Kadının Örtünmesi
Mü’min kadınların örtünmesi meselesi, kati nasla sabit olan ve farz olan bir emirdir.
Allah (c.c) bu emri ilk olarak indirdiği şu ayetiyle bildirmiştir:
“Mü'min kadınlara da söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) sakındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; ziynetlerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının ve göğüslerinin üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Ziynetlerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da kocalarının babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah 'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur: 31)
Allah (c.c) daha sonra da şu ayeti indirerek bu meselenin nasıl olması gerektiğini ve bunun sebebini iyice açıklamıştır:
“Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına cilbablarından üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah , çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Ahzab: 59) Bu ayetlere dikkatle baktığımızda mü’min kadınlara; başörtülerini göğüslerinin üzerini ve omuzlarını örtecek şekilde takınmaları, zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, ayaklarını yere vurmamaları, “cilbablarını” üzerlerine almaları ve süslü püslü sokağa çıkmamaları emredilmiştir. Rasulullah (s.a.s)’ın bu konudaki hadisleri ve uygulamaları da bu meseleye iyice açıklık getirmiş ve meselenin önemini ortaya koymuştur.
Bu açıklamalardan sonra ikinci ayetteki “cilbab” kelimesinin neyi ifade ettiğini açıklayalım.
Cilbab kelimesi Müslüman kadınlara önceki ayetteki “humur” kelimesinden ayrı bir yükümlülük getirmiştir Zira humur, başörtüyü ifade etmekte, cilbab ise başörtü dışında bir örtü veya elbiseyi emretmektedir. Bu ise kadının bütün vücudunu kendisiyle örttüğü, vücut hatlarını ve süslerini göstermeyecek kadar bol ve uzun olan, gösterişten ve cezp edicilikten uzak olan dış elbisesidir.
Bu sebeple Müslüman bir bayan bu şekildeki örtünmeyi ne ile yapabiliyorsa yapmalıdır. Bu ister pardösü olur, ister çarşaf olur veya bunların durumunda olan kadının vücudunu örten herhangi bir örtü olur, hiç fark etmez. Yeter ki giyilen dış elbise vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olsun, süslü olmasın, bedeni gösterecek kadar dar veya teni gösterecek kadar ince olmasın, erkeklerin elbiselerine benzemesin, süsten ve gösterişten uzak olsun, müşrik ve kafirlerin sırf maddi çıkar amaçlı İslam adına örtünme modeli olarak gösterdikleri ve moda adına yaptıkları “modern tesettür” diye tabir edilen örtünme şekillerine benzemesin.
Bunlara ek olarak; mü’min kadınlar dışarı çıkarken koku sürünmemeli, gözlerine boya veya sürme çekmemeli, dikkat çekecek derecede ses çıkaracak cinsten topuklu veya süslü ayakkabılar, süslü çantalar ya da dikkat çekecek cinsten başka süsler kullanmamalı veya şatafatlı rengarenk başörtüler, karşı tarafı cezbedecek renkte cilbablar giymemelidirler. En güzeli koyu renklerin tercih edilmesidir.
Çünkü Allah (c.c) ayette “Ziynetlerini….göstermesinler” ve “…ayaklarını yere vurmasınlar” buyuruyor.
Kadının giydiği süslü bir elbise, renkli bir elbise onun için ziynet sayılır. Ve alimler bu şekildeki ziynetlere, sonradan edinilmiş ziynetler demişlerdir. Bir de yaratılıştan gelen ziynet vardır ki bu da kadının vücut güzelliğidir. Bu sebeple vücut güzelliğinin en uygun şekilde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Ve yine Müslüman kadınların yürürken başkaları tarafından rahatsız edilmemeleri, dikkatleri üzerlerine çekmemeleri için aynı şekilde şatafatlı, süslü başka eşyalar kullanmamalı ve yürürken ayak seslerini duyuracak derecede topuklu ayakkabılar giymemelidirler.
Çünkü Allah (c.c): “Onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur.” buyurmuştur.
Bu açıklamaların özeti olarak şöyle diyorum:
Müslüman bayanlar, çarşaf giyebileceği gibi pardösü de giyinebilirler. Yeter ki örtünmeyi sağlayan ve belirttiğimiz şartlara uyan giyim şekillerinden veya vasıtalarından birisi kullanılsın. Yeter ki vücudu gereği şekliyle örtüyor olsun.
Zira başta da belirttiğimiz gibi İslam dini kadının örtünmesini kesin bir şekilde emretmiştir. Ve örtünmesi ile ilgili hükmü başörtüsü ve cilbab ile ilgili naslarla ortaya koymuştur. O halde mü’min kadınlara düşen görev hem başörtülerini hem de cilbablarını üzerlerine almalarıdır. Dolayısıyla bu örtünme ne ile sağlanırsa sağlansın önemli değildir. Önemli olan vücudu ve vücut hatlarını göstermeyecek özellikle olan bol bir kumaş kullanılsın. Bu kumaş ister çarşaf kumaşı isterse pardösü kumaşı olsun fark etmez.
Alimlerin Peçe Hakkında Görüşü:
Bu konu alimler arasında ihtilaflıdır. Kadının baştan aşağı her tarafı avrettir diyen alimler (İmam Ahmed ve Şafii) kadının peçe takmaları gerektiğini söylerler.
Kadının yüzü, elleri hatta bazılarına göre ayakları avret değildir diyen alimlere (İmam Mailk, İmam Ebu Hanife’ye) göre kadının peçe takması gerekli değildir, demişlerdir.
Bu ihtilafın sebebi;
“Kadınlar süslerini, kendiliğinden görünen kısım müstesna, açmasınlar” (Nur: 31) ayeti kerimesinde müstesna tutulan yerlerin, kadının belli bir takım uzuvları olabildiği gibi, hareket halinde kapalı kalması mümkün olmayan yerleri de olabilmesidir.
Hareket halinde kapalı kalması mümkün olmayan yerlerdir, diyenler:
“Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (dışarı çıkarken) üstlerine örtü almalarını söyle. Bu, onların tanınmamalarını ve dolayısıyla incitilmemelerini sağlar.” (Ahzab: 59) ayeti kerimesini delil getirerek: “Kadının bütün vücudu, hatta sırtı bile mahremdir” demişlerdir.
Ayette müstesna tutulan yerlerden maksat, yüz ve eller gibi, kapatılması adet olmayan bir takım belli uzuvlardır” diyenler ise: “Kadının yüzü ve elleri mahrem değildir Nitekim kadın hacc’da yüzünü kapatmaz” demişlerdir.
Yüz ve ellerin avret olmadığını söyleyen alimlerin sözleri, yüz ve ellerin açık olmasının farz olduğu, sünnet olduğu veya bunların örtülmesinin bid'at olduğu manasına gelmez. Üstelik bu alimler, yüz ve ellerde hiçbir ziynet eşyasının olmamasını ve bunların açılmasının fitneye sebeb olmamasını şart koşmaktadırlar.
Dolayısıyla fitnenin olduğu yerde bütün mü’min kadınların yüzlerini ve ellerini örtmeleri bu alimlere göre bile şarttır. Zira: “Süslerini, ….. açmasınlar...” ayeti kadınların yabancı erkekler karşısında fitneye sebebiyet vermemek için süslerini açmalarının haram olduğuna delalet eder.
İbni Atiyye bu hususta şunları söyler:
“Benim anladığıma göre ayet, kadınlara ziynet denilen herşeyi erkeklere açmaktan mutlaka kaçınmalarını emretmektedir. Ancak zaruret hallerinde örtülmesi mahzurlu olan yüz ve el gibi azaların açılmasında bir mahzur yoktur.” (Kurtubi Tefsiri)
Alimlerin görüşlerinden anlaşılan şu ki; fitne ortamında bütün mü’min kadınların yüzlerini ve ellerini örtmeleri gerekir. Fakat zaruret hallerinde, böyle bir örtünmeyle eziyet görüyorlarsa, yüz ve el gibi azaların açılmasında bir sakınca yoktur.