MURATS44
Özel Üye
Ankara’da 100’e yakın insanımızı katleden terör saldırısı, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız en büyük, en kanlı ve en iğrenç terör saldırısı!Şunu bilelim: Ankara’nın vurulması, Türkiye’nin vurulmasıdır; Türkiye’ye açıkça savaş ilanıdır!
Bu ürpertici terör saldırısının zamanlaması da oldukça manidar: Türkiye, Ak Parti iktidarları döneminde belki de en kritik, en tarihî seçimlere doğru giderken, seçimlere üç hafta kala, Türkiye’yi vurdular; ülkenin başkentini bile kana bulama alçaklığı göstermekten çekinmediler!
Bu terör saldırısını iyi okumak, bundan sonraki süreçte ülkemizi, bölgemizi ve dünyayı ne tür tehlikelerin beklediğini görebilmek ve bu tür saldırıları püskürtebilmek açısından çok önemli.
Önce şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor: Bu saldırı, Türkiye’yi dize getirmeyi ve bitirmeyi amaçlayan küresel bir saldırıdır! Küresel güçlerin, taşeron şebek-e-Ierini kullanarak gerçekleştirdikleri, bir taşla bir kaç kuş vurmayı amaçlayan büyük bir saldırı!
Küresel güçler, bu saldırıyla şunları gerçekleştirmek istiyorlar:
1-Kısa vadede: Türkiye’de seçimlerin yapılmasını engellemek, seçimler yapılsa bile seçimleri şâibeli hâle getirmek.
2-Orta vadede: Erdoğan’ı tasfiye etmek, Türkiye’yi koalisyonlara mahkûm ederek hem yönetilemez hâle getirmek hem de istedikleri şekilde kontrol edebilmek.
3-Uzun vadede: Türkiye’yi Balkanlaştırmak, Lübnan, Irak, Suriye gibi paramparça etmek.
Böylelikle, son kale Türkiye vurulmuş olacak, İslâm dünyasının toparlanması, gerçek bağımsızlığına kavuşması ve ortak bir medeniyet yolculuğuna çıkabilmesi imkânsızlaşacak!
Bu, sadece Türkiye için hatta sadece İslâm dünyası açısından değil, dünyanın geleceği açısından geri dönüşü imkânsız büyük bir felâket olur!
Biz henüz farkında bile değiliz ama Batılılar şu yakıcı gerçeği çok iyi biliyorlar: Bin yıldır, dünya tarihini Selçuklu ve Osmanlı’yla birlikte biz yaptık. Çin, Rusya, Hindistan, Latin Amerika, Afrika bitirildi: Her şeye rağmen İslâm dünyası dize getirilemedi ve İslâm’ın diriltici gücü bitirilemedi.
Eğer Türkiye dize getirilemez ve bitirilemezse, orta ve uzun vadede Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç hâline gelmesi, dün olduğu gibi yarın da İslâm dünyasını toparlayarak tarihin akışını değiştirmesi önlenemez!
Batılılar, bu hayatî gerçeği, bizim bedenen burada ama zihnen Batı’da yaşayan, o yüzden şizofren ve celladına âşık zavallı entelijansiyamızdan çok daha iyi biliyorlar!
Geleceğim nokta hayatî: Türkiye, yüz yıllık, tarihte tatil yapma macerasının sonuna geldi: Tam bir yol ayrımı bu.
Türkiye, ya medeniyet dinamikleriyle kuşanacak ve tarihi yapan bir aktör olarak büyük medeniyet yolculuğuna soyunacak.
Böylelikle medeniyet coğrafyamızda sömürgeci Batılıların haksız hegemonyalarına son verecek bir medeniyet fikrinin hayata geçirilmesi için önce çakıl taşlarını temizleyecek, sonra da muhkem yapıtaşlarını döşeyecek ve tarihin akışını değiştirecek uzun bir yolculuğa çıkacak…
Ya da medeniyet iddialarını filan unutmaya devam edecek ve tarih yapan bir aktör değil tarihte tatil yapan bir figüran olarak Batılıların kölesi olacak, sonunda leş kargalarının bu ülkeyi bize / İslâm’a mezar etmesini aslâ önleyemeyecek.
Bu ülkede iki taraf ülkenin geleceğini şekillendirme kavgası veriyor. Birinci taraf, Batılıların uydusu olarak kalacak seküler bir Türkiye için savaşıyor: Bunun için Batılılardan her türlü lojistik ve stratejik destek alıyor.
İkinci tarafsa, Türkiye’nin istiklal ve istikbali için yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkma ve tarihin yeniden yapıldığı bir zaman diliminde tarihi yapacak bir aktör olma mücadelesi veriyor.
Birinci taraf, yani sekülerler, tıpkı İnönü gibi “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada -elbette ki, figüran olarak- yerini alır,” diyor; ama o zaman ortada Türkiye kalır mı, diye düşünmüyor, düşünemiyor; çünkü zihinsel olarak seküler-köle zaten.
İkinci tarafsa, yeni bir dünya kurulacak, Türkiye yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu bir rol oynayacak, diyor.
Masal mı bu?
Bin yıllık dünya tarihini, yani tarihin yapıldığı üç kıtanın tarihini yapan birincil aktör olduğumuz gerçeği masalsa, bu da masaldır!
Elbette ki, bu iş kolay olmayacak. Ama zora talip olmazsak önümüzde tek seçenek kalacak: Önce bir süre daha Batılıların figüranı olmak ama sonra, tarihten silinip gitmek sonunda -Allah muhafaza.
Bu ürpertici terör saldırısının zamanlaması da oldukça manidar: Türkiye, Ak Parti iktidarları döneminde belki de en kritik, en tarihî seçimlere doğru giderken, seçimlere üç hafta kala, Türkiye’yi vurdular; ülkenin başkentini bile kana bulama alçaklığı göstermekten çekinmediler!
Bu terör saldırısını iyi okumak, bundan sonraki süreçte ülkemizi, bölgemizi ve dünyayı ne tür tehlikelerin beklediğini görebilmek ve bu tür saldırıları püskürtebilmek açısından çok önemli.
HEDEF: TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASI VE BİTİRİLMESİ!
Önce şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor: Bu saldırı, Türkiye’yi dize getirmeyi ve bitirmeyi amaçlayan küresel bir saldırıdır! Küresel güçlerin, taşeron şebek-e-Ierini kullanarak gerçekleştirdikleri, bir taşla bir kaç kuş vurmayı amaçlayan büyük bir saldırı!
Küresel güçler, bu saldırıyla şunları gerçekleştirmek istiyorlar:
1-Kısa vadede: Türkiye’de seçimlerin yapılmasını engellemek, seçimler yapılsa bile seçimleri şâibeli hâle getirmek.
2-Orta vadede: Erdoğan’ı tasfiye etmek, Türkiye’yi koalisyonlara mahkûm ederek hem yönetilemez hâle getirmek hem de istedikleri şekilde kontrol edebilmek.
3-Uzun vadede: Türkiye’yi Balkanlaştırmak, Lübnan, Irak, Suriye gibi paramparça etmek.
TÜRKİYE’NİN BİTİRİLMESİ, İNSANLIK İÇİN FELÂKET OLUR!
Böylelikle, son kale Türkiye vurulmuş olacak, İslâm dünyasının toparlanması, gerçek bağımsızlığına kavuşması ve ortak bir medeniyet yolculuğuna çıkabilmesi imkânsızlaşacak!
Bu, sadece Türkiye için hatta sadece İslâm dünyası açısından değil, dünyanın geleceği açısından geri dönüşü imkânsız büyük bir felâket olur!
Biz henüz farkında bile değiliz ama Batılılar şu yakıcı gerçeği çok iyi biliyorlar: Bin yıldır, dünya tarihini Selçuklu ve Osmanlı’yla birlikte biz yaptık. Çin, Rusya, Hindistan, Latin Amerika, Afrika bitirildi: Her şeye rağmen İslâm dünyası dize getirilemedi ve İslâm’ın diriltici gücü bitirilemedi.
Eğer Türkiye dize getirilemez ve bitirilemezse, orta ve uzun vadede Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç hâline gelmesi, dün olduğu gibi yarın da İslâm dünyasını toparlayarak tarihin akışını değiştirmesi önlenemez!
Batılılar, bu hayatî gerçeği, bizim bedenen burada ama zihnen Batı’da yaşayan, o yüzden şizofren ve celladına âşık zavallı entelijansiyamızdan çok daha iyi biliyorlar!
TARİHÎ BİR YOL AYRIMININ EŞİĞİNDEN GEÇİYORUZ!
Geleceğim nokta hayatî: Türkiye, yüz yıllık, tarihte tatil yapma macerasının sonuna geldi: Tam bir yol ayrımı bu.
Türkiye, ya medeniyet dinamikleriyle kuşanacak ve tarihi yapan bir aktör olarak büyük medeniyet yolculuğuna soyunacak.
Böylelikle medeniyet coğrafyamızda sömürgeci Batılıların haksız hegemonyalarına son verecek bir medeniyet fikrinin hayata geçirilmesi için önce çakıl taşlarını temizleyecek, sonra da muhkem yapıtaşlarını döşeyecek ve tarihin akışını değiştirecek uzun bir yolculuğa çıkacak…
Ya da medeniyet iddialarını filan unutmaya devam edecek ve tarih yapan bir aktör değil tarihte tatil yapan bir figüran olarak Batılıların kölesi olacak, sonunda leş kargalarının bu ülkeyi bize / İslâm’a mezar etmesini aslâ önleyemeyecek.
Bu ülkede iki taraf ülkenin geleceğini şekillendirme kavgası veriyor. Birinci taraf, Batılıların uydusu olarak kalacak seküler bir Türkiye için savaşıyor: Bunun için Batılılardan her türlü lojistik ve stratejik destek alıyor.
İkinci tarafsa, Türkiye’nin istiklal ve istikbali için yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkma ve tarihin yeniden yapıldığı bir zaman diliminde tarihi yapacak bir aktör olma mücadelesi veriyor.
Birinci taraf, yani sekülerler, tıpkı İnönü gibi “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada -elbette ki, figüran olarak- yerini alır,” diyor; ama o zaman ortada Türkiye kalır mı, diye düşünmüyor, düşünemiyor; çünkü zihinsel olarak seküler-köle zaten.
İkinci tarafsa, yeni bir dünya kurulacak, Türkiye yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu bir rol oynayacak, diyor.
Masal mı bu?
Bin yıllık dünya tarihini, yani tarihin yapıldığı üç kıtanın tarihini yapan birincil aktör olduğumuz gerçeği masalsa, bu da masaldır!
Elbette ki, bu iş kolay olmayacak. Ama zora talip olmazsak önümüzde tek seçenek kalacak: Önce bir süre daha Batılıların figüranı olmak ama sonra, tarihten silinip gitmek sonunda -Allah muhafaza.
DİKKAT
Sözün özü: Tarihî bir yol ayrımının eşiğindeyiz: İyi hazırlanırsak, tarihin akışını yine biz şekillendirebiliriz; yoksa yok olmaktan kurtulamayız -Allah korusun!