MURATS44
Özel Üye
TÜRK – AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE ERMENİ DİASPORASININ ROLÜ
Bir tebliğin dar sınırları içerisinde Ermeni diasporasının Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerini bozmaya yönelik faaliyetlerini inceleyecek değiliz. Bu nedenle burada özellikle Ermeni diasporasının en etkili olduğu yerlerden olan ABD’de Türkiye aleyhindeki faaliyetleri ve bunların Amerika ile ilişkilerimiz üzerine etkilerini ele almaya çalışacağız. Dönem olarak da kısıtlama yapmak mecburiyeti vardır ve biz 1880-1930 yılları arasındaki gelişmelerle yetineceğiz. Aslında o dönemde Osmanlı ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden sorunlar, günümüze de ışık tutmaktadır, çünkü diaspora Ermenilerinin Osmanlı hükümetinin önüne koyduğu problemler egemenliğinin kullanımı ile ilişkilidir. Avrupa Birliğine katılmaya çalıştığımız bu dönemde de insan hakları ve evrensel hukuk kurallarının iç hukuku üstün tutulması gerekliği konusundaki baskılar büyük ölçüde geçmişte yaşanan tecrübelerle örtüşmektedir. Bu yüzden Osmanlı hükümetlerinin diaspora Ermenilerinin tutumlarından ve kapitülasyonlar çerçevesinde değerlendirilen eylemleri bugünü anlamak için de iyi izlenmelidir.
Bilindiği gibi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ama özellikle 1900 yıllarda ABD’ye Ermeni göçü artırmış, resmi girişlere göre sadece 1899-1914arasında giriş yapanların sayısı 51,950’ye ulaşmıştır.(3) Bu göçlerle beraber Türk-Amerikan ilişkileri de yoğunlaşmıştır. Türkiye’den göç edenler ve çoğunluğu Ermeni olan bu insanlar, Türkiye’den tamamen kopmamışlardır, geçimlerini sağladıktan sonra geride kalan birikimlerini memleketlerindeki yakınlarına aktarmayı sorumluluk addetmişlerdir.
Sayıları gittikçe artan ve örgütlenen Ermeniler ile Amerika arasında bir köprü kurulmasına yol açmışlardır. Yaşadıkları yerlerde Türkiye ve Türkiye’deki sorunlara ilgisini kaybetmeyen diaspora Ermenileri, özellikle 1880-1890’lı yıllarda Osmanlı devletine karşı bağımsızlık savaşı veren akrabalarıyla dirsek temasında kalmışlardır. Hatta isyanların başlamasıyla birlikte Türkiye’deki örgütlenmeyi ve direnişi her şekilde desteklemişlerdir. Kısa zaman sonra da diaspora Ermenilerinin önderliğinde ve güdümündeki eylemler üzerinden Osmanlı hükümeti ile Ermeniler ve tabii ki Amerika Birleşik Devletleri karşı karşıya gelmişlerdir.(4) Çünkü göç eden ve ABD’de milliyetçi derneklerde faaliyetlere başlayan Ermeniler sık sık Türkiye’ye gelerek ( ya da gönderilerek ) eylemlere karışmışlar, hatta Osmanlı elebaşlığını yapmışlardır.(5)
Bu Durum Osmanlı yöneticilerinin dikkatlerinden kaçmamıştır. Soruna çözüm bulmak ve diaspora Ermenilerini eylemlerden alıkoymak için bazı önlemler alınması yoluna gidilmiştir. Öncelikle diaspora Ermenilerinin Türkiye’ye girişi önlemeye çalışılmış, Ermenilerin çıkışı, çıkarsa girişi yasaklanmıştır. İşte bu politika ya da iç güvenlik önlemi Türkiye ile ABD’yi tabiiyet sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır.(6) Zira Türkiye’den ABD’ye göç eden Ermeniler, burada kolaylıkla vatandaşlık hakkı alıyor ve Türkiye’ye dönüyorlardı. Türkiye’de ise genellikle Osmanlı tebaasından kaynaklanan haklarını kaybetmemek için bunu gizliyor ta bir suç işleyinceye kadar ortaya çıkarmıyorlardı. Bu öyle ara sıra görülen nadir bir durumda değildi. Tahminlere göre 70,000 civarında Amerikan vatandaşlığına geçen Osmanlı Ermenisi 1900-1914 yılları arasında Türkiye’ye giriş yapmıştı.(7)
1830 tarihli Osmanlı ABD antlaşmasının 4. maddesine göre-ki bu kapitülasyonlardan Amerika’yı da yararlandıran bir antlaşmadır. Amerikan vatandaşlığına geçen bir Ermeni Türkiye’ye döndüğünde Amerikanın himayesinde (protege) konumunda oluyordu. Yani Osmanlı kanunlarından muaf oluyordu. En azından ABD’nin antlaşmasının ilgili maddesini yorumu bu şekildeydi. Çünkü antlaşma metninin Türkçe orijinali ve İngilizce tercümesi arasında önemli farklar bulunmaktaydı. Bundan dolayı Osmanlı Devleti maddeyi yorumu çok farklıydı. Buna göre, göç eden, Ermeni döndüğünde hala Osmanlı Devletinin maddeyi yorumu çok farklıydı. Buna göre, göç eden Ermeni döndüğünde hala Osmanlı vatandaşı statüsündeydi ve mali, idari, hukuki uygulamalara tabiiydi. Antlaşmanın 4. maddesi ticari davaların işleyişini belirliyordu. Osmanlı Devletinin bu yorumu muhtelif kanun ve mevzuat hükümlerine dayandırılıyordu ama bu hükümlerin hiçbirisi ABD ile bir mutabakat şeklinde ele alınmadığından Amerika tarafından tanınmıyordu.(8)
Bu hukuki anlaşmazlık doğrusu Ermeniler tarafından çok iyi kullanılıyordu. Amerika da Amerikan vatandaşı, Türkiye’de tebaa gibi yaşıyor, ancak hukukla başları belaya girdiğinde protege statüsünde olduklarını iddia ediyorlardı. Hatta Amerikan vatandaşı olmayan Ermeniler bile protege belgesi alabiliyorlardı. Osmanlı Devleti adeta isyan başlatan, cinayet işleyen, suikasta katılan Ermenileri yargı önüne çıkartamaz olmuştu. Bu duruma son bir son vermek için 1860 yılında Osmanlı Devleti bütün himaye sahiplerinin 3 ay içerisinde ülkeyi terk etmelerini, bunu uymayanların Osmanlı tebaası olarak görüleceğini ilan etti. Bu yeni kanun hükmüne göre başka bir ülkenin vatandaşlığına giren bir Osmanlı tebaası hukukuna tabii olmaktan kurtulmuyordu. Böylece Osmanlı Devleti protege hakkının beslediği bataklığı kurutmayı ümit ediyordu. Halbuki, Osmanlı gayrimüslimleri aleyhlerine olan bu durumdan kurtulmak için başka ülkenin vatandaşlığına geçtiler ve kapitülasyonlardan yararlanarak Osmanlı topraklarında yaşamlarını sürdürdüler. Bu yöntem o kadar yaygınlaştı ki, kısa zaman “ülkedeki başka ülkelerin vatandaşları” “gerçek yabancıları” geçti.(9) Buna karşı 1869 yılında Osmanlı Devleti irade-i seniye olmadan başka ülkede vatandaşlığa geçmeyi yasakladı. İzin almadan vatandaşlıktan çıkanların ülkeye girdikleri zaman Osmanlı vatandaşı olarak muamele göreceklerini açıkladı.(10)
Bu durum Osmanlı Ermenilerinin en çok vatandaşlığa geçtikleri ülke olan ABD-Türkiye arasında hukuk anlayışından kaynaklanan sorunlara yol açtı. Çünkü ABD hukuku jus soli, Osmanlı hukuku ise juis sanguinin prensibine dayalı bir yoruma olanak veriyordu. Üstelik Osmanlı Ermenilerinin büyük bir kısmı ABD’ye vergiden harçtan, suçlardan veya askeri yükümlülüklerden kaçmak için geçiyordu. Aslında göç etmek isteyenlere 1890’li yılların sonlarında kadar her türlü kolaylığı sağlayan Osmanlı Devleti, bu tarihten sonra diasporanın yarattığı sorunlar yüzünden çıkışları izne bağladı. Özellikle daha önce suç işlemiş olanların çıkışına engel olamaya çalıştı. Bir süre sonra Ermeniler kaçak yollardan Amerika’ya göç etmeye başladılar ve irade talep etmediler. Böylece göç etseler bile Osmanlı hukukuna göre Osmanlı tebaasıydılar. Bu durumda bütün yükümlülükleri devam ediyordu. Halbuki Osmanlı Ermenileri aslında bu yükümlülüklerden kaçmak için göç ediyorlardı ve üstelikte iradeye gerek duymadan ABD vatandaşlığına geçebiliyorlardı. Çünkü bu uygulama ABD ile bir mutabakat sonucu başlatılmadığı için Amerikan kanunlarına göre geçersizdi. Dolaysıyla ABD pasaport dağıtmaya devam etti. Kolay vatandaşlık ve güçlü bir ülkeyi aralarına almak Ermenileri adeta celp ediyordu. İşte bu Ermeniler Osmanlı topraklarına döndüklerine iki ülkeyi karşı karşıya getiriyorlardı. Bir kısmı Taşnak, Hınçak veya adi suçlu olan bazı Ermeniler suç işlediklerinde gizledikleri ABD pasaportlarını gösteriyor ve konsolosların himayesini talep ediyorlardı. Osmanlı Devleti göre bunlar Osmanlı Tebaası, Amerika’ya göre Amerikan vatandaşı idiler. Amerika onları korumak, Osmanlı geri döndüklerinde yükümlülüklerini hatırlatmak istiyordu. Üstelik Ermeniler Amerika kanunlarına göre yakınlarını da ABD vatandaşlık haklarından yararlandırmak istiyorlardı.(11)
Bazı Ermeniler sırf vatandaş olma için özellikle de örgüt mensupları ABD’ye gidiyordu. Misyonerler de Osmanlı Ermenilerinin Amerikan vatandaşlığına geçmelerine destek oluyorlardı. Çünkü, misyonerlerin sadece eğitim vermek yada Ermenileri kendi mezheplerine geçmeye ikna etmek gibi bir misyonla değil, aynı zamanda “Hıristiyanları Türk yönetiminden kurtaracak kahramanlar” da yetiştiriyordu. Bu niyetlerini gizli ve açık olarak defalarca yazdıkları raporlarda dile getirdikleri biliniyordu. Ancak teslim etmek gerekir ki, Amerikan hükümeti misyonerlerin bu politikasını açıkça desteklemiyor, hatta Ermenilerin artan oranlarda vatandaşlık elde etmesinden duyduğu rahatsızlığını ifade etmekten kaçınmıyordu.(12) Zira, müfettişlerin yaptıkları soruşturmalar ortaya koymaktaydı ki, yakayı ele veren Ermenilerin büyük bir çoğunluğu ABD’ye dönme niyetinde değildi. Gerçekte bunlar Amerikan vatandaşlığını sadece araç olarak kullanıyorlardı. Pek çoğu Türkiye’de harçsız, vergisiz mülk sahibi olabilmek için Amerikan pasaportu alıyordu. Bazıları sırf tüccarlık gayesiyle, ama en tehlikelisi bazıları anarşist olarak işledikleri suçlardan kaçmak için Amerikan vatandaşı oluyordu. Durum çetin bir hal aldı. Öyle ki daha 1893 yılında başkan Başkan Cleveland yaptığı yıllık konuşmasında Osmanlı hükümetinin bu tip Ermeni vatandaşlarından şikayetini haklı bulduğunu söyledi. Çünkü o sıralarda New York’ta yayınlanan bazı Ermeni gazetelerinde açıkça Osmanlı Ermenilerini silahlı mücadeleye çağıran bildiriler yayınlıyordu. İşin ilginç yanı Amerika ile Osmanlı Devletinin 1830 antlaşmasının ilgili maddesinin farklı yorumlarından kaynaklanan duruma çağıran bildiriler yayınlıyordu. İşin ilginç yanı Amerika ile Osmanlı Devletinin suç işleyenleri mahkeme etme hakkını da saygı duyduğunu ilan ediyordu. Bu açıklama Ermenileri tedirgin etti ve yoğun bir propaganda faaliyetine girmelerine sebebiyet verdi. 1892 yılında Osmanlı hükümeti ABD elçisini 18 Ocak 1869 yılında çıkarılan Osmanlı Vatandaşlık Kanunu kabul etmeye çağırdı.(13) Bu kanunun beşinci maddesi daha önce de ifade ettiğimiz gibi, hiçbir Osmanlı vatandaşının, izinsiz başka bir ülkenin vatandaşlığına geçemeyeceğini hükme bağlıyordu. Orta-elçi Hirsch ise vatandaşlığa sahip olanları himaye etmeyi sürdüreceğini bildirdi.(14) 1898 yılında bir kez daha taraflar karşı karlıya geldiler. ABD, Osmanlı otoritelerinden izin almadan vatandaşlığa geçmenin kendileri açısından bir sakıncası olmadığını iddia etti. Hatırlatalım ki, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya, Rusya başta olmak üzere dönemin büyük Avrupa güçleri Osmanlı devletinin 1869 tarihli kanunu tanımışlar ve ona göre hareket etmekteydiler. Yani, Ermenilere Türkiye’de suç işledikleri takdirde himaye edilmeyeceklerini bildirdi. Bu ülkelerden Fransa, Hollanda, Belçika irade-i seniye olamadan vatandaşlık başvurusu yapanların taleplerini reddettiler. Dolaysıyla hukuksal ikilem ABD ile Türkiye arasında sorun olmaya devam etti. 1892 yılında Osmanlı hükümeti yeni bir karar aldı ve isteyenlerin bir daha geri dönmemek kaydıyla ülkeden ayrılabileceğini ve başka ülkelerin vatandaşlığına geçebileceğini bildirdi. Halbuki bu yanlış bir karardı, çünkü daha öncede belirttiğimiz gibi ABD ile pürüz çözülmemişti. Nitekim pek çok Osmanlı Ermenisi bu şartla ülkeden ayrıldı, ama pasaportla gizli ve açık yollardan geri döndü. ABD hükümeti, Osmanlı hükümetinin şartını hiçbir zaman tanımadığı için himaye siyasetini sürdürdü. Örneğin J.J. Arakelyan, 1892 yılında alınan karardan yararlanarak ABD’ye gitmiş ve aldığı vatandaşlıkla Türkiye’ye dönmüştü. Osmanlı kanunlarına göre geri döndüğü için hala Osmanlı tebaası idi. Bu yüzden Amerika bulunduğu sırada ödemediği vergiler kendisine tahakkuk ettirildi. Amerika’nın himaye etmesine ve ısrarla verginin adaletsiz olduğunu yetkililere bildirmesine rağmen vergi tahsil edildi.(15)
Daha da önemlisi terörist Ermenilerdi. Örneğin Guedjian Ocak 1895 tarihinde Halep’te bir Hınçak mensubu olarak son derece gizli belgelerle ve örgüt dokümanlarıyla ele geçirmişti. Mahkeme kendisine 101 yıl ceza verdi. ABD konsolosuna başvuran Guedjian kendisinin Amerikan vatandaşı olduğunu iddia ederek himaye talep etti. Halep Valisi(16) himayeye izin vermeyince konu merkeze intikal ettirildi ve sonuçta İstanbul’da konsolos huzurunda yargılanması kabul edildi.(17) Bu tür durumların iki ülke ilişkilerini kötü etkilemesi üzerine taraflara 1874 yılında aralarında yapılan görüşmeler sonunda kabul edilen fakat senatonun onaylamadığı madde üzerinde görüşmelere tekrar başladılar. Ancak 1899 yılında yapılan görüşmelerde bizzat II. Abdülhamit “Ermenilere himaye sağlayacak bir maddeyi asla onaylamayacağını” elçi Straus’a bildirince bir sonuç alınamadı.(18) 1900 yılında Amerika, Ermenilere ABD vatandaşlığı ile Türkiye’de himaye görmekte sorunlar yaşayabileceklerini bildirdi ve bunu pasaportlarına eklediği bir duyuru ile bildirmek zorunda kaldı. 1907 yılında Ermenilere Türkiye’ye döndükleri ve 2 yıldan fazla kaldıkları takdirde vatandaş olarak korunmaya sahip olamayacaklarını duyurdu. Eğer ilgili kişiler eskiden Türk tebaası statüsünde idiyse, bu süreni 5 yıl olduğu bildirildi. Bu uygulama diaspora Ermenilerinin tepkilerine ve protesto eylemlerine yol açtı. Ama ABD-Türkiye ile ilişkilerine önemli bir tehdit olan bir uygulamaya da son vermiş oldu.(19) Bu vatandaşlık ve himaye sorunu 1923 yılında Lozan Barış görüşmeleri sırasında da Türk-Amerikan heyetleri arasında görüşüldü ama bir sonuç alınamadı. Türk tarafının kapitülasyonları kaldırma konusundaki ısrarı Amerika’nın istediği tarzda bir uzlaşmaya olanak vermiyordu. Ama iki ülke arasında Lozan’da yapılan dostluk ve ticaret antlaşmasının imzalanmasına bu madde engel olmadı. Bununla birlikte, Ermeni diasporasının faaliyetleri imzalanan antlaşmanın Kongrede onaylanmasının engellemeyi başardı. Lozanda’da Ermeni dernekleri Türkiye ile Avrupa ve özellikle Amerika arasında bir anlaşmaya varılmaması için propaganda yürüttüler. Lozan’da gözlemci olarak bulunan Amerikan delegasyonu 6 Ağustos 1923 günü Türkiye ile bir dostluk antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmanın Türkiye’nin yararına olması Amerikan Ermeni derneklerini aleyhte örgütlenmeye yöneltti.(20) Yapılan antlaşma 3 Mayıs 1924 tarihine kadar Senatoya sunulmadı. Ermeni lobileri antlaşmayı reddeden ve kabulünde yayar görenler olarak ikiye bölündü. Genelde misyoner kuruluşları, yardım dernekleri ve Armenia Amerika Society antlaşmasının onanmasından Yana tavırlarını koydular.(21) Buna karşılık Gerard-Cardashian ikilisinin başını çektiği Committee for the Independence of Armenia reddi için saldırgan bir propaganda yürüttü.(22) Ermenistan kurulmasını tek amaç olarak gören bu grup American Committee Opposed to the Lausanne Treaty adıyla örgütleşti.(23) Antlaşmanın imzasından her hangi bir yarar ummadıklarından muhalefeti çok sertti. Nihayet senatoyu etkilemek için bu iki grubun mücadelesini maalesef red cephesi kazandı. Ama bu mücadele esnasında Türk milletini ve yeni Cumhuriyeti rencide eden sayısız makale, kitap, haber Amerika’da yayınlandı. Amerika’da yaygın olan “Korkunç Türk” imajı, aleyhteki derneklerin ekmeklerine yağ sürdü.(24) Karşı grubun siyaset ve kamuoyundaki etkisi o kadar büyük oldu ki, 1924 Başkanlık seçimlerine Türkiye ile yapılan antlaşma damgasını vurdu. Antlaşmayı onaylamanın Ermenileri satmak, onlara ihanet ile eşit olduğu propagandası zemin kazandı. Kiliseler, özellikle the Protestant Episcopal Church 110 bishobun imzaladığı bir bildiri ile Türkiye’yi ve Amerika’daki destekçilerini kınadı. Bu çıkışlar senatörleri ikilemede bıraktı. 18 Ocak 1927 yılında, Lozan’dan 4 yıl sonra ancak oylanabilen Lozan Antlaşmasının onayı geçerli çoğunluğu elde edemedi. Oylamada 34 ret 50 kabul çıktı ama bu yeterli yeterli çoğunluk olmadığı için ret demekti. Türk Amerikan ilişkileri Ermeni Diaspora faaliyetleri yüzünden bir yara daha aldı. Ama bizzat Başkan Türkiye’yi gücendirmemek için antlaşmasının onaylanmasını dilediğini bildiri ve sanki kabul edilmiş gibi ilişkilerin sürdürülmesini önerdi. Dışişleri bakanlığının girişimi sayesinde 17 Şubat 1927 tarihinde Türkiye ile düzenli diplomatik ilişki kuruldu. Onaylanmayan Lozan Antlaşması sanki onaylanmış gibi ilişkilerin temeline oturdu. (Öte yandan antlaşmaya taraf olan grup, başta Near East Relief olmak üzere savaş sırasında Türkiye’ye yönelik Ermeni propagandalarıyla ilgili çok enteresan gizli bilgileri açığa vurdular. Mesela NER, para toplayabilmek için Ermenilerin sürgünü ve katliamı konularında yanlış veya önyargılı raporlar ve haberler yayınladığını, dolayısıyla bu yüzden Türklere karşı cephe alınmasının haksız olduğunu duyurdu.)
