Sustum kendime...
Yazılmamışların sendeki özlemi, gözlerine vurgun olur, bir vakit öldüğünü düşünürsün!
Yaşadığın anda kaybettiklerinden geriye kalanlarla aşk artığı yanlarını örtersin.
Ve bir yılın en kısa gecesinde en uzun yalnızlığı, tuzlu yanaklarınla yaşarsın!
Her damla bir yıldız kayışı kadar asırlık…
Oysa sen an’da gördüğün sanırsın gökyüzü eylemlerini.
Yanılırsın!
Böyle bir gecede, kimse haklı çıkmaz; kimse senden yana çıkmaz.
Sesinden başlayan yalnızlık, başkalarının kalabalıklılığına paraleldir.
Sahnenin aralara verilmesi, elde olmayan sebeplerdendir.
Kaderdir ve kusura bakılmaz çoğul gülüşlerin, boğazına attığı düğümlerde.
Sen inatla “sana kaldım” desen de ona, kaldığın yan, ondan ibaret sana aittir.
Senden ibaret bir yer yoktur sende, onda, hiçbir yerde…
Olmayan senin yaşaması, eski bir alışkanlıktır.
Durduk yere seni öldürmek, yazık etmektir sana!
Boyuna, rasgele, serserice ve elden düşme nefeslerle yaşar sen!
Ama sadece onda!
O dediğin bir çocuktur!
Sen ondan çok büyük bir kadın!
Bilirsin, bilmezden geldiklerinin zihninin sana bir oyunu olduğunu.
Unutmalardan kaçmana gerek de yoktur aslında.
Dudağının kız kurusu yalnızlığında bile hatırlayacağın olacaktır o!
Pişmanlığa gerekçe söylediklerin...
Susmazsın!
Sussan, yazarsın!
Yazdığında, acır bazı iç’ler…
Yazdığında kanar bazı iç’ler…
Sana, kendine, ikinizden oluşmayacak biz’lerin kalabalıklar arasında ortaya çıkan düşlerine…
Çocuk olan sensin aslında ve yalnız sustuğunda büyüyorsun.
Sustuğunda anlam buluyor kelimelerin…
Sustuğunda özleniyor ellerin.
Ama sadece sustuğunda, suskunluğunda…
Bir gerçektir kendini büyüttüğün sessizliğinin, sesini aratmadığı hiçbir kulağa.
Çıkar gözlerinden, bakışlarınla bilediğin anne şefkatini!
Bir kez büyür çocuklar.
O, adam oldu.
Adam gibi.
Adı gibi.
Onu büyüten eller yaşıyor gururunu.
Sen tanığısın sadece.
Geç kaldın!
Genç kaldın!
Şimdi bir gülkurusu tazeliğinde dudaklarınla ezber etme onu!
Nasılsa, unutmayacaksın!
KAHRAMAN TAZEOĞLU'nun "susacak var" adlı kitabından