Tasavvuf, ebedi saadete ulaşmak amacıyla, zahirin ve batının tamir; ahlakın tasfiye ve nefsin tezkiye hallerini içine alan, manevi bir ilimdir.....
Tasavvufun genel tanımı ise şudur, İslam Dini’nin getirdiği hükümlerin, Müslüman kimse tarafından, zahîrî ve bâtınî yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir.
Hakikatte tasavvuf; Allahu Zülcelal’in istediği mümin sıfatlarına bürünmek ve Allahu Zülcelal’in azim bir ahlak ile ahlaklandırdığı, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmaktır.....
Tasavvuf, İslam Dini’nin üzerine inşa edildiği üç temel mefhumdan biri olan “İhsan”ı kendine gaye edinmiştir. O halde “İhsan”ın ne olduğunu anladığımız zaman, tasavvufun özünü ve gayesini de daha iyi anlamış oluruz....
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ifadesiyle; “İhsan; Allah’a, sanki görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira sen onu görmüyorsan da o seni görüyor” idrakiyle yaşamaktır tasavvuf.....
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in açıkladığı bu ihsan makamı, manevi huşu ve huzur içerisinde Allahu Zülcelâl’e ibadet ederek, kalbin temizlenmesine işaret etmektedir. Bundan dolayı, ihsan makamı olmazsa dinin bir kısmı eksik bırakılmış olur.....
Şöyle ki; açıkça, kulun bütün ibadet ve kulluk görevlerini yerine getiren, yani hayatının her anında, Allahu Zülcelal’in kendisini gördüğünün, işittiğinin ve bildiğinin şuurunda olması gerektiği beyan edilmektedir. İşte, kişinin bu ihsan halini bozan sebepler; şeytanın vesvesesi, nefsin arzuları ve dış dünyanın etkileridir.....
O halde, bu tesirlerden kurtulmamız gerekmektedir ki ihsanı yaşayabilelim. Bu tesirlerden kurtulma yolu ise bunların sebeplerini, insana nasıl tesir ettiklerini ve bunlara karşı ne gibi tedbirler alınması gerektiğini; kısaca bu marazi durumun teşhis ve tedavisini bilmek lazımdır.....
Tasavvufun genel tanımı ise şudur, İslam Dini’nin getirdiği hükümlerin, Müslüman kimse tarafından, zahîrî ve bâtınî yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir.
Hakikatte tasavvuf; Allahu Zülcelal’in istediği mümin sıfatlarına bürünmek ve Allahu Zülcelal’in azim bir ahlak ile ahlaklandırdığı, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmaktır.....
Tasavvuf, İslam Dini’nin üzerine inşa edildiği üç temel mefhumdan biri olan “İhsan”ı kendine gaye edinmiştir. O halde “İhsan”ın ne olduğunu anladığımız zaman, tasavvufun özünü ve gayesini de daha iyi anlamış oluruz....
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ifadesiyle; “İhsan; Allah’a, sanki görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira sen onu görmüyorsan da o seni görüyor” idrakiyle yaşamaktır tasavvuf.....
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in açıkladığı bu ihsan makamı, manevi huşu ve huzur içerisinde Allahu Zülcelâl’e ibadet ederek, kalbin temizlenmesine işaret etmektedir. Bundan dolayı, ihsan makamı olmazsa dinin bir kısmı eksik bırakılmış olur.....
Şöyle ki; açıkça, kulun bütün ibadet ve kulluk görevlerini yerine getiren, yani hayatının her anında, Allahu Zülcelal’in kendisini gördüğünün, işittiğinin ve bildiğinin şuurunda olması gerektiği beyan edilmektedir. İşte, kişinin bu ihsan halini bozan sebepler; şeytanın vesvesesi, nefsin arzuları ve dış dünyanın etkileridir.....
O halde, bu tesirlerden kurtulmamız gerekmektedir ki ihsanı yaşayabilelim. Bu tesirlerden kurtulma yolu ise bunların sebeplerini, insana nasıl tesir ettiklerini ve bunlara karşı ne gibi tedbirler alınması gerektiğini; kısaca bu marazi durumun teşhis ve tedavisini bilmek lazımdır.....