NiHaL
Aktif Üyemiz
YÜce Allah’in: “oruÇ Benİm İÇİndİr!” SÖzÜnÜn Manasi
bu sözün manası ile ilgilisöylenenlerden en güzel iki tanesi şöylerdir:
1) Oruç, hem nefsin isteklerini hem de yaratılışta insan benliğine yerleştirilmiş istekleri terk etmektir. Bunu da sırf Allah için yapmaktır. Oruç dışında her hangi bir ibadette böyle bir şey yoktur. Mesela kişi hacda ihramlı iken cinsel ilişkiye giremez ve koku sürünmek gibi cinsel ilişkiye yönlendirecek işleri yapamaz. Ama bunların dışında yeme, içme gibi diğer isteklerini yapabilir. Aynı şey itikafta bulunan biri için de geçerlidir.
Namazda bu fiillerin hepsini yapmak her ne kadar da yasak olsa, onun vakti oruç gibi uzun değildir. Hatta kişinin yemek hazırken namaza durması dahi tavsiye edilmemiştir.
Özellikle sıcakta oruç tutmak imanın hasletlerinden biridir. Resul-i Ekrem (sav) sefer ayında; aşırı derece sıcakta oruç tutardı. Konuyla ilgili olarak Ebu Derda (r.a) şöyle demektedir: “Biz Resul-i Ekrem (sav) ile birlikte Ramazan ayında sefere çıkmıştık. Her birimiz sıcaktan dolayı elimizi başımızın üstüne koyuyorduk. Resul-i Ekrem (sav) ve Abdullah b. Revaha (r.a) hariç aramızda oruç tutan yoktu.” (Buhari,Savm,No:1945; Müslim,Sıyam,No:1122,108,109.)
Nefsin isteği galeyana gelir, istediği şeyi yapmaya kişinin durumu müsait olur, Allah’tan başka kimsenin görmediği bir yerde o şeyi sırf Allah için terk ederse bu, o kişinin imanının sıhhatine bir delildir. Muhakkak ki oruçlu olan kişi de, kendisinin bir Rabbi olduğunu ve O’nun kendisini kimsenin olmadığı yerde de gördüğünü biliyor. Kimsenin olmadığı bir yerde nefsinin o şeylere karşı meyilli yaratılmasına rağmen sırf Allah için o şeylerden yüz çeviriyor, Rabbine itaat ediyor, emrine yapışıyor ve yasakladığı şeylerden kaçıyor. Yüce Allah da mükafat olarak: “ Oruç benim içindir. Onun mükafatı benim katımdadır.” buyuruyor.
Oruçlu olan mümin, Rabbinin rızasının şehvetleri terk etmekte olduğunu bilir ve Mevla’nın rızasını, kendi hevasının önüne alır. Allah için lezzetleri terk etmek onun için bir sevinç kaynağı olur. Bu nedenle müminlerin geneli, özürsüz olarak, zorlansa bile orucunu bozmaz. Çünkü müminlerin, Allah’ın istemediği işleri istememesi, onların imanın sağlam olduğunun bir delilidir. Mümin, Rabbinin razı olduğu işlerden zevk alır, her ne kadar nefsi o şeyleri istemese bile. Rabbinin razı olmadığı şeyleri işlemekle de üzülür, acı duyar.
2) Oruç Allah ile kul arasında bir sırdır, onu kimse bilmez. Çünkü oruç kalben yapılan bir niyettir ve yasak olan ama nefsin istediği şeylerden uzak durmaktır. Bu nedenle: “Görevli melekler, orucun sevabını yazamaz!” denmiştir. Yüce Allah da kulların gizli hayırlar işlemesinden çok hoşnut olur. Yüce Allah’a karşı muhabbeti fazla olan müminler de amelin gizli olanını yapmaktan hoşlanırlar. Hatta muhabbet ehli müminlerden bazıları, görevli meleklerin yazamadığı, bilmediği amelleri işlemeyi severler, tercih ederler. Muhabbet ehli müminlerden biri, yaptığı amelin açığa çıkması sonucu: “Hayat Allah ile benim aramdaki sırlar ile güzeldi.” demiş, Yüce Allah’a ruhunu alması için dua etmiş ve oracıkta vefat etmiştir.
bu sözün manası ile ilgilisöylenenlerden en güzel iki tanesi şöylerdir:
1) Oruç, hem nefsin isteklerini hem de yaratılışta insan benliğine yerleştirilmiş istekleri terk etmektir. Bunu da sırf Allah için yapmaktır. Oruç dışında her hangi bir ibadette böyle bir şey yoktur. Mesela kişi hacda ihramlı iken cinsel ilişkiye giremez ve koku sürünmek gibi cinsel ilişkiye yönlendirecek işleri yapamaz. Ama bunların dışında yeme, içme gibi diğer isteklerini yapabilir. Aynı şey itikafta bulunan biri için de geçerlidir.
Namazda bu fiillerin hepsini yapmak her ne kadar da yasak olsa, onun vakti oruç gibi uzun değildir. Hatta kişinin yemek hazırken namaza durması dahi tavsiye edilmemiştir.
Özellikle sıcakta oruç tutmak imanın hasletlerinden biridir. Resul-i Ekrem (sav) sefer ayında; aşırı derece sıcakta oruç tutardı. Konuyla ilgili olarak Ebu Derda (r.a) şöyle demektedir: “Biz Resul-i Ekrem (sav) ile birlikte Ramazan ayında sefere çıkmıştık. Her birimiz sıcaktan dolayı elimizi başımızın üstüne koyuyorduk. Resul-i Ekrem (sav) ve Abdullah b. Revaha (r.a) hariç aramızda oruç tutan yoktu.” (Buhari,Savm,No:1945; Müslim,Sıyam,No:1122,108,109.)
Nefsin isteği galeyana gelir, istediği şeyi yapmaya kişinin durumu müsait olur, Allah’tan başka kimsenin görmediği bir yerde o şeyi sırf Allah için terk ederse bu, o kişinin imanının sıhhatine bir delildir. Muhakkak ki oruçlu olan kişi de, kendisinin bir Rabbi olduğunu ve O’nun kendisini kimsenin olmadığı yerde de gördüğünü biliyor. Kimsenin olmadığı bir yerde nefsinin o şeylere karşı meyilli yaratılmasına rağmen sırf Allah için o şeylerden yüz çeviriyor, Rabbine itaat ediyor, emrine yapışıyor ve yasakladığı şeylerden kaçıyor. Yüce Allah da mükafat olarak: “ Oruç benim içindir. Onun mükafatı benim katımdadır.” buyuruyor.
Oruçlu olan mümin, Rabbinin rızasının şehvetleri terk etmekte olduğunu bilir ve Mevla’nın rızasını, kendi hevasının önüne alır. Allah için lezzetleri terk etmek onun için bir sevinç kaynağı olur. Bu nedenle müminlerin geneli, özürsüz olarak, zorlansa bile orucunu bozmaz. Çünkü müminlerin, Allah’ın istemediği işleri istememesi, onların imanın sağlam olduğunun bir delilidir. Mümin, Rabbinin razı olduğu işlerden zevk alır, her ne kadar nefsi o şeyleri istemese bile. Rabbinin razı olmadığı şeyleri işlemekle de üzülür, acı duyar.
2) Oruç Allah ile kul arasında bir sırdır, onu kimse bilmez. Çünkü oruç kalben yapılan bir niyettir ve yasak olan ama nefsin istediği şeylerden uzak durmaktır. Bu nedenle: “Görevli melekler, orucun sevabını yazamaz!” denmiştir. Yüce Allah da kulların gizli hayırlar işlemesinden çok hoşnut olur. Yüce Allah’a karşı muhabbeti fazla olan müminler de amelin gizli olanını yapmaktan hoşlanırlar. Hatta muhabbet ehli müminlerden bazıları, görevli meleklerin yazamadığı, bilmediği amelleri işlemeyi severler, tercih ederler. Muhabbet ehli müminlerden biri, yaptığı amelin açığa çıkması sonucu: “Hayat Allah ile benim aramdaki sırlar ile güzeldi.” demiş, Yüce Allah’a ruhunu alması için dua etmiş ve oracıkta vefat etmiştir.