Bu arada 28 Mayıs 1928 yılında Türkiye’nin çıkardığı vatandaşlık kanunu ki ülke arasında tabiiyet sorununu içinden çıkılmaz hale getirdi. Yeni kanun vatandaşlıktan çıkmayı izne bağlamakla kalmıyor, Türkiye’de doğanları şartsız vatandaş kabul ediyordu. Bu son uygulamaya karşı yoğun bir tepki ve muhalefet olması üzerine 9 Nisan 1929 yılında kanun değişikliği yapıldı ve Türkiye’de doğanların vatandaşlığı kişilerin isteğine ve meclisin onayına bırakıldı. Ancak Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinde 62 yıl süren sorun çözüme kavuşmadı.(25)
SUNUÇ
Bugün de Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren Ermeni dernek, enstitü ve kurumları bulundukları ülkelerin Türkiye’ye yönelik politikalarının tespitinde önemli rol oynamaktadırlar. Önemli bir oy potansiyeline sahip oldukları ülkelerde Türkiye’yi hedef alan politikalar izleyerek adayları desteklemektedirler. Bu sayede her yıl gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da sözde “soykırımın” tanınmasına yönelik girişimleri ile Türkiye’nin Ortadoğu ve Avrupa politikalarını etkisiz veya bağımlı hale getirmeye çalışmaktadırlar. Bugün Amerika’da 24’ün üzerinde eyalet kendi parlamentolarında sözde soykırımı tanımış ve buna müfredatında yer vermiştir. Demek ki Ermeni sorununu çözülmesi ve Türkiye için bir dış tehdit olmaktan çıkarılması için diaspora Ermenilerinin faaliyetlerinin de analiz edilmesi gerekir. Ancak bazılarının önerdiği gibi diaspora Ermenileri ile diyalog yoluyla çözüm bulmak iddia edildiği gibi kolay değildir. Bu bildire taraflar arasında diyalogun asgari şartları tahkik edilmeye çalışılacaktır. Öte yandan geçmişe Amerikanın himayesine girenlerin Osmanlı devletine yönelik tehditleri bugün de başka uluslar arası güçlerin himayesinde Türkiye Cumhuriyetine karşı sürmektedir.
* Prof. Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Trabzon
1. Ermenilerin Amerika’daki ilk faaliyetleri ve örgütlenmeleri hakkında bkz. Çağrı Erhan, Türk Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge Kitabevi, Ankara, 2001, s.306-18.
2. Bu örgütlerin kuruluşu hakkında bkz. Kamuran Gürün, Armenian File, London, 1983, s.120-26.
3. Robert Mirak, “Armenian Emigration to the United States to 1915”, Journal of Armenian Studies, I/1 (1975), s.5-39, burada özellikle s.21 vd.
4. Erhan, a.g.e., s. 313.NARA T-815, Jan. 16, 1894 ve NARA M-99/96, Apr.11, 1894 numaralı fikrofilimler tarafımızdan da incelenmiştir.
5. Bu dönem literatürünün ve Ermeni eylemlerinin en son değerlendirilmesi için bkz. Jeremy Salt, “The Narrative Gap in Ottoman Armenian History”, Middle Eastern Studies 39/1 (January 2003), s.19-36.
6. Tabiiyet sorunun ortaya çıkışı ve gelişimi için bkz. Leland J. Gordon, “The Turkish American Controversy over Nationality”, American Journal of İnternational Law, 25/4 (October 1931), s. 658-668. Ayrıca Erhan a.g.e., s. 226-34
7. Robert Mirak, Tarafından Göçmen ve İstatistik dairesi arşivlerinde yapılan çalışmalara göre bu yıllarda göç eden Ermeni Osmanlı vatandaşların sayısı 44.165’dir. Bu sayıya sınır dışı edilenler dahil değildir.
8. Antlaşma metinlerinin karşılaştırılması için bkz. Erhan a.g.e., s.205-207.
9. Erhan, a.g.e., s. 228’de belirtildiğine göre 1857-58 yıllarında sadece İstanbul’da yedi eski Osmanlı vatandaşına ve 49 Osmanlı veya başka ülke vatandaşına protege belgesi verilmiştir.
10. Gordon, a.g.m. 660-61.
11. Gordon, a.g.m., 662-64. (Correspondance from Consuls General, Letter from Consul General Heap to Minister Cox, dated aug.24,1886). Erhan, a.g.e., s.211-18’de uygulamadan doğan sorunları somut örneklerle ele almaktadır.
12. Erhan a.g.e. s. 228.
13. Papers Relating to Foreign relations of the United States, 1893, s.X ve aynı eser, 1894, s. 728 Krş: Gordon, a.g.m., s.662.
14. Bu tarihten sonra iki ülke arasında yürütülen görüşmelerin detayları için bkz. Erhan a.g.e.,s. 229-33,
15. Gordon, a.g.m. s.663
16. Bu olayda ihtimali sebebiyle vali görevden alınmıştır. Belgesi için bkz. Foreign Relations, 1895, Vol 3, 2. 1259-62.
17. Gordon, a.g.m., s.663.
18. Foreign Relations, 1899, s.770.
19. Gordon, a.g.m. s.666.
20. Bu konuda detaylı bir değerlendirme için bkz. Kemal Çiçek, “Amerikan Ermeni Derneklerinin Lozan Görüşmeleri Esnasındaki Faaliyetleri”, Lozan Sempozyumu Sunulan Bildiri (Basılacak)
21. National Archives an Research Foundation of America (NARA) 867.4016/921 8 Şubat 1923.
22. NARA 867.4016/817
23. Bildilerinin bir kopyası için bkz. NARA m365 R 7
24. Bu dönemin ve Ermenilerin izlediği bu politikaların bir değerlendirilmesi için bkz. Robert L. Daniel, “The Armenian Question and American-Turkish Relations, 1914-1927”, Mississippi Valley Historical Review, 46/2 (September, 1959), s.252-275.
25. Gordon, a.g.m., 668 vd.
Not: Bu makale Elazığ’da Fırat Üniversitesi’nde 16-17 Ekim 2003 tarihinde yapılan IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu Bildiriler kitabından alınmıştır.
Kemal Çiçek*
Bu tebliğimizde Ermeni diasporasının Türk-Amerikan ilişkilerinde etkisini ve Emeni sorununa katkısını birkaç örnek olaydan yola çıkarak değerlendirmeye çalışacağız. Ermeni Sorunun Türkiye için bir dış tehdit haline gelmesi ve uluslar arası ilişkilerimiz olumsuz olarak etkilemesi 19. yüzyılın sonlarından başlamaktadır. Bu sürecin başlamasında kuşkusuz Türkiye’den Amerika’ya göç eden Ermenilerin rolü bugüne Türkiye’de çok üzerinde durulmasam da büyük olmuştur. Çünkü henüz 1880 yıllarda sayıları 2000 civarında olmalarına rağmen diaspora Ermenileri Amerika Birleşik Devletlerinde örgütlenmeye, dernekleşmeye ve Türkiye aleyhine yoğun bir kulise başlamışlardır.(1) Hınçak ve Taşnak gibi gizli örgütlerinde bilindiği gibi Amerika’da şubeleri kurulmuştur.(2) Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki ilk isyancı Ermeniler de bunlar arasından çıkmıştır. Dolaysıyla Türkiye’nin dış güvenliğine yönelik faaliyetleri tartıştığımız bu sempozyum da, bu konunun tartışılması uygun olacaktır.
Bir tebliğin dar sınırları içerisinde Ermeni diasporasının Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerini bozmaya yönelik faaliyetlerini inceleyecek değiliz. Bu nedenle burada özellikle Ermeni diasporasının en etkili olduğu yerlerden olan ABD’de Türkiye aleyhindeki faaliyetleri ve bunların Amerika ile ilişkilerimiz üzerine etkilerini ele almaya çalışacağız. Dönem olarak da kısıtlama yapmak mecburiyeti vardır ve biz 1880-1930 yılları arasındaki gelişmelerle yetineceğiz. Aslında o dönemde Osmanlı ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden sorunlar, günümüze de ışık tutmaktadır, çünkü diaspora Ermenilerinin Osmanlı hükümetinin önüne koyduğu problemler egemenliğinin kullanımı ile ilişkilidir. Avrupa Birliğine katılmaya çalıştığımız bu dönemde de insan hakları ve evrensel hukuk kurallarının iç hukuku üstün tutulması gerekliği konusundaki baskılar büyük ölçüde geçmişte yaşanan tecrübelerle örtüşmektedir. Bu yüzden Osmanlı hükümetlerinin diaspora Ermenilerinin tutumlarından ve kapitülasyonlar çerçevesinde değerlendirilen eylemleri bugünü anlamak için de iyi izlenmelidir.
Bilindiği gibi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ama özellikle 1900 yıllarda ABD’ye Ermeni göçü artırmış, resmi girişlere göre sadece 1899-1914arasında giriş yapanların sayısı 51,950’ye ulaşmıştır.(3) Bu göçlerle beraber Türk-Amerikan ilişkileri de yoğunlaşmıştır. Türkiye’den göç edenler ve çoğunluğu Ermeni olan bu insanlar, Türkiye’den tamamen kopmamışlardır, geçimlerini sağladıktan sonra geride kalan birikimlerini memleketlerindeki yakınlarına aktarmayı sorumluluk addetmişlerdir.
Sayıları gittikçe artan ve örgütlenen Ermeniler ile Amerika arasında bir köprü kurulmasına yol açmışlardır. Yaşadıkları yerlerde Türkiye ve Türkiye’deki sorunlara ilgisini kaybetmeyen diaspora Ermenileri, özellikle 1880-1890’lı yıllarda Osmanlı devletine karşı bağımsızlık savaşı veren akrabalarıyla dirsek temasında kalmışlardır. Hatta isyanların başlamasıyla birlikte Türkiye’deki örgütlenmeyi ve direnişi her şekilde desteklemişlerdir. Kısa zaman sonra da diaspora Ermenilerinin önderliğinde ve güdümündeki eylemler üzerinden Osmanlı hükümeti ile Ermeniler ve tabii ki Amerika Birleşik Devletleri karşı karşıya gelmişlerdir.(4) Çünkü göç eden ve ABD’de milliyetçi derneklerde faaliyetlere başlayan Ermeniler sık sık Türkiye’ye gelerek ( ya da gönderilerek ) eylemlere karışmışlar, hatta Osmanlı elebaşlığını yapmışlardır.(5)
Bu Durum Osmanlı yöneticilerinin dikkatlerinden kaçmamıştır. Soruna çözüm bulmak ve diaspora Ermenilerini eylemlerden alıkoymak için bazı önlemler alınması yoluna gidilmiştir. Öncelikle diaspora Ermenilerinin Türkiye’ye girişi önlemeye çalışılmış, Ermenilerin çıkışı, çıkarsa girişi yasaklanmıştır. İşte bu politika ya da iç güvenlik önlemi Türkiye ile ABD’yi tabiiyet sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır.(6) Zira Türkiye’den ABD’ye göç eden Ermeniler, burada kolaylıkla vatandaşlık hakkı alıyor ve Türkiye’ye dönüyorlardı. Türkiye’de ise genellikle Osmanlı tebaasından kaynaklanan haklarını kaybetmemek için bunu gizliyor ta bir suç işleyinceye kadar ortaya çıkarmıyorlardı. Bu öyle ara sıra görülen nadir bir durumda değildi. Tahminlere göre 70,000 civarında Amerikan vatandaşlığına geçen Osmanlı Ermenisi 1900-1914 yılları arasında Türkiye’ye giriş yapmıştı.(7)
1830 tarihli Osmanlı ABD antlaşmasının 4. maddesine göre-ki bu kapitülasyonlardan Amerika’yı da yararlandıran bir antlaşmadır. Amerikan vatandaşlığına geçen bir Ermeni Türkiye’ye döndüğünde Amerikanın himayesinde (protege) konumunda oluyordu. Yani Osmanlı kanunlarından muaf oluyordu. En azından ABD’nin antlaşmasının ilgili maddesini yorumu bu şekildeydi. Çünkü antlaşma metninin Türkçe orijinali ve İngilizce tercümesi arasında önemli farklar bulunmaktaydı. Bundan dolayı Osmanlı Devleti maddeyi yorumu çok farklıydı. Buna göre, göç eden, Ermeni döndüğünde hala Osmanlı Devletinin maddeyi yorumu çok farklıydı. Buna göre, göç eden Ermeni döndüğünde hala Osmanlı vatandaşı statüsündeydi ve mali, idari, hukuki uygulamalara tabiiydi. Antlaşmanın 4. maddesi ticari davaların işleyişini belirliyordu. Osmanlı Devletinin bu yorumu muhtelif kanun ve mevzuat hükümlerine dayandırılıyordu ama bu hükümlerin hiçbirisi ABD ile bir mutabakat şeklinde ele alınmadığından Amerika tarafından tanınmıyordu.(8)
Bu hukuki anlaşmazlık doğrusu Ermeniler tarafından çok iyi kullanılıyordu. Amerika da Amerikan vatandaşı, Türkiye’de tebaa gibi yaşıyor, ancak hukukla başları belaya girdiğinde protege statüsünde olduklarını iddia ediyorlardı. Hatta Amerikan vatandaşı olmayan Ermeniler bile protege belgesi alabiliyorlardı. Osmanlı Devleti adeta isyan başlatan, cinayet işleyen, suikasta katılan Ermenileri yargı önüne çıkartamaz olmuştu. Bu duruma son bir son vermek için 1860 yılında Osmanlı Devleti bütün himaye sahiplerinin 3 ay içerisinde ülkeyi terk etmelerini, bunu uymayanların Osmanlı tebaası olarak görüleceğini ilan etti. Bu yeni kanun hükmüne göre başka bir ülkenin vatandaşlığına giren bir Osmanlı tebaası hukukuna tabii olmaktan kurtulmuyordu. Böylece Osmanlı Devleti protege hakkının beslediği bataklığı kurutmayı ümit ediyordu. Halbuki, Osmanlı gayrimüslimleri aleyhlerine olan bu durumdan kurtulmak için başka ülkenin vatandaşlığına geçtiler ve kapitülasyonlardan yararlanarak Osmanlı topraklarında yaşamlarını sürdürdüler. Bu yöntem o kadar yaygınlaştı ki, kısa zaman “ülkedeki başka ülkelerin vatandaşları” “gerçek yabancıları” geçti.(9) Buna karşı 1869 yılında Osmanlı Devleti irade-i seniye olmadan başka ülkede vatandaşlığa geçmeyi yasakladı. İzin almadan vatandaşlıktan çıkanların ülkeye girdikleri zaman Osmanlı vatandaşı olarak muamele göreceklerini açıkladı.(10)
Bu durum Osmanlı Ermenilerinin en çok vatandaşlığa geçtikleri ülke olan ABD-Türkiye arasında hukuk anlayışından kaynaklanan sorunlara yol açtı. Çünkü ABD hukuku jus soli, Osmanlı hukuku ise juis sanguinin prensibine dayalı bir yoruma olanak veriyordu. Üstelik Osmanlı Ermenilerinin büyük bir kısmı ABD’ye vergiden harçtan, suçlardan veya askeri yükümlülüklerden kaçmak için geçiyordu. Aslında göç etmek isteyenlere 1890’li yılların sonlarında kadar her türlü kolaylığı sağlayan Osmanlı Devleti, bu tarihten sonra diasporanın yarattığı sorunlar yüzünden çıkışları izne bağladı. Özellikle daha önce suç işlemiş olanların çıkışına engel olamaya çalıştı. Bir süre sonra Ermeniler kaçak yollardan Amerika’ya göç etmeye başladılar ve irade talep etmediler. Böylece göç etseler bile Osmanlı hukukuna göre Osmanlı tebaasıydılar. Bu durumda bütün yükümlülükleri devam ediyordu. Halbuki Osmanlı Ermenileri aslında bu yükümlülüklerden kaçmak için göç ediyorlardı ve üstelikte iradeye gerek duymadan ABD vatandaşlığına geçebiliyorlardı. Çünkü bu uygulama ABD ile bir mutabakat sonucu başlatılmadığı için Amerikan kanunlarına göre geçersizdi. Dolaysıyla ABD pasaport dağıtmaya devam etti. Kolay vatandaşlık ve güçlü bir ülkeyi aralarına almak Ermenileri adeta celp ediyordu. İşte bu Ermeniler Osmanlı topraklarına döndüklerine iki ülkeyi karşı karşıya getiriyorlardı. Bir kısmı Taşnak, Hınçak veya adi suçlu olan bazı Ermeniler suç işlediklerinde gizledikleri ABD pasaportlarını gösteriyor ve konsolosların himayesini talep ediyorlardı. Osmanlı Devleti göre bunlar Osmanlı Tebaası, Amerika’ya göre Amerikan vatandaşı idiler. Amerika onları korumak, Osmanlı geri döndüklerinde yükümlülüklerini hatırlatmak istiyordu. Üstelik Ermeniler Amerika kanunlarına göre yakınlarını da ABD vatandaşlık haklarından yararlandırmak istiyorlardı.(11)
Bazı Ermeniler sırf vatandaş olma için özellikle de örgüt mensupları ABD’ye gidiyordu. Misyonerler de Osmanlı Ermenilerinin Amerikan vatandaşlığına geçmelerine destek oluyorlardı. Çünkü, misyonerlerin sadece eğitim vermek yada Ermenileri kendi mezheplerine geçmeye ikna etmek gibi bir misyonla değil, aynı zamanda “Hıristiyanları Türk yönetiminden kurtaracak kahramanlar” da yetiştiriyordu. Bu niyetlerini gizli ve açık olarak defalarca yazdıkları raporlarda dile getirdikleri biliniyordu. Ancak teslim etmek gerekir ki, Amerikan hükümeti misyonerlerin bu politikasını açıkça desteklemiyor, hatta Ermenilerin artan oranlarda vatandaşlık elde etmesinden duyduğu rahatsızlığını ifade etmekten kaçınmıyordu.(12) Zira, müfettişlerin yaptıkları soruşturmalar ortaya koymaktaydı ki, yakayı ele veren Ermenilerin büyük bir çoğunluğu ABD’ye dönme niyetinde değildi. Gerçekte bunlar Amerikan vatandaşlığını sadece araç olarak kullanıyorlardı. Pek çoğu Türkiye’de harçsız, vergisiz mülk sahibi olabilmek için Amerikan pasaportu alıyordu. Bazıları sırf tüccarlık gayesiyle, ama en tehlikelisi bazıları anarşist olarak işledikleri suçlardan kaçmak için Amerikan vatandaşı oluyordu. Durum çetin bir hal aldı. Öyle ki daha 1893 yılında başkan Başkan Cleveland yaptığı yıllık konuşmasında Osmanlı hükümetinin bu tip Ermeni vatandaşlarından şikayetini haklı bulduğunu söyledi. Çünkü o sıralarda New York’ta yayınlanan bazı Ermeni gazetelerinde açıkça Osmanlı Ermenilerini silahlı mücadeleye çağıran bildiriler yayınlıyordu. İşin ilginç yanı Amerika ile Osmanlı Devletinin 1830 antlaşmasının ilgili maddesinin farklı yorumlarından kaynaklanan duruma çağıran bildiriler yayınlıyordu. İşin ilginç yanı Amerika ile Osmanlı Devletinin suç işleyenleri mahkeme etme hakkını da saygı duyduğunu ilan ediyordu. Bu açıklama Ermenileri tedirgin etti ve yoğun bir propaganda faaliyetine girmelerine sebebiyet verdi. 1892 yılında Osmanlı hükümeti ABD elçisini 18 Ocak 1869 yılında çıkarılan Osmanlı Vatandaşlık Kanunu kabul etmeye çağırdı.(13) Bu kanunun beşinci maddesi daha önce de ifade ettiğimiz gibi, hiçbir Osmanlı vatandaşının, izinsiz başka bir ülkenin vatandaşlığına geçemeyeceğini hükme bağlıyordu. Orta-elçi Hirsch ise vatandaşlığa sahip olanları himaye etmeyi sürdüreceğini bildirdi.(14) 1898 yılında bir kez daha taraflar karşı karlıya geldiler. ABD, Osmanlı otoritelerinden izin almadan vatandaşlığa geçmenin kendileri açısından bir sakıncası olmadığını iddia etti. Hatırlatalım ki, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya, Rusya başta olmak üzere dönemin büyük Avrupa güçleri Osmanlı devletinin 1869 tarihli kanunu tanımışlar ve ona göre hareket etmekteydiler. Yani, Ermenilere Türkiye’de suç işledikleri takdirde himaye edilmeyeceklerini bildirdi. Bu ülkelerden Fransa, Hollanda, Belçika irade-i seniye olamadan vatandaşlık başvurusu yapanların taleplerini reddettiler. Dolaysıyla hukuksal ikilem ABD ile Türkiye arasında sorun olmaya devam etti. 1892 yılında Osmanlı hükümeti yeni bir karar aldı ve isteyenlerin bir daha geri dönmemek kaydıyla ülkeden ayrılabileceğini ve başka ülkelerin vatandaşlığına geçebileceğini bildirdi. Halbuki bu yanlış bir karardı, çünkü daha öncede belirttiğimiz gibi ABD ile pürüz çözülmemişti. Nitekim pek çok Osmanlı Ermenisi bu şartla ülkeden ayrıldı, ama pasaportla gizli ve açık yollardan geri döndü. ABD hükümeti, Osmanlı hükümetinin şartını hiçbir zaman tanımadığı için himaye siyasetini sürdürdü. Örneğin J.J. Arakelyan, 1892 yılında alınan karardan yararlanarak ABD’ye gitmiş ve aldığı vatandaşlıkla Türkiye’ye dönmüştü. Osmanlı kanunlarına göre geri döndüğü için hala Osmanlı tebaası idi. Bu yüzden Amerika bulunduğu sırada ödemediği vergiler kendisine tahakkuk ettirildi. Amerika’nın himaye etmesine ve ısrarla verginin adaletsiz olduğunu yetkililere bildirmesine rağmen vergi tahsil edildi.(15)
Daha da önemlisi terörist Ermenilerdi. Örneğin Guedjian Ocak 1895 tarihinde Halep’te bir Hınçak mensubu olarak son derece gizli belgelerle ve örgüt dokümanlarıyla ele geçirmişti. Mahkeme kendisine 101 yıl ceza verdi. ABD konsolosuna başvuran Guedjian kendisinin Amerikan vatandaşı olduğunu iddia ederek himaye talep etti. Halep Valisi(16) himayeye izin vermeyince konu merkeze intikal ettirildi ve sonuçta İstanbul’da konsolos huzurunda yargılanması kabul edildi.(17) Bu tür durumların iki ülke ilişkilerini kötü etkilemesi üzerine taraflara 1874 yılında aralarında yapılan görüşmeler sonunda kabul edilen fakat senatonun onaylamadığı madde üzerinde görüşmelere tekrar başladılar. Ancak 1899 yılında yapılan görüşmelerde bizzat II. Abdülhamit “Ermenilere himaye sağlayacak bir maddeyi asla onaylamayacağını” elçi Straus’a bildirince bir sonuç alınamadı.(18) 1900 yılında Amerika, Ermenilere ABD vatandaşlığı ile Türkiye’de himaye görmekte sorunlar yaşayabileceklerini bildirdi ve bunu pasaportlarına eklediği bir duyuru ile bildirmek zorunda kaldı. 1907 yılında Ermenilere Türkiye’ye döndükleri ve 2 yıldan fazla kaldıkları takdirde vatandaş olarak korunmaya sahip olamayacaklarını duyurdu. Eğer ilgili kişiler eskiden Türk tebaası statüsünde idiyse, bu süreni 5 yıl olduğu bildirildi. Bu uygulama diaspora Ermenilerinin tepkilerine ve protesto eylemlerine yol açtı. Ama ABD-Türkiye ile ilişkilerine önemli bir tehdit olan bir uygulamaya da son vermiş oldu.(19) Bu vatandaşlık ve himaye sorunu 1923 yılında Lozan Barış görüşmeleri sırasında da Türk-Amerikan heyetleri arasında görüşüldü ama bir sonuç alınamadı. Türk tarafının kapitülasyonları kaldırma konusundaki ısrarı Amerika’nın istediği tarzda bir uzlaşmaya olanak vermiyordu. Ama iki ülke arasında Lozan’da yapılan dostluk ve ticaret antlaşmasının imzalanmasına bu madde engel olmadı. Bununla birlikte, Ermeni diasporasının faaliyetleri imzalanan antlaşmanın Kongrede onaylanmasının engellemeyi başardı. Lozanda’da Ermeni dernekleri Türkiye ile Avrupa ve özellikle Amerika arasında bir anlaşmaya varılmaması için propaganda yürüttüler. Lozan’da gözlemci olarak bulunan Amerikan delegasyonu 6 Ağustos 1923 günü Türkiye ile bir dostluk antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmanın Türkiye’nin yararına olması Amerikan Ermeni derneklerini aleyhte örgütlenmeye yöneltti.(20) Yapılan antlaşma 3 Mayıs 1924 tarihine kadar Senatoya sunulmadı. Ermeni lobileri antlaşmayı reddeden ve kabulünde yayar görenler olarak ikiye bölündü. Genelde misyoner kuruluşları, yardım dernekleri ve Armenia Amerika Society antlaşmasının onanmasından Yana tavırlarını koydular.(21) Buna karşılık Gerard-Cardashian ikilisinin başını çektiği Committee for the Independence of Armenia reddi için saldırgan bir propaganda yürüttü.(22) Ermenistan kurulmasını tek amaç olarak gören bu grup American Committee Opposed to the Lausanne Treaty adıyla örgütleşti.(23) Antlaşmanın imzasından her hangi bir yarar ummadıklarından muhalefeti çok sertti. Nihayet senatoyu etkilemek için bu iki grubun mücadelesini maalesef red cephesi kazandı. Ama bu mücadele esnasında Türk milletini ve yeni Cumhuriyeti rencide eden sayısız makale, kitap, haber Amerika’da yayınlandı. Amerika’da yaygın olan “Korkunç Türk” imajı, aleyhteki derneklerin ekmeklerine yağ sürdü.(24) Karşı grubun siyaset ve kamuoyundaki etkisi o kadar büyük oldu ki, 1924 Başkanlık seçimlerine Türkiye ile yapılan antlaşma damgasını vurdu. Antlaşmayı onaylamanın Ermenileri satmak, onlara ihanet ile eşit olduğu propagandası zemin kazandı. Kiliseler, özellikle the Protestant Episcopal Church 110 bishobun imzaladığı bir bildiri ile Türkiye’yi ve Amerika’daki destekçilerini kınadı. Bu çıkışlar senatörleri ikilemede bıraktı. 18 Ocak 1927 yılında, Lozan’dan 4 yıl sonra ancak oylanabilen Lozan Antlaşmasının onayı geçerli çoğunluğu elde edemedi. Oylamada 34 ret 50 kabul çıktı ama bu yeterli yeterli çoğunluk olmadığı için ret demekti. Türk Amerikan ilişkileri Ermeni Diaspora faaliyetleri yüzünden bir yara daha aldı. Ama bizzat Başkan Türkiye’yi gücendirmemek için antlaşmasının onaylanmasını dilediğini bildiri ve sanki kabul edilmiş gibi ilişkilerin sürdürülmesini önerdi. Dışişleri bakanlığının girişimi sayesinde 17 Şubat 1927 tarihinde Türkiye ile düzenli diplomatik ilişki kuruldu. Onaylanmayan Lozan Antlaşması sanki onaylanmış gibi ilişkilerin temeline oturdu. (Öte yandan antlaşmaya taraf olan grup, başta Near East Relief olmak üzere savaş sırasında Türkiye’ye yönelik Ermeni propagandalarıyla ilgili çok enteresan gizli bilgileri açığa vurdular. Mesela NER, para toplayabilmek için Ermenilerin sürgünü ve katliamı konularında yanlış veya önyargılı raporlar ve haberler yayınladığını, dolayısıyla bu yüzden Türklere karşı cephe alınmasının haksız olduğunu duyurdu.)
Bu arada 28 Mayıs 1928 yılında Türkiye’nin çıkardığı vatandaşlık kanunu ki ülke arasında tabiiyet sorununu içinden çıkılmaz hale getirdi. Yeni kanun vatandaşlıktan çıkmayı izne bağlamakla kalmıyor, Türkiye’de doğanları şartsız vatandaş kabul ediyordu. Bu son uygulamaya karşı yoğun bir tepki ve muhalefet olması üzerine 9 Nisan 1929 yılında kanun değişikliği yapıldı ve Türkiye’de doğanların vatandaşlığı kişilerin isteğine ve meclisin onayına bırakıldı. Ancak Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinde 62 yıl süren sorun çözüme kavuşmadı.(25)
SUNUÇ
Bugün de Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren Ermeni dernek, enstitü ve kurumları bulundukları ülkelerin Türkiye’ye yönelik politikalarının tespitinde önemli rol oynamaktadırlar. Önemli bir oy potansiyeline sahip oldukları ülkelerde Türkiye’yi hedef alan politikalar izleyerek adayları desteklemektedirler. Bu sayede her yıl gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da sözde “soykırımın” tanınmasına yönelik girişimleri ile Türkiye’nin Ortadoğu ve Avrupa politikalarını etkisiz veya bağımlı hale getirmeye çalışmaktadırlar. Bugün Amerika’da 24’ün üzerinde eyalet kendi parlamentolarında sözde soykırımı tanımış ve buna müfredatında yer vermiştir. Demek ki Ermeni sorununu çözülmesi ve Türkiye için bir dış tehdit olmaktan çıkarılması için diaspora Ermenilerinin faaliyetlerinin de analiz edilmesi gerekir. Ancak bazılarının önerdiği gibi diaspora Ermenileri ile diyalog yoluyla çözüm bulmak iddia edildiği gibi kolay değildir. Bu bildire taraflar arasında diyalogun asgari şartları tahkik edilmeye çalışılacaktır. Öte yandan geçmişe Amerikanın himayesine girenlerin Osmanlı devletine yönelik tehditleri bugün de başka uluslar arası güçlerin himayesinde Türkiye Cumhuriyetine karşı sürmektedir.
* Prof. Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Trabzon
1. Ermenilerin Amerika’daki ilk faaliyetleri ve örgütlenmeleri hakkında bkz. Çağrı Erhan, Türk Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge Kitabevi, Ankara, 2001, s.306-18.
2. Bu örgütlerin kuruluşu hakkında bkz. Kamuran Gürün, Armenian File, London, 1983, s.120-26.
3. Robert Mirak, “Armenian Emigration to the United States to 1915”, Journal of Armenian Studies, I/1 (1975), s.5-39, burada özellikle s.21 vd.
4. Erhan, a.g.e., s. 313.NARA T-815, Jan. 16, 1894 ve NARA M-99/96, Apr.11, 1894 numaralı fikrofilimler tarafımızdan da incelenmiştir.
5. Bu dönem literatürünün ve Ermeni eylemlerinin en son değerlendirilmesi için bkz. Jeremy Salt, “The Narrative Gap in Ottoman Armenian History”, Middle Eastern Studies 39/1 (January 2003), s.19-36.
6. Tabiiyet sorunun ortaya çıkışı ve gelişimi için bkz. Leland J. Gordon, “The Turkish American Controversy over Nationality”, American Journal of İnternational Law, 25/4 (October 1931), s. 658-668. Ayrıca Erhan a.g.e., s. 226-34
7. Robert Mirak, Tarafından Göçmen ve İstatistik dairesi arşivlerinde yapılan çalışmalara göre bu yıllarda göç eden Ermeni Osmanlı vatandaşların sayısı 44.165’dir. Bu sayıya sınır dışı edilenler dahil değildir.
8. Antlaşma metinlerinin karşılaştırılması için bkz. Erhan a.g.e., s.205-207.
9. Erhan, a.g.e., s. 228’de belirtildiğine göre 1857-58 yıllarında sadece İstanbul’da yedi eski Osmanlı vatandaşına ve 49 Osmanlı veya başka ülke vatandaşına protege belgesi verilmiştir.
10. Gordon, a.g.m. 660-61.
11. Gordon, a.g.m., 662-64. (Correspondance from Consuls General, Letter from Consul General Heap to Minister Cox, dated aug.24,1886). Erhan, a.g.e., s.211-18’de uygulamadan doğan sorunları somut örneklerle ele almaktadır.
12. Erhan a.g.e. s. 228.
13. Papers Relating to Foreign relations of the United States, 1893, s.X ve aynı eser, 1894, s. 728 Krş: Gordon, a.g.m., s.662.
14. Bu tarihten sonra iki ülke arasında yürütülen görüşmelerin detayları için bkz. Erhan a.g.e.,s. 229-33,
15. Gordon, a.g.m. s.663
16. Bu olayda ihtimali sebebiyle vali görevden alınmıştır. Belgesi için bkz. Foreign Relations, 1895, Vol 3, 2. 1259-62.
17. Gordon, a.g.m., s.663.
18. Foreign Relations, 1899, s.770.
19. Gordon, a.g.m. s.666.
20. Bu konuda detaylı bir değerlendirme için bkz. Kemal Çiçek, “Amerikan Ermeni Derneklerinin Lozan Görüşmeleri Esnasındaki Faaliyetleri”, Lozan Sempozyumu Sunulan Bildiri (Basılacak)
21. National Archives an Research Foundation of America (NARA) 867.4016/921 8 Şubat 1923.
22. NARA 867.4016/817
23. Bildilerinin bir kopyası için bkz. NARA m365 R 7
24. Bu dönemin ve Ermenilerin izlediği bu politikaların bir değerlendirilmesi için bkz. Robert L. Daniel, “The Armenian Question and American-Turkish Relations, 1914-1927”, Mississippi Valley Historical Review, 46/2 (September, 1959), s.252-275.
25. Gordon, a.g.m., 668 vd.
Not: Bu makale Elazığ’da Fırat Üniversitesi’nde 16-17 Ekim 2003 tarihinde yapılan IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu Bildiriler kitabından alınmıştır.