nefsimutmainne
Aktif Üyemiz
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin, oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
Sığınışlarını, susuşlarını ve haykırışlarını işittim maviadadan
Korunaklı bir liman olamadım sana
Şimdi, bin ömür geçmiş ömrümden
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
Zaman zehrini içerken yudum yudum
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
Hala haklısın
Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin
Herkesin gözünde seni arıyorum
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası
Bağışlama dilemiyorum, gel demiyorum, sev demiyorum
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp
Yanaştırabilirsem gemilerimi
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum, kanıyorum
ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda
yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
dönsem yıkılış, dönmesem yokoluş
şimdi ben susuyorum, yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki, bir daha ölmeyeyim…
Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin, oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
Sığınışlarını, susuşlarını ve haykırışlarını işittim maviadadan
Korunaklı bir liman olamadım sana
Şimdi, bin ömür geçmiş ömrümden
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
Zaman zehrini içerken yudum yudum
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
Hala haklısın
Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin
Herkesin gözünde seni arıyorum
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası
Bağışlama dilemiyorum, gel demiyorum, sev demiyorum
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp
Yanaştırabilirsem gemilerimi
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum, kanıyorum
ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda
yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
dönsem yıkılış, dönmesem yokoluş
şimdi ben susuyorum, yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki, bir daha ölmeyeyim…