TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Tengri kelimesi, tarih öncesinden beri Asya kıtasında var olagelmiş ve ifade ettiği anlam Çin sınırından Güney Rusya’ya, Kamçatka’dan Marmara denizine kadar bütün Asya kıtasında kullanılagelmiştir. Hem “Gök”, hem de “Tanrı” anlamına gelen Tengri kelimesi Türk ve Moğol söz darağacına aittir.
Çok tanrılı olan Altay halkları Tanrılarını ve Yüce Tanrıyı ifade etmek için bu kelimeyi kullandıkları gibi, Türkler ve Moğollar tarihleri boyunca kabul ettikleri evrensel dinlerin hepsinde de Tanrı kelimesini aynen korumuşlardır.(1) Buryatlar O’na “Tengri”, Volga Tatarları “Tengere”, Beltirler “Tingir”, Yakutlar “Tangara” ve Çuvaşlar da “Tura” derler. Çeremisler semavi tanrıya “Gök” anlamında “Yume”, Ostyaklar ve Vogullar “Num ture” (çok yüce, yüksekte yaşayan), daha güneydeki Irtiş Ostyakları ise anlamı “parlak, ışıklı, aydın” olan “Senke”den “Num Senke” (yüksekten gelen Senke) ve “Yem Senke” (yi Senke) derler.(2)
“Dünyanın düzeni, toplumun örgütlenmesi, insanların yazgısı Tengri’ye bağlıdır.”
Tanrı kelimesi Tanrısal olanı ifade etmek için kullanılmıştır. O’na ilk önce Hunlarda rastlanır. Metinler onu “ulu, ak ve göksel, ezeli-ebedi” olarak tanıtır, çok “güç”lüdür. Orhun yazıtlarında “üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış” denilerek ilk kozmogonik bir eyleme imada bulunulur. O’nun açıkça “Yaratıcı” olarak nitelenmesi açık olarak Yakutlar, Altaylılar ve Buryatlarda görülür. Dünyanın düzeni, toplumun örgütlenmesi, insanların yazgısı Tanrıya bağlıdır.
Bunun için Hakanlar unvanlarını gökten alır.(3) Çin kaynaklarına göre “Göğün doğurduğu” ya da “Göğün oğlu”, unvanlarını kullanırlar. Örneğin hükümdar Şa-po-lüe için “t’ien-tes”, Mo-ç’o için ise “t’ien-nan” tabiri geçer.(4) Ancak “t’ien-nan” tabiri Çin hükümdarı için kullanılan “t’ien-tes” (göğün oğlu) ile aynı anlamda değildir. “T’ien-nan” Türkçedeki gibi “Tanrısal”, “kutsal” anlamına gelir.(5) Hükümdar Gök Tanrının vekil ve ulağıdır. Tanrıya tapınma, hükümdarın şahsında birlik halinde sürdürülür.
“Gök şahit olsun ki…”
Moğollar göğün her şeyi gördüğüne inanırlar. Yemin ederken, “Gök bilsin ki” veya “Gök şahit olsun” derler. Dua ederken “gök bunu bilsin” derler. Gökle ilgili kuyruklu yıldız, kuraklık, su baskını gibi işaretleri Tanrının (hoşnutsuzluğunun) haberleri ve düzenlemeleri olarak yorumlarlar. Komutanlar seferlerden önce Tanrıya yakarmak için dağ tepesine çıkar, ordu da çadırlarına çekilir ve dua eder.(7) Her şeyi bilen ve gören “Gök Tanrı”, kanunların koyucusu ve evrenin idarecisidir, ancak O bunu doğrudan doğruya değil, yeryüzünde temsilcisi olan hanlar aracılığıyla yapar. Mengü-Hanın Rubruk vasıtası ile Fransız Kralına gönderdiği mektupta, Moğolların iman formülü görülmektedir: “Ezeli ve ebedi tanrının emri budur. Gökte bir tanrı vardır, yeryüzünde de bir Hakan, tanrının oğlu Cengiz Han olacaktır.” Cengiz Hanın mühründe de “Gökte bir tanrı, yeryüzünde bir Han. Dünyanın efendisinin mührü.” ibaresi yazılıdır.(8)
Genel olarak denilebilir ki, Ural-Altay kavimlerinin Göksel ilahları diğer ırklara göre ilk özelliklerini daha iyi muhafaza etmiştir. Tanrı fırtına ve gök gürültüsüne dönüşmediği gibi, onların inançlarında kutsal evlilik de yoktur. Kuzey Amerika kavimlerinin mitolojilerinde olduğu gibi, Ural-Altay kavimlerinin inançlarında da gök gürültüsü bir kuş şeklinde canlandırılmakla beraber, ona kurbanlar sunulmamaktadır.(9)
“İlk Türkler bile Tanrı inancına sahipti”
Tengri, Sümer de ki “Dingir” ile de ses, biçim ve anlam bakımından yakınlıklar içerir.(10) Muhtemelen tarih öncesi zamanların başlangıcında (dördüncü bin yıl öncesinde) Orta Asya’dan Mezopotamya’ya getirilmiştir. Buradan en erken Ön Türklerin Gök Tanrıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Gök Tengri daha çok, ilk Türklerin dini hayatının Orta Doğu ve Akdeniz bölgesindeki dini hayatın yapısından çok, Hint-Avrupa ırklarının dini hayatına yakınlığı dolayısıyla, Hint-Avrupa Gök Tanrısına benzemektedir.(11)
Hunlarda “Gök”
Değişik lehçelerde Hun, Kun, Sun, Gun denilen Hunların; gök, göğü tamamlayan yer ve bu ikisi arasında doğmuş insandan oluşan üçlü bir evren anlayışına sahip olduğu bilinmektedir. Ancak var olan doğal evrenin aşkın bir nedeni yoktur ve evren şimdi nasılsa evvelce de öyledir.(12) Çin kaynaklarına göre Hakan’a “Tengri Kut Şanyu (göğün oğlu, gök gibi büyük) denilmektedir.(13) Bu ise onun gök tarafından yaratıldığından, göğün tek neden olduğundan, dolayısıyla kozmolojik bir eylemden bahsetmek demektir.
Hun Yabgusu Laoşang’ın Çin imparatoruna yazdığı mektubunda “Gök ve Yerin yarattığı, Ay Ata ile Gün Atanın koruduğu Hunların büyük Tanju’su”(14) ifadelerini kullanmasından da bu gerçek açıkça anlaşılmaktadır.
Yabgunun her gün iki defa olmak üzere, sabahleyin doğan güneşe, akşam aya karşı tazimde bulunması da bu ifadeden olsa gerektir. Ayrıca Yabgu, ilkbaharda yapılan büyük kurban törenlerine katılır ve töreni yönetirdi. Çünkü Hunlarda Gök, diğer kozmik olgular içinde en üst seviyede görülür, insanları etkiler ve adına kurbanlar kesilirdi. Gökten başka aynı zamanda atalara, yere, ruhlara ve tanrılara da kurbanlar kesilirdi.(15)Ercan DALKILIÇ
Kaynak:
Hikmet Tanyu’da Gök Tanrı İnancı Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Alıntılar:
(1) Mircea Eliade, İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Çev: Lale Arslan, c. 3, Kabalcı yayınları, stanbul 2003, s. 12-13.
(2) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 89-90.
(3) Mircea Eliade, İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 12-13.
(4) Liu Mau-Tsai, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2006, s. 246,319, 590.
(5) Liu Mau-Tsai, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, s. 589.
(6) Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c. 3, s. 14.
(7) Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c. 3, s. 14.
(8) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 92.
(9) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 94.
(10) Hikmet Tanyu; İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1980, s. 7.
(11) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 94, Dipnot: 130.
(12) İsmail Taş, Türk Düşüncesinde Kozmogoni-Kozmoloji, Kömen Yayınları, Konya, 2002, s.24-26
(13) Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, 3. baskı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, s.87
(14) Marcel Brion, Asya ve Avrupa’da Hunlar, Çev: Reşat Uzman, Çatı Kitapları, İstanbul, 2005, s. 36.
(15) Lev Nikolayaviç Gumilev, Eski Türkler, Çev: Ahsen Batur, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 116.
Çok tanrılı olan Altay halkları Tanrılarını ve Yüce Tanrıyı ifade etmek için bu kelimeyi kullandıkları gibi, Türkler ve Moğollar tarihleri boyunca kabul ettikleri evrensel dinlerin hepsinde de Tanrı kelimesini aynen korumuşlardır.(1) Buryatlar O’na “Tengri”, Volga Tatarları “Tengere”, Beltirler “Tingir”, Yakutlar “Tangara” ve Çuvaşlar da “Tura” derler. Çeremisler semavi tanrıya “Gök” anlamında “Yume”, Ostyaklar ve Vogullar “Num ture” (çok yüce, yüksekte yaşayan), daha güneydeki Irtiş Ostyakları ise anlamı “parlak, ışıklı, aydın” olan “Senke”den “Num Senke” (yüksekten gelen Senke) ve “Yem Senke” (yi Senke) derler.(2)
“Dünyanın düzeni, toplumun örgütlenmesi, insanların yazgısı Tengri’ye bağlıdır.”
Tanrı kelimesi Tanrısal olanı ifade etmek için kullanılmıştır. O’na ilk önce Hunlarda rastlanır. Metinler onu “ulu, ak ve göksel, ezeli-ebedi” olarak tanıtır, çok “güç”lüdür. Orhun yazıtlarında “üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış” denilerek ilk kozmogonik bir eyleme imada bulunulur. O’nun açıkça “Yaratıcı” olarak nitelenmesi açık olarak Yakutlar, Altaylılar ve Buryatlarda görülür. Dünyanın düzeni, toplumun örgütlenmesi, insanların yazgısı Tanrıya bağlıdır.
Bunun için Hakanlar unvanlarını gökten alır.(3) Çin kaynaklarına göre “Göğün doğurduğu” ya da “Göğün oğlu”, unvanlarını kullanırlar. Örneğin hükümdar Şa-po-lüe için “t’ien-tes”, Mo-ç’o için ise “t’ien-nan” tabiri geçer.(4) Ancak “t’ien-nan” tabiri Çin hükümdarı için kullanılan “t’ien-tes” (göğün oğlu) ile aynı anlamda değildir. “T’ien-nan” Türkçedeki gibi “Tanrısal”, “kutsal” anlamına gelir.(5) Hükümdar Gök Tanrının vekil ve ulağıdır. Tanrıya tapınma, hükümdarın şahsında birlik halinde sürdürülür.
“Gök şahit olsun ki…”
Moğollar göğün her şeyi gördüğüne inanırlar. Yemin ederken, “Gök bilsin ki” veya “Gök şahit olsun” derler. Dua ederken “gök bunu bilsin” derler. Gökle ilgili kuyruklu yıldız, kuraklık, su baskını gibi işaretleri Tanrının (hoşnutsuzluğunun) haberleri ve düzenlemeleri olarak yorumlarlar. Komutanlar seferlerden önce Tanrıya yakarmak için dağ tepesine çıkar, ordu da çadırlarına çekilir ve dua eder.(7) Her şeyi bilen ve gören “Gök Tanrı”, kanunların koyucusu ve evrenin idarecisidir, ancak O bunu doğrudan doğruya değil, yeryüzünde temsilcisi olan hanlar aracılığıyla yapar. Mengü-Hanın Rubruk vasıtası ile Fransız Kralına gönderdiği mektupta, Moğolların iman formülü görülmektedir: “Ezeli ve ebedi tanrının emri budur. Gökte bir tanrı vardır, yeryüzünde de bir Hakan, tanrının oğlu Cengiz Han olacaktır.” Cengiz Hanın mühründe de “Gökte bir tanrı, yeryüzünde bir Han. Dünyanın efendisinin mührü.” ibaresi yazılıdır.(8)
Genel olarak denilebilir ki, Ural-Altay kavimlerinin Göksel ilahları diğer ırklara göre ilk özelliklerini daha iyi muhafaza etmiştir. Tanrı fırtına ve gök gürültüsüne dönüşmediği gibi, onların inançlarında kutsal evlilik de yoktur. Kuzey Amerika kavimlerinin mitolojilerinde olduğu gibi, Ural-Altay kavimlerinin inançlarında da gök gürültüsü bir kuş şeklinde canlandırılmakla beraber, ona kurbanlar sunulmamaktadır.(9)
“İlk Türkler bile Tanrı inancına sahipti”
Tengri, Sümer de ki “Dingir” ile de ses, biçim ve anlam bakımından yakınlıklar içerir.(10) Muhtemelen tarih öncesi zamanların başlangıcında (dördüncü bin yıl öncesinde) Orta Asya’dan Mezopotamya’ya getirilmiştir. Buradan en erken Ön Türklerin Gök Tanrıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Gök Tengri daha çok, ilk Türklerin dini hayatının Orta Doğu ve Akdeniz bölgesindeki dini hayatın yapısından çok, Hint-Avrupa ırklarının dini hayatına yakınlığı dolayısıyla, Hint-Avrupa Gök Tanrısına benzemektedir.(11)
Hunlarda “Gök”
Değişik lehçelerde Hun, Kun, Sun, Gun denilen Hunların; gök, göğü tamamlayan yer ve bu ikisi arasında doğmuş insandan oluşan üçlü bir evren anlayışına sahip olduğu bilinmektedir. Ancak var olan doğal evrenin aşkın bir nedeni yoktur ve evren şimdi nasılsa evvelce de öyledir.(12) Çin kaynaklarına göre Hakan’a “Tengri Kut Şanyu (göğün oğlu, gök gibi büyük) denilmektedir.(13) Bu ise onun gök tarafından yaratıldığından, göğün tek neden olduğundan, dolayısıyla kozmolojik bir eylemden bahsetmek demektir.
Hun Yabgusu Laoşang’ın Çin imparatoruna yazdığı mektubunda “Gök ve Yerin yarattığı, Ay Ata ile Gün Atanın koruduğu Hunların büyük Tanju’su”(14) ifadelerini kullanmasından da bu gerçek açıkça anlaşılmaktadır.
Yabgunun her gün iki defa olmak üzere, sabahleyin doğan güneşe, akşam aya karşı tazimde bulunması da bu ifadeden olsa gerektir. Ayrıca Yabgu, ilkbaharda yapılan büyük kurban törenlerine katılır ve töreni yönetirdi. Çünkü Hunlarda Gök, diğer kozmik olgular içinde en üst seviyede görülür, insanları etkiler ve adına kurbanlar kesilirdi. Gökten başka aynı zamanda atalara, yere, ruhlara ve tanrılara da kurbanlar kesilirdi.(15)Ercan DALKILIÇ
Kaynak:
Hikmet Tanyu’da Gök Tanrı İnancı Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Alıntılar:
(1) Mircea Eliade, İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Çev: Lale Arslan, c. 3, Kabalcı yayınları, stanbul 2003, s. 12-13.
(2) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 89-90.
(3) Mircea Eliade, İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 12-13.
(4) Liu Mau-Tsai, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2006, s. 246,319, 590.
(5) Liu Mau-Tsai, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, s. 589.
(6) Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c. 3, s. 14.
(7) Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c. 3, s. 14.
(8) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 92.
(9) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 94.
(10) Hikmet Tanyu; İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1980, s. 7.
(11) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 94, Dipnot: 130.
(12) İsmail Taş, Türk Düşüncesinde Kozmogoni-Kozmoloji, Kömen Yayınları, Konya, 2002, s.24-26
(13) Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, 3. baskı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, s.87
(14) Marcel Brion, Asya ve Avrupa’da Hunlar, Çev: Reşat Uzman, Çatı Kitapları, İstanbul, 2005, s. 36.
(15) Lev Nikolayaviç Gumilev, Eski Türkler, Çev: Ahsen Batur, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 116.