Tarihi Alman Çeşmesi
Alman Çeşmesi, Sultanahmet Meydanı’nın kuzey ucunda bulunan ve çevresindeki diğer tarihi eserlere göre oldukça yeni ve farklı bir stile sahip olan çeşmedir. Alman İmparatoru Kayser II. Wilhelm’in 19 Kasım 1898 tarihindeki İstanbul’u ikinci ziyaretinin hatırası olarak Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’e hediye edilmiştir. Tabi ki bu hediye karşılıksız kalmamış, II. Wilhelm bu ziyaretinde İstanbul-Bağdat Demiryolu inşasının Alman firmalara verilmesi sözünü almıştır. 1889 yılındaki ilk ziyaretinden ise Osmanlı ordusunun Alman tüfekleri satın alması sözüyle dönmüştü.
Çeşmenin planlarını Kayser’in özel danışmanı olan Mimar Mark Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmiştir. Ayrıca Alman Mimar Carlitzik ve İtalyan Mimar Joseph Antony de bu projede çalışmışlardır. Çeşmenin tüm parçaları Almanya’da hazırlanmış ve parçalar halinde İstanbul’a getirildikten sonra Alman heyeti tarafından önce At Meydanı’nı ağaçlandırma çalışmaları yapılmış ardından da çeşme bugün bulunduğu yerde birleştirilmiştir. Çevre düzenlemesinden çeşmenin kanalizasyon giderine kadar yapılan tüm işlerin masrafları II. Wilhelm tarafından karşılanmıştır. Çeşmenin, Sultan II. Abdülhamit’in 1 Eylül 1900 tarihindeki 25. cülüs töreninde açılması planlanmış ancak bu tarihe yetiştirilemeyince çeşme, II. Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901 günü görkemli bir törenle açılmıştır.
18. yüzyıldan itibaren Osmanlı şehirlerinde görkemli, süslü meydan çeşmelerine rastlasak da Bizantino-morik / Neo-Bizans mimarideki bu çeşme, Türk cami şadırvanları örnek alınarak tasarlanmış olmasına rağmen kendinden önce inşa edilen hiç bir Osmanlı çeşmesine benzememektedir. Aynı şekilde üstü açık, heykelli Avrupa çeşmelerinden de oldukça farklıdır. Yine de çeşmenin genel konsepti bir tür Alman neo-rönesansı olan rundbogenstil çizgisindedir. Çeşmenin sekizgen mermer kaidesinin, merdiven olan güney yüzü hariç diğer her bir yüzünde oymalarla süslenmiş döküm musluklar ve bunların geniş mermer yalakları bulunur. Musluklar, muslukların takılı olduğu levhalar, kubbe çemberi, sütun kaideleri ve başlıkları Alman üslubunda kabartma nakışlı tunçtan yapılmıştır. Güney tarafından sekiz basamaklı merdivenle çıkılan bir platform, sütunların ortasında kalan mermer su haznesinin etrafını dolaşır. Platformun içinde yedi tane sabit mermer kanepe bulunmaktadır, zemininde ise mozaik süslemeler mevcuttur. Bu mermer kanepeler zamanının İstanbul serserileri arasında “Lüks Otel” ve “Alman Palas” adları ile meşhur olmuş, bu yüzden zemin mozaikleri de zarar görmüştür.
Son derece iyi bir işçilikle kaliteli malzemelerden inşa edilen sekizgen biçimdeki çeşme sekiz yeşil sütunun taşıdığı bakır kaplı açık yeşil renkte bir kubbeye sahiptir. Kubbenin iç yüzü altın mozaiklerle kaplanmış ve bu yüzde bulunan sekiz madalyondan dördünün içine yeşil zemin üstüne Sultan II. Abdülhamit’in tuğrası, diğer dördünün içine de Prusya mavisi üstüne II. Wilhelm’i temsilen üzerinde taç bulunan “W” harfi ile altına “II” rakamından oluşan imparatorluk arması yine mozaik ile işlenmiştir. Kubbeyi taşıyan kemerlerin dış yüzleri mozaiklerle süslenmişken iç yüzünde Hattat Mehmed İzzet Efendi’nin sülus hattıyla Ahmed Muhtar Efendi’nin sekiz beyitlik manzumesi her kemere bir beyit denk gelecek şekilde yer almaktadır. Manzumede yazanlar şöyledir:
Hazret-i Abdülhamid Hân’ın muhibb-i hâlisi / Ziver-i iklil-i haşmet Kayser-i âli-tebâr
(Sultan Abdülhamid Han’ın gerçek, saffetli dostu / Müzeyyen taç sahibi, büyük Kayserler soyundan gelen)
Ya’ni Alman İmparatoru, hükümdâr-ı güzîn / Hazret-i Wilhelm-i sânî, kâmurân-ı ruzigâr
(Yani Alman İmparatoru, seçkin hükümdar / II. Wilhelm Hazretleri bu devirde arzusuna nail olarak)
Pâdişâh-ı âl-i Osmân’ı ziyâret kasd idüb / Makdemiyle eyledi İstanbul’u pirâye-dâr
(Yüce Osmanlı Padişahını ziyaret amacıyla / İstanbul’a tekrar geldi)
Bu mülâkât-ı muhabbetperveri tezkâr içün / Eyledi bu çeşmesâr-ı sâha pirâ-yi karar
(Bu dostça, samimi görüşmeyi hatırlatması için / Meydanı süsleyen bu çeşmeyi yaptırmaya karar verdi)
Su-be-su câri olan âb-ı safâ teşkil eder / Ab-ı sâfî-i musâfâta misâl-i âb-dâr
(Çeşmeden akan temiz ve duru sular örnek teşkil eder / İki ülke ve hükümdarları arasındaki samimi dostluğa)
Vakfe-gir hayret eyler çeşm-i ehl-i dikkati / Tarz-ı inşâsındaki hüsn-i bedî-i zernigâr
(Durup dikkatli gözlerle bakanlar hayret eder / Altın yaldızlarla süslenmiş eşsiz güzellikteki yapısına)
Rükn-i akvâ-yı hayât oldukca âb-ı cân-fezâ / Pâyedâr olsun bu te’sis-i muhabbet üstüvar
(Hayatın en önemli esası, yapı taşı su aktıkça / Bu dostluk eseri de sağlam bir şekilde itibarını korusun)
Bi-bedel târihi câridir lisân-ı luleden / Oldu bu çeşme mülâkâta ne dil-cu yâdigâr. İzzet 1316/1898
(Musluğundan akan su bedelsiz olan / Bu çeşme iki hükümdar arasındaki görüşmenin gönül çekici bir hatırası oldu. İzzet 1316/1898)
Su haznesinin üstünde bulunan tunç kitabede unisiyal yazı karakteriyle Almanca olarak “Almanya Kayseri II. Wilhelm, 1898 senesi sonbaharında Osmanlı padişahı haşmetli II. Abdülhamid’i ziyaretinin bir şükran hatırası olarak bu çeşmeyi inşa ettirdi.” (Wilhelm:II: Deustscher:Kaiser / Stiftete: Diesen:Brunnen:In / Dankbarer:Erinnerung:An:Seinen:Besuch:Bei:Seiner: Majestaet: Dem:Kaiser / Der:Osmanen:Abdul:Hamid:II / Im:Herbest: Des:Jahres:1898) yazılıdır.
Çeşme, dönemin İstanbul halkı tarafından “Kanlı Çınar” veya “Vakvak Ağacı” olarak adlandırılan büyük bir çınar ağacının yakınına inşa edilmiştir. Bu ağaca Kanlı Çınar denilmesinin sebebi ağacın Osmanlı tarihindeki bir çok kanlı olaya şahit olmasıdır. Çınarın ismi ilk olarak 1648 senesinde Sultan İbrahim’i tahttan indirmek üzere çıkan yeniçeri isyanında geçer. İsyancı yeniçeriler Sadrazam Ahmed Paşa’yı öldürdükten sonra cesedini bu ağacın dibine atmışlardır. Olaydan kar sağlamaya çalışan yeniçeri kılıklı kurnaz bir isyancı ise “insan yağı mafsal ağrılarına iyi gelür” diyerek paşanın cesedini parçalar halinde İstanbul halkına satmıştır. Paşanın cesedinden geri kalan parçalar ancak akşam vakti gömülebilmiştir. Bu olaydan sonra Ahmed Paşa “hezarpare” (bin bir parça) lakabıyla anılmaya başlanacaktır. Ağacın, “Vakvak Ağacı” adını kazanması ise 1655 yılında Sultan IV. Mehmed döneminde paranın tağşiş edilmesi (değerinin düşürülmesi) ve Girit seferinden dönen bir kısım yeniçerinin maaşlarını alamamaları üzerine çıkan bir isyan vesilesiyle olmuştur. İsyan eden yeniçeriler ve öfkeli halk sarayın önünde toplanıp henüz 15 yaşındaki IV. Mehmed’i bir ayak divanı düzenlemeye mecbur bırakmışlardı.
İsyancıları Alay Köşkü’nde kabul eden padişah, isteklerinin ne olduğunu sorduğunda el kaldırarak söz alan Mehmet Ağa, kendilerinin padişaha bağlı olduklarını ancak bir takım saray görevlilerinin kellelerini istediklerini söylemiş ve kellesini istedikleri devlet adamlarının isimlerini bir kağıda yazarak padişaha sunmuşlardı. IV. Mehmet isyancıları taleplerinden vazgeçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Bunun üzerine, padişahın emri ile aralarında Kızlarağası Behram Ağa, Kapuağası Ahmet ve İbrahim Ağaların da bulunduğu yaklaşık otuz kişinin cesedi isyancılara teslim edilmiştir.
İsyancılar teslim aldıkları cesetleri hemen orada paramparça etmiş, kellelerini ise At Meydanı’na getirerek Kanlı Çınar’ın dallarına asmışlardır. Vaka-i Vakvakiye olarak anılan bu olayın ardından, kellelerin günlerce asılı kaldığı ağaç, İstanbul halkı tarafından cehennemde olduğuna inanılan ve meyvesi insan kellesi olan Vakvak Ağacı’na benzetildiği için Vakvak Ağacı (Şecere-i Vakvak) olarak anılmaya başlandı. Ağacın şahit olduğu kanlı olaylar bununla da bitmedi. 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla neticelenen son yeniçeri isyanında öldürülen yeniçerilerin cesetleri yine bu ağaca asılmıştır. Kanlı Çınar veya diğer adıyla “Vakvak Ağacı” cumhuriyet dönemine kadar yaşamış ancak günümüze kadar gelememiştir. Bugün Alman Çeşmesi’nin yanında gördüğümüz çınar ağacı muhtemelen Almanların yaptığı çevre düzenlemesinde dikilmiş olup söz konusu “Vakvak Ağacı” değildir.
Alman çeşmesi hiç bir figuratif motifin kullanılmadığı bezemesi, çeşme tipolojisi açısından özgün şeması, politik ve anısal içeriği ve anıtsallığı ile görece yeni bir eser olmasına rağmen İstanbul’un tarihi eserleri arasında önemli bir yer kazanmıştır.
Mimari özellikleri
Değerli malzemeler ile kaliteli, zengin bir biçimde yapılan çeşmede Almanların kendi mimarilerini yansıtan heykeller, figüratif motifler bulunmazken, Osmanlı mimarisini de yansıtan herhangi bir unsur bulunmuyor.
Alman mimarın bu eserle kendi mimari tarzlarını yansıtan, ancak Osmanlı’ya da hitap eden bir eser ortaya koymaya çalıştığı anlaşılmakta. Bunun bir sonucu olarak Alman Neo-Rönesans eserleriyle, Osmanlı Şadırvanları arasında kalmış bir yapı ortaya çıkmış.
Alman çeşmesi nerede ve nasıl gidilir?
Yapı, Tarihi Yarımada’nın bulunduğu Fatih ilçesinde Sultanahmet Meydanı’nın en gözde yerinde Sultan I. Ahmet Türbesi’nin karşısında bulunmakta.
Yapının bulunduğu yer ve civarı Bizans ve Osmanlı döneminden kalma birçok tarihi eser ile dolu. Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, III. Ahmet Çeşmesi, antik Mısır Dikilitaş’ı ve Bizanslılar döneminde su deposu olarak kullanılan Yerebatan Sarnıcı yapıya yakın görülmesi gereken diğer tarihi yerlerden.
Çeşmenin bulunduğu yere toplu taşıma araçlarıyla ulaşmanın en kolay yolu Bağcılar-Kabataş Tramvay hattını kullanmak. Bu tramvay hattına binerek Sultanahmet durağında indiğinizde 5 dakikalık bir yürüyüş ile çeşmenin bulunduğu yere ulaşabilirsiniz. Anadolu yakasından ulaşmak için Üsküdar veya Kadıköy’den Eminönü’ne kalkan vapurlara binip ardından tramvaya aktarma yapabilirsiniz. Ya da bunun yerine Marmaray ile Sirkeci durağına geldikten sonra yine tramvaya aktarma yaparak ulaşabilirsiniz.
Alman Çeşmesi ne amaçla yapıldı?
Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Almanya’da yaptırılıp Sultan 2.Abdülhamid’e ve İstanbul’a hediye olarak gönderilen; 1901’de de İstanbul’daki yerine monte edilen çeşmenin meğer altında bir sır yatıyormuş. Neo-Bizanten üslubunda bir çeşme olan ve Alman Çeşmesi olarak da bilinen bu tarihi yapı içerden altın mozaikle süslüdür. Yaptığımız araştırmalar sonucunda bakın ortaya şöyle bir bilgi çıktı.
Amaç çeşme değil altındaki lahiti almak
Alman imparatorunun, Hipodrom’da (Sultanahmet Meydanı) Sultan I. Ahmed türbesinin tam karşısında duran bu çeşmeyi Almanya’da yaptırarak İstanbul’a göndermesinin gerçek sebebi, İstanbul’da Arkeoloji Müzesi’nde gördüğü İskender Lahdi’ni almakmış. Lahdi bugün Lübnan sınırları içerisinde kalan bir yerde yaptığı kazı sonucu bularak İstanbul’a getiren Osman Hamdi Bey, Sultan 2.Abdülhamid’in “Lahdi verelim” ricasına “Ancak ölümü çiğneyerek verebilirsiniz” demesi üzerine, Sultan 2. Abdülhamid İmparator Kayzer’in eline lahit yerine bir Hereke halısı tutuşturur. Böyle yaparak imparatorun bir nebze gönlünü aldığını zanneder ama öyle olmaz. Zira İmparatora lahit yerine yeni imtiyazlar verilir.
Alman çeşmesinin yapımı Osmanlı'ya pahalıya patladı
Alman Çeşmesi, Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de istanbul’a ikinci gelişinin anısına bulunduğu yere konulmuştur. 1889 yılındaki ilk gelişinde Osmanlı Ordusu’na Alman tüfeklerinin satışını sağlayan II. Wilhelm, ikinci İstanbul ziyaretinde istediği Lahdi alamadı ama İstanbul-Bağdat Demiryolunun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. Bu ziyaretin anısına Alman hükümeti tarafından yaptırılan çeşme, imparatorun bir deseninden yola çıkarak düzenlenmiştir.
Vakvak ağacının olduğu yere yapıldı
Çeşmenin yerinde eskiden Vakvak Ağacı, yani tarihte Kanlı Çınar olarak bilinen ağaç bulunuyordu. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki nedir bu Kanlı Çınar ya da Vakvak Ağacı. Haydi şimdi de onunla ilgili yaptığımız araştırmayı paylaşalım. l656 yılında tahtta IV. Mehmet vardı. Hükümdar, devlet işlerini kendi başına yürütemeyecek kadar küçük yaştaydı. Osmanlı devlet hazinesi bozulduğu zaman yeniçerilere düşük ayarlı akçe ile maaş verilirdi. “Züyuf” ya da “kızıl akçe” denen parayı esnaf almak istemiyordu. Yeniçeriler kaba kuvvetle bu akçeleri günlük harcamalarında kullanabiliyorlardı. Bu yüzden İstanbul’da her gün yüzlerce olay meydana geliyordu. Alay Köşkü önünde toplanan yeniçeriler, “bu duruma sebep oldukları” gerekçesiyle otuz kişinin listesini padişaha verdi. Padişah kendisine adı verilenlerin mallarına el koyacağını ve onları sürgüne göndereceğini söyledi. İsyancılar, adlarını verdikleri kişilerin öldürülmesini istediler. Öldürülenler sürüklenerek Sultanahmet Meydanı’na getirildi. İsyancılar istedi diye öldürülen devlet görevlilerinin cesetleri, şimdi Sultanahmet Meydanı’nda bulunan ulu çınar ağacına asıldı. Bu nedenle günlerce süren ayaklanma tarihte “Çınar Olayı” olarak da bilinir. Sultanahmet Meydanı’ndaki bu çınar da “Kanlı Çınar” olarak hatırlanagelir günümüze kadar. Öte yandan Doğu mitolojisinde meyvesi insan olan bir ağaç daha vardır. Bu ağaca “Vakvak ağacı” denildiği de kaynaklarda belirtilmektedir. Meyvesi insan vücuduna benzeyen bu ağacı hatırlattığı için Çınar Olayı’na “Vaka-i Vakvakiye”de denilmektedir.
German Fountain
The German Fountain (Turkish: Alman Çeşmesi German: Deutscher Brunnen) is a gazebo styled fountain in the northern end of old hippodrome (Sultanahmet Square), Istanbul, Turkey and across from the Mausoleum of Sultan Ahmed I. It was constructed to commemorate the second anniversary of German Emperor Wilhelm II's visit to Istanbul in 1898. It was built in Germany, then transported piece by piece and assembled in its current site in 1900. The neo-Byzantine style fountain's octagonal dome has eight marble columns, and dome's interior is covered with golden mosaics.
History
The idea of Great Palace of Constantinople's Empire Lodge (Kathisma) being on the site of the German Fountain's, conflicts with the view that Carceres Gates of Hippodrome was found on the site of the fountain however, the hypothesis of Carceres Gates being on the site enforces the view that Quadriga of Lysippos was used to stand on the site of the German Fountain.
During his reign as German Emperor and King of Prussia, Wilhelm II visited several European and Eastern countries. His trip started in Istanbul, Ottoman Empire on 18 October 1898 during the reign of Abdülhamid II. According to Peter Hopkirk, the visit to Ottoman Empire was an ego trip and also had long-term motivations. The Emperor's primary motivation for visiting was to construct the Baghdad Railway, which would run from Berlin to the Persian Gulf, and would further connect to British India through Persia. This railway could provide a short and quick route from Europe to Asia, and could carry German exports, troops and artillery. At the time, the Ottoman Empire could not afford such a railway, and Abdülhamid II was grateful to Wilhelm's offer, but was suspicious over the German motives. Abdülhamid II's secret service believed that German archeologists in the Emperor's retinue were in fact geologists with designs on the oil wealth of the Ottoman empire. Later, the secret service uncovered a German report, which noted that the oilfields in Mosul, northern Mesopotamia were richer than that in the Caucuses. In his first visit, Wilhelm secured the sale of German-made rifles to Ottoman Army, and in his second visit he secured a promise for German companies to construct the Istanbul-Baghdad railway. The German Government constructed the German Fountain for Wilhelm II and Empress Augusta's 1898 Istanbul visit. According to Afife Batur, the fountain's plans were drawn by architect Spitta and constructed by architect Schoele, also German architect Carlitzik and Italian architect Joseph Anthony worked on this project.
According to the Ottoman inscription, the fountain's construction started in the Hejira 1319 (1898–1899), although inauguration of fountain was planned to take place on 1 September 1900 – the 25th anniversary of Abdülhamid II's ascension to the throne. Construction, however, could not finish at the planned time and it was instead inaugurated on 27 January 1901, which was Wilhelm II's birthdate. Marble, stone and gem parts of the fountain were constructed in Germany and transported piece by piece to Istanbul by ships.
Architecture
The German Fountain was constructed on the site where there was a tree which is known as Vakvak Tree (Turkish: Vakvak Ağacı) or The Bloody Plane (Turkish: Kanlı Çınar).In the 1656 janissary rebellion, Mehmed IV yielded a number of officials to the demands of the rebels and these victims, when killed, were suspended on the Plane in the Hippodrome. Boynuyaralı Mehmed Pasha overcame this rebellion, which took two months and named Vak'a-i Vakvakiye, after becoming Grand Vizier. The plane named after Seçere-i Vakvak (Vakvak Tree) which believed to be in Jahannam and its fruits are human heads.
The neo-Byzantine style octagonal fountain stands on a base with eight steps rising up to an entry gate. There are seven brass fountain spouts over basins on the remaining sides, and over the central reservoir there is a dome supported by eight porphyry columns. The fountain's central reservoir stands on a mosaic-tiled platform and surmounted with the bronze dome, which is raised on carved marble arches. There are eight monograms in the arch stonework and they represent the political union of Abdülhamid II and Wilhelm. In four of these medallions, Abdülhamid II's tughra is written on green background, and in other four Wilhelm's symbol "W" is written on a Prussian blue background. Also, over "W" there is a crown and below it a "II" is written. The fountain was surrounded with a bronze fence, but unfortunately this has been lost. The outside of the dome is ornately patterned bronze; the dome's ceiling is decorated with golden mosaics and again with Abdülhamid II's tughra and Wilhelm II's symbol.
The bronze inscription on the reservoir, which was written in German, reads "Wilhelm II Deutscher Kaiser stiftete diesen Brunnen in dankbarer Erinnerung an seinen Besuch bei Seiner Maiestaet [sic] dem Kaiser der Osmanen Abdul Hamid II im Herbst des Jahres 1898" meaning "German Kaiser Wilhelm II endowed this fountain, in thankful remembrance of his visit in 1898 autumn, to the Ottoman Sultan Abdülhamid II". There is also an Ottoman inscription in the arch of fountain, Undersecretary of Seraskery Ahmet Muhtar Bey's eight couplet history verse is written by Hattat İzzet Efendi. The poem commemorates the construction of the fountain for Wilhelm II's visit to Istanbul.
Alman Çeşmesi, Sultanahmet Meydanı’nın kuzey ucunda bulunan ve çevresindeki diğer tarihi eserlere göre oldukça yeni ve farklı bir stile sahip olan çeşmedir. Alman İmparatoru Kayser II. Wilhelm’in 19 Kasım 1898 tarihindeki İstanbul’u ikinci ziyaretinin hatırası olarak Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’e hediye edilmiştir. Tabi ki bu hediye karşılıksız kalmamış, II. Wilhelm bu ziyaretinde İstanbul-Bağdat Demiryolu inşasının Alman firmalara verilmesi sözünü almıştır. 1889 yılındaki ilk ziyaretinden ise Osmanlı ordusunun Alman tüfekleri satın alması sözüyle dönmüştü.
Çeşmenin planlarını Kayser’in özel danışmanı olan Mimar Mark Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmiştir. Ayrıca Alman Mimar Carlitzik ve İtalyan Mimar Joseph Antony de bu projede çalışmışlardır. Çeşmenin tüm parçaları Almanya’da hazırlanmış ve parçalar halinde İstanbul’a getirildikten sonra Alman heyeti tarafından önce At Meydanı’nı ağaçlandırma çalışmaları yapılmış ardından da çeşme bugün bulunduğu yerde birleştirilmiştir. Çevre düzenlemesinden çeşmenin kanalizasyon giderine kadar yapılan tüm işlerin masrafları II. Wilhelm tarafından karşılanmıştır. Çeşmenin, Sultan II. Abdülhamit’in 1 Eylül 1900 tarihindeki 25. cülüs töreninde açılması planlanmış ancak bu tarihe yetiştirilemeyince çeşme, II. Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901 günü görkemli bir törenle açılmıştır.
18. yüzyıldan itibaren Osmanlı şehirlerinde görkemli, süslü meydan çeşmelerine rastlasak da Bizantino-morik / Neo-Bizans mimarideki bu çeşme, Türk cami şadırvanları örnek alınarak tasarlanmış olmasına rağmen kendinden önce inşa edilen hiç bir Osmanlı çeşmesine benzememektedir. Aynı şekilde üstü açık, heykelli Avrupa çeşmelerinden de oldukça farklıdır. Yine de çeşmenin genel konsepti bir tür Alman neo-rönesansı olan rundbogenstil çizgisindedir. Çeşmenin sekizgen mermer kaidesinin, merdiven olan güney yüzü hariç diğer her bir yüzünde oymalarla süslenmiş döküm musluklar ve bunların geniş mermer yalakları bulunur. Musluklar, muslukların takılı olduğu levhalar, kubbe çemberi, sütun kaideleri ve başlıkları Alman üslubunda kabartma nakışlı tunçtan yapılmıştır. Güney tarafından sekiz basamaklı merdivenle çıkılan bir platform, sütunların ortasında kalan mermer su haznesinin etrafını dolaşır. Platformun içinde yedi tane sabit mermer kanepe bulunmaktadır, zemininde ise mozaik süslemeler mevcuttur. Bu mermer kanepeler zamanının İstanbul serserileri arasında “Lüks Otel” ve “Alman Palas” adları ile meşhur olmuş, bu yüzden zemin mozaikleri de zarar görmüştür.
Son derece iyi bir işçilikle kaliteli malzemelerden inşa edilen sekizgen biçimdeki çeşme sekiz yeşil sütunun taşıdığı bakır kaplı açık yeşil renkte bir kubbeye sahiptir. Kubbenin iç yüzü altın mozaiklerle kaplanmış ve bu yüzde bulunan sekiz madalyondan dördünün içine yeşil zemin üstüne Sultan II. Abdülhamit’in tuğrası, diğer dördünün içine de Prusya mavisi üstüne II. Wilhelm’i temsilen üzerinde taç bulunan “W” harfi ile altına “II” rakamından oluşan imparatorluk arması yine mozaik ile işlenmiştir. Kubbeyi taşıyan kemerlerin dış yüzleri mozaiklerle süslenmişken iç yüzünde Hattat Mehmed İzzet Efendi’nin sülus hattıyla Ahmed Muhtar Efendi’nin sekiz beyitlik manzumesi her kemere bir beyit denk gelecek şekilde yer almaktadır. Manzumede yazanlar şöyledir:
Hazret-i Abdülhamid Hân’ın muhibb-i hâlisi / Ziver-i iklil-i haşmet Kayser-i âli-tebâr
(Sultan Abdülhamid Han’ın gerçek, saffetli dostu / Müzeyyen taç sahibi, büyük Kayserler soyundan gelen)
Ya’ni Alman İmparatoru, hükümdâr-ı güzîn / Hazret-i Wilhelm-i sânî, kâmurân-ı ruzigâr
(Yani Alman İmparatoru, seçkin hükümdar / II. Wilhelm Hazretleri bu devirde arzusuna nail olarak)
Pâdişâh-ı âl-i Osmân’ı ziyâret kasd idüb / Makdemiyle eyledi İstanbul’u pirâye-dâr
(Yüce Osmanlı Padişahını ziyaret amacıyla / İstanbul’a tekrar geldi)
Bu mülâkât-ı muhabbetperveri tezkâr içün / Eyledi bu çeşmesâr-ı sâha pirâ-yi karar
(Bu dostça, samimi görüşmeyi hatırlatması için / Meydanı süsleyen bu çeşmeyi yaptırmaya karar verdi)
Su-be-su câri olan âb-ı safâ teşkil eder / Ab-ı sâfî-i musâfâta misâl-i âb-dâr
(Çeşmeden akan temiz ve duru sular örnek teşkil eder / İki ülke ve hükümdarları arasındaki samimi dostluğa)
Vakfe-gir hayret eyler çeşm-i ehl-i dikkati / Tarz-ı inşâsındaki hüsn-i bedî-i zernigâr
(Durup dikkatli gözlerle bakanlar hayret eder / Altın yaldızlarla süslenmiş eşsiz güzellikteki yapısına)
Rükn-i akvâ-yı hayât oldukca âb-ı cân-fezâ / Pâyedâr olsun bu te’sis-i muhabbet üstüvar
(Hayatın en önemli esası, yapı taşı su aktıkça / Bu dostluk eseri de sağlam bir şekilde itibarını korusun)
Bi-bedel târihi câridir lisân-ı luleden / Oldu bu çeşme mülâkâta ne dil-cu yâdigâr. İzzet 1316/1898
(Musluğundan akan su bedelsiz olan / Bu çeşme iki hükümdar arasındaki görüşmenin gönül çekici bir hatırası oldu. İzzet 1316/1898)
Su haznesinin üstünde bulunan tunç kitabede unisiyal yazı karakteriyle Almanca olarak “Almanya Kayseri II. Wilhelm, 1898 senesi sonbaharında Osmanlı padişahı haşmetli II. Abdülhamid’i ziyaretinin bir şükran hatırası olarak bu çeşmeyi inşa ettirdi.” (Wilhelm:II: Deustscher:Kaiser / Stiftete: Diesen:Brunnen:In / Dankbarer:Erinnerung:An:Seinen:Besuch:Bei:Seiner: Majestaet: Dem:Kaiser / Der:Osmanen:Abdul:Hamid:II / Im:Herbest: Des:Jahres:1898) yazılıdır.
Çeşme, dönemin İstanbul halkı tarafından “Kanlı Çınar” veya “Vakvak Ağacı” olarak adlandırılan büyük bir çınar ağacının yakınına inşa edilmiştir. Bu ağaca Kanlı Çınar denilmesinin sebebi ağacın Osmanlı tarihindeki bir çok kanlı olaya şahit olmasıdır. Çınarın ismi ilk olarak 1648 senesinde Sultan İbrahim’i tahttan indirmek üzere çıkan yeniçeri isyanında geçer. İsyancı yeniçeriler Sadrazam Ahmed Paşa’yı öldürdükten sonra cesedini bu ağacın dibine atmışlardır. Olaydan kar sağlamaya çalışan yeniçeri kılıklı kurnaz bir isyancı ise “insan yağı mafsal ağrılarına iyi gelür” diyerek paşanın cesedini parçalar halinde İstanbul halkına satmıştır. Paşanın cesedinden geri kalan parçalar ancak akşam vakti gömülebilmiştir. Bu olaydan sonra Ahmed Paşa “hezarpare” (bin bir parça) lakabıyla anılmaya başlanacaktır. Ağacın, “Vakvak Ağacı” adını kazanması ise 1655 yılında Sultan IV. Mehmed döneminde paranın tağşiş edilmesi (değerinin düşürülmesi) ve Girit seferinden dönen bir kısım yeniçerinin maaşlarını alamamaları üzerine çıkan bir isyan vesilesiyle olmuştur. İsyan eden yeniçeriler ve öfkeli halk sarayın önünde toplanıp henüz 15 yaşındaki IV. Mehmed’i bir ayak divanı düzenlemeye mecbur bırakmışlardı.
İsyancıları Alay Köşkü’nde kabul eden padişah, isteklerinin ne olduğunu sorduğunda el kaldırarak söz alan Mehmet Ağa, kendilerinin padişaha bağlı olduklarını ancak bir takım saray görevlilerinin kellelerini istediklerini söylemiş ve kellesini istedikleri devlet adamlarının isimlerini bir kağıda yazarak padişaha sunmuşlardı. IV. Mehmet isyancıları taleplerinden vazgeçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Bunun üzerine, padişahın emri ile aralarında Kızlarağası Behram Ağa, Kapuağası Ahmet ve İbrahim Ağaların da bulunduğu yaklaşık otuz kişinin cesedi isyancılara teslim edilmiştir.
İsyancılar teslim aldıkları cesetleri hemen orada paramparça etmiş, kellelerini ise At Meydanı’na getirerek Kanlı Çınar’ın dallarına asmışlardır. Vaka-i Vakvakiye olarak anılan bu olayın ardından, kellelerin günlerce asılı kaldığı ağaç, İstanbul halkı tarafından cehennemde olduğuna inanılan ve meyvesi insan kellesi olan Vakvak Ağacı’na benzetildiği için Vakvak Ağacı (Şecere-i Vakvak) olarak anılmaya başlandı. Ağacın şahit olduğu kanlı olaylar bununla da bitmedi. 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla neticelenen son yeniçeri isyanında öldürülen yeniçerilerin cesetleri yine bu ağaca asılmıştır. Kanlı Çınar veya diğer adıyla “Vakvak Ağacı” cumhuriyet dönemine kadar yaşamış ancak günümüze kadar gelememiştir. Bugün Alman Çeşmesi’nin yanında gördüğümüz çınar ağacı muhtemelen Almanların yaptığı çevre düzenlemesinde dikilmiş olup söz konusu “Vakvak Ağacı” değildir.
Alman çeşmesi hiç bir figuratif motifin kullanılmadığı bezemesi, çeşme tipolojisi açısından özgün şeması, politik ve anısal içeriği ve anıtsallığı ile görece yeni bir eser olmasına rağmen İstanbul’un tarihi eserleri arasında önemli bir yer kazanmıştır.
Mimari özellikleri
Değerli malzemeler ile kaliteli, zengin bir biçimde yapılan çeşmede Almanların kendi mimarilerini yansıtan heykeller, figüratif motifler bulunmazken, Osmanlı mimarisini de yansıtan herhangi bir unsur bulunmuyor.
Alman mimarın bu eserle kendi mimari tarzlarını yansıtan, ancak Osmanlı’ya da hitap eden bir eser ortaya koymaya çalıştığı anlaşılmakta. Bunun bir sonucu olarak Alman Neo-Rönesans eserleriyle, Osmanlı Şadırvanları arasında kalmış bir yapı ortaya çıkmış.
Çeşmenin Dikilitaş’a bakan ve merdivenle içine çıkılabilen tarafında bir demir şebekeli kapı bulunuyor. Bu kısmın ortasında mermer su haznesi ve üzerinde tunç levha kabartmalı Almanca kitabe var.[ALINTI]Kubbenin iç yüzeyinin ortasında oldukça güzel süslemeli bir on altıgen bir yıldız ve bu yıldızın etrafında sekiz adet daire şeklinde süslemeler bulunuyor. Bunlardan dördünde yeşil zemin üstüne Sultan II. Abdülhamit’in tuğrası bulunurken, diğer dördünde mavi zemin üstüne II. Wilhelm’in imparatorluk arması bulunmakta.[/ALINTI]
Alman çeşmesi nerede ve nasıl gidilir?
Yapı, Tarihi Yarımada’nın bulunduğu Fatih ilçesinde Sultanahmet Meydanı’nın en gözde yerinde Sultan I. Ahmet Türbesi’nin karşısında bulunmakta.
Yapının bulunduğu yer ve civarı Bizans ve Osmanlı döneminden kalma birçok tarihi eser ile dolu. Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, III. Ahmet Çeşmesi, antik Mısır Dikilitaş’ı ve Bizanslılar döneminde su deposu olarak kullanılan Yerebatan Sarnıcı yapıya yakın görülmesi gereken diğer tarihi yerlerden.
Çeşmenin bulunduğu yere toplu taşıma araçlarıyla ulaşmanın en kolay yolu Bağcılar-Kabataş Tramvay hattını kullanmak. Bu tramvay hattına binerek Sultanahmet durağında indiğinizde 5 dakikalık bir yürüyüş ile çeşmenin bulunduğu yere ulaşabilirsiniz. Anadolu yakasından ulaşmak için Üsküdar veya Kadıköy’den Eminönü’ne kalkan vapurlara binip ardından tramvaya aktarma yapabilirsiniz. Ya da bunun yerine Marmaray ile Sirkeci durağına geldikten sonra yine tramvaya aktarma yaparak ulaşabilirsiniz.
Alman Çeşmesi ne amaçla yapıldı?
Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Almanya’da yaptırılıp Sultan 2.Abdülhamid’e ve İstanbul’a hediye olarak gönderilen; 1901’de de İstanbul’daki yerine monte edilen çeşmenin meğer altında bir sır yatıyormuş. Neo-Bizanten üslubunda bir çeşme olan ve Alman Çeşmesi olarak da bilinen bu tarihi yapı içerden altın mozaikle süslüdür. Yaptığımız araştırmalar sonucunda bakın ortaya şöyle bir bilgi çıktı.
Amaç çeşme değil altındaki lahiti almak
Alman imparatorunun, Hipodrom’da (Sultanahmet Meydanı) Sultan I. Ahmed türbesinin tam karşısında duran bu çeşmeyi Almanya’da yaptırarak İstanbul’a göndermesinin gerçek sebebi, İstanbul’da Arkeoloji Müzesi’nde gördüğü İskender Lahdi’ni almakmış. Lahdi bugün Lübnan sınırları içerisinde kalan bir yerde yaptığı kazı sonucu bularak İstanbul’a getiren Osman Hamdi Bey, Sultan 2.Abdülhamid’in “Lahdi verelim” ricasına “Ancak ölümü çiğneyerek verebilirsiniz” demesi üzerine, Sultan 2. Abdülhamid İmparator Kayzer’in eline lahit yerine bir Hereke halısı tutuşturur. Böyle yaparak imparatorun bir nebze gönlünü aldığını zanneder ama öyle olmaz. Zira İmparatora lahit yerine yeni imtiyazlar verilir.
Alman çeşmesinin yapımı Osmanlı'ya pahalıya patladı
Alman Çeşmesi, Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de istanbul’a ikinci gelişinin anısına bulunduğu yere konulmuştur. 1889 yılındaki ilk gelişinde Osmanlı Ordusu’na Alman tüfeklerinin satışını sağlayan II. Wilhelm, ikinci İstanbul ziyaretinde istediği Lahdi alamadı ama İstanbul-Bağdat Demiryolunun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. Bu ziyaretin anısına Alman hükümeti tarafından yaptırılan çeşme, imparatorun bir deseninden yola çıkarak düzenlenmiştir.
Vakvak ağacının olduğu yere yapıldı
Çeşmenin yerinde eskiden Vakvak Ağacı, yani tarihte Kanlı Çınar olarak bilinen ağaç bulunuyordu. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki nedir bu Kanlı Çınar ya da Vakvak Ağacı. Haydi şimdi de onunla ilgili yaptığımız araştırmayı paylaşalım. l656 yılında tahtta IV. Mehmet vardı. Hükümdar, devlet işlerini kendi başına yürütemeyecek kadar küçük yaştaydı. Osmanlı devlet hazinesi bozulduğu zaman yeniçerilere düşük ayarlı akçe ile maaş verilirdi. “Züyuf” ya da “kızıl akçe” denen parayı esnaf almak istemiyordu. Yeniçeriler kaba kuvvetle bu akçeleri günlük harcamalarında kullanabiliyorlardı. Bu yüzden İstanbul’da her gün yüzlerce olay meydana geliyordu. Alay Köşkü önünde toplanan yeniçeriler, “bu duruma sebep oldukları” gerekçesiyle otuz kişinin listesini padişaha verdi. Padişah kendisine adı verilenlerin mallarına el koyacağını ve onları sürgüne göndereceğini söyledi. İsyancılar, adlarını verdikleri kişilerin öldürülmesini istediler. Öldürülenler sürüklenerek Sultanahmet Meydanı’na getirildi. İsyancılar istedi diye öldürülen devlet görevlilerinin cesetleri, şimdi Sultanahmet Meydanı’nda bulunan ulu çınar ağacına asıldı. Bu nedenle günlerce süren ayaklanma tarihte “Çınar Olayı” olarak da bilinir. Sultanahmet Meydanı’ndaki bu çınar da “Kanlı Çınar” olarak hatırlanagelir günümüze kadar. Öte yandan Doğu mitolojisinde meyvesi insan olan bir ağaç daha vardır. Bu ağaca “Vakvak ağacı” denildiği de kaynaklarda belirtilmektedir. Meyvesi insan vücuduna benzeyen bu ağacı hatırlattığı için Çınar Olayı’na “Vaka-i Vakvakiye”de denilmektedir.
German Fountain
The German Fountain (Turkish: Alman Çeşmesi German: Deutscher Brunnen) is a gazebo styled fountain in the northern end of old hippodrome (Sultanahmet Square), Istanbul, Turkey and across from the Mausoleum of Sultan Ahmed I. It was constructed to commemorate the second anniversary of German Emperor Wilhelm II's visit to Istanbul in 1898. It was built in Germany, then transported piece by piece and assembled in its current site in 1900. The neo-Byzantine style fountain's octagonal dome has eight marble columns, and dome's interior is covered with golden mosaics.
History
The idea of Great Palace of Constantinople's Empire Lodge (Kathisma) being on the site of the German Fountain's, conflicts with the view that Carceres Gates of Hippodrome was found on the site of the fountain however, the hypothesis of Carceres Gates being on the site enforces the view that Quadriga of Lysippos was used to stand on the site of the German Fountain.
During his reign as German Emperor and King of Prussia, Wilhelm II visited several European and Eastern countries. His trip started in Istanbul, Ottoman Empire on 18 October 1898 during the reign of Abdülhamid II. According to Peter Hopkirk, the visit to Ottoman Empire was an ego trip and also had long-term motivations. The Emperor's primary motivation for visiting was to construct the Baghdad Railway, which would run from Berlin to the Persian Gulf, and would further connect to British India through Persia. This railway could provide a short and quick route from Europe to Asia, and could carry German exports, troops and artillery. At the time, the Ottoman Empire could not afford such a railway, and Abdülhamid II was grateful to Wilhelm's offer, but was suspicious over the German motives. Abdülhamid II's secret service believed that German archeologists in the Emperor's retinue were in fact geologists with designs on the oil wealth of the Ottoman empire. Later, the secret service uncovered a German report, which noted that the oilfields in Mosul, northern Mesopotamia were richer than that in the Caucuses. In his first visit, Wilhelm secured the sale of German-made rifles to Ottoman Army, and in his second visit he secured a promise for German companies to construct the Istanbul-Baghdad railway. The German Government constructed the German Fountain for Wilhelm II and Empress Augusta's 1898 Istanbul visit. According to Afife Batur, the fountain's plans were drawn by architect Spitta and constructed by architect Schoele, also German architect Carlitzik and Italian architect Joseph Anthony worked on this project.
According to the Ottoman inscription, the fountain's construction started in the Hejira 1319 (1898–1899), although inauguration of fountain was planned to take place on 1 September 1900 – the 25th anniversary of Abdülhamid II's ascension to the throne. Construction, however, could not finish at the planned time and it was instead inaugurated on 27 January 1901, which was Wilhelm II's birthdate. Marble, stone and gem parts of the fountain were constructed in Germany and transported piece by piece to Istanbul by ships.
Architecture
The German Fountain was constructed on the site where there was a tree which is known as Vakvak Tree (Turkish: Vakvak Ağacı) or The Bloody Plane (Turkish: Kanlı Çınar).In the 1656 janissary rebellion, Mehmed IV yielded a number of officials to the demands of the rebels and these victims, when killed, were suspended on the Plane in the Hippodrome. Boynuyaralı Mehmed Pasha overcame this rebellion, which took two months and named Vak'a-i Vakvakiye, after becoming Grand Vizier. The plane named after Seçere-i Vakvak (Vakvak Tree) which believed to be in Jahannam and its fruits are human heads.
The neo-Byzantine style octagonal fountain stands on a base with eight steps rising up to an entry gate. There are seven brass fountain spouts over basins on the remaining sides, and over the central reservoir there is a dome supported by eight porphyry columns. The fountain's central reservoir stands on a mosaic-tiled platform and surmounted with the bronze dome, which is raised on carved marble arches. There are eight monograms in the arch stonework and they represent the political union of Abdülhamid II and Wilhelm. In four of these medallions, Abdülhamid II's tughra is written on green background, and in other four Wilhelm's symbol "W" is written on a Prussian blue background. Also, over "W" there is a crown and below it a "II" is written. The fountain was surrounded with a bronze fence, but unfortunately this has been lost. The outside of the dome is ornately patterned bronze; the dome's ceiling is decorated with golden mosaics and again with Abdülhamid II's tughra and Wilhelm II's symbol.
The bronze inscription on the reservoir, which was written in German, reads "Wilhelm II Deutscher Kaiser stiftete diesen Brunnen in dankbarer Erinnerung an seinen Besuch bei Seiner Maiestaet [sic] dem Kaiser der Osmanen Abdul Hamid II im Herbst des Jahres 1898" meaning "German Kaiser Wilhelm II endowed this fountain, in thankful remembrance of his visit in 1898 autumn, to the Ottoman Sultan Abdülhamid II". There is also an Ottoman inscription in the arch of fountain, Undersecretary of Seraskery Ahmet Muhtar Bey's eight couplet history verse is written by Hattat İzzet Efendi. The poem commemorates the construction of the fountain for Wilhelm II's visit to Istanbul.