Tevazu!

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Tevazu!
Tevazu!
Sehi ibn Abdillâh da şöyle demiş:
"Kendinizi tevâzua alıştırın, dâvadan (iddialardan) kurtulursunuz. Allah'a mütevâzi olan insan, O'nun yaratıklarına kibretmez.
Yüce Allah, Elçisi'ne:
"Mü'minlere (tevazu) kanadını indir!" buyurmuştur.'
Ebû'l-Hasan el-Boşencî:
"Nefsini küçülteni Allah yükseltir, onu kibr ile yükselteni Allah, insanların gözünde düşürür" demiştir.
Abdullah İbn Mübarek de şöyle demiş:
"Tevâzuun başı, dünyâ nîmetleri bakımından senden aşağı olan kimselerin yanında nefsini küçültmendir, tâ ki böylece o kimseye, dünyâ varlığı ile senin ona bir üstünlük sahibi olmadığını öğretmiş olasın. Dünyâ nimetlerinde senden yüksek olanların yanında nefsini yükseltmen de tevazu gereğidir. Tâ ki böylece o kimseye, dünyâ varlığı ile sana karşı bir üstünlük sahibi olmadığını öğretmiş olasın"
İbni Simâk, Hârûn Reşîd'in huzuruna girmiş ve:
- Ey mü'minlerin emîri, bu saltanat içinde tevâzuun, saltanatından daha şereflidir, demiş.
Harun Reşîd:
- Ne güzel söyledin, demiş. İbn Simâk devam etmiş:
- Ey mü'minlerin emîri, Allah bir kişiye vücut güzelliği, soyluluk ve mal bolluğu verir de o kişi güzelliğinde namusunu korur, malıyla yardım eder, soyuyla da böbürlenmez, mütevâzı olursa Allah onu, kendi defterine, en hâlis velîlerinden yazar.
Hasan-ı Basrî'ye göre de;
"Tevazu; evinden çıktığında karşılaştığın her Müslümanı, senden üstün saymandır."
Ebû Yezîd de şöyle demiş:
"Kişi, halk arasında kendisinden daha kötü birinin var olduğunu sandığı sürece kibirlidir.' Kendisine:
"Peki insan ne zaman mütevâzı olur?" diye sorulmuş. Şöyle cevap vermiş:
"Nef*sine hiçbir makam, hal (değer) vermediği zaman. Her insanın tevazuu, Rabbini ve nefsini bilmesi ölçüsündedir." Yani Rabbinin sonsuz ululuğunu, nefsinin de küçüklüğünü bilen kişi, bu bilgisi ölçüsünde mütevâzı olur.
Şöyle denilmiş:
"Tevazu bütün insanlarda güzeldir ama özellikle zenginlerde daha güzeldir.
Kibir de bütün insanlarda çirkindir ama özellikle fakirlerde daha çirkindir."
Cüneyd:
"Tevazu, kanadı indirmek, yumuşak davranmaktır" demiş.
İbn Atâ:
"Tevazu', kimden çıkarsa çıksın, hakkı kabul etmektir. İzzet tevâzu'dadır. Onu kibirde arayan, ateşte su arayana benzer."
İbrâhîm ibn Şeybân da:
"Şeref tevâzu'da, izzet takvada, hürriyet kanâattedir" demiş.
Urve ibn ez-Zübeyr (r.a.) diyor ki:
"Ömer ibn el-Hattâb'ı, omuzunda bir kırba su ile gördüm.
- Ey mü'minlerin emîri, bu sana yakışmaz, dedim.
- Cemâat temsilcileri boyun eğerek huzuruma gelince içime bir böbürlenme duygusu düştü de onu kırmak istedim, dedi ve kırbayı, ensârlı bir kadının evine götürüp onun kabına boşalttı.
Ebû Hüreyre emir olmuştu. Sırtında odun demeti taşır:
"Emîre yol açın" derdi.
Bir kez Zeyd ibn Sabit hayvana binerken İbn Abbâs ona yaklaşıp üzengisini tutmak istedi. Zeyd:
- Ey Allah Elçisi'nin amcası oğlu, yavaş ol (ne yapıyorsun)? dedi. Abdullah:
- Bize, büyüklerimize böyle yapmamız emredildi, dedi, Zeyd:
- Elini ver, dedi.
Abdullah'ın, yeninden çıkardığı eli öpen Zeyd:
- Bize de Allah'ın Elçisi'nin ev halkına böyle yapmamız emredildi, dedi.
Hasan-ı Basrî, bazı çocukların yanından geçiyordu. Çocuklar, yanlarında bulunan ekmek parçasıyla Hasan-ı Basrî'yi ağırlamak istediler. Hasan indi, onlarla beraber kuru ekmeği yedi. Sonra onları evine götürüp yemek yedirdi, elbise giydirdi ve şöyle dedi:
- El onların elidir (üstünlük onlardadır). Onlar, yanlarında başka şey bulamadılar, buldukları ekmeği bana ikram ettiler. Biz ondan daha fazlasını buluyoruz (bizim de yanımızda bulunanı ikram etmemiz gerekir).
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Tevazu ahlâkını zıddı ile tanımak daha kolaydır. Kısaca tevazu kibirli olmamaktır. Kibir kendini beğenmek başkalarını küçük görmektir. Kendini beğenmek aslını bilmemekten kaynaklanır; aslını bilmemek cehalet ve gafletten ileri gelir. Aslını bilen haddini bilir; haddini bilen edepli olur. Bunun için velilerden Muhammed bin Vâsî k.s.oğlunun çalımlı ve kibirli bir şekilde yürüdüğünü görünce onu şöyle uyarmıştır:

“Oğlum sakın aslımızı unutma! İlk günlerinde annen bir cariye baban günahlara dalmış bir âsi sen de anne karnında bir cenin idin. Sonumuz ise soğuk ve sevimsiz bir cenaze olacaktır. Aradaki bu kibir ve kendini beğenme niye ki ?! ”

Demek ki tevazunun aslı marifettir. Marifet de Alemlerin Rabbi'ni tanımaktır. O'nu tanımak bütün hayır ve güzelliklerin anahtarıdır. Yüce ALLAH kendini insan ve kainat üzerindeki tecellileri ile tanıtmış; alemi azamet rahmet ve kudretini yansıtan bir ayna yapmıştır. Bu aynada her şey O'na ait bir tecelli bir ilim bir hikmet bir sevgi ve bir değer taşımaktadır. Bu tecelliyi seyretmek ilmi okumak hikmeti anlamak sevgiyi tatmak ve değerleri korumak için insan yaratılmıştır. Bunların hepsine birden marifet diyoruz.

Marifetin sonu muhabbettir. Muhabbetin bir sonu yoktur fakat onun her sevende kendini gösteren bir sonucu vardır. O da sevgiliye ait her şeyi sevmek ve ancak sevgilinin hoşnut olduğu şeyle sevinmektir.

İşte tevazu bu marifet ve muhabbettin sonucu oluşan bir haldir. Herkes marifeti kadar mütevazi muhabbeti kadar merhametli olur.

Tevazu kul olduğunu bilip Rabbi'nin mülkünde edeple yaşamaktır.

Tevazu Hakk'ın sevdiğini sevmek sevmediğini terk etmektir.

Tevazu Hakk'ın kullarına Hak için muhabbet ve hizmet etmektir.

Tevazu Haktan gelen her şeye gönül hoşluğu ile boyun eğip teslim olmaktır.

Hadis-i şerifte şöyle buyrulmu ştur: “Kim ALLAH için tevazu gösterirse ALLAH onu yüceltir. Kim de kendini beğenip kibir gösterirse ALLAH onu alçaltır.” (Müslim Tirmizî Dârimî)

Tevazu insanı yüceltir fakat ALLAH için olursa... ALLAH için olan tevazu yüksek bir ahlâk olur ve insana yücelik kazandırır. Bu da iki şekilde olur:

Birincisi tevazu Hak için olmalıdır. Tevazu alçak gönüllülük merhamet hürmet saygı sadelik nezaket incelik kibarlık şeklinde ortaya çıkar. Bütün bunlarda niyet önemlidir. İnsanlara gösteriş yağcılık korku maddi menfaat ve başka hesaplar için gösterilen tevazu izzet değil zillet sebebidir. Her çeşidiyle tevazu yüce ALLAH'ın rızası için olursa fayda verir kulu yüceltir sevdirir sevap kazandırır. Yoksa kula zarar verir ve onu alçaltır.

İkincisi tevazu kulları değil ALLAH'ı yüceltmek için olmalıdır. Kimde ne kıymet varsa ALLAH'tan geldiği bilinmelidir. Birisini severken şirke dü ş ülmemeli insana hürmet ederken ona tapmamalı köleyi efendi yerine koymamalı Rab ile kulu karıştırmamalıdır.

Marifet ve muhabbet sahibi kullar tevazu ahlâkıyla süslenerek yüce Rahman'ın dostu olmuşlardır. Bu ahlâkın pek çok yansıması vardır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Meyvelerle yüklü dallar, başlarını yere koyarlar. ~Sadî


A. Brayer’in “Neuf annees a Constantinople” isimli eserinin 1836 Paris tabının birinci cilt 198-199. sayfalarında Osmanlı Türklerinin tevazuu şöyle anlatılır:
“Müslüman Türkler arasında kibir ve gurur yok gibidir. Kur’an-ı kerimin en şiddetle nehyettiği temayüllerin biri de budur:
- Yeryüzünde sakın azametle yürüme, insanlardan nazarlarını gururla çevirme.
- Mütekebbir ve mağrur olandan Allahü teâlâ nefret eder.
- Hareketlerinde mütevazı ol, yavaş sesle konuş.
- Allahü teâlâ saygısızlardan nefret eder.
- Kibir cehaletten ileri gelir.
Âlim asla mağrur olmaz. Bir taraftan da mütemadiyen tevazu telkin edilir;
- Tevazu Cennet kapısının anahtarıdır.

- Tevazu saadetin süsüdür.
- Tevazu insana asalet verir.
- Hakiki hakim mütevazı olur.
- Herkese karşı daima alçak gönüllü ol.


İşte bundan dolayı Müslüman Türk’ün yürüyüşünde vakar ve ihtişam olmakla beraber, katiyen kibir ve azamet yoktur. Daima yavaş sesle konuşur, el ve kol hareketlerinde hiçbir zaman zorbalık taslayan bir eda sezilmez. Hizmetinde tatlılık ve kolaylık vardır. Yalnız bir şeyle; diniyle mağrurdur. Onun her emrini yerine getirmeyi borç bilir. Bütün dünyanın İslamiyet’i kabul etmesini ister. Bütün diğer dinlerin bir sürü bâtıllıkla ve müşriklikle lekelenmiş olduğuna kanidir.”
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah razı olsun üstadım...tevazu Allah
İçin olursa güzeldir derken,ne kadar doğru
Söylenmiş...emeğine sağlık....
 
Üst Alt