ceylannur
Yeni Üyemiz
Şükür Nedir?
Şükür, İslâmiyete uymak demektir. Dinimizin emirlerine uyan şükretmiş olur.
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazalî]
Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri
Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor.) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara teşekkür etmiyen Allaha şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]
İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, nimetin şükrü olur.) [Beyhekî]
Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Az veya çok bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir.) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur.) buyuruldu.
Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
1- Bir nimet gelince bunu Allahtan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allaha hamdeden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]
Uzuvların Şükrü
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet etmek, dil ile hamdetmek, şükrünü açıklamaktır. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.
İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin (Onlar, Allahın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkar ederler.) mealindeki 83. ayet-i kerimesini (Onlar, nimetlerin Allahtan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük ederler.) diye tefsir etmiştir.
Nimete şükür
Sual: Nimete şükür nasıl olur?
Cevap :İmam-ı Rabbanî hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması icab eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, çok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.
İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine (İslâmiyet) denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberlerinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)
Şükrün önemi
Şükür ile ilgili ayet-i kerimeler çoktur. Mesela Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahtan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]
Allahü teâlâ şükredene bol bol nimet verir. (Fatır 30)
İbrahim aleyhisselam, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu seçip doğru yola iletti. (Nahl 121)
Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için bir çok hayvan yaratmıştır. Bu hayvanları insanların emirlerine amade kılmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden vesairesinden istifade edilir. (Yasin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)
Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)
Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)
Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti olmaz.
Azların kıymetli olduğunu bildiren ayet-i kerimelerden birkaçı şöyle:
Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hz. Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir." dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud 40)
İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad 24)
İsrailoğullarından, "Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)
İnkarlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lânetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)
Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)
Nice az topluluk, çok topluluğa Allahın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)
Allahın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)
İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide 13)
Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe 82)
Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.
İbadete Güvenmemeli
Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu hâlde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibâdet etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!" buyurur. Abid, "Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibâdetle Cennete girmek istiyorum." der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibâdetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy." diye duâ eder. Allahü teâlâ buyurur ki:
"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu" der. [T. Gafilin]
Dil ile şükürde, Allahü teâlâdan razı olduğu ifade edilmelidir! Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim.) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse (Elhamdülillah iyiyim.) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.) buyurdu. (Taberânî)
Âlimler, salihler, bir kimseyi Allaha şükrettirmek için (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allahtan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliği anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi konuşmaya başlar. Halife, (Önce yaşlılarınız konuşsun!) buyurur. Genç, (Her iş yaşlıya verilecekse, senden daha nice yaşlılar var. Halifeliği onlara vermek gerekir.) der. Halife gence (O hâlde konuş bakalım!) der. Genç, (Biz birşey istemeye gelmedik. Üstün faziletinizi, adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz.) der.
Şükür, İslâmiyete uymak demektir. Dinimizin emirlerine uyan şükretmiş olur.
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazalî]
Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri
Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor.) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara teşekkür etmiyen Allaha şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]
İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, nimetin şükrü olur.) [Beyhekî]
Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Az veya çok bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir.) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur.) buyuruldu.
Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
1- Bir nimet gelince bunu Allahtan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allaha hamdeden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]
Uzuvların Şükrü
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet etmek, dil ile hamdetmek, şükrünü açıklamaktır. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.
İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin (Onlar, Allahın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkar ederler.) mealindeki 83. ayet-i kerimesini (Onlar, nimetlerin Allahtan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük ederler.) diye tefsir etmiştir.
Nimete şükür
Sual: Nimete şükür nasıl olur?
Cevap :İmam-ı Rabbanî hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması icab eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, çok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.
İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine (İslâmiyet) denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberlerinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)
Şükrün önemi
Şükür ile ilgili ayet-i kerimeler çoktur. Mesela Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahtan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]
Allahü teâlâ şükredene bol bol nimet verir. (Fatır 30)
İbrahim aleyhisselam, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu seçip doğru yola iletti. (Nahl 121)
Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için bir çok hayvan yaratmıştır. Bu hayvanları insanların emirlerine amade kılmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden vesairesinden istifade edilir. (Yasin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)
Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)
Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)
Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti olmaz.
Azların kıymetli olduğunu bildiren ayet-i kerimelerden birkaçı şöyle:
Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hz. Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir." dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud 40)
İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad 24)
İsrailoğullarından, "Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)
İnkarlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lânetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)
Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)
Nice az topluluk, çok topluluğa Allahın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)
Allahın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)
İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide 13)
Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe 82)
Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.
İbadete Güvenmemeli
Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu hâlde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibâdet etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!" buyurur. Abid, "Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibâdetle Cennete girmek istiyorum." der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibâdetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy." diye duâ eder. Allahü teâlâ buyurur ki:
"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu" der. [T. Gafilin]
Dil ile şükürde, Allahü teâlâdan razı olduğu ifade edilmelidir! Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim.) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse (Elhamdülillah iyiyim.) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.) buyurdu. (Taberânî)
Âlimler, salihler, bir kimseyi Allaha şükrettirmek için (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allahtan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliği anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi konuşmaya başlar. Halife, (Önce yaşlılarınız konuşsun!) buyurur. Genç, (Her iş yaşlıya verilecekse, senden daha nice yaşlılar var. Halifeliği onlara vermek gerekir.) der. Halife gence (O hâlde konuş bakalım!) der. Genç, (Biz birşey istemeye gelmedik. Üstün faziletinizi, adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz.) der.