bedirhan.
Aktif Üyemiz
KURAN'I KERİM TEFSİRİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
81-TEKVİR:
Sûresi denilir.
Mekke'de inmiştir.
Âyetleri : Yirmidokuz.
Kelimeleri : Yüz otuz dokuz.
Harfleri : Beşyüz otuzüç.
Fasılası : harfleridir.
İmam Ahmed, Tirmizî ve Hâkim'in İbnü Ömer (r.a)'den rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Her kim Kıyamet gününe gözüyle görüyormuş gibi bakmayı arzu ederse ve sûrelerini okusun."
1- Güneş katlanıp dürüldüğünde,
2- Yıldızlar bulandığında,
3- Dağlar yürütüldüğünde,
4- Kıyılmaz mallar bırakıldığında,
5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
6- Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),
7- Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında),
8- Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,
9- "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.
10- Amel defterleri açıldığında,
11- Gök sıyrılıp açıldığında,
12- Cehennem kızıştırıldığında,
13- Ve cennet yaklaştırıldığında,
14- Herkes ne getirmiş olduğunu anlar.
15- Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
16- O akıp akıp yuvasına gidenlere,
17- Yöneldiği an geceye,
18- Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,
19- Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.
20- O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.
21- Orada ona itaat edilir, güvenilir.
22- Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
23- Andolsun o, Cebrail'i açık ufukta gördü.
24- O, gayb hakkında cimri de değildir.
25- O, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
26- Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?
27- O, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,
28- İçinizden doğru gitmek isteyenler için.
29- Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.
O güneş dürüldüğü vakit. Burada zaman edatı olan ile oniki olay zikredilmiş, cevabında "Her nefis ne getirdiğini bilecektir." denilmiştir.
Bu oniki olay şunlardır:
1. Güneşin dürülmesi,
2. Yıldızların bulanması,
3. Dağların yürütülmesi,
4. Kıyılmaz malların bırakılması,
5. Vahşi hayvanların toplanması,
6. Denizlerin ateşlenmesi,
7. Nefislerin eşleştirilmesi,
8. Diri diri gömülen kıza sorulması,
9. Amel defterlerinin açılması,
10. Göğün sıyrılıp açılması,
11. Cehennemin kızıştırılması,
12. Cennetin yaklaştırılması.
Bunlar bir kısmı ilk üfürme ile dünyada, bir kısmı ikinci üfürme ile ahirette olmak üzere kıyamet gününün en korkunç manzaraları ve anlarıdır.
1. GÜNEŞİN DÜRÜLMESİ: Tekvir aslında yuvarlak şekle sokmak ve toplamak mânâlarıyla ilgili olarak sarık sarar gibi yuvarlanmasına dürüp sarmak ve bohçalamak mânâsınadır. Bir de bizim devirmek ve kürümek dediğimiz gibi yıkıp atmak mânâsına gelir. Razî tefsirinde yazıldığı üzere bazıları Hz. Ömer'den gelen bir rivayete dayanarak kör etmek körletmek mânâsına olduğunu da söylemişlerdir. Bunların mechûl (edilgen) şekli olarak tekvir olunmak da dürülüp sarılmak veya devşirilip atılmak veya körletilmek demek olur.
Güneşin dürülmesi iki mânâda anlaşılabilir.
Birisi, uzaktan düz görünen güneş yuvarlağının etrafı kabuk bağlayıp bir bohça gibi sarılarak ışığının sönmesi ve körlenmesi demek olur ki bu hakikattır. Veya güneş tutulduğu zaman olduğu gibi gözden kaybolmasıdır. Bu da mecazdır.
İkincisi, güneş kütlesinin bizzat kendisinin ortadan kaldırılıp atılması demek olur ki, bu mecazi bir mânâdır. Zira bir elbise kaldırılacağı zaman dürülüp de kaldırılmak âdet olduğundan, dürülmek, gerekli olma ilgisiyle, yok etme mânâsından mecaz olur. Tekvirin ikinci mânâsı olan yıkıp atmak, bu mânâda hakikat demektir. Üçüncü mânâ olan köreltmek ise, öncekinin aynı demektir.
Şu halde "tekvir-i şems" şu iki mânâdan birini taşımaktadır. Ya ışığının sönmesi veya kütlesinin kaldırılıp görünmez olması. Onun için tefsirler de başlıca bu iki mânâ üzerinde yürümüşlerdir.
Konuyla ilgili rivayetler:
İbnü Abbas'tan gelen bir rivayette tekvir-i şems, güneşin Arş'a katılması, bir rivayyette de karanlık olmasıdır.
Mücahid, Katade ve Hasen'den: Işığının gitmesidir. Yine Mücahid'den gelen bir rivayette, çöküp yok olmasıdır.
Rebi' b. Heysem'den: Güneşin atılmasıdır.
Ebu Salih'ten: Ters döndürülmesidir.
Kurtubî de şöyle der: Başa sarık dolanır gibi dürülür, sonra ışığı giderilir, sonra da atılır.
Güneşin, ışığının sönmesi suretiyle tekviri, onda yerkürenin döşenmesi gibi bir kabuk tabakasının oluşması ve dolayısıyla yeni ve büyük bir yerkürenin oluşturulması demek olacağına göre, daha büyük bir güneş yaratıldığı takdirde orada da yerküremizdekine benzer fakat çok geniş bir yaşama yeri başlamış olabilirse de o güneşi hiç nazar-ı itibara almadan bildiğimiz güneşin gerek sönmesi ve gerekse kütlesinin yok edilip giderilmesi anında yerküremizdeki hayatın ve güneşten ışık alan gezegenlerin derhal söneceği açıktır. İşte evvela bu dehşeti ifade ediyor. Bununla beraber bu tekvir, biz insanların dışında olan bir olay olduğu gibi, sırf içimizdeymiş gibi bir nitelikte de olabilir. Hele hayat ve eşyanın bizim üzerimizde bıraktığı iz ve görüntü özellikle ruhumuzun yetenek ve faaliyetleriyle ilgili olmasına göre, ruhların bedenlerinden ayrılması halinde de "tekvir-i şems" meydana gelmiş olur.
2. 2. YILDIZLARIN BULANMASI: Yıldızlar bulandığı zaman. İnkidâr, bulanmaktır. Bunda da iki mânâ rivayet edilmiştir.
Birisi, nurlarının parlaklığı bozulup sönmesi, silinmesi, "Yıldızlar silindiği vakit." (Mürselat, 77/8) âyeti de bunu açıkça göstermektedir.
Birisi de, "Yıldızlar döküldüğü vakit."(İnfitar, 82/2) buyrulduğu üzere saçılıp dökülmeleridir. Buhârî yalnız bunu rivayet etmiş, tefsirciler de çoğunlukla bunu tercih etmişlerdir. Râzi şöyle der: Çünkü inkidârda asıl olan dökülmektir. İmam Halil demiştir ki: "Ard arda gelip döküldüler" mânâsına denilir. Kelbî de şöyle demiştir: O gün gök yıldız yağdıracak, gökte yıldız kalmayıp düşecektir. Mülk Sûresi'nde geçtiği üzere Atâ demiştir ki: Çünkü yıldızlar, gök ile yer arasında kandillerde nurdan zincirlerle asılıdır. Bu zincirler meleklerin ellerindedir. Gök ve yerde bulunanlar ölünce o zincirler meleklerin ellerinden düşecektir.
Bunları bizim anlayabileceğimiz şekilde ifade edecek olursak şöyle demek olur: Güneşin ışığı söndüğü zaman kuşku yok ki Ay ve gezegenler gibi ondan ışık alan yıldızlar tamamen bulanıp sönecektir. Sonra güneş küresi yani güneşin kütlesi patlayıp atılarak yok olduğu zaman da cisimlerin dengesini tutan ve nurdan zincirler diye tabir edilmiş bulunan genel cazibe ve çekim yok olarak âlemin dengesi bozulmuş olacağından gökte yıldızlar alev yağmurları halinde dökülüp düşüşmeye başlayacaktır.
Türkçe'de "bulanma" tabiri, inkidâr kelimesi gibi, yukarda anlatılan iki mânâyı da ifade edebileceği kanaatiyle meâlde "yıldızlar bulandığı zaman" denilmekle de bu mânâlar anlaşılabilir zannederim.
3. 3. DAĞLARIN YÜRÜTÜLMESİ: Dağlar yürütüldüğü zaman yerkürenin zelzele ve depremle sarsılıp patlayarak dağların yün gibi atıldığı, yerleri serap gibi olmak üzere başlar üzerinden geçen bulutlar gibi göğe fırlatılıp toz halinde serpildiği andır. (Hâkka Sûresi'nde geçen "yer ve dağlar kaldırıldı"(Hâkka, 69/14) âyetinin tefsirine bkz.)
Ecel gelip de ilâhî hikmet dünyada yaşayanların yaşadığı âlemin yıkılmasını, yer ve gök düzeninin başka bir düzene değişmesini gerektirdiği zaman bunlar olacak ve o değişim ile varılacak olan diğer âlemde bu kütle ve cisimler kalmıyacak, başka bir düzen kurulacaktır.
Düşünmeli ki Güneşin dürüldüğü, yıldızların bulanıp döküldüğü ve ve yerkürenin parçalanıp dağlarının yürütüldüğü bu zamanlarda hayatta olanları ne büyük bir korku ve dehşet saracaktır. Hiç kuşku yok ki o zaman en kıymetli mallar boş bırakılacaktır. Onun için
Sûresi denilir.
Mekke'de inmiştir.
Âyetleri : Yirmidokuz.
Kelimeleri : Yüz otuz dokuz.
Harfleri : Beşyüz otuzüç.
Fasılası : harfleridir.
İmam Ahmed, Tirmizî ve Hâkim'in İbnü Ömer (r.a)'den rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Her kim Kıyamet gününe gözüyle görüyormuş gibi bakmayı arzu ederse ve sûrelerini okusun."
1- Güneş katlanıp dürüldüğünde,
2- Yıldızlar bulandığında,
3- Dağlar yürütüldüğünde,
4- Kıyılmaz mallar bırakıldığında,
5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
6- Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),
7- Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında),
8- Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,
9- "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.
10- Amel defterleri açıldığında,
11- Gök sıyrılıp açıldığında,
12- Cehennem kızıştırıldığında,
13- Ve cennet yaklaştırıldığında,
14- Herkes ne getirmiş olduğunu anlar.
15- Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
16- O akıp akıp yuvasına gidenlere,
17- Yöneldiği an geceye,
18- Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,
19- Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.
20- O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.
21- Orada ona itaat edilir, güvenilir.
22- Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
23- Andolsun o, Cebrail'i açık ufukta gördü.
24- O, gayb hakkında cimri de değildir.
25- O, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
26- Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?
27- O, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,
28- İçinizden doğru gitmek isteyenler için.
29- Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.
O güneş dürüldüğü vakit. Burada zaman edatı olan ile oniki olay zikredilmiş, cevabında "Her nefis ne getirdiğini bilecektir." denilmiştir.
Bu oniki olay şunlardır:
1. Güneşin dürülmesi,
2. Yıldızların bulanması,
3. Dağların yürütülmesi,
4. Kıyılmaz malların bırakılması,
5. Vahşi hayvanların toplanması,
6. Denizlerin ateşlenmesi,
7. Nefislerin eşleştirilmesi,
8. Diri diri gömülen kıza sorulması,
9. Amel defterlerinin açılması,
10. Göğün sıyrılıp açılması,
11. Cehennemin kızıştırılması,
12. Cennetin yaklaştırılması.
Bunlar bir kısmı ilk üfürme ile dünyada, bir kısmı ikinci üfürme ile ahirette olmak üzere kıyamet gününün en korkunç manzaraları ve anlarıdır.
1. GÜNEŞİN DÜRÜLMESİ: Tekvir aslında yuvarlak şekle sokmak ve toplamak mânâlarıyla ilgili olarak sarık sarar gibi yuvarlanmasına dürüp sarmak ve bohçalamak mânâsınadır. Bir de bizim devirmek ve kürümek dediğimiz gibi yıkıp atmak mânâsına gelir. Razî tefsirinde yazıldığı üzere bazıları Hz. Ömer'den gelen bir rivayete dayanarak kör etmek körletmek mânâsına olduğunu da söylemişlerdir. Bunların mechûl (edilgen) şekli olarak tekvir olunmak da dürülüp sarılmak veya devşirilip atılmak veya körletilmek demek olur.
Güneşin dürülmesi iki mânâda anlaşılabilir.
Birisi, uzaktan düz görünen güneş yuvarlağının etrafı kabuk bağlayıp bir bohça gibi sarılarak ışığının sönmesi ve körlenmesi demek olur ki bu hakikattır. Veya güneş tutulduğu zaman olduğu gibi gözden kaybolmasıdır. Bu da mecazdır.
İkincisi, güneş kütlesinin bizzat kendisinin ortadan kaldırılıp atılması demek olur ki, bu mecazi bir mânâdır. Zira bir elbise kaldırılacağı zaman dürülüp de kaldırılmak âdet olduğundan, dürülmek, gerekli olma ilgisiyle, yok etme mânâsından mecaz olur. Tekvirin ikinci mânâsı olan yıkıp atmak, bu mânâda hakikat demektir. Üçüncü mânâ olan köreltmek ise, öncekinin aynı demektir.
Şu halde "tekvir-i şems" şu iki mânâdan birini taşımaktadır. Ya ışığının sönmesi veya kütlesinin kaldırılıp görünmez olması. Onun için tefsirler de başlıca bu iki mânâ üzerinde yürümüşlerdir.
Konuyla ilgili rivayetler:
İbnü Abbas'tan gelen bir rivayette tekvir-i şems, güneşin Arş'a katılması, bir rivayyette de karanlık olmasıdır.
Mücahid, Katade ve Hasen'den: Işığının gitmesidir. Yine Mücahid'den gelen bir rivayette, çöküp yok olmasıdır.
Rebi' b. Heysem'den: Güneşin atılmasıdır.
Ebu Salih'ten: Ters döndürülmesidir.
Kurtubî de şöyle der: Başa sarık dolanır gibi dürülür, sonra ışığı giderilir, sonra da atılır.
Güneşin, ışığının sönmesi suretiyle tekviri, onda yerkürenin döşenmesi gibi bir kabuk tabakasının oluşması ve dolayısıyla yeni ve büyük bir yerkürenin oluşturulması demek olacağına göre, daha büyük bir güneş yaratıldığı takdirde orada da yerküremizdekine benzer fakat çok geniş bir yaşama yeri başlamış olabilirse de o güneşi hiç nazar-ı itibara almadan bildiğimiz güneşin gerek sönmesi ve gerekse kütlesinin yok edilip giderilmesi anında yerküremizdeki hayatın ve güneşten ışık alan gezegenlerin derhal söneceği açıktır. İşte evvela bu dehşeti ifade ediyor. Bununla beraber bu tekvir, biz insanların dışında olan bir olay olduğu gibi, sırf içimizdeymiş gibi bir nitelikte de olabilir. Hele hayat ve eşyanın bizim üzerimizde bıraktığı iz ve görüntü özellikle ruhumuzun yetenek ve faaliyetleriyle ilgili olmasına göre, ruhların bedenlerinden ayrılması halinde de "tekvir-i şems" meydana gelmiş olur.
2. 2. YILDIZLARIN BULANMASI: Yıldızlar bulandığı zaman. İnkidâr, bulanmaktır. Bunda da iki mânâ rivayet edilmiştir.
Birisi, nurlarının parlaklığı bozulup sönmesi, silinmesi, "Yıldızlar silindiği vakit." (Mürselat, 77/8) âyeti de bunu açıkça göstermektedir.
Birisi de, "Yıldızlar döküldüğü vakit."(İnfitar, 82/2) buyrulduğu üzere saçılıp dökülmeleridir. Buhârî yalnız bunu rivayet etmiş, tefsirciler de çoğunlukla bunu tercih etmişlerdir. Râzi şöyle der: Çünkü inkidârda asıl olan dökülmektir. İmam Halil demiştir ki: "Ard arda gelip döküldüler" mânâsına denilir. Kelbî de şöyle demiştir: O gün gök yıldız yağdıracak, gökte yıldız kalmayıp düşecektir. Mülk Sûresi'nde geçtiği üzere Atâ demiştir ki: Çünkü yıldızlar, gök ile yer arasında kandillerde nurdan zincirlerle asılıdır. Bu zincirler meleklerin ellerindedir. Gök ve yerde bulunanlar ölünce o zincirler meleklerin ellerinden düşecektir.
Bunları bizim anlayabileceğimiz şekilde ifade edecek olursak şöyle demek olur: Güneşin ışığı söndüğü zaman kuşku yok ki Ay ve gezegenler gibi ondan ışık alan yıldızlar tamamen bulanıp sönecektir. Sonra güneş küresi yani güneşin kütlesi patlayıp atılarak yok olduğu zaman da cisimlerin dengesini tutan ve nurdan zincirler diye tabir edilmiş bulunan genel cazibe ve çekim yok olarak âlemin dengesi bozulmuş olacağından gökte yıldızlar alev yağmurları halinde dökülüp düşüşmeye başlayacaktır.
Türkçe'de "bulanma" tabiri, inkidâr kelimesi gibi, yukarda anlatılan iki mânâyı da ifade edebileceği kanaatiyle meâlde "yıldızlar bulandığı zaman" denilmekle de bu mânâlar anlaşılabilir zannederim.
3. 3. DAĞLARIN YÜRÜTÜLMESİ: Dağlar yürütüldüğü zaman yerkürenin zelzele ve depremle sarsılıp patlayarak dağların yün gibi atıldığı, yerleri serap gibi olmak üzere başlar üzerinden geçen bulutlar gibi göğe fırlatılıp toz halinde serpildiği andır. (Hâkka Sûresi'nde geçen "yer ve dağlar kaldırıldı"(Hâkka, 69/14) âyetinin tefsirine bkz.)
Ecel gelip de ilâhî hikmet dünyada yaşayanların yaşadığı âlemin yıkılmasını, yer ve gök düzeninin başka bir düzene değişmesini gerektirdiği zaman bunlar olacak ve o değişim ile varılacak olan diğer âlemde bu kütle ve cisimler kalmıyacak, başka bir düzen kurulacaktır.
Düşünmeli ki Güneşin dürüldüğü, yıldızların bulanıp döküldüğü ve ve yerkürenin parçalanıp dağlarının yürütüldüğü bu zamanlarda hayatta olanları ne büyük bir korku ve dehşet saracaktır. Hiç kuşku yok ki o zaman en kıymetli mallar boş bırakılacaktır. Onun için
Moderatör tarafında düzenlendi: