MURATS44
Özel Üye
Bir zamanlar İsa kulesi olarak adlandırılan Galata Kulesi’nin yapım tarihi tam olarak bilinmese de MS 500’lü yılların başlarında inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Tarihi Galata bölgesinin en eski ve en önemli eseri olan kuleyi; Romalılar, Venedikliler, Cenevizliler ve Osmanlılar farklı amaçlarla kullanmışlardır.
Galata Kulesi ve efsaneleri hakkında bilgi vermeden evvel bölgeyi bir tanıyalım…
Galata bölgesi, Romalılar döneminde İstanbul’un 14 mahallesinden 13’üncüsü olarak kayda geçmişti ve kendi içinde mahallelere ayrılıyordu. İlk yerleşim tam olarak hangi tarihte başladı bilinmiyor fakat bunun Romalılardan önce olduğu kesin gibidir.
44.yy’da Büyük Konstantin’in öldüğünde Galata’ya gömülmek istediği yazılır. Muhtemelen o dönemde de önemli bir yerdi burası. 6.yy’da Roma imparatorlarından Jüstinyen Galata’yı düzenledi. 13.yy’da ise burada bir Ceneviz (Cenova) kolonisi kuruldu. Cenevizlilerin yerleşmesiyle beraber Galata, Roma İmparatorluğu’nun denetiminde özerk bir bölge haline geldi. Denizcilikte Cenevizliler kadar iyi olan Venedikliler de buraya geldiler ve buradaki limanlar vasıtasıyla ticaret yaptılar.
1200’lü yıllarda yani Roma’nın zayıfladığı bir çağda Galata’ya gelen Cenevizliler, bölgenin etrafını surlarla çevirdiler. Yine de uyarıları ciddiye alarak surların bir kısmını daha sonra yıktılar ama geri adım da atmadılar ve aynı yerlere bu sefer birbirine çok sık, taştan binalar inşa ettiler. Tarihi bölgenin en yüksek yerine de gözetleme amacıyla, yazımızın ana konusu olan meşhur Galata Kulesi’ni inşa ettiler. Onların verdiği isimle, İsa Kulesi’ni…
Osmanlılar için burası tıpkı Romalılar döneminde olduğu gibi bir dış mahalle oldu. İstanbul’un, kadılıkla yönetilen 4 bölgesinden (Sur içi, Eyüp, Üsküdar ve Galata kadılıkları) birisiydi burası. Yani ayrı bir kadısı vardı. 1453’teki fetihten sonra Cenevizliler, buradaki iskan ve ticaret haklarını korudular. Genç Fatih, İstanbul’un fethinden sonra bölgeyi kendisine teslim eden Cenevizlilerin ve Venediklilerin ne kadar fayda sağlayacaklarını iyi biliyordu.
Yine de Osmanlılar Galata’ya karşı biraz mesafeli oldular. Hem devlet hem halk, 1800’lü yıllara kadar Galata semtini “kendinden” görmedi çok fazla. Nitekim araştırmalara göre 1600’lerde bölge nüfusunun %80’i Hıristiyan idi. Kendi içinde yerleşkelere ayrılan Galata’da; 70 Rum, 18 Müslüman, 3 Frenk, 2 Ermeni ve 1 Yahudi mahallesi vardı.
Önceleri Taksim ve ötesinin incir ağaçlarıyla kaplı bir orman, Sütlüce – Kasımpaşa civarının ise süt veren hayvanlarla dolu bir çiftlik bölgesi olduğu yazılır. Yine de çoğunlukla burası meyhaneleri ve sefirlikleri ile anılan bir bölge oldu. İlerleyen yüzyıllarda ise Pera (Beyoğlu) otelleri ve bankaları ile parladı.
Dünyanın en eski 3.metro hattı da burada yer alır. 14 Ocak 1875’te açılışı yapılan ve Karaköy’den İstiklal’e çıkan tünel hattı 575 metre uzunluğa sahiptir.
Galata Kulesi, tahminlere göre ilk olarak 507 yılında Romalılar tarafından yapılmışsa da bugünkü şeklini 1348 yılında Cenevizler vermiştir. Yüksekliği yaklaşık 70 metre, çapı ise aşağı yukarı 10 metredir. Ağırlığının ise 10 bin ton olduğu tahmin edilmektedir.
1.Anastasius tarafından yaptırıldığı tahmin edilen kuleye Cenevizler, büyükçe bir Katolik haçı yerleştirdiler. Osmanlılardan önce İsa Kulesi olarak anılan kulenin tepesindeki haç, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından indirtilmiştir.
1509 yılında meydana gelen İstanbulluların “Küçük Kıyamet” olarak adlandırdıkları depremde ciddi zararlar gördü. O devrin önemli mimarlarından Hayrettin tarafından onarıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hapishaneye çevrildi. Kasımpaşa tersanesinde çalışan mahkumlar burada tutuldular bir süre. 1500’lerin sonlarına doğru ise Takıyüddin Efendi tarafından buraya bir rasathane kuruldu. Fakat Sultan 3.Murat daha sonra, ahalinin “meleklerin eteklerinin altına bakılıyor” serzenişi nedeniyle “yıldızlarla uğraşmakta hayır yoktur” diyerek burayı kapattı.
18.yy’ın ilk çeyreğinde Galata Kulesi, bitmek tükenmek bilmeyen İstanbul yangınlarına karşı gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandı.
Kaderin bir cilvesi aynı yüzyılın sonlarında kulenin kendisi de yandı maalesef. Aradan yarım asır geçmeden tekrar yanan Galata Kulesi’ne 3.Selim ve 2.Mahmut dönemlerinde cumbalar eklendi. 1875 yılında İstanbul’da meydana gelen bir fırtınada çatısının uçtuğunu da biliyoruz. Cumhuriyet döneminde bir restorasyon daha geçiren Galata Kulesi, bugün restoran ve seyir terası olarak hizmet vermektedir.
Galata Kulesi efsaneleri arasında öne çıkan 2 hikaye vardır: Evlilik ve Kız Kulesi ile ilgili olan efsaneler. Yalnız bunlara geçmeden önce, belki de yeni bir efsanemizin daha olduğunu belirtmek isterim.
Galata Kulesi efsaneleri arasında yer alan belki de en ilginç efsane, en eski olanıdır. Bu efsaneye göre Romalılar şuna inanıyorlarmış: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirler… Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş.
Bu efsane ise daha masalımsı bir hikayedir. Buna göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki
amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanmayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar…
Son olarak hakkında çok az bilgi bulunan ve artık yerinde olmayan Galata surlarından bahsedelim. Kendi zamanında Hristos Surları olarak adlandırılan bu surların 3’ü kara tarafında 1’i de deniz tarafında. Mahalleye giriş ve çıkışlar 12 farklı kapıdan yapılıyordu. Bunların 9’unun deniz yönünde olması, Galata’nın tam bir liman kenti olduğunu destekler niteliktedir.
Baştan sona 14 kilometre civarında olduğu düşünülen Galata surlarının, 10m – 12m yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilmektedir. Son kalıntısının 1864’te yıkıldığı biliniyor.
Tarihi Galata bölgesinin en eski ve en önemli eseri olan kuleyi; Romalılar, Venedikliler, Cenevizliler ve Osmanlılar farklı amaçlarla kullanmışlardır.
Galata Kulesi ve efsaneleri hakkında bilgi vermeden evvel bölgeyi bir tanıyalım…
Roma ve Ceneviz Döneminde Galata
Galata bölgesi, Romalılar döneminde İstanbul’un 14 mahallesinden 13’üncüsü olarak kayda geçmişti ve kendi içinde mahallelere ayrılıyordu. İlk yerleşim tam olarak hangi tarihte başladı bilinmiyor fakat bunun Romalılardan önce olduğu kesin gibidir.
44.yy’da Büyük Konstantin’in öldüğünde Galata’ya gömülmek istediği yazılır. Muhtemelen o dönemde de önemli bir yerdi burası. 6.yy’da Roma imparatorlarından Jüstinyen Galata’yı düzenledi. 13.yy’da ise burada bir Ceneviz (Cenova) kolonisi kuruldu. Cenevizlilerin yerleşmesiyle beraber Galata, Roma İmparatorluğu’nun denetiminde özerk bir bölge haline geldi. Denizcilikte Cenevizliler kadar iyi olan Venedikliler de buraya geldiler ve buradaki limanlar vasıtasıyla ticaret yaptılar.
1200’lü yıllarda yani Roma’nın zayıfladığı bir çağda Galata’ya gelen Cenevizliler, bölgenin etrafını surlarla çevirdiler. Yine de uyarıları ciddiye alarak surların bir kısmını daha sonra yıktılar ama geri adım da atmadılar ve aynı yerlere bu sefer birbirine çok sık, taştan binalar inşa ettiler. Tarihi bölgenin en yüksek yerine de gözetleme amacıyla, yazımızın ana konusu olan meşhur Galata Kulesi’ni inşa ettiler. Onların verdiği isimle, İsa Kulesi’ni…
Osmanlı Döneminde Galata Bölgesi
Osmanlılar için burası tıpkı Romalılar döneminde olduğu gibi bir dış mahalle oldu. İstanbul’un, kadılıkla yönetilen 4 bölgesinden (Sur içi, Eyüp, Üsküdar ve Galata kadılıkları) birisiydi burası. Yani ayrı bir kadısı vardı. 1453’teki fetihten sonra Cenevizliler, buradaki iskan ve ticaret haklarını korudular. Genç Fatih, İstanbul’un fethinden sonra bölgeyi kendisine teslim eden Cenevizlilerin ve Venediklilerin ne kadar fayda sağlayacaklarını iyi biliyordu.
Yine de Osmanlılar Galata’ya karşı biraz mesafeli oldular. Hem devlet hem halk, 1800’lü yıllara kadar Galata semtini “kendinden” görmedi çok fazla. Nitekim araştırmalara göre 1600’lerde bölge nüfusunun %80’i Hıristiyan idi. Kendi içinde yerleşkelere ayrılan Galata’da; 70 Rum, 18 Müslüman, 3 Frenk, 2 Ermeni ve 1 Yahudi mahallesi vardı.
Önceleri Taksim ve ötesinin incir ağaçlarıyla kaplı bir orman, Sütlüce – Kasımpaşa civarının ise süt veren hayvanlarla dolu bir çiftlik bölgesi olduğu yazılır. Yine de çoğunlukla burası meyhaneleri ve sefirlikleri ile anılan bir bölge oldu. İlerleyen yüzyıllarda ise Pera (Beyoğlu) otelleri ve bankaları ile parladı.
Dünyanın en eski 3.metro hattı da burada yer alır. 14 Ocak 1875’te açılışı yapılan ve Karaköy’den İstiklal’e çıkan tünel hattı 575 metre uzunluğa sahiptir.
Galata Kulesi (İsa Kulesi)
Galata Kulesi, tahminlere göre ilk olarak 507 yılında Romalılar tarafından yapılmışsa da bugünkü şeklini 1348 yılında Cenevizler vermiştir. Yüksekliği yaklaşık 70 metre, çapı ise aşağı yukarı 10 metredir. Ağırlığının ise 10 bin ton olduğu tahmin edilmektedir.
1.Anastasius tarafından yaptırıldığı tahmin edilen kuleye Cenevizler, büyükçe bir Katolik haçı yerleştirdiler. Osmanlılardan önce İsa Kulesi olarak anılan kulenin tepesindeki haç, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından indirtilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra Galata Kulesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde farklı amaçlarla kullanıldı.
1509 yılında meydana gelen İstanbulluların “Küçük Kıyamet” olarak adlandırdıkları depremde ciddi zararlar gördü. O devrin önemli mimarlarından Hayrettin tarafından onarıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hapishaneye çevrildi. Kasımpaşa tersanesinde çalışan mahkumlar burada tutuldular bir süre. 1500’lerin sonlarına doğru ise Takıyüddin Efendi tarafından buraya bir rasathane kuruldu. Fakat Sultan 3.Murat daha sonra, ahalinin “meleklerin eteklerinin altına bakılıyor” serzenişi nedeniyle “yıldızlarla uğraşmakta hayır yoktur” diyerek burayı kapattı.
18.yy’ın ilk çeyreğinde Galata Kulesi, bitmek tükenmek bilmeyen İstanbul yangınlarına karşı gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandı.
Kaderin bir cilvesi aynı yüzyılın sonlarında kulenin kendisi de yandı maalesef. Aradan yarım asır geçmeden tekrar yanan Galata Kulesi’ne 3.Selim ve 2.Mahmut dönemlerinde cumbalar eklendi. 1875 yılında İstanbul’da meydana gelen bir fırtınada çatısının uçtuğunu da biliyoruz. Cumhuriyet döneminde bir restorasyon daha geçiren Galata Kulesi, bugün restoran ve seyir terası olarak hizmet vermektedir.
Galata Kulesi Efsaneleri
Galata Kulesi efsaneleri arasında öne çıkan 2 hikaye vardır: Evlilik ve Kız Kulesi ile ilgili olan efsaneler. Yalnız bunlara geçmeden önce, belki de yeni bir efsanemizin daha olduğunu belirtmek isterim.
En Eski Galata Kulesi Efsanesi
Galata Kulesi efsaneleri arasında yer alan belki de en ilginç efsane, en eski olanıdır. Bu efsaneye göre Romalılar şuna inanıyorlarmış: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirler… Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş.
Galata Kulesi’nin Efsane Aşkı
Bu efsane ise daha masalımsı bir hikayedir. Buna göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki
amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanmayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar…
Galata Surlarının Hikayesi
Son olarak hakkında çok az bilgi bulunan ve artık yerinde olmayan Galata surlarından bahsedelim. Kendi zamanında Hristos Surları olarak adlandırılan bu surların 3’ü kara tarafında 1’i de deniz tarafında. Mahalleye giriş ve çıkışlar 12 farklı kapıdan yapılıyordu. Bunların 9’unun deniz yönünde olması, Galata’nın tam bir liman kenti olduğunu destekler niteliktedir.
Baştan sona 14 kilometre civarında olduğu düşünülen Galata surlarının, 10m – 12m yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilmektedir. Son kalıntısının 1864’te yıkıldığı biliniyor.