Küfür cephesinin tüm gayret ve çabalarına rağmen bugün insanlık tek yaratıcı Allah fikrinde buluşabilmiş, bazı bilim dışı inkar ve sapmalar hariç Peygamberlerin tamamının da ilahi nübüvvete nail olduğunu kabul etmiş haldedir. İnkar cephesinin önde gelenleri de Allah’ı inkar etmekten ziyade çareyi, O’nun yanıbaşına birşeyleri veya birilerini koymakta bulabilmiştir.
Yüce Allah elbette hiçbirşey yokken var olan, her şey çiftken O tek olan, herşeyi bilen ve duyan, zaman öncesini de sonrasını da bilendir. O’nun ayetleri kitaplarında, kainatında, bedenimizde, velhasıl herzaman ve her yerdedir. Lakin bazı kalpler bu ayetleri görmekten aciz veya üşengeçtir ki yazımızın asıl gayesi de bu hedef kitlenin inancını tazelemek arzusudur.
Kısaca ve derine inmeden bunlara göz atalım.
En başta kusursuz bir yaratılış sonsuz bir güç ve ilim gerektirir ki bu en büyük delillerdendir.
Doğum ve ölüm, insandan tabiattaki canlılara kadar uzanan yelpazede Yaratıcı’nın en büyük delillerindendir ki bizlere bu hayatın geçici ve bir maksat için yaratıldığını, bir Yaratan bulunduğunu, bir ilahi ilim ve kudretin var olduğunu anlatır. Doğum ve ölümdeki adalet ve düzen ise tüm bunların bir elden idare edildiğinin işaretidir. Bedenlerdeki intizam ve benzerlik ama öte yandan milyarlarcası var olduğu halde hepsinin birbirinden görünüş olarak farklı yaratılmış olması O Yaratan’ın kudret, ilim ve eşsizliğinin delilidir. Boy, kulak, göz, kaş yapıları ve esteik açıları sabit tutularak, fonksiyonlarına zarar verilmeden, renk, ebat ve hafif dokunuşlarla milyarlarca tür çıkarabilmek O tek olan Yaratıcı’dan başkasınca mümkün olamayacak kadar harika ve kusursuzdur. Bitkiden, arıya, insandan, toprağa kadar her canlının doğuyor ve ölüyor olması ayetlerin en güçlülerindendir.
Kainatın kendisi, sayısı, derinliği, muhteşem manzarası, yıldız ve gezegenlerin ahenk ve uyumuyla bir başka ayet ve delildir ki bu düzende bir tek rastlantı, tesadüf, tek bir hata yoktur.
Bedenin uzuv ve marifetleri, en modern teknolojik aletlerden sayısız kere üstün özellikleri o tek Yaratıcının delilidir.
Kur’an, tüm insanlığın bir araya gelse bile asla kaleme alamayacağı en büyük ayettir ki İslam bu yüzden belirli süre sonuna kadar baki kalacak tek dindir. Tek başına bir su damlası bile Yaratıcı’nın varlığının işaretidir ki bugün tüm insanlık hala muhteviyatı ile birlikte bir damla su üretebilmekten acizdir.
Kainattaki şefkat ve rahmet tabiat ya da bir başka gücün asla veremeyeceği bir haz ve hikmettir ki bir Yaratıcı’nın varlığına işaret eder.
Yaşamın tüm merhalelerindeki ahenk ve huzur Yaratıcının tek olduğunun ispatıdır ki, farklı, yaratılış dışı, başkaca özelliklere sahip tek bir molekül tanesi bile mevcut değildir. Bu ise Yaratıcı’nın tekliğine işarettir.
Tüm yaratılmışların belli bir maksada binaen yaratılmış olmaları, farklı yeteneklere sahip olmaları ve farklı görevleri icra etmeleri de çok daha üst seviyede bir planlama ve yönetimin delilidir ki tek sesli bu yönetimin varacağı nokta tek ve muktedir bir tek Yaratıcıdır.
Bir renk skalası ile yüz milyonlarca renk üretilebilmesi, aynı tohum ve topraktan farklı renk ve kokuda sayısız çiçek ve meyve üremesi de Yaratıcının delillerindedndir.
Tüm canlıların erkek ve dişi olarak yaratılması, toprak altındaki bir çekirdeğin çatlaması daha sonra içinden asırlık çınarların çıkabilmesi bu tek Yaratıcı’nın diğer bir delilidir.
Hafıza, şuur, bilinç, vicdan, öğrenebilme, konuşabilme gibi mantık ötesi işleri yaratılmış insanın hemde hiç emek sarf etmeden kolaylıkla yapabiliyor olması Yaratıcı’mızın bir diğer delilidir ki insanlık hala konuşma denilen şeyin nasıl gerçekleşebildiğini anlayamamış haldedir.
Ruh ve aklın başka bir deyişle kalp ve aklın aynı yere farklı gözlerle bakabilmesi ve farklı yorumlar üretebilmesi de bir maddeden iki sonucun çıkması anlamında bir başka delildir. Çünkü bu ikili aynı olaya farklı iki reaksiyon vermektedir ki bunun başkaca bir organizmada örneği yoktur.
Tabiat olayları (yağmur, fırtına ve bulutların hareketleri vb.) düşünen akıllar için muhteşem delillerdir ki bulut denilen o tonlarca ağırlıktaki su topluluğunun havada istenen yere taşınabilmesi izah dışı bir şeydir.
Gemilerin yüzmesi de bir başka delildir ki hepsi tek başına yüzemeyen şeylerin bir araya gelerek yüzüyor olması (uçurtma örneğindeki gibi) varlığa delil ayetlerdendir.
Koku, his, duyu, güdü gibi insanlık veya tabiat marifetiyle asla gerçekleşemeyecek şeylerde Yaratıcı’nın delillerindendir.
Uzuv ve duyu organlarının işlevleri de başlı başına bir delildir. Göz denilen organın hala teknolojisinin anlaşılamamış ve ulaşılamaz olması da bu cümledendir. Renklerin bir skala dahilinde yaratılmış olması, seslerin değişik tiz ve tonlarda olması da Yaratıcı’nın delillerindendir. Bu renklerin bazı canlılarca görülmesi ve seslerin bazılarınca duyulabiliyor olması da kayda değer ayetlerdendir.
Ay ve güneşin hareketi, gezegenlerin birbirine dokunmadan ve yaklaşmadan yörüngelerinde yüzüyor olması da tek Yaratıcı’nın delillerindendir. Sevmek, acımak, nefret etmek gibi hislerin ortada delil bile yokken sadece sezilerle uyanıyor olması da bir delildir. Özgür olmak ihtiyacı, inanmak ihtiyacı gibi doğuştan var olan hislerin mevcudiyeti de deliller arasındadır.
Tüm dünyada görülen kusursuzluk, adalet, nizam ve ilmin kendisi tek Yaratıcı’nın delillerindendir.
Bu örnekler sayısız kere çoğaltılabilir ve detaylandırılabilir. Burada önemli olan bakan ve gören gözdür ki bazı gözler bakar da görmez, bazı kulaklar işitir de duyamaz. Gördüren ve duyduran ise tüm yaratılışı Yaratan Yüce Allah’tır.
Kainatta, bedende ve Yüce Kur’an’da sayısız delil ve izah varken inanca kapıları kapatanlar kalpleri mühürlü olan bedbaht kullardır.
Oysa yaşam adil, geçici ve bir sınav alanıdır. Tüm sayılan bu deliller yaratışın boş yere olmadığının da ispatıdır ki dünya üzerindeki yaşam bir gün sona erecek, asıl yaşam başlayacaktır ki asıl yaşam odur. Asıl yaşamda insanlık yaratıcının varlığına gözleri ile şahitlik edecek ama inkarda direnenler için vakit çok geç olacaktır.
Zaman, inanmak, ayetleri görmek, Rabbimize gönül gözlerimizi açmak için dua etmek zamanıdır. Şirke, batıla, ilme, yanlışa ve şerre teslim olmadan hakikati görmek, kurtuluşun tek çaresidir ki bu çare iman denen lütuftur.
Mantıksız, geçersiz, akıl dışı saplantı ve sapmalara esir olmadan, tarafsız bir gözle hayata bakabilenler için zaten inanmaktan başka bir çare yoktur.
Düşünelim ki bir bebeğin ana karnındaki safahatı bile bizi tek başına Yüce Allah’a iman etmeye zorlar ve ikna eder. Lakin insan nankör, bencil ve zalimdir. Nefsinden, şeytandan, dünya eğlencelerinden çoğu zaman kurtulamaz da Yaratıcısını inkar veya ihmal eder.
Bu sayede de o tek Yaratıcısının emir ve yasaklarından habersiz yaşar, kurallarına uymakta imtina eder. Yaşam bu şekilde tamamlanınca da ahire yurdundaki nimetlerden mahrum kalır.
Rabbim bizleri bu nimetlerden mahrum etmesin. Amin.
Yüce Allah elbette hiçbirşey yokken var olan, her şey çiftken O tek olan, herşeyi bilen ve duyan, zaman öncesini de sonrasını da bilendir. O’nun ayetleri kitaplarında, kainatında, bedenimizde, velhasıl herzaman ve her yerdedir. Lakin bazı kalpler bu ayetleri görmekten aciz veya üşengeçtir ki yazımızın asıl gayesi de bu hedef kitlenin inancını tazelemek arzusudur.
Kısaca ve derine inmeden bunlara göz atalım.
En başta kusursuz bir yaratılış sonsuz bir güç ve ilim gerektirir ki bu en büyük delillerdendir.
Doğum ve ölüm, insandan tabiattaki canlılara kadar uzanan yelpazede Yaratıcı’nın en büyük delillerindendir ki bizlere bu hayatın geçici ve bir maksat için yaratıldığını, bir Yaratan bulunduğunu, bir ilahi ilim ve kudretin var olduğunu anlatır. Doğum ve ölümdeki adalet ve düzen ise tüm bunların bir elden idare edildiğinin işaretidir. Bedenlerdeki intizam ve benzerlik ama öte yandan milyarlarcası var olduğu halde hepsinin birbirinden görünüş olarak farklı yaratılmış olması O Yaratan’ın kudret, ilim ve eşsizliğinin delilidir. Boy, kulak, göz, kaş yapıları ve esteik açıları sabit tutularak, fonksiyonlarına zarar verilmeden, renk, ebat ve hafif dokunuşlarla milyarlarca tür çıkarabilmek O tek olan Yaratıcı’dan başkasınca mümkün olamayacak kadar harika ve kusursuzdur. Bitkiden, arıya, insandan, toprağa kadar her canlının doğuyor ve ölüyor olması ayetlerin en güçlülerindendir.
Kainatın kendisi, sayısı, derinliği, muhteşem manzarası, yıldız ve gezegenlerin ahenk ve uyumuyla bir başka ayet ve delildir ki bu düzende bir tek rastlantı, tesadüf, tek bir hata yoktur.
Bedenin uzuv ve marifetleri, en modern teknolojik aletlerden sayısız kere üstün özellikleri o tek Yaratıcının delilidir.
Kur’an, tüm insanlığın bir araya gelse bile asla kaleme alamayacağı en büyük ayettir ki İslam bu yüzden belirli süre sonuna kadar baki kalacak tek dindir. Tek başına bir su damlası bile Yaratıcı’nın varlığının işaretidir ki bugün tüm insanlık hala muhteviyatı ile birlikte bir damla su üretebilmekten acizdir.
Kainattaki şefkat ve rahmet tabiat ya da bir başka gücün asla veremeyeceği bir haz ve hikmettir ki bir Yaratıcı’nın varlığına işaret eder.
Yaşamın tüm merhalelerindeki ahenk ve huzur Yaratıcının tek olduğunun ispatıdır ki, farklı, yaratılış dışı, başkaca özelliklere sahip tek bir molekül tanesi bile mevcut değildir. Bu ise Yaratıcı’nın tekliğine işarettir.
Tüm yaratılmışların belli bir maksada binaen yaratılmış olmaları, farklı yeteneklere sahip olmaları ve farklı görevleri icra etmeleri de çok daha üst seviyede bir planlama ve yönetimin delilidir ki tek sesli bu yönetimin varacağı nokta tek ve muktedir bir tek Yaratıcıdır.
Bir renk skalası ile yüz milyonlarca renk üretilebilmesi, aynı tohum ve topraktan farklı renk ve kokuda sayısız çiçek ve meyve üremesi de Yaratıcının delillerindedndir.
Tüm canlıların erkek ve dişi olarak yaratılması, toprak altındaki bir çekirdeğin çatlaması daha sonra içinden asırlık çınarların çıkabilