Yüce Allah zalim, cahil ve nankör insana Yüce kur’an’ın pek çok yerinde yemin ederek and vermiş, kendisi veya meleklerinin ağzından hitaben ahdini sayısız kez tekrarlamıştır. Yüce Kur’an-ı Kerim’in tamamının ve anlaşılarak okunması bu manada çok önemlidir çünkü üzerine yemin edilen, and verilen şey bu ahdin sahibi de dikkate alındığında farzdan çok öte bir emirdir.
Sure ve ayetlerin bütünü göz önüne alındığında bu andolsun ile başlayan ayetlerin Peygamberlerin sadık ve sıddık oluşlarıyla, tek Malikin Yüce Allah olduğuyla ve baş düşmanın İblis olduğuyla alakalı olduğu görünür. Keza yine cennet ve cehennem bahsindeki andolsun kelamları ahireti, hesap ve mizanı perçinler, Allah’ın sınırlarına uygun yaşamak mecburiyetini vurgular ve yapılan tasvirlerle insanlığın halen yaşamakta olduğu imansızlık ve tereddütlerin nasıl cezalandırılacağı anlatılır.
İlk ve en büyük ahid muhakkak Rabbimizin tek kudret, mülk ve irade sahibi olduğu, tek Yaratan olduğudur ki bunda kimsenin tereddütü yoktur. Ancak tereddüt ve isyan Yüce Allah’ın yanına, berisine, eş, ortak, yetkidar veya hissedar koymakla başlar ki bunun adı şirktir.
İblis meselesinin şirkle doğrudan bağıntısı ve İblise boyun eğen müşriklerin her şefaat ve rahmet kırıntısından mahrum olarak cehenneme gideceği gerçeği ahidlerin neredeyse en önemlisidir. Çünkü bunun kabulü din adına ifade edilen tüm hakikatin de inkarı manasınadır ve bu yüzden vebali çok ağırdır. Ayete göz atıp devam edelim;
Görüldüğü üzere İblisin ahdi imanı zayıf veya imansız kulları, ‘salih kullar hariç olmak üzere’ kandırmak üzerinedir. Bu tevhidin en büyük nirengilerindendir ki imanlı kullar üzerinde iblisin sultası yoktur, olmayacaktır. Tersine düşünürsek iblise boyun eğenlerin imanı zayıftır veya yoktur.
Yüce Rabbimiz İblise süre vererek hem sınavı çetin kılmış, hem hakka va adelete olan saysısını ortaya koymuş hem de herşeye rağmen büyüklüğünü ve affediciliğini göstererek tek Yaratan olduğunu ispat etmiştir. İblis ise yaratıldığı, insanın yaratılışına gözüyle tanık olduğu, kainatın var edilişini izlediği halde inkarını sürdürmüş ve kibirle karışık nankörlüğünü cahillikle süsleyerek cehennemliklerden olurken insanları da peşinden sürüklemeye ve kandırmaya yemin etmiştir.
Ahiretin hak ve helal olduğu dikkate alındığında ise gidilecek iki yer vardır ki buna hak kazanma yeri bu dünyadaki yaşamdır. Lakin dikkat edilecek en önemli nokta Rabbimizin tıka basa doldurmaya ahdettiği cehenneme karşılık, cennetin doldurulmasıyla alakalı bir ahdin bulunmamasıdır.
Sonraki ayetlerde ezeli gören, akibeti bilen Allah’ın cehennemin dolduğuna tanıklık edişi ise yukarıdaki ahdin gerçekleşeceğine ve maalesef insan denen varlıkların pek çoğunun cehenneme gideceğinin ispatıdır. Yüce Allah’tan daha doğru sözlü kimse olamayacağına göre de bize düşen sadece inanıp iman etmektir. Buradan kaç kişi, ne zaman cennetlere geçer veya geçebilir mi bunu bilemeyiz lakin bildiğimiz şudur ki Yüce Allah ahid verdiği, and içtiği emirlerinde haklıdır, sabittir ve katidir.
“Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.” (Hud 11/118,119) Bu ahdin öteki yanında ise imanlı kalplerin bunu yaşamlarına yansıtmaları ile gidecekelri yer olan cennetlere dair de Yüce Allah’ın ahdi vardır ve diğer ayetlerle birlikte ele alındığında da bu cennetlik kulların her türlü yorgunluk, eziyet, acı ve korkudan muaf olacakalrı ifade edilmektedir. Yani cehennemlik İblis ordusu ve imansızlar güruhuna tam ters olarak imanlı kulların akibeti inşallah cennetler olacaktır.
En büyük gösterge ve ispat durumunda olan iman bahsi bu nedenle çok önemlidir. Burada; ahlak, ibadet, dua, şükür, tevekkül, zekat, hac, namaz bahsinden çok önce belki de ilk olarak imandan dem vurulmuş olması ise bir kere daha imansız ibadet ve amel olamayacağının da aynı zamanda ispatıdır.
Yüce Allah dinine, sistemine, yarattıkların, emir ve yasaklarına, ayet ve surelerine, nimet ve rızıklarına elbet sahip çıkacak ve bolca, karşılıksız olarak verdiği bu nimetlerin hepsinden hak ve adil olarak elbet hesap soracaktır.
Kul, mahşerde önce tüm mahlukat ve insanlarla helalleşecek ve daha sonra defterinin durumuna göre huzurda akibetini dinleyecektir. Küçük kusur ve günahlardan yana Rabbimizin rahmetine sığınmayı arzu ederiz. Hatta büyük günahlardan bile amel ve ibadetlerimizle kurtulmayı umarız. Lakin hepimiz biliriz ki affedilmeyecek tek suç olan Şirk, iblisin ahdiyle doğrudan alakalıdır ve Allah’ın razı olmadığı kullar için kimseler ve asla şefaat dilenemez. Dahası kimse kimsenin günahını da üstlenemez ve Allah affeder diyen şeytan sadece aldatmaktadır. Oysa Rabbimizin en büyük ihtarlarından birisi şudur;
Akıl, ruh ve şuurun insana bahşedilmesindeki hikmet burada gizlidir. Dua ve şükür edelim ki sınava tabiyiz. Yoksa hiçbir zaman cennetlere gidebilme imkanımız olmazdı. Dua ve şükür edelim ki bu ümmete ve dine tabiyiz. Yine dua ve şükür edelim ki ayetler alenen ve hak olarak güzel ve çirkini örnekleriyle anlatmış. O halde bize düşen doğru yoldan ve adaletten, hak ve dürüst olandan ayrılmamaktır. Hele ki iman bahsindeki tereddüt kırıntıları bile bizi en tehlikeli dehlizlere yuvarlayabilecekken tevhidin, imanın bekçileri ve yılmaz savunucuları olalım. Aksi takdirde ağzına kadar dolacağı kesin olan cehennemdekilerden biri de muhakkak bizler olacağız.
Rabbim kullarını tevhid nurundan, imandan, Kur’an’dan ve İslam’dan ayırmasın, iman versin, nefislerimizi temizlesin, günahlarımızı bağışlasın, bizi iyilerle aynı deftere yazsın ve bizleri razı olduğu kullarından eylesin. Amin!
Sure ve ayetlerin bütünü göz önüne alındığında bu andolsun ile başlayan ayetlerin Peygamberlerin sadık ve sıddık oluşlarıyla, tek Malikin Yüce Allah olduğuyla ve baş düşmanın İblis olduğuyla alakalı olduğu görünür. Keza yine cennet ve cehennem bahsindeki andolsun kelamları ahireti, hesap ve mizanı perçinler, Allah’ın sınırlarına uygun yaşamak mecburiyetini vurgular ve yapılan tasvirlerle insanlığın halen yaşamakta olduğu imansızlık ve tereddütlerin nasıl cezalandırılacağı anlatılır.
İlk ve en büyük ahid muhakkak Rabbimizin tek kudret, mülk ve irade sahibi olduğu, tek Yaratan olduğudur ki bunda kimsenin tereddütü yoktur. Ancak tereddüt ve isyan Yüce Allah’ın yanına, berisine, eş, ortak, yetkidar veya hissedar koymakla başlar ki bunun adı şirktir.
İblis meselesinin şirkle doğrudan bağıntısı ve İblise boyun eğen müşriklerin her şefaat ve rahmet kırıntısından mahrum olarak cehenneme gideceği gerçeği ahidlerin neredeyse en önemlisidir. Çünkü bunun kabulü din adına ifade edilen tüm hakikatin de inkarı manasınadır ve bu yüzden vebali çok ağırdır. Ayete göz atıp devam edelim;
AYET-İ KERiME
“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun. Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.” İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum: “Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.” (Sad 38/71-85)
Yüce Rabbimiz İblise süre vererek hem sınavı çetin kılmış, hem hakka va adelete olan saysısını ortaya koymuş hem de herşeye rağmen büyüklüğünü ve affediciliğini göstererek tek Yaratan olduğunu ispat etmiştir. İblis ise yaratıldığı, insanın yaratılışına gözüyle tanık olduğu, kainatın var edilişini izlediği halde inkarını sürdürmüş ve kibirle karışık nankörlüğünü cahillikle süsleyerek cehennemliklerden olurken insanları da peşinden sürüklemeye ve kandırmaya yemin etmiştir.
Ahiretin hak ve helal olduğu dikkate alındığında ise gidilecek iki yer vardır ki buna hak kazanma yeri bu dünyadaki yaşamdır. Lakin dikkat edilecek en önemli nokta Rabbimizin tıka basa doldurmaya ahdettiği cehenneme karşılık, cennetin doldurulmasıyla alakalı bir ahdin bulunmamasıdır.
AYET-İ KERiME
“Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir.” (Secde 32/13)
“Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.” (Hud 11/118,119) Bu ahdin öteki yanında ise imanlı kalplerin bunu yaşamlarına yansıtmaları ile gidecekelri yer olan cennetlere dair de Yüce Allah’ın ahdi vardır ve diğer ayetlerle birlikte ele alındığında da bu cennetlik kulların her türlü yorgunluk, eziyet, acı ve korkudan muaf olacakalrı ifade edilmektedir. Yani cehennemlik İblis ordusu ve imansızlar güruhuna tam ters olarak imanlı kulların akibeti inşallah cennetler olacaktır.
AYET-İ KERiME
“İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?” (Nisa 4/122)
En büyük gösterge ve ispat durumunda olan iman bahsi bu nedenle çok önemlidir. Burada; ahlak, ibadet, dua, şükür, tevekkül, zekat, hac, namaz bahsinden çok önce belki de ilk olarak imandan dem vurulmuş olması ise bir kere daha imansız ibadet ve amel olamayacağının da aynı zamanda ispatıdır.
Yüce Allah dinine, sistemine, yarattıkların, emir ve yasaklarına, ayet ve surelerine, nimet ve rızıklarına elbet sahip çıkacak ve bolca, karşılıksız olarak verdiği bu nimetlerin hepsinden hak ve adil olarak elbet hesap soracaktır.
Kul, mahşerde önce tüm mahlukat ve insanlarla helalleşecek ve daha sonra defterinin durumuna göre huzurda akibetini dinleyecektir. Küçük kusur ve günahlardan yana Rabbimizin rahmetine sığınmayı arzu ederiz. Hatta büyük günahlardan bile amel ve ibadetlerimizle kurtulmayı umarız. Lakin hepimiz biliriz ki affedilmeyecek tek suç olan Şirk, iblisin ahdiyle doğrudan alakalıdır ve Allah’ın razı olmadığı kullar için kimseler ve asla şefaat dilenemez. Dahası kimse kimsenin günahını da üstlenemez ve Allah affeder diyen şeytan sadece aldatmaktadır. Oysa Rabbimizin en büyük ihtarlarından birisi şudur;
AYET-İ KERiME
“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Fatır 35/5)
Rabbim kullarını tevhid nurundan, imandan, Kur’an’dan ve İslam’dan ayırmasın, iman versin, nefislerimizi temizlesin, günahlarımızı bağışlasın, bizi iyilerle aynı deftere yazsın ve bizleri razı olduğu kullarından eylesin. Amin!