Asil Şair
Aktif Üyemiz
TEŞKİLAT-I MAHUSUSA RUHU
Masum EKİNCİ
14 Mayıs 2010 Cuma
20. asrın ilk çeyreğinde faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa (TM), o tarihlerde dünyanın en güçlü, en gizli ve en etkin örgütlerinden biriydi.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın henüz gün ışığına çıkmamış üç kıtada gerçekleştirdiği birçok önemli icraatlarına ilişkin belgeler, halen Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı bünyesinde saklanıyor.
Teşkilat-ı Mahsusa amatör bir ruhla, çok geniş bir coğrafyada büyük başarılar elde etmiş bir örgüttü.
TM’nin, karşı casusluk, saldırı, sabotaj gibi düşmana büyük zararlar veren eylemlerinin yanısıra Medine’de İslam Üniversitesi kurması, Hindistan’a imamlar göndermesi, etkin Arap şeyhlerin çocuklarının Galatasaray Lisesi'nde eğitim almalarını sağlaması, Kuzey Afrika'da özellikle İngilizlere karşı milli mücadele fikrini yayması, İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun yapılanmasını örgütleyip ve para desteği de sağlayarak İngilizlere IRA'yı hediye etmesi gibi az bilinen ama etkileri bugüne kadar gelen çok önemli faaliyetleri de vardı.(Amblemlerinde ay yıldız olan ve İrlandalıların yoğun olarak yaşadığı Portsmouth şehrinin aynı isimli İngiltere liglerinde mücadele eden takımıyla İrlanda Premier Ligi’nde yer alan Drogheda United takımları istihbarat için kullanılmıştır.)
Eleştirdikleri Abdülhamit Han’ın politikalarını daha sonra benimseyerek kendilerine yol haritası çizdiler.
Sultan Hamid'in otuzüç yıllık saltanatında Hindistan'dan Fas'a kadar tüm müslüman ülkelerle olan ilişkilerinin devamını Teşkilât-ı Mahsusa eline almıştı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlenme hedefi, İslam dünyasını ve Müslüman Türkleri bir bayrak altında toplamaktı.
Misak-ı Milli sınırları içerisine sıkışıp kalmış "dar ufuklu" Türkiye, çok uzun yıllar o beğenmediği Osmanlı gibi büyük düşünemedi.
Zaman zaman sekteye uğrasa da rahmetli Turgut Özal ile başlayan “Büyük Düşünen” Türkiye çizgisi bence son yıllarda zirve yapmış durumda.
Yazının burasına kadar güzel geldikte, bundan sonrası Adalet Ve Kalkınma Partisi iktidarına sempatiyle bakmayanları biraz kızdıracak.
Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesi, ardından Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasıyla özellikle Türk dış politikasında ivme kazanan Teşkilat-ı Mahsusa ruhu müslüman coğrafya da Türkiye’ye duyulan sempatinin artmasına neden olmaktadır.
Amerika’nın Irak ve Afganistan’da yaşadığı adı konulmamış yenilgileri, Başbakanın ard arda İsrail’e posta koyması, Filistin’de yaşanan insanlık trajedisine gösterilen devlet tepkisi, sürekli geliştirilen ikili ilişkiler, yüksek perdeden yapılan özgüvenli konuşmalar özellikle İslam dünyasında Türkiye’yi bir anda bölgenin gerçek lider ülkesi yapmıştır.
Ortadoğu’da, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Orta Asya’da artık Osmanlılık duygusu şaha kalmıştır.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden Kafkas kökenli Eşref Kuşçubaşı, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkez, ne Arap, ne de Rum'um, ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıyım" derken aslında yeni Cumhuriyetin hedeflemesi gereken ideallerini anlatıyordu.
Gecikmeli de olsa böyle düşünenler devler yönetiminde tekrar söz sahibi oldular.
Her ne kadar Ankara Kirazlıdere’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı Seferberlik Bölge Başkanlığı için 'Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamı' diye kendince eleştiren ve burasını müzeye dönüştürülme densizliğinde bulunan Ertuğrul Günay gibi isimlere karşı bu devlet içinde Türk tarihinin altın sayfaları arasında tarihi misyonlarını canları pahasına yerine getirip, sessiz sedasız bu dünyadan ayrılan nice isimsiz kahramanlar gibi düşünenler olduğunu biliyorum.
Ey okuyucu, hazıra konma biraz da sen araştır. Bak bakalım Demirci Mehmet Efe, Gavur Mümin, Bulgar Sadık Reis, Osman Nevres, Yörük Ali Efe, Brastikli Aziz Ağa kimdir, neler yapmışlar? Bu isimler sadece birkaç örnek.
Onlar bu topraklara uzaydan gelmediler. Aramızdan çıktılar.
Unutmayın, bu topraklar çok ama çok bereketlidir.
Masum EKİNCİ
14 Mayıs 2010 Cuma
20. asrın ilk çeyreğinde faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa (TM), o tarihlerde dünyanın en güçlü, en gizli ve en etkin örgütlerinden biriydi.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın henüz gün ışığına çıkmamış üç kıtada gerçekleştirdiği birçok önemli icraatlarına ilişkin belgeler, halen Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı bünyesinde saklanıyor.
Teşkilat-ı Mahsusa amatör bir ruhla, çok geniş bir coğrafyada büyük başarılar elde etmiş bir örgüttü.
TM’nin, karşı casusluk, saldırı, sabotaj gibi düşmana büyük zararlar veren eylemlerinin yanısıra Medine’de İslam Üniversitesi kurması, Hindistan’a imamlar göndermesi, etkin Arap şeyhlerin çocuklarının Galatasaray Lisesi'nde eğitim almalarını sağlaması, Kuzey Afrika'da özellikle İngilizlere karşı milli mücadele fikrini yayması, İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun yapılanmasını örgütleyip ve para desteği de sağlayarak İngilizlere IRA'yı hediye etmesi gibi az bilinen ama etkileri bugüne kadar gelen çok önemli faaliyetleri de vardı.(Amblemlerinde ay yıldız olan ve İrlandalıların yoğun olarak yaşadığı Portsmouth şehrinin aynı isimli İngiltere liglerinde mücadele eden takımıyla İrlanda Premier Ligi’nde yer alan Drogheda United takımları istihbarat için kullanılmıştır.)
Eleştirdikleri Abdülhamit Han’ın politikalarını daha sonra benimseyerek kendilerine yol haritası çizdiler.
Sultan Hamid'in otuzüç yıllık saltanatında Hindistan'dan Fas'a kadar tüm müslüman ülkelerle olan ilişkilerinin devamını Teşkilât-ı Mahsusa eline almıştı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlenme hedefi, İslam dünyasını ve Müslüman Türkleri bir bayrak altında toplamaktı.
Misak-ı Milli sınırları içerisine sıkışıp kalmış "dar ufuklu" Türkiye, çok uzun yıllar o beğenmediği Osmanlı gibi büyük düşünemedi.
Zaman zaman sekteye uğrasa da rahmetli Turgut Özal ile başlayan “Büyük Düşünen” Türkiye çizgisi bence son yıllarda zirve yapmış durumda.
Yazının burasına kadar güzel geldikte, bundan sonrası Adalet Ve Kalkınma Partisi iktidarına sempatiyle bakmayanları biraz kızdıracak.
Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesi, ardından Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasıyla özellikle Türk dış politikasında ivme kazanan Teşkilat-ı Mahsusa ruhu müslüman coğrafya da Türkiye’ye duyulan sempatinin artmasına neden olmaktadır.
Amerika’nın Irak ve Afganistan’da yaşadığı adı konulmamış yenilgileri, Başbakanın ard arda İsrail’e posta koyması, Filistin’de yaşanan insanlık trajedisine gösterilen devlet tepkisi, sürekli geliştirilen ikili ilişkiler, yüksek perdeden yapılan özgüvenli konuşmalar özellikle İslam dünyasında Türkiye’yi bir anda bölgenin gerçek lider ülkesi yapmıştır.
Ortadoğu’da, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Orta Asya’da artık Osmanlılık duygusu şaha kalmıştır.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden Kafkas kökenli Eşref Kuşçubaşı, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkez, ne Arap, ne de Rum'um, ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıyım" derken aslında yeni Cumhuriyetin hedeflemesi gereken ideallerini anlatıyordu.
Gecikmeli de olsa böyle düşünenler devler yönetiminde tekrar söz sahibi oldular.
Her ne kadar Ankara Kirazlıdere’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı Seferberlik Bölge Başkanlığı için 'Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamı' diye kendince eleştiren ve burasını müzeye dönüştürülme densizliğinde bulunan Ertuğrul Günay gibi isimlere karşı bu devlet içinde Türk tarihinin altın sayfaları arasında tarihi misyonlarını canları pahasına yerine getirip, sessiz sedasız bu dünyadan ayrılan nice isimsiz kahramanlar gibi düşünenler olduğunu biliyorum.
Ey okuyucu, hazıra konma biraz da sen araştır. Bak bakalım Demirci Mehmet Efe, Gavur Mümin, Bulgar Sadık Reis, Osman Nevres, Yörük Ali Efe, Brastikli Aziz Ağa kimdir, neler yapmışlar? Bu isimler sadece birkaç örnek.
Onlar bu topraklara uzaydan gelmediler. Aramızdan çıktılar.
Unutmayın, bu topraklar çok ama çok bereketlidir.
Son düzenleme: