Soğuk İklimlere Dayanıklı Canlılar
Doğadaki bazı canlıların dondurucu soğuğun hakim olduğu bölgelerde rahatlıkla yaşayabilmesi, Allah'ın onları soğuk ortamda yaşayabilecekleri özel tasarımlarla birlikte yarattığını gösterir.
Deniz Aslanlarının Koruyucu Yağı ve Derileri
Deniz aslanları dondurucu soğukluktaki kutupsal alanlarda yaşarlar. Memeliler sınıfına dahil olan bu canlılar yaşamlarını buzlu suların içinde sürdürmelerine rağmen soğuktan hiç etkilenmezler. Bunun nedeni vücutlarında bulunan koruyucu yağ tabakasıdır. Derilerinin altındaki bu yağ sayesinde vücutları sürekli sıcak kalmaktadır. Kutupsal alanlarda yaşayan deniz aslanlarının bir diğer ilginç özelliği ise ağızlarındaki uzun dişleridir.
Bu dişler sayesinde kendilerini en önemli düşmanlarından biri olan kutup ayılarına karşı korumakta ve midye, yengeç, salyangoz gibi sert kabuklara sahip olan avlarını sindirebilmektedirler. Sahip oldukları kalın, kaba derileri de bu canlıları düşmanlarının keskin dişlerinden ve çevrede bulunan sivri kaya parçalarından korunmalarını sağlar. Deniz aslanları vücutlarındaki fazla kiloları nedeniyle karada çok hızlı hareket edemezler, ancak bu durum deniz aslanları suyun içindeyken geçerli değildir. Bu canlılar suda oldukça hareketlidirler ve uzun mesafeleri hiç durmadan yüzebilmektedirler. Avları için 105 metre gibi oldukça derin bir mesafeye hiç zorlanmadan dalabilirler.
Deniz aslanları kutup alanlarında yaşayan insanlar için de doğal bir kaynak oluşturmaktadırlar. Kutuplarda yaşayan insanlar ısınmak ve aydınlanmak için bu canlıların vücutlarındaki yağı yakmakta, etlerini yiyecek olarak kullanmakta ve bu canlıların derilerinden su geçirmez elbiseler yapmaktadırlar.
Görüldüğü gibi, Allah deniz aslanlarını soğuk iklimlerde yaşabilecekleri şekilde tasarlamış ve birçok özelliğiyle insanların faydasına sunmuştur. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz." (Nahl Suresi, 5)
Antifriz Üreten Kuzey Kutup Böceği
Bilindiği gibi karada yaşayan tüm böcek türleri soğuk kanlı canlılardır. Bu, canlının yaşadığı ortamın ısısına göre vücut ısısının da değişebilmesi anlamına gelir. Eğer hava sıcaklığı -20 dereceye düşecek olursa kara böceğinin vücudu bu soğukluğa dayanamaz. İşte bu yüzden çoğu böcek türü sıfırın altındaki soğuklarda yaşamlarını yitirmektedir. Bunun istisnalarından biri kuzey kutup böceğidir. Bu böcek türü vücudunda ürettiği, soğuğa karşı bir nevi antifiriz görevi yapan ve direnç gösteren bir alkol çeşidi sayesinde kendisini kutbun dondurucu soğuğundan kurtarmaktadır.
Böceğin ürettiği "gliserol" vücudundaki kanın ve diğer sıvı moleküllerin donmasına; buz kristallerinin hücreleri öldürmesine ve hücre bağlarını parçalamasına engel olmaktadır. Bununla birlikte kuzey kutup böceklerinin vücut sistemleri hava soğudukça ve günler kısaldıkça daha dirençli bir hale gelmektedir. Isı düştükçe vücutlarındaki su hacmi otomatik olarak azalmakta, bünyeleri gliserol, trihasoli ve sorbitol gibi antifrizleri daha çok üretmektedir. Öyle ki bu canlılar üzerinde yapılan deneyler gliserol sayesinde kuzey kutup böceğinin -87 derecelik bir soğuğa karşı bile hayatta kalmayı başardığını göstermiştir. (Harun Yahya, Doğadaki Tasarım)
Kuşkusuz bir böceğin, organik bir bileşken olan ve HOCH2CHOHCH2 OH gibi karmaşık bir moleküler formüle sahip gliserol bileşiğini üretmeyi ve bu sayede soğuktan korunmayı akletmiş olması imkansızdır. Çünkü bir böcek ne bu formülü hesaplayacak bir akla ve ne de bu formülün antifiriz işlevi göreceğini bilecek bir bilgi birikimine sahip değildir. Şüphesiz bu canlılar herşeyi yoktan var eden ve sınırsız bir akla sahip yüce Allah'ın eseridir.
Kendilerini Mevsimlere Göre Ayarlayan Hamsterlar
Sibirya hamsterı gündüzlerin daha kısa geçtiği zorlu kış günlerinde, savunma sisteminin salgıladığı hücrelerinin artmasıyla, besinsiz ortamlara ve iklim koşullarından kaynaklanan zorluklara göre kendini ayarlayabilir.
Ohio State Üniversitesi'nden bir grup profesörün 50 hamster üzerinde yaptığı çalışmada, gün ışığı laboratuvar şartlarında ayarlanarak, gündüzün 15 saat sürdüğü yaz günleri ile gündüzün sadece 9 saat sürdüğü kış günleri taklit edildi. Hayvanların yarısı kış, diğer yarısı da yaz ortamında gözlemlenip 10 gün boyunca vücutlarında meydana gelen farklılıklar kaydedildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, kış ortamında tutulan hamsterların dolaşım sisteminde, lökosit, lemfosit, T-Hücreleri ve NK hücreleri gibi; savunma sisteminin temelini oluşturan elementlerde önemli artış kaydedildi. Daha sonra her iki grup da bazı zorluklara maruz bırakıldı. Görüldü ki kış şartlarına konulan hamsterlerin vücutları zorluklara daha hızlı ve daha etkili biçimde karşı koydu.
Bu durumun ortaya koyduğu gerçek, hamsterların kendilerinin bile farkında olmadıkları halde vücutlarında mevsimlere göre bir düzenleme yapıldığı, bu düzenlemenin de tamamen canlının ihtiyaçlarına göre ayarlanıp canlıya fayda sağlayacak biçimde gerçekleşmiş olduğudur. Canlının vücudunda adeta bir saat varmış gibi, kış şartlarında belli hücrelerin üretimi bir emirle artmaya başlayıp, yaza doğru tekrar eski seviyesine inmektedir.
Kuşkusuz ki tüm bunların ve planlamaların şuursuz ataomlar tarafından gerçekleştirilmiş olması ya da hamsterların bedenlerindeki bu hassas ayarlamaları kendilerinin düşünüp bulmuş olması mümkün değildir. Tesadüfler de böylesine karmaşık sistemler oluşturamazlar. Şüphesiz buradaki tüm karmaşık işlemleri gerçekleştiren, gökten yere her işi evirip çeviren, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah her canlıyı yaratmış, onlara sahip oldukları sistemleri eksiksiz vermiştir.
Pusulasız Yön Bulabilme
Manyetik pusulalar, dünyanın manyetik alanlarının yönlerini gösterirler, bu özellikleriyle de deniz yolculuklarında hayati önem taşımaktadırlar. En son yapılan araştırmalar ise bu konuda çarpıcı bazı gerçekleri ortaya koymaktadır. Bazı canlı türleri uzun deniz yolculuklarında"kendi pusulalarını" kullanmaktadırlar.
Doğadaki birçok canlı türü yuvalarının, avlarının ve göç etmeleri gereken bölgelerin yerlerini hiç zorlanmadan bulmaktadırlar. Bu durum canlıların vücutlarında kullandıkları bir çeşit manyetik pusula olduğu izlenimini vermektedir. Ancak elbette ki bu canlıların vücutlarında yön ve uzaklık tayin etmelerini sağlayan dijital dedektörler ya da pusulalar yoktur. Diğerlerinde olduğu gibi hücrelerden oluşmuş karmaşık organlar bulunmaktadır. Biraz sonra vereceğimiz örneklerde açıkça görüleceği gibi canlılardaki bu üstün sistemler bizlere onların tasarlanmış birer yaratılış harikası olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadırlar.
Kaplumbağalar Manyetik Alan Haritalarını Okuyabiliyorlar
Dünyanın çeşitli yerlerinde, topraktaki manyetik elementlerin yoğunluğu ve bu yoğunluğun yarattığı dünya yüzeyi ile kesişen açılar farklılık gösterir. Eğer bir canlı bu değişiklikleri hissedebilirse, bu onun harita üzerindeki enlem ve boylamları da bilebileceği anlamına gelmektedir.
Manyetik alan okuma özellikle genç "Loggerhead Kaplumbağalar"ı (Caretta Caretta) için, çok büyük önem taşımaktadır. Bu kaplumbağalar yaşamlarını ancak Sargossa Denizi'ni çevreleyen bir dairesel sistem olan Kuzey Atlantik Dönencesi'nde sürdürebilmektedirler. Kuzey Carolina Üniversitesi'nden, Kenneth ve Catherine Lohmann isimli araştırmacılar yaptıkları deneyle kaplumbağaların bu dönencede kalmak için kendi manyetik ölçümlerini kullandıklarını ortaya koymuşlardır.
Araştırmacılar öncelikle kaplumbağaları bilgisayar kontrolünde manyetik alan içeren bir tank yerleştirmişlerdir. Alanın manyetik eğimi dönencenin sınırındaki ile aynı olduğunda, kaplumbağalar dönencenin içine doğru yüzmeye başlamışlardır.
Farklı araştırmalarda tankın içindeki manyetik alan gücü de değiştirilmiştir. Alanın gücü dönencenin sınırı ile aynı olduğunda kaplumbağalar dönencenin içi zannettikleri bölgeye doğru yüzmüşler ve tehlikeli sınırdan uzaklaşmışlardır. (Nature Australia Winter 1997, s. 7-8)
Sonuçta kaplumbağalar üzerinde yapılan bu çalışma bizlere bazı canlı organizmaların manyetik alan haritalarını okuyabildiklerini ve canlıların sahip oldukları bu olağanüstü algı mekanizmalarının tam anlamıyla bir tasarım harikası olduğunu ispatlamaktadır. Kuşkusuz kaplumbağalardaki bu kompleks yapının evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüfen oluştuğunu dile getirmek, gemilerde bulunan manyetik pusulaların dalgaların rastgele gemiye çarpmasıyla oluştuğunu iddia etmekten farksızdır. Hiçbir tesadüfün bu kadar kompleks mekanizmaları oluşturması mümkün değildir.
Semenderlerin Mucizevi Dönüşleri
Yaşadığı bölgeden uzaklaştırılan semenderler, evlerine dönebilmek için manyetik bir harita kullanmaktadırlar. Indiana Üniversitesi'nden Prof. Dr. Philips, semenderin haritalama yeteneğinin, diğer türlerden farklı olduğunu belirtmektedir. Kırmızı benekli doğu semenderi (Notophthalmus viridescens), manyetik alandan elde ettiği harita bilgisinde, eşi görülmemiş türde bir işlem sergilemektedir. Her geçtiği yerde bu harita genişlemekte ve her bölgenin kendine has manyetik özellikleri eklenmektedir. (Focus, Aralık 2001, s.46)
Semenderin içinde bulunduğu manyetik alan, vücudundaki kimyasal tepkimeleri harekete geçirebiliyor ve bu, bazı türlerde görülen biyokimyasal pusulanın temelini oluşturuyor. İşlem, görme duyularıyla da doğrudan ilişkili; dolayısıyla hayvanların manyetik alanı görebildikleri söylenebilir.
Yüce Allah, semendere yönünü rahatlıkla bulabilmesi için manyetik bir harita vermiş ve onu nasıl kullanması gerektiğini de ilham etmiştir.
Fokların Yön Bulduran Bıyıkları
Almanya'nın Bonn ve Ruhr Üniversiteleri'nden bir grup bilim adamı, foklar üzerinde yaptıkları çalışmada bu canlıların karanlık ya da bulanık sularda avlarını yakalayabilmek için bıyıklarından yararlandıklarını ortaya koydular. (Science, 6 Temmuz 2001) Buna göre foklar, işitme ve görme gibi duyu organlarını kullanamadıkları ortamlarda avlarını, balıkların su içinde yol alırken geride bıraktıkları çalkantılı izleri takip ederek bulmaktadırlar.
Guido Dehnhardt ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bu araştırma, fok bıyıklarının yaklaşık 200 metre uzaklıktaki avı bile takip etmeye olanak sağladığını göstermektedir. Foklar avlarını yakalamak için, balıkların yüzerken geride bıraktıkları izin girdaplı bir yapıda olmasından ve iz içindeki parçacıkların hızlarının, balık geçip gittikten birkaç dakika sonrasına kadar çevredeki suyun hızının önemli ölçüde yüksek olmasından yararlanmaktadırlar. Kısacası balıklar yüzerken geride oldukça uzun bir hidrodinamik iz bırakıyorlar ve balıklarla beslenen deniz canlıları da bu izleri takip ederek kendilerini uzak mesafelerden belirleyip yakalıyorlar.
Dehnhardt ve arkadaşları fokların bu yeteneğini belirleyebilmek için Henry ve Nick adlı iki erkek fok ve bir minyatür denizaltı kullanmışlardır. Minyatür denizaltının bıraktığı iz, 30 cm uzunluğunda bir balığın bıraktığıyla yaklaşık aynı ölçüdedir. İlk deneyi, içi bulanık deniz suyuyla dolu bir havuzda Henry ile gerçekleştiren araştırmacılar, fokun başına gözlerini tümüyle örten bir çorap geçirmişler, denizaltının sesini duymaması için kulaklarına kulaklık takıp başını da suyun 40 cm üzerindeki bir platforma yerleştirmişler. Denizaltının motorları durdurulduktan iki saniye sonra fokun başından kulaklıklar çıkartılmış, fok hemen suya dalıp önce havuzun ortasına yüzmüş, bıyıklarını öne doğru yöneltmiş ve yüzerken başını hafifçe sağa sola sallamaya başlamıştır. Bu sayede fok denizaltının pervanesinin bıraktığı ize rastlar rastlamaz aracın gittiği yöne dönmüş ve saniyede 2 m. hızla iz sürmeye başlamış. Deneylerde gözleri bağlı olan fok 256 defa denizaltıyı bulmuştur. Ancak araştırmacılar Henry'nin burnuna, bıyıklarını örtecek bir çorap geçirdiklerinde fok tüm denemelerde hidrodinamik izi ıskalamıştır. Nick adlı öteki fok üzerinde yapılan deneyde de aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu sonuçlar, bu deniz memelilerinin, bıyıkları sayesinde, izlerdeki hidrodinamik bilgiyi saptayıp analiz ederek yollarını bulabildiklerini göstermiştir.
Tüm canlılara ne yapmaları gerektiğini ilham eden ve onları üstün tasarım örnekleriyle yaratan Yüce Alah, fokları da yollarını bulabilmeleri için bahsettiğimiz üstün özelliklerle yaratmıştır. Allah herşeyi bilen ve hikmetle yaratandır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." (Bakara Suresi, 164)
Böceklerin göz kamaştıran dünyası
Bahçede, havuz kenarında, mutfakta ve daha pek çok yerde sürekli karşılaştığımız böcekler, bilim adamlarının işleyişini dahi çözmekte güçlük çektikleri savunma sistemlerine , ısı tarayıcılarına ve üstün manevra kabiliyetine sahip olan harika canlılardır. Bu canlılar üzerinde yapılan araştırmalar bizlere bu gerçeği ispatlamakta ve Allah'ın canlıları yaratmasındaki eşsiz gücünü daha iyi takdir edebilmemizi sağlamaktadır. Gün içerisinde heryerde gördüğünüz, birkaç santimlik harika canlıların birer fabrika gibi hiç durmadan çalıştıklarını ve vücutlarındaki her parçanın kusursuz bir dizayn ile yaratıldığını biliyor muydunuz? Şimdi bu harikalar dünyasına bir yolculuğa çıkalım.
Tükürük Böceği
Tükürük böceği yuvasını karnındaki bir tüp vasıtası ile uçan kabarcıklar üreterek inşa eder. Bu, çocukların kamış ile süt içerken baloncuklar oluşturmalarına benzeyen bir yöntemdir. Bu böcek, vücudunun içinde kendi kamışına sahiptir ve bu tüp özel sıvısı ile kabarcık oluştururken onları su ile karıştırır. Bu özel sıvı, baloncukların 100 gün kadar dayanmasını sağlar. Tükürük böceği bir yetişkin olana ve derisi güneş ışınlarına karşı dayanıklı hale gelene dek kabarcıkların içinde yaşar.
Yırtıcı Su Böceği
"Dytiscus sp" olarak adlandırılan su böcekleri genellikle göl, havuz ve akıntı kenarlarında yaşamaktadırlar. Bu canlının vücut yapısı tek kelime ile tarif edilebilir: "Denizaltı". Böceğin vücudu kusursuz bir hidrodinamiğe sahiptir ve her organı deniz altı yaşamına uygun olarak tasarlanmıştır. Su böcekleri suyun içine dalmak ya da yüzeye çıkmak için vücutlarındaki hava depolarını havayla şişirirler. Suyun içinde ileri geri hareket etmek için de arka ayaklarını hiç durmadan çalışan birer kürek gibi kullanırlar. Su böcekleri vücutlarındaki oksijeni, vücutlarından bağımsız olarak sanki su altı dalgıçlarının kullandıkları oksijen tüpleri gibi taşırlar. Bu oksijeni elde etmek ise başlı başına bir şuur gerektirir. Böcekler hava için su yüzeyine çıkar ve havayı karınlarının en uç kısmına hapsederler. Bu sayede vücutlarının sırt kısımlarında içi hava dolu bir baloncuk oluşmuş olur.Suda yaşayan balık veya kabuklular gibi, kendisinden çok daha büyük canlılara dahi saldıran bu böcek türü böceklerin köpek balığı olarak adlandırılmaktadır. Bu canlı, kendini düşmanlarına karşı savunmak için eşsiz bir defans sistemi kullanır. Vücudu, onu yutan düşmanının midesini bulandıracak çok güçlü bir hormon salgılar ve bu tat su böceğini yutan canlının hemen onu dışarı doğru tükürmesine yol açar.
Allah, kuşkusuz bu canlının hidrodinamik vücut yapısını ve sahip olduğu savunma sistemini birer tasarım harikası olarak yaratmıştır.
Doğadaki bazı canlıların dondurucu soğuğun hakim olduğu bölgelerde rahatlıkla yaşayabilmesi, Allah'ın onları soğuk ortamda yaşayabilecekleri özel tasarımlarla birlikte yarattığını gösterir.
Deniz Aslanlarının Koruyucu Yağı ve Derileri
Deniz aslanları dondurucu soğukluktaki kutupsal alanlarda yaşarlar. Memeliler sınıfına dahil olan bu canlılar yaşamlarını buzlu suların içinde sürdürmelerine rağmen soğuktan hiç etkilenmezler. Bunun nedeni vücutlarında bulunan koruyucu yağ tabakasıdır. Derilerinin altındaki bu yağ sayesinde vücutları sürekli sıcak kalmaktadır. Kutupsal alanlarda yaşayan deniz aslanlarının bir diğer ilginç özelliği ise ağızlarındaki uzun dişleridir.
Bu dişler sayesinde kendilerini en önemli düşmanlarından biri olan kutup ayılarına karşı korumakta ve midye, yengeç, salyangoz gibi sert kabuklara sahip olan avlarını sindirebilmektedirler. Sahip oldukları kalın, kaba derileri de bu canlıları düşmanlarının keskin dişlerinden ve çevrede bulunan sivri kaya parçalarından korunmalarını sağlar. Deniz aslanları vücutlarındaki fazla kiloları nedeniyle karada çok hızlı hareket edemezler, ancak bu durum deniz aslanları suyun içindeyken geçerli değildir. Bu canlılar suda oldukça hareketlidirler ve uzun mesafeleri hiç durmadan yüzebilmektedirler. Avları için 105 metre gibi oldukça derin bir mesafeye hiç zorlanmadan dalabilirler.
Deniz aslanları kutup alanlarında yaşayan insanlar için de doğal bir kaynak oluşturmaktadırlar. Kutuplarda yaşayan insanlar ısınmak ve aydınlanmak için bu canlıların vücutlarındaki yağı yakmakta, etlerini yiyecek olarak kullanmakta ve bu canlıların derilerinden su geçirmez elbiseler yapmaktadırlar.
Görüldüğü gibi, Allah deniz aslanlarını soğuk iklimlerde yaşabilecekleri şekilde tasarlamış ve birçok özelliğiyle insanların faydasına sunmuştur. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz." (Nahl Suresi, 5)
Antifriz Üreten Kuzey Kutup Böceği
Bilindiği gibi karada yaşayan tüm böcek türleri soğuk kanlı canlılardır. Bu, canlının yaşadığı ortamın ısısına göre vücut ısısının da değişebilmesi anlamına gelir. Eğer hava sıcaklığı -20 dereceye düşecek olursa kara böceğinin vücudu bu soğukluğa dayanamaz. İşte bu yüzden çoğu böcek türü sıfırın altındaki soğuklarda yaşamlarını yitirmektedir. Bunun istisnalarından biri kuzey kutup böceğidir. Bu böcek türü vücudunda ürettiği, soğuğa karşı bir nevi antifiriz görevi yapan ve direnç gösteren bir alkol çeşidi sayesinde kendisini kutbun dondurucu soğuğundan kurtarmaktadır.
Böceğin ürettiği "gliserol" vücudundaki kanın ve diğer sıvı moleküllerin donmasına; buz kristallerinin hücreleri öldürmesine ve hücre bağlarını parçalamasına engel olmaktadır. Bununla birlikte kuzey kutup böceklerinin vücut sistemleri hava soğudukça ve günler kısaldıkça daha dirençli bir hale gelmektedir. Isı düştükçe vücutlarındaki su hacmi otomatik olarak azalmakta, bünyeleri gliserol, trihasoli ve sorbitol gibi antifrizleri daha çok üretmektedir. Öyle ki bu canlılar üzerinde yapılan deneyler gliserol sayesinde kuzey kutup böceğinin -87 derecelik bir soğuğa karşı bile hayatta kalmayı başardığını göstermiştir. (Harun Yahya, Doğadaki Tasarım)
Kuşkusuz bir böceğin, organik bir bileşken olan ve HOCH2CHOHCH2 OH gibi karmaşık bir moleküler formüle sahip gliserol bileşiğini üretmeyi ve bu sayede soğuktan korunmayı akletmiş olması imkansızdır. Çünkü bir böcek ne bu formülü hesaplayacak bir akla ve ne de bu formülün antifiriz işlevi göreceğini bilecek bir bilgi birikimine sahip değildir. Şüphesiz bu canlılar herşeyi yoktan var eden ve sınırsız bir akla sahip yüce Allah'ın eseridir.
Kendilerini Mevsimlere Göre Ayarlayan Hamsterlar
Sibirya hamsterı gündüzlerin daha kısa geçtiği zorlu kış günlerinde, savunma sisteminin salgıladığı hücrelerinin artmasıyla, besinsiz ortamlara ve iklim koşullarından kaynaklanan zorluklara göre kendini ayarlayabilir.
Ohio State Üniversitesi'nden bir grup profesörün 50 hamster üzerinde yaptığı çalışmada, gün ışığı laboratuvar şartlarında ayarlanarak, gündüzün 15 saat sürdüğü yaz günleri ile gündüzün sadece 9 saat sürdüğü kış günleri taklit edildi. Hayvanların yarısı kış, diğer yarısı da yaz ortamında gözlemlenip 10 gün boyunca vücutlarında meydana gelen farklılıklar kaydedildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, kış ortamında tutulan hamsterların dolaşım sisteminde, lökosit, lemfosit, T-Hücreleri ve NK hücreleri gibi; savunma sisteminin temelini oluşturan elementlerde önemli artış kaydedildi. Daha sonra her iki grup da bazı zorluklara maruz bırakıldı. Görüldü ki kış şartlarına konulan hamsterlerin vücutları zorluklara daha hızlı ve daha etkili biçimde karşı koydu.
Bu durumun ortaya koyduğu gerçek, hamsterların kendilerinin bile farkında olmadıkları halde vücutlarında mevsimlere göre bir düzenleme yapıldığı, bu düzenlemenin de tamamen canlının ihtiyaçlarına göre ayarlanıp canlıya fayda sağlayacak biçimde gerçekleşmiş olduğudur. Canlının vücudunda adeta bir saat varmış gibi, kış şartlarında belli hücrelerin üretimi bir emirle artmaya başlayıp, yaza doğru tekrar eski seviyesine inmektedir.
Kuşkusuz ki tüm bunların ve planlamaların şuursuz ataomlar tarafından gerçekleştirilmiş olması ya da hamsterların bedenlerindeki bu hassas ayarlamaları kendilerinin düşünüp bulmuş olması mümkün değildir. Tesadüfler de böylesine karmaşık sistemler oluşturamazlar. Şüphesiz buradaki tüm karmaşık işlemleri gerçekleştiren, gökten yere her işi evirip çeviren, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah her canlıyı yaratmış, onlara sahip oldukları sistemleri eksiksiz vermiştir.
Pusulasız Yön Bulabilme
Manyetik pusulalar, dünyanın manyetik alanlarının yönlerini gösterirler, bu özellikleriyle de deniz yolculuklarında hayati önem taşımaktadırlar. En son yapılan araştırmalar ise bu konuda çarpıcı bazı gerçekleri ortaya koymaktadır. Bazı canlı türleri uzun deniz yolculuklarında"kendi pusulalarını" kullanmaktadırlar.
Doğadaki birçok canlı türü yuvalarının, avlarının ve göç etmeleri gereken bölgelerin yerlerini hiç zorlanmadan bulmaktadırlar. Bu durum canlıların vücutlarında kullandıkları bir çeşit manyetik pusula olduğu izlenimini vermektedir. Ancak elbette ki bu canlıların vücutlarında yön ve uzaklık tayin etmelerini sağlayan dijital dedektörler ya da pusulalar yoktur. Diğerlerinde olduğu gibi hücrelerden oluşmuş karmaşık organlar bulunmaktadır. Biraz sonra vereceğimiz örneklerde açıkça görüleceği gibi canlılardaki bu üstün sistemler bizlere onların tasarlanmış birer yaratılış harikası olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadırlar.
Kaplumbağalar Manyetik Alan Haritalarını Okuyabiliyorlar
Dünyanın çeşitli yerlerinde, topraktaki manyetik elementlerin yoğunluğu ve bu yoğunluğun yarattığı dünya yüzeyi ile kesişen açılar farklılık gösterir. Eğer bir canlı bu değişiklikleri hissedebilirse, bu onun harita üzerindeki enlem ve boylamları da bilebileceği anlamına gelmektedir.
Manyetik alan okuma özellikle genç "Loggerhead Kaplumbağalar"ı (Caretta Caretta) için, çok büyük önem taşımaktadır. Bu kaplumbağalar yaşamlarını ancak Sargossa Denizi'ni çevreleyen bir dairesel sistem olan Kuzey Atlantik Dönencesi'nde sürdürebilmektedirler. Kuzey Carolina Üniversitesi'nden, Kenneth ve Catherine Lohmann isimli araştırmacılar yaptıkları deneyle kaplumbağaların bu dönencede kalmak için kendi manyetik ölçümlerini kullandıklarını ortaya koymuşlardır.
Araştırmacılar öncelikle kaplumbağaları bilgisayar kontrolünde manyetik alan içeren bir tank yerleştirmişlerdir. Alanın manyetik eğimi dönencenin sınırındaki ile aynı olduğunda, kaplumbağalar dönencenin içine doğru yüzmeye başlamışlardır.
Farklı araştırmalarda tankın içindeki manyetik alan gücü de değiştirilmiştir. Alanın gücü dönencenin sınırı ile aynı olduğunda kaplumbağalar dönencenin içi zannettikleri bölgeye doğru yüzmüşler ve tehlikeli sınırdan uzaklaşmışlardır. (Nature Australia Winter 1997, s. 7-8)
Sonuçta kaplumbağalar üzerinde yapılan bu çalışma bizlere bazı canlı organizmaların manyetik alan haritalarını okuyabildiklerini ve canlıların sahip oldukları bu olağanüstü algı mekanizmalarının tam anlamıyla bir tasarım harikası olduğunu ispatlamaktadır. Kuşkusuz kaplumbağalardaki bu kompleks yapının evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüfen oluştuğunu dile getirmek, gemilerde bulunan manyetik pusulaların dalgaların rastgele gemiye çarpmasıyla oluştuğunu iddia etmekten farksızdır. Hiçbir tesadüfün bu kadar kompleks mekanizmaları oluşturması mümkün değildir.
Semenderlerin Mucizevi Dönüşleri
Yaşadığı bölgeden uzaklaştırılan semenderler, evlerine dönebilmek için manyetik bir harita kullanmaktadırlar. Indiana Üniversitesi'nden Prof. Dr. Philips, semenderin haritalama yeteneğinin, diğer türlerden farklı olduğunu belirtmektedir. Kırmızı benekli doğu semenderi (Notophthalmus viridescens), manyetik alandan elde ettiği harita bilgisinde, eşi görülmemiş türde bir işlem sergilemektedir. Her geçtiği yerde bu harita genişlemekte ve her bölgenin kendine has manyetik özellikleri eklenmektedir. (Focus, Aralık 2001, s.46)
Semenderin içinde bulunduğu manyetik alan, vücudundaki kimyasal tepkimeleri harekete geçirebiliyor ve bu, bazı türlerde görülen biyokimyasal pusulanın temelini oluşturuyor. İşlem, görme duyularıyla da doğrudan ilişkili; dolayısıyla hayvanların manyetik alanı görebildikleri söylenebilir.
Yüce Allah, semendere yönünü rahatlıkla bulabilmesi için manyetik bir harita vermiş ve onu nasıl kullanması gerektiğini de ilham etmiştir.
Fokların Yön Bulduran Bıyıkları
Almanya'nın Bonn ve Ruhr Üniversiteleri'nden bir grup bilim adamı, foklar üzerinde yaptıkları çalışmada bu canlıların karanlık ya da bulanık sularda avlarını yakalayabilmek için bıyıklarından yararlandıklarını ortaya koydular. (Science, 6 Temmuz 2001) Buna göre foklar, işitme ve görme gibi duyu organlarını kullanamadıkları ortamlarda avlarını, balıkların su içinde yol alırken geride bıraktıkları çalkantılı izleri takip ederek bulmaktadırlar.
Guido Dehnhardt ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bu araştırma, fok bıyıklarının yaklaşık 200 metre uzaklıktaki avı bile takip etmeye olanak sağladığını göstermektedir. Foklar avlarını yakalamak için, balıkların yüzerken geride bıraktıkları izin girdaplı bir yapıda olmasından ve iz içindeki parçacıkların hızlarının, balık geçip gittikten birkaç dakika sonrasına kadar çevredeki suyun hızının önemli ölçüde yüksek olmasından yararlanmaktadırlar. Kısacası balıklar yüzerken geride oldukça uzun bir hidrodinamik iz bırakıyorlar ve balıklarla beslenen deniz canlıları da bu izleri takip ederek kendilerini uzak mesafelerden belirleyip yakalıyorlar.
Dehnhardt ve arkadaşları fokların bu yeteneğini belirleyebilmek için Henry ve Nick adlı iki erkek fok ve bir minyatür denizaltı kullanmışlardır. Minyatür denizaltının bıraktığı iz, 30 cm uzunluğunda bir balığın bıraktığıyla yaklaşık aynı ölçüdedir. İlk deneyi, içi bulanık deniz suyuyla dolu bir havuzda Henry ile gerçekleştiren araştırmacılar, fokun başına gözlerini tümüyle örten bir çorap geçirmişler, denizaltının sesini duymaması için kulaklarına kulaklık takıp başını da suyun 40 cm üzerindeki bir platforma yerleştirmişler. Denizaltının motorları durdurulduktan iki saniye sonra fokun başından kulaklıklar çıkartılmış, fok hemen suya dalıp önce havuzun ortasına yüzmüş, bıyıklarını öne doğru yöneltmiş ve yüzerken başını hafifçe sağa sola sallamaya başlamıştır. Bu sayede fok denizaltının pervanesinin bıraktığı ize rastlar rastlamaz aracın gittiği yöne dönmüş ve saniyede 2 m. hızla iz sürmeye başlamış. Deneylerde gözleri bağlı olan fok 256 defa denizaltıyı bulmuştur. Ancak araştırmacılar Henry'nin burnuna, bıyıklarını örtecek bir çorap geçirdiklerinde fok tüm denemelerde hidrodinamik izi ıskalamıştır. Nick adlı öteki fok üzerinde yapılan deneyde de aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu sonuçlar, bu deniz memelilerinin, bıyıkları sayesinde, izlerdeki hidrodinamik bilgiyi saptayıp analiz ederek yollarını bulabildiklerini göstermiştir.
Tüm canlılara ne yapmaları gerektiğini ilham eden ve onları üstün tasarım örnekleriyle yaratan Yüce Alah, fokları da yollarını bulabilmeleri için bahsettiğimiz üstün özelliklerle yaratmıştır. Allah herşeyi bilen ve hikmetle yaratandır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." (Bakara Suresi, 164)
Böceklerin göz kamaştıran dünyası
Bahçede, havuz kenarında, mutfakta ve daha pek çok yerde sürekli karşılaştığımız böcekler, bilim adamlarının işleyişini dahi çözmekte güçlük çektikleri savunma sistemlerine , ısı tarayıcılarına ve üstün manevra kabiliyetine sahip olan harika canlılardır. Bu canlılar üzerinde yapılan araştırmalar bizlere bu gerçeği ispatlamakta ve Allah'ın canlıları yaratmasındaki eşsiz gücünü daha iyi takdir edebilmemizi sağlamaktadır. Gün içerisinde heryerde gördüğünüz, birkaç santimlik harika canlıların birer fabrika gibi hiç durmadan çalıştıklarını ve vücutlarındaki her parçanın kusursuz bir dizayn ile yaratıldığını biliyor muydunuz? Şimdi bu harikalar dünyasına bir yolculuğa çıkalım.
Tükürük Böceği
Tükürük böceği yuvasını karnındaki bir tüp vasıtası ile uçan kabarcıklar üreterek inşa eder. Bu, çocukların kamış ile süt içerken baloncuklar oluşturmalarına benzeyen bir yöntemdir. Bu böcek, vücudunun içinde kendi kamışına sahiptir ve bu tüp özel sıvısı ile kabarcık oluştururken onları su ile karıştırır. Bu özel sıvı, baloncukların 100 gün kadar dayanmasını sağlar. Tükürük böceği bir yetişkin olana ve derisi güneş ışınlarına karşı dayanıklı hale gelene dek kabarcıkların içinde yaşar.
Yırtıcı Su Böceği
"Dytiscus sp" olarak adlandırılan su böcekleri genellikle göl, havuz ve akıntı kenarlarında yaşamaktadırlar. Bu canlının vücut yapısı tek kelime ile tarif edilebilir: "Denizaltı". Böceğin vücudu kusursuz bir hidrodinamiğe sahiptir ve her organı deniz altı yaşamına uygun olarak tasarlanmıştır. Su böcekleri suyun içine dalmak ya da yüzeye çıkmak için vücutlarındaki hava depolarını havayla şişirirler. Suyun içinde ileri geri hareket etmek için de arka ayaklarını hiç durmadan çalışan birer kürek gibi kullanırlar. Su böcekleri vücutlarındaki oksijeni, vücutlarından bağımsız olarak sanki su altı dalgıçlarının kullandıkları oksijen tüpleri gibi taşırlar. Bu oksijeni elde etmek ise başlı başına bir şuur gerektirir. Böcekler hava için su yüzeyine çıkar ve havayı karınlarının en uç kısmına hapsederler. Bu sayede vücutlarının sırt kısımlarında içi hava dolu bir baloncuk oluşmuş olur.Suda yaşayan balık veya kabuklular gibi, kendisinden çok daha büyük canlılara dahi saldıran bu böcek türü böceklerin köpek balığı olarak adlandırılmaktadır. Bu canlı, kendini düşmanlarına karşı savunmak için eşsiz bir defans sistemi kullanır. Vücudu, onu yutan düşmanının midesini bulandıracak çok güçlü bir hormon salgılar ve bu tat su böceğini yutan canlının hemen onu dışarı doğru tükürmesine yol açar.
Allah, kuşkusuz bu canlının hidrodinamik vücut yapısını ve sahip olduğu savunma sistemini birer tasarım harikası olarak yaratmıştır.
Moderatör tarafında düzenlendi: