TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Eskimolar yüce tanrıların gökte oturduğuna inanır ve onu “Göksel Varlık” olarak çağırırlar. Bu tanrı, evrenin tek efendisi, kadiri mutlak tanrısıdır.
İlkellerin ruhlara ettiği dualar karşılıksız kalınca bu tanrıya yönelirler. Kurban törenlerinde adanan hayvanın kafası ve kemikleri bu tanrıya sunulurken, ruhlara ve toprak ve yer altı tanrılarına yalnızca sıcak kan sunulurdu.
Türklerin yüce tanrısının adı “Tengri”dir ve “Gök” anlamına gelmektedir. Bu adlar ve unvanlar Ural-Altay’ın yüce tanrısının gökten geldiğini, hükümdar ve yaratıcı olduğunu ortaya koyarlar. Gökte, göğün yedinci, dokuzuncu ya da on altıncı katında oturur (Bay Ülgen). Tahtı göğün en yüksek yerinde ya da kozmik dağın zirvesindedir. Altaylılar “altın kapılı” ve “altın tahtlı” “Saray”dan (örgö) söz ederler. Tanrının oğulları ve kızları vardır ve Şamanın vecd içinde gökyüzüne çıkarken karşılaştığı hizmetçileri ve habercileri vardır.
Gök tanrı kozmik ritimlerin ve toplumların dengesinin devamının ve dokunulmazlığının güvencesidir. “Han,” “Şef,” “Efendi,” yani “evrenin hükümdarı”dır. Sonuç olarak emirlerine uyulmalıdır (tanrının unvanlarında “komutan,” “düzenleyici” niteliği çok açıkça vurgulanır). Türkler göğün her şeyi gördüğüne inanırlar ve yemin ederken “gök bilsin ki” ya da “gök görsün ki” derler. Gök işaretlerinde (kuyruklu yıldızlar, kuraklık vb) tanrısal emirleri ve sırları okurlar. Yaratıcı, öngörülü ve her şeyi bilen, kuralların bekçisi gök tanrı kozmokrattır (evrensel monark); doğrudan hüküm sürmez ama siyasal örgütler ortaya çıktığında dünya üzerindeki temsilcileri olan hanlar aracılığıyla hüküm sürer.
Cengin Han’ın mühründe de şunlar yazmaktadır: “Gökte tek Tanrı yerde tek Han. Yerin efendisinin mührü”. Gün ve şafak üstüne yemin edilir; “şafak vakti, gök kubbe, gök, yukarıda parlayan gök şahidim olsun ki” denir.
Gök-Yaratıcı-Evrenin-Hükümdarı üçlüsü kozmik düzenin güvencesi, yeryüzündeki yaşamın teminatı özelliklerinin yanı sıra, gök tanrılarının kendilerine özgü bir hükümdarları, gök tanrının etkinliği hükümdarlık mitiyle ve imparatorluğun varlığıyla pekiştirilmiştir. Genel olarak Ural-Altay topluluklarının büyük gök tanrıları başlangıçtaki özelliklerini öteki topluluklardaki gök tanrılarından daha iyi ve daha uzun süre korurlar. Hiyerogamiyi tanımazlar, fırtına ya da yıldırım tanrısına dönüşmezler: Ural-Altaylılar Kuzey Amerika mitolojilerinde olduğu gibi yıldırımı bir kuş biçiminde düşünürler, ama ona kurban vermezler. Büyük gök tanrıya saygıda bulunurlar, yiyecek elde etmek için ona dua ederler.
“Sümerler ve Hint-Avrupalıların gök tanrısı, Proto-Türklerin tanrısına dayanıyor”
Mezopotamya
Sümer dilinde tanrı anlamında kullanılan sözcük Dingir‘in en eski anlamı bir gök epifanisidir: “parlak, ışık saçan”. (F. Hommel Sümerce’deki dingir “Tanrı” “ışık saçan” sözcüğünü Türk-Moğolca tengri “Gök,” “Tanrı” sözcüğüyle ilişkilendirmiştir.
Her durumda
1) Gök Tanrı’nın en eski proto-Türk uygarlıklarına ait olduğu,
2) Hint-Avrupalıların gök tanrısıyla benzerliğinin hayli çarpıcı olduğu,
3) Genelde Hint-Avrupalıların dinsel kurumlarının yapısının öteki tarih öncesi Doğu ya da Akdeniz uygarlıklarınkinden çok proto-Türklerin dinsel kurumlarının yapılarına yakın olduğu doğrudur.)
“Tanrı” sözcüğünü ifade eden ideogram (dingir olarak okunur),”göğü” tanımlayan ideogramla (ana, anu olarak okunur) aynıdır. Başlangıçta bu grafik işaret, bir yıldız hiyeroglifiydi; an(a), an(u) biçiminde söylenince hiyeroglif uzayın aşkınlığını ifade etmektedir: “yüce, yüce varlık”.
Kısa bir süre içinde bu hiyerofaniler soyut tanrı düşüncesinden (dingir) uzaklaşıp kişileştirilmiş bir tanrı düşüncesi etrafında yoğunlaştılar: Anu. “Anu”nun, sözcük anlamı “gök”tür ve IV. Bin yıldan önce ortaya çıktığı düşünülmektedir. Anu, gökte bir tahtta oturur, hükümdarlığın tüm nitelikleriyle donanmıştır: krallık asası, hükümdarlık tacı, başlık, baston. Tam bir hükümdardır ve krallığının işaretleri, mutlak egemenliğinin kaynağı ve güvencesidir; kral gücünü simgesel olarak Anu’dan alır. Bu nedenle yalnızca hükümdarlar Anu’nun adını anabilirler, sıradan insanlar tanrının adını anamazlar. “O tanrıların Babasıdır” (aba ilanı) ve “Tanrıların Kralıdır. “Baba” olarak adlandırılmasının nedeni ailevi bir bağ kurulmasından çok, hükümdarlık yetkisini vurgulamaktır.
Hammurabi kanunlarında “Anunnakilerin Kralı” olarak anılır ve en çok kullanılan sıfatları: “gök tanrı,” “gök baba,” “gök kral”dır. Krallık gökten inmiştir. Yıldızlar onun ordusudur, çünkü Anu evrensel hükümdar olarak savaşçı bir tanrıdır.
Mircea Eliade
Kaynak: DİNLER TARİHİNE GİRİŞ