harekat
Özel Üye
Sömürüyle Zenginleşenler Şimdi Çöküyorlar
Batılı ülkelerin refah toplumu haline nasıl geldikleri, zenginlerinin kaynağı doğru tespit edilmeden uygulanan ekonomik politikalar üzerine yorum yapmak hayali olmaktan öte gidemez. Başta ABD olmak üzere İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, Portekiz Almanya, Fransa ve İtalya’nın gelişmiş ülkeler arasında sayılmaları uyguladıkları ekonomik politikalarla izah edilmeye kalkışıldığı için yanlış uygulamaları doğruymuş gibi sunulmuş, bunun sonucu olarak kendileri ile birlikte dünyanın pek çok ülkesini bataklığa sürüklemiştir. Bugün yaşananlarda bunun soncudur.
Dünyanın önemli bir kesimi bazı ülkelerin tüketimine ve refah seviyesine bakarak kendi uyguladıkları ekonomik politikaların yanlış, gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerinkini doğru sandılar. Halbuki olayın uygulanan ekonomik politikalarla fazlaca bir ilgisi yoktu. Onlar dünyanın büyük bir bölümünü sömürerek, oraların zenginlerini ülkelerine aktararak kendi insanlarının refah seviyesini artırırken sömürdükleri ülkelerin insanlarını açlığa mahkum ettiler. Arada bir yardım adı altında bir takım ülkelere gönderilen gıda maddeleri de aslında sömürdükleri ülkelerden elde ettikleri ile stoklarını yenileyip eskilerini aktarmaktan öte bir anlam ifade etmiyordu. Yani kendi insanlarına yedirmedikleri/yediremedikleri maddeleri sömürdükleri ülkelerin insanına hem de minnet duygularını körükleyerek yedirdiler.
Kapitalist sistemin temelini sömürgecilik oluşturmuştur. Sömürgeleri olan ülkeler sistemlerini bunun üzerine kurmuşlardır. Yani ürettiklerinden fazla tüketmişler buna rağmen zenginleşmişlerdir. Çünkü, dünyanın yarısını açlığa getirmiş, tüketim sürekli olarak körüklenmiştir. Durup bu tüketimin sonu nereye varacak diye düşünmeye bile gerek duyulmamıştır. Çünkü, sürekli artan nüfusa karşılık dünyanın yer altı ve yer üstü zenginlikleri sınırlıydı. Bir gün gelip var olan imkanların tüketimi karşılamakta zorlanacağı akıllarına bile gelmedi. Her yerden bulduklarını ülkelerine taşıdılar. Sömürdükleri ülkelerin üretimini artıracak fazla bir girişimde de bulunmadılar. Bununda ötesinde sömürüye sömürülen ülkelerin bir gün gelip yeter artık diyeceklerini ya düşünmediler ya da ciddiye almadılar.
Ne yazık ki bizim de dahil olduğumuz pek çok ülke hâlâ iflasın eşiğine gelmiş, ekonomik krizden çıkmak için çırpındıkça batan kapitalist ülkeleri ve uygulamalarını örnek almaya devam ediyorlar. Halbuki uyguladıkları politikalar onları bugün içinde bulundukları acıklı duruma sürüklemiş bulunuyor.
İsraf ve tüketim ekonomisinin sonu olmadığı bugün açıkça görülüyor. Halbuki bu işin çaresi bizim medeniyetimizde var. Şükür ve israftan kaçınma bizim inancımızın temel taşlarından birisi. Sömürüyü reddetek bizim medeniyetimizin temelini oluşturuyor. Elindekini olmayan ile paylaşma, komşusu aç yatarken tok uyuyamama bizim inancımızın emirlerinden birisi. Buna karşılık Batılı patlayıncaya kadar yemek ve sınırsız harcayabilmek için başkalarının açlıktan ölmelerini uzaktan seyrederken vicdanı bir sorumluluk ve acı duymuyor. Bir takım kavramların gündemde tutulması ise kitaplardan çıkıp bir türlü hayata yansıtılmıyor ve beklide yansıtılamıyor. Bunun en son örneği Somali ve bazı Afrika ülkeleri.
Sömürgeci ülkelerin öylesine gözleri dönmüştür ki sömürdükleri ülkelerde sömürülerini uzun yıllar sürdürebilmek adına aldıklarının bir kısmını o ülkelere bırakarak o insanların da hayatta kalmalarını sağlamak yoluna bile gitmemişlerdir.
Bugün gelinen noktada görünen o ki, kapitalist tüketim ekonomileri için deniz bitmiştir. Yeni sömürgeler elde etmek, bir takım ülkeleri daha fazla sömürebilmek için demokrasi bayrağını çekseler de bunun bir oyundan ibaret sömürü aracı olduğunu bugün dünya görüyor. Girdikleri ülkelerde artık eskisine göre sömürülerini daha fazla bedel ödeyerek sürdürmek durumundalar. Bu bakımdan ABD’nin, İspanya, İtalya, Fransa, Portekiz ve daha başka ülkelerin yaşadıkları ekonomik kriz üretmeden tüketmeye alışmış toplumların durumunu açıkça gösteriyor. Çünkü, ekonomide bir dengedir. Ürettiğinizden fazla tüketiyorsanız bir süre sonra iflas bayrağını çekersiniz. Ürettiğinizden az tüketiyorsanız fazlasını satarak zenginlik sağlayabilirsiniz. Yatırımı ve buna bağlı olarak üretimi artırmadan tüketimi artıramazsınız. Bunu sağlamadan da durgunluğu önleyemez işsizliği aşağı çekemezsiniz. Hiçbir ülke, insanını üretmeden besleme noktasında değildir. Şimdiye kadar olmasının sebebi sömürüdür. Sömürgeciliğin sonuna gelinen bir dünyada artık yeni bir düşünceye yönelmek, yeni dönemler oluşturmak, özelliklede israf ekonomisi anlamına gelen kapitalist sistemin terk edilmesi gerekiyor. Bilinmelidir ki bu sistem ıslah edilerek falan düzeltilemez.
(Abdulkadir Özkan, Milli Gazete, 2011-10-10)
Batılı ülkelerin refah toplumu haline nasıl geldikleri, zenginlerinin kaynağı doğru tespit edilmeden uygulanan ekonomik politikalar üzerine yorum yapmak hayali olmaktan öte gidemez. Başta ABD olmak üzere İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, Portekiz Almanya, Fransa ve İtalya’nın gelişmiş ülkeler arasında sayılmaları uyguladıkları ekonomik politikalarla izah edilmeye kalkışıldığı için yanlış uygulamaları doğruymuş gibi sunulmuş, bunun sonucu olarak kendileri ile birlikte dünyanın pek çok ülkesini bataklığa sürüklemiştir. Bugün yaşananlarda bunun soncudur.
Dünyanın önemli bir kesimi bazı ülkelerin tüketimine ve refah seviyesine bakarak kendi uyguladıkları ekonomik politikaların yanlış, gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerinkini doğru sandılar. Halbuki olayın uygulanan ekonomik politikalarla fazlaca bir ilgisi yoktu. Onlar dünyanın büyük bir bölümünü sömürerek, oraların zenginlerini ülkelerine aktararak kendi insanlarının refah seviyesini artırırken sömürdükleri ülkelerin insanlarını açlığa mahkum ettiler. Arada bir yardım adı altında bir takım ülkelere gönderilen gıda maddeleri de aslında sömürdükleri ülkelerden elde ettikleri ile stoklarını yenileyip eskilerini aktarmaktan öte bir anlam ifade etmiyordu. Yani kendi insanlarına yedirmedikleri/yediremedikleri maddeleri sömürdükleri ülkelerin insanına hem de minnet duygularını körükleyerek yedirdiler.
Kapitalist sistemin temelini sömürgecilik oluşturmuştur. Sömürgeleri olan ülkeler sistemlerini bunun üzerine kurmuşlardır. Yani ürettiklerinden fazla tüketmişler buna rağmen zenginleşmişlerdir. Çünkü, dünyanın yarısını açlığa getirmiş, tüketim sürekli olarak körüklenmiştir. Durup bu tüketimin sonu nereye varacak diye düşünmeye bile gerek duyulmamıştır. Çünkü, sürekli artan nüfusa karşılık dünyanın yer altı ve yer üstü zenginlikleri sınırlıydı. Bir gün gelip var olan imkanların tüketimi karşılamakta zorlanacağı akıllarına bile gelmedi. Her yerden bulduklarını ülkelerine taşıdılar. Sömürdükleri ülkelerin üretimini artıracak fazla bir girişimde de bulunmadılar. Bununda ötesinde sömürüye sömürülen ülkelerin bir gün gelip yeter artık diyeceklerini ya düşünmediler ya da ciddiye almadılar.
Ne yazık ki bizim de dahil olduğumuz pek çok ülke hâlâ iflasın eşiğine gelmiş, ekonomik krizden çıkmak için çırpındıkça batan kapitalist ülkeleri ve uygulamalarını örnek almaya devam ediyorlar. Halbuki uyguladıkları politikalar onları bugün içinde bulundukları acıklı duruma sürüklemiş bulunuyor.
İsraf ve tüketim ekonomisinin sonu olmadığı bugün açıkça görülüyor. Halbuki bu işin çaresi bizim medeniyetimizde var. Şükür ve israftan kaçınma bizim inancımızın temel taşlarından birisi. Sömürüyü reddetek bizim medeniyetimizin temelini oluşturuyor. Elindekini olmayan ile paylaşma, komşusu aç yatarken tok uyuyamama bizim inancımızın emirlerinden birisi. Buna karşılık Batılı patlayıncaya kadar yemek ve sınırsız harcayabilmek için başkalarının açlıktan ölmelerini uzaktan seyrederken vicdanı bir sorumluluk ve acı duymuyor. Bir takım kavramların gündemde tutulması ise kitaplardan çıkıp bir türlü hayata yansıtılmıyor ve beklide yansıtılamıyor. Bunun en son örneği Somali ve bazı Afrika ülkeleri.
Sömürgeci ülkelerin öylesine gözleri dönmüştür ki sömürdükleri ülkelerde sömürülerini uzun yıllar sürdürebilmek adına aldıklarının bir kısmını o ülkelere bırakarak o insanların da hayatta kalmalarını sağlamak yoluna bile gitmemişlerdir.
Bugün gelinen noktada görünen o ki, kapitalist tüketim ekonomileri için deniz bitmiştir. Yeni sömürgeler elde etmek, bir takım ülkeleri daha fazla sömürebilmek için demokrasi bayrağını çekseler de bunun bir oyundan ibaret sömürü aracı olduğunu bugün dünya görüyor. Girdikleri ülkelerde artık eskisine göre sömürülerini daha fazla bedel ödeyerek sürdürmek durumundalar. Bu bakımdan ABD’nin, İspanya, İtalya, Fransa, Portekiz ve daha başka ülkelerin yaşadıkları ekonomik kriz üretmeden tüketmeye alışmış toplumların durumunu açıkça gösteriyor. Çünkü, ekonomide bir dengedir. Ürettiğinizden fazla tüketiyorsanız bir süre sonra iflas bayrağını çekersiniz. Ürettiğinizden az tüketiyorsanız fazlasını satarak zenginlik sağlayabilirsiniz. Yatırımı ve buna bağlı olarak üretimi artırmadan tüketimi artıramazsınız. Bunu sağlamadan da durgunluğu önleyemez işsizliği aşağı çekemezsiniz. Hiçbir ülke, insanını üretmeden besleme noktasında değildir. Şimdiye kadar olmasının sebebi sömürüdür. Sömürgeciliğin sonuna gelinen bir dünyada artık yeni bir düşünceye yönelmek, yeni dönemler oluşturmak, özelliklede israf ekonomisi anlamına gelen kapitalist sistemin terk edilmesi gerekiyor. Bilinmelidir ki bu sistem ıslah edilerek falan düzeltilemez.
(Abdulkadir Özkan, Milli Gazete, 2011-10-10)