben’de, yedincisi ediğinin arasında, sekizincisi polat sarı çakısında, dokuzuncusu polat kılıcında, onuncusu ise eşiğinin altındaki paspastadır3 (Ergun-Aça 2005: 166).
Arzılan Kara, Dag Möge’nin canının parmak başı kadar kara ben’inde olduğunu, oku ona isabet ettirebilirse Dag Möge’yi öldürebileceğini öğrenir (Ergun-Aça 2005: 317).
Kök Nincil altın tüylü ak köpekten Pora Nincil’in canın nerede olduğunu öğrenmesini ister. Altın tüylü ak köpek Pora Nincil’in canının dokuz kara kız tarafından kara denizin dibine götürüldüğünü haber verir; üçgen çıplak oğlan dokuz kara kızın başını kopararak Pora Nincil’in bir daha doğmamak üzere ölmesini sağlar (Huban Arığ 2006: 148, 155-156).
Kögüdey Mergen yedi lamadan, Kara-Kula’nın canının üç maralın karnındaki altın kutu içinde bulunan iki benzer bıldırcında olduğunu öğrenir ve onları yakalayarak Kara-Kula’yı öldürür (Bekki 2007: 470-471, 477, 489-490).
Çocuk (Altın Şuru), Büyük Moñus’un canının kara gölün altındaki birbirine eş iki parıltılı samurdan birinde olduğunu öğrenir ve onu öldürür (Dilek 2007a: 334-339).
Altın-Kıldıga’nın canı Togus Toglok Baş’ın elindedir (Dilek 2007b: 431).
2.2. İyileştirme ve Diriltme Şekilleri4
Roux’a göre (1999: 54) Altaylıların (genel olarak Türklerin) ilaçları “sözde bilimsel, deneysel, büyüsel-homeopatik” çeşitliliğe sahiptir. Destanlardaki iyileştirme ve diriltme yolları da bunu gösterir niteliktedir. Zira dinî-sihrî yöntemlerle hayvan, bitki ve maden kaynaklı ilaçlar sıklıkla bir arada kullanılır.
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında dinî-sihrî özelliğe sahip olan unsurlardan biri su’dur. O, bengi su, altın göl, gümüş göl, ab-ı hayat, ak su, yeraltının kutsal suyu gibi birçok isim almaktadır. Bereket, saflık, hayat kaynağı gibi özelliklere sahip olan sularla ilgili bu tür bir benimseme eski Türklerin inanışlarından izler taşır (Roux 1998: 110-111). Metinlerdeki ayran ve ebedi arjan da aynı amaçla kullanılan diğer iki içecektir.
Türklerde ruh-nefes arasında ciddi bir bağlantı vardır ve ruhun bu yolla çıktıktan sonra ölümün gerçekleşeceği çok yaygın bir inanıştır (Roux 1999: 112-144, Anohin 2006: 23-24). Adı geçen Türk boylarının destanlarında da gücünü kaybeden, ölmek üzere olan kahraman veya at nefes üflenerek tedavi edilmektedir. Efsun ve rüya ise destanlardaki diğer tedavi yollarından bazılarıdır.
Sibirya Türklerine ait destanlarda sağaltmalar her zaman hastalıklarla ilgili yapılmaz. Düşmanlarıyla mücadele eden kahramanın güce ve bu mücadele sırasında geçireceği zaman dikkate alınarak gençliğe de ihtiyacı vardır. Mesela Arzılan Kara Attıg Çeçen Kara Mögö adlı Tuva destanında kişileri gençleştirmek için afsun okuma tercih edilir. Eski Türkçede arvıç veya arbag şekli bulunan afsunların, genellikle akrep, yılan vb. sokmaları için çok kullanılan dinî-sihrî yöntemlerden olduğu bilinmektedir (İnan 1986: 145-146). Destanlarda ise onun gençleştirmedeki etkisi vurgulanmıştır.
Destanlarda su, nefes vs.nin dışında gençleştirme ve güçlendirme için kullanılan unsurlardan biri de yaratıcı tarafından gönderilen, mitolojide dünyanın, üreme ve bereketin sembolü olan yumurtadır (Leach 1950: 341).
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında sihrî özelliğe sahip örtü, altın ve gümüş kaval, kopuz, rüzgâr ve şarkıyla da iyileşme veya dirilme söz konusudur. Bu yöntemlere Üç-Kurbustan, Erlik Lovuñ, kam vb. de başvurmaktadır.
Sibirya’daki Türk boylarına ait destanlarda öldürülmüş kişilerin diriltilebilmesindeki en önemli şart onların kemiklerinin bulunmasıdır. Eski Türklerin öldürdükleri hayvanların kemiklerini kırmaktan çekindikleri, insanların ve hayvanların bu kemiklerinden tekrar dirileceklerine dair inanış, Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında diriltmenin en temel özelliklerinden birini oluşturur (Roux 2005: 48-50). Kemikler toplandıktan sonra da kişi çoğunlukla büyü, ilaç veya kutsal su vs. ile diriltilir.
İncelenen destanlarda bitki, hayvan ve maden kaynaklı ilaçların isimleri de zikredilmektedir. Fakat burada halk hekimliğinin yazılı ve sözlü kaynaklarında rastlanıldığı gibi tam ölçülerin (dirhem, adet) kullanılması, pişirme, öğütme gibi unsurlardan bahsedilmesi söz konusu değildir. Ayrıca bu ilaçlar sıklıkla sihrî yöntemlerle birlikte uygulanmıştır.
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarındaki hayvan kaynaklı ilaçlar içinde göğün boğasının boynuzu, ciğeri ve yüreği, balina veya ayı kaburgası, hayvanların, özellikle kahramanın atının sidiği, dışkısı, kanı ve sütü bulunmaktadır. Bu ilaçlarda hayvanın büyüsel gücünden yararlanma ön plandadır ve onlarla ilgili tedavi şekillerine eski Türklerde de rastlanmaktadır. Balina ve ayı Şamanistik düşüncede önemli yere sahiptir. Eski Türklerde balinanın dünyayı sırtında taşıdığı, ayının yenmesinde ise kuvvetinin insana geçeceği düşüncesi mevcuttur ve Başkurtlarda ise ayı cet olarak kabul edilir (Çoruhlu 2000: 140, Atnur 2002: 425). At’a veya başka bir hayvana ait dışkı, sidik, kan veya sütle sağaltılma yoluna gidilmesi de yine eski Türk tıbbının yaygın unsurlarındandır (Roux 2005: 165-166).
Destanlardaki motiflerde Gök Tanrı inanışında yer bulan ardıç ile ak pelin, arça, ısırgan, kazayağı ile şifalı ve dirilten otlara da rastlanmaktadır. Ağacın defalarca ölüp dirilmesi, onun hem kutsallığını hem de büyülü ve şifalı kabul edildiğini gösterir; ağaç Sibirya destanlarında da aynı özellikleriyle ortaya çıkmaktadır (Eliade 2003a: 269-270). Destanlardaki ilaçların çoğunlukla adı belirtilen veya belirtilmeyen şifalı otlardan yapılmış olması da dikkat çekicidir. Roux’a göre (2005: 164) Altaylılarda en mükemmel ilaçlar bitki kökenlidir, çünkü bitkilerin gücü büyülü ve kesindir. Onların da tıpkı ağaçlar gibi büyüyüp ölmeleri, ertesi yıl tekrar dirilmeleri ve gökten gelmiş kabul edilmeleri bu kutsiyetin gerekçelerini oluşturmaktadır (Eliade 2003a: 293-296).
Eski Türklerde madenler de bitki ve hayvanlar gibi, gök menşeli oldukları için kutsal kabul edilir (Eliade 2003b: 19). Sibirya destanlarında da madenlerin (altın, gümüş ve demir) iyileştirme güçleri Gök Tanrı tarafından gönderilmelerine bağlanır. Destan kahramanı dua edince gökten ona altın ve gümüş ilaçların gelmesi de bu görüşü doğrulamaktadır. Ölümsüzlüğün simgesi olan altının ölümsüzlük iksirlerine karıştırılması da yine bu sebeple olmalıdır (Esin 2006: 232). Demirin ve demircinin kutsallığı ise hem Türk hem de dünya mitolojisinde büyüsel-dinsel bir öneme sahiptir (Eliade 2003b: 28-29). Destanlarda bıçak veya diğer madeni eşyalarla tedavi bu kutsiyetin önemini vurgulamaktadır.
İnsan hayatı toplumlar için her zaman önemli olmuştur. Onlar mitolojik dönemlerden bu zamana ruhsal veya bedensel hastalıklardan sıkıntı çekmişler; avlanma, düşmanlarla mücadele, ekonomiye katkı, soyun devamı vb. gerekçelerle sağlıklı fertlere ihtiyaç duymuşlardır. Bu sebepler, bazen ölümsüzlüğe bazen de sağlıklı ve uzun bir ömre kavuşabilmek için halk hekimliği adı altında bir dalın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Mitolojik dönemden günümüze sağlıksız beslenme, mikroorganizma, virüs, savaş, kişisel çatışmalar, büyücü, alkarısı, cadı, kötü ruhlar vs. hastalıkların sebepleri olarak kabul edilebilir (Norbeck 1961: 213-214). Tedavi ise, hastalığın şekli ve özellikleri dikkate alınarak, dinî-sihrî veya tıp ve eczacılığın gelişmesine katkıda bulunan yöntemlerle (ilaç, ameliyat vb.) gerçekleştirilir (Leach 1950: 700, Acıpayamlı 1969: 1).
Şüphesiz tedavi kadar, bunu uygulayanlar da önemlidir. İnsanoğlunun ruh ve beden sağlığı, en eski dönemlerde rahip, şaman, modern çağda ise bunların yanı sıra doktor ve eczacılarla korunmaya çalışılır. Fakat hangi isimle bilinirlerse bilinsinler sağaltım gücüne sahip olanlar her zaman kutsal kabul edilmişlerdir.
Diğer toplumlarda olduğu gibi eski Türkler de tanrının emirlerine karşı gelinmese, yasaklar çiğnenmese, ruhlara kötü davranılmasa, büyücülerin eylemleri olmasa insanoğlunun ölmeyeceğini düşünürlerdi (Roux 1998: 203, Eliade 1999: 247, Seyidoğlu 2002: 18). Hastalığın “canın (ruhun) kaçırılması” sebebiyle gerçekleştiğini düşünen Türkler, tedavinin “zararlı nesnenin çıkarılması” ve “kötü ruhların kovulması” ile gerçekleşeceğine inanırlardı (Roux 1998: 65, Eliade 1999: 247-248). Bunu da ancak, kendisi de bir hastalık neticesinde mistik sırra eren şaman yapabilirdi (Eliade 1999: 247-248).
Eski Türklerde de hastalıklar kişisel, çevresel ve doğaüstü sebeplere dayanmaktadır.Bu problemler, kam ve baksıların afsunlama, göçürme, alazlama gibi dinî-sihrî tedavileri, otacı, emci, atasagun vb.lerinin ilaç ve ameliyatları ile ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Atlı-göçebe yaşam tarzları nedeniyle tabiat şartlarına dirençli fertlere ihtiyaç duyan eski Türklerde halk hekimliği uygulamaları çok zengindir. Bu, onların hastalıklar, sağlatma yöntemleri ve bunları uygulayanlar için kullandıkları kelimelerde de açıkça görülmektedir.1
Halk hekimliği uygulamalarına halk biliminin hemen hemen her alanında rastlamak mümkündür. Halk edebiyatı da bunlardan biridir. Bu alanın önemli türlerinden bir olan destanlar, halk hekimliği uygulamaları açısından dikkat çekici ve zengin örnekler barındırmaktadırlar.
Bu makalede ilk olarak kısaca Türk destanlarındaki halk hekimliği uygulamalarına değinilecektir. Daha sonra aynı bölgede yaşayan ve destan gelenekleri birbirine çok benzeyen Altay Türklerinden 23, Hakaslardan 8, Şorlardan 15 ve Tuvalardan da 16 destanda, ölme-hastalanma ve bunlara bağlı olarak gerçekleştirilen tedavilerle ilgili motifler tespit edilecek ve motiflerin Türk kültüründeki izleri gösterilmeye çalışılacaktır.
1. Türk Destanlarında Halk Hekimliği
Çeşitli hastalıkları tedavi edebilmek veya kâinattaki gizli sırlara ulaşarak ölümden kurtulmak için aranan ab-ı hayat, yaşam ve gençlik iksirleri vb. motif ve konular sadece halk hekimliği alanında değil halk edebiyatında da büyük bir yer tutar. Bu edebiyatın önemli bir kolunu oluşturan destanlar da halk hekimliği unsurlarının bulunduğu türlerden biridir.
Türklerin ölüm ve hastalık konusundaki kabulleri, kültürlerinin mühim bir parçasını oluşturan destanlarına da yansımıştır. Konusunu toplumun başından geçen hadiselerden alan, bireysel mücadele yerine toplumun ve vatanın kurtuluşunu gaye edinen kahramanlar etrafında anlatılan destanlar, halk hekimliği ve buna bağlı uygulamaların yoğun olduğu sözlü edebiyat örneklerindendir.Elbette bu metinlerde doğrudan doğruya hastalıklar veya bunların tedavilerinden bahsedilmez. Fakat millet adına mücadele veren destan kahramanların dostları olduğu kadar düşmanları da vardır. Bunlar, kahraman ve çevresindekileri öldürme, yaralama veya hastalıklar bulaştırmanın yollarını ararlar. Toplum menfaatini gözeten bu kişilerin kaybı, üzüntü ve sıkıntı sebebi olduğundan onların ölümsüzlük kazanması, diriltilmesi veya iyileştirilmesi gerekir. Bu amaçla müracaat edilen sihir, ilaç, ameliyat vb. yöntemler halk hekimliği uygulamalarından meydana gelmektedir.
Her dönemde toplumların zihnini meşgul eden ölüme çare arama, halk hekimliğinin en önemli konularından biridir. Gılgamış’ın ulaşmak için uğraştığı fakat elde edemediği ölümsüzlük, Başkurt Türklerine ait Ural Batır Destanında da aranmaktadır. Destanda ölümün nasıl bir varlık olduğunu sorgulayan Ural ile ağabeyi Şülgen’in insan ve hayvanlara ölümsüzlük kazandırmak üzere ‘yenşişme’yi (hayat pınarı) aramaya çıkmaları ve bu sürede yaşadıkları maceralar anlatılır (Atnur 1996: 91-243).
Türk destanlarında dinî-sihrî yöntem ile ilaç tedavisinin bir arada uygulandığı eserlerden biri Dede Korkut Kitabıdır. Babası tarafından öldürülmek istenen Boğaç Han’ın yarasının Hızır tarafından sığanması, annesinin sütü ve dağ çiçeği ile tedavi edildikten sonra hekimlere ısmarlanması; Deli Karçar’ın öldürmek için hamle yaptığı sırada Korkut Ata’nın duasıyla elinin asılı kalması ve “elümi sağaldı gör” şeklinde yalvarmasından sonra iyileşmesi eserdeki önemli örneklerdir (Ergin 1997: 88).
Köroğlu Destanının Türkmen varyantında ise erenlerin Köroğlu ve atına “yıldız görünce iyileşme” özelliği vermeleri (Göroglı 1990: 41) de kökeni çok eski dönemlere götürülebilecek bir başka dinî-sihrî uygulamadır. Çeşitli tedavi şekillerinin bulunduğu bir diğer destan da Manas’tır. Destanda, Manas’ın diriltilmesinde dua, bazı yaralanmalarda ise ilaçların kullanıldığı anlaşılmaktadır (Yıldız 1995: 669-670, 605, 636).
2. Sibirya’daki Altay, Tuva, Hakas ve Şor Türklerinin Destanlarında Halk Hekimliği
Yaklaşık son yirmi yılda bireysel çabayla veya “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi” çerçevesinde Türk dünyasından çok sayıda destanın Türkiye Türkçesine aktarıldığı görülmektedir. Bu çalışmaların bir grubunu da Sibirya’daki bazı Türk boylarının (Altay, Tuva, Hakas, Şor) destanları oluşturmaktadır. Kögütey Mergen, Kozın Erkeş, Altay Buuçay … gibi erkek, Altın Arığ, Huban Arığ, Ay Huucın gibi kadın kahramanlar etrafında anlatılan bu destanlar, kendilerine has özellikleri nedeniyle ‘arkaik destan’ olarak tanımlanmaktadır (Aça 2000: 11-22, Bekki 2009: 17-20).
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanları konu, şekil ve üslupları itibariyle benzerlik göstermektedir (Aça 1998: 4-13). Bu destanlardaki kahramanlar, toplumlarının huzuru ve refahı için, yeraltında veya yeryüzünde insanlar, kötü ruhlar ve olağanüstü yaratıklara karşı bir mücadele içerisindedir. Bu nedenle sadece kendileri değil atları, arkadaşları, akrabaları vs. de sıklıkla öldürülme veya yaralanma riski taşımaktadır.
Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahip olduklarından onları öldürmek, yaralamak kolay değildir. Onların öldürülme veya yaralanması düşmanın hilesiyle, diriltilme ve iyileştirilmesi ise sıklıkla yardımcı insan, hayvan veya ruhlar aracılığıyla olur. Sibirya Türklerinin destanlarında kahraman da iyileştirme ve diriltme gücüne sahiptir, o, bu gücü düşmanların saldırısına maruz kalan masum insan veya hayvanlar için kullanır. Destanlarda ancak Erlik ve Erlik’in hâkimiyetindeki kişiler tarafından öldürülen insanlar veya hayvanların diriltilebildiği görülmektedir. Bu da Erlik’in açgözlülüğü yüzünden ölenlerin diriltilebileceği, Erlik ve Ülgen’in kararıyla meydana gelen ölümlerde bunun yapılamayacağı inanışından kaynaklanır (Anohin 2006: 23).
Ölme, hastalanma ve bunlarla ilgili tedaviler için, Altay Türklerinden 23, Hakaslardan 8, Şorlardan 15 ve Tuvalardan ise 16 destanda tespit edilen motifler aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.
1. Ölme ve hastalanma (yaralanma vb.) şekilleri
a. Kendine ait nesneyle yaralama veya öldürme
b. Can’ın nerede olduğunu veya ölümünün hangi şekilde olacağını öğrenme
2. İyileştirme veya diriltme şekilleri
a. Dinî-sihrî yöntemler
b. Hayvan, bitki ve maden kaynaklı ilaçlar
c. Belirtilmemiş diriltme ve iyileştirme şekilleri
2.1. Ölme ve Hastalanma (Yaralanma vb.) Şekilleri
Sibirya bölgesinde ölmesi istenen kişinin veya varlığın canı, Gök Tanrı inanışında sıkça rastlandığı gibi, bedenin dışında bir yerde yaşar (Roux 1998: 127). Hastalıkların veya ölümlerin en önemli sebeplerinden biri, canın ele geçirilmesidir (Eliade 1999: 247). Öldürülmek istenen varlığın (insan, dev, vs.) canının nerede olduğu da hileyle öğrenilir. Can genellikle balık, maral, samur, kuş gibi varlıkların karınlarındadır ve bu özellikleriyle de Türk kültüründeki örnekleriyle benzerlik gösterir (Bekki 2004: 53-66).
Destan kahramanını öldürme yollarından biri de ona karşı kendi kılıcını kullanmaktır. O, güçlü olduğundan, ancak kendi kılıcıyla ve uyurken öldürülebilir. Eski Türkler, özellikle Erlik ve ona bağlı ruhlara kurbanlar sunulmazsa, onların insanların başına hastalıklar (salgın hastalıklar-kızamık, tifo vs.) ve felaketler getireceğine inanmış, bu ruhların adını söylemekten bile korkmuşlardır (İnan 1998: 404-405). Sibirya destanlarında da masum insanların öldürülme ve yaralanma sebeplerinin başında kötü güçler veya bunlardan destek alan düşmanlar (Erlik ve onun yardımcıları) gelmektedir. Onlar genellikle müspet tipleri vatan savunmasından uzaklaştırma, masumlara eziyet etme ve onların mallarına göz koyma gayesindedirler. Burada kahramana büyük bir görev düşmektedir. O sadece kendini değil diğerlerini de korumalı ve zararlı güçlerle mücadele etmelidir. Bu sebeple kahraman öyle zorlu bir mücadeleye girişir ki esir veya ölü kişileri bulmak ve onları düşmanlardan kurtarmak için sık sık yeraltı dünyasına da (Erlik’in mekânı) gitmek mecburiyetinde kalır.
Motifler:2
a. Kendine ait nesneyle yaralama veya öldürme
Er Samır destanında Er Samır, yapılan işkencelere rağmen ölmeyen Kara Bökö’yü ona ait bıçakla öldürür. Kara Bökö’nün kuşak yapılmasını istediği bağırsağı ile börk yapmasını istediği karnı ise kütük ve taşı yok edecek güce sahiptir (Dilek 2002: 80-82).
Kozın Erkeş, Kodur Uul’a “Kat kat bronz kaplı ayak tabanının ortasından sarı saplı bıçağını çıkarıp vererek” kendisini öldürmesini ister. Kodur Uul ancak bu yolla Kozın Erkeş’i öldürür (Dilek 2002: 289-290).
Albıs, Şulbus (baba-oğul) ancak kendi ediklerindeki sarı bıçaklarla öldürülebilirler. Alday-Buuçu ile oğlu Han-Buuday onları bu şekilde ortadan kaldırılar (Ergun-Aça 2004: 285).
b. Can’ın nerede olduğunu veya ölümünün hangi şekilde olacağını öğrenme Altın Arığ’ın canı Ak Dağ’ın zirvesindeki altın kayada iki başlı, altın tüylü, at başı büyüklüğündeki altın guguk kuşundadır. Pora Ninci altın guguk kuşunu yakalayıp öldürünce Altın Arığ da ölür (Altın Arığ 1997: 247-249, 273-275).
Ak Tayçı’nın ölümü şiddetli soğuktan olacaktır. Fakat o, Ak Börü’nün kendisine öğrettiği sihir yardımıyla parmağından çıkardığı kanı sarı kargısına sürüp kışı getirtir, kendisi ise kara kavağın içine girerek kıştan kurtulur. Uzun süre burada kaldıktan sonra yaktığı ateşte sarı mızrağını ısıtarak yazı getirir (Dilek 2002: 123-127).
Kökin Erkey, Temir Bökö ile Temir Sağış’ın canlarının bulunduğu altı su samurunu öldürerek onlardan kurtulur (Dilek 2002: 192). Boktu-Kiriş yurdunu ve üç karısını alan Çargıraa-Kara-Maadır’ın canının koltuğunun altındaki ben’de olduğunu öğrenince onu öldürür (Ergun-Aça 2004: 457).
Kaptazın-Kara ile Avaa-Çeçen, Aldın Çaagay’ın canın nerede olduğunu öğrenemeyince onu sarhoş edip bir kuyuya atarlar (Ergun-Aça 2004: 527-531). Aldın-Kurgulday, yedi başlı Adıgır-Kara Tepegöz’ün canının nerede olduğunu Aksakalday Bakka Çinli’ye sorar (Ergun-Aça 2004: 564). Han Hülük karısı Say Kuu’dan Demir Möge’nin canının nerede olduğunu öğrenir. Onun canlarından biri Gök oğlu Gök Bora atta, ikincisi yedi ırmağın ve yedi tayganın ötesinde yedi sakarlı küren geyikte, üçüncüsü Sarıg tayganın üstünde alaca akbabada, dördüncüsü eşiğinin ağzındaki iki demir kavakta, beşincisi obanın önündeki kalpak kara taşta, altıncısı yargınının arasındaki parmak ucu kadar ben’de, yedincisi ediğinin arasında, sekizincisi polat sarı çakısında, dokuzuncusu polat kılıcında, onuncusu ise eşiğinin altındaki paspastadır3 (Ergun-Aça 2005: 166).
Arzılan Kara, Dag Möge’nin canının parmak başı kadar kara ben’inde olduğunu, oku ona isabet ettirebilirse Dag Möge’yi öldürebileceğini öğrenir (Ergun-Aça 2005: 317).
Kök Nincil altın tüylü ak köpekten Pora Nincil’in canın nerede olduğunu öğrenmesini ister. Altın tüylü ak köpek Pora Nincil’in canının dokuz kara kız tarafından kara denizin dibine götürüldüğünü haber verir; üçgen çıplak oğlan dokuz kara kızın başını kopararak Pora Nincil’in bir daha doğmamak üzere ölmesini sağlar (Huban Arığ 2006: 148, 155-156).
Kögüdey Mergen yedi lamadan, Kara-Kula’nın canının üç maralın karnındaki altın kutu içinde bulunan iki benzer bıldırcında olduğunu öğrenir ve onları yakalayarak Kara-Kula’yı öldürür (Bekki 2007: 470-471, 477, 489-490).
Çocuk (Altın Şuru), Büyük Moñus’un canının kara gölün altındaki birbirine eş iki parıltılı samurdan birinde olduğunu öğrenir ve onu öldürür (Dilek 2007a: 334-339).
Altın-Kıldıga’nın canı Togus Toglok Baş’ın elindedir (Dilek 2007b: 431).
2.2. İyileştirme ve Diriltme Şekilleri4
Roux’a göre (1999: 54) Altaylıların (genel olarak Türklerin) ilaçları “sözde bilimsel, deneysel, büyüsel-homeopatik” çeşitliliğe sahiptir. Destanlardaki iyileştirme ve diriltme yolları da bunu gösterir niteliktedir. Zira dinî-sihrî yöntemlerle hayvan, bitki ve maden kaynaklı ilaçlar sıklıkla bir arada kullanılır.
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında dinî-sihrî özelliğe sahip olan unsurlardan biri su’dur. O, bengi su, altın göl, gümüş göl, ab-ı hayat, ak su, yeraltının kutsal suyu gibi birçok isim almaktadır. Bereket, saflık, hayat kaynağı gibi özelliklere sahip olan sularla ilgili bu tür bir benimseme eski Türklerin inanışlarından izler taşır (Roux 1998: 110-111). Metinlerdeki ayran ve ebedi arjan da aynı amaçla kullanılan diğer iki içecektir.
Türklerde ruh-nefes arasında ciddi bir bağlantı vardır ve ruhun bu yolla çıktıktan sonra ölümün gerçekleşeceği çok yaygın bir inanıştır (Roux 1999: 112-144, Anohin 2006: 23-24). Adı geçen Türk boylarının destanlarında da gücünü kaybeden, ölmek üzere olan kahraman veya at nefes üflenerek tedavi edilmektedir. Efsun ve rüya ise destanlardaki diğer tedavi yollarından bazılarıdır.
Sibirya Türklerine ait destanlarda sağaltmalar her zaman hastalıklarla ilgili yapılmaz. Düşmanlarıyla mücadele eden kahramanın güce ve bu mücadele sırasında geçireceği zaman dikkate alınarak gençliğe de ihtiyacı vardır. Mesela Arzılan Kara Attıg Çeçen Kara Mögö adlı Tuva destanında kişileri gençleştirmek için afsun okuma tercih edilir. Eski Türkçede arvıç veya arbag şekli bulunan afsunların, genellikle akrep, yılan vb. sokmaları için çok kullanılan dinî-sihrî yöntemlerden olduğu bilinmektedir (İnan 1986: 145-146). Destanlarda ise onun gençleştirmedeki etkisi vurgulanmıştır.
Destanlarda su, nefes vs.nin dışında gençleştirme ve güçlendirme için kullanılan unsurlardan biri de yaratıcı tarafından gönderilen, mitolojide dünyanın, üreme ve bereketin sembolü olan yumurtadır (Leach 1950: 341).
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında sihrî özelliğe sahip örtü, altın ve gümüş kaval, kopuz, rüzgâr ve şarkıyla da iyileşme veya dirilme söz konusudur. Bu yöntemlere Üç-Kurbustan, Erlik Lovuñ, kam vb. de başvurmaktadır.
Sibirya’daki Türk boylarına ait destanlarda öldürülmüş kişilerin diriltilebilmesindeki en önemli şart onların kemiklerinin bulunmasıdır. Eski Türklerin öldürdükleri hayvanların kemiklerini kırmaktan çekindikleri, insanların ve hayvanların bu kemiklerinden tekrar dirileceklerine dair inanış, Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında diriltmenin en temel özelliklerinden birini oluşturur (Roux 2005: 48-50). Kemikler toplandıktan sonra da kişi çoğunlukla büyü, ilaç veya kutsal su vs. ile diriltilir.
İncelenen destanlarda bitki, hayvan ve maden kaynaklı ilaçların isimleri de zikredilmektedir. Fakat burada halk hekimliğinin yazılı ve sözlü kaynaklarında rastlanıldığı gibi tam ölçülerin (dirhem, adet) kullanılması, pişirme, öğütme gibi unsurlardan bahsedilmesi söz konusu değildir. Ayrıca bu ilaçlar sıklıkla sihrî yöntemlerle birlikte uygulanmıştır.
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarındaki hayvan kaynaklı ilaçlar içinde göğün boğasının boynuzu, ciğeri ve yüreği, balina veya ayı kaburgası, hayvanların, özellikle kahramanın atının sidiği, dışkısı, kanı ve sütü bulunmaktadır. Bu ilaçlarda hayvanın büyüsel gücünden yararlanma ön plandadır ve onlarla ilgili tedavi şekillerine eski Türklerde de rastlanmaktadır. Balina ve ayı Şamanistik düşüncede önemli yere sahiptir. Eski Türklerde balinanın dünyayı sırtında taşıdığı, ayının yenmesinde ise kuvvetinin insana geçeceği düşüncesi mevcuttur ve Başkurtlarda ise ayı cet olarak kabul edilir (Çoruhlu 2000: 140, Atnur 2002: 425). At’a veya başka bir hayvana ait dışkı, sidik, kan veya sütle sağaltılma yoluna gidilmesi de yine eski Türk tıbbının yaygın unsurlarındandır (Roux 2005: 165-166).
Destanlardaki motiflerde Gök Tanrı inanışında yer bulan ardıç ile ak pelin, arça, ısırgan, kazayağı ile şifalı ve dirilten otlara da rastlanmaktadır. Ağacın defalarca ölüp dirilmesi, onun hem kutsallığını hem de büyülü ve şifalı kabul edildiğini gösterir; ağaç Sibirya destanlarında da aynı özellikleriyle ortaya çıkmaktadır (Eliade 2003a: 269-270). Destanlardaki ilaçların çoğunlukla adı belirtilen veya belirtilmeyen şifalı otlardan yapılmış olması da dikkat çekicidir. Roux’a göre (2005: 164) Altaylılarda en mükemmel ilaçlar bitki kökenlidir, çünkü bitkilerin gücü büyülü ve kesindir. Onların da tıpkı ağaçlar gibi büyüyüp ölmeleri, ertesi yıl tekrar dirilmeleri ve gökten gelmiş kabul edilmeleri bu kutsiyetin gerekçelerini oluşturmaktadır (Eliade 2003a: 293-296).
Eski Türklerde madenler de bitki ve hayvanlar gibi, gök menşeli oldukları için kutsal kabul edilir (Eliade 2003b: 19). Sibirya destanlarında da madenlerin (altın, gümüş ve demir) iyileştirme güçleri Gök Tanrı tarafından gönderilmelerine bağlanır. Destan kahramanı dua edince gökten ona altın ve gümüş ilaçların gelmesi de bu görüşü doğrulamaktadır. Ölümsüzlüğün simgesi olan altının ölümsüzlük iksirlerine karıştırılması da yine bu sebeple olmalıdır (Esin 2006: 232). Demirin ve demircinin kutsallığı ise hem Türk hem de dünya mitolojisinde büyüsel-dinsel bir öneme sahiptir (Eliade 2003b: 28-29). Destanlarda bıçak veya diğer madeni eşyalarla tedavi bu kutsiyetin önemini vurgulamaktadır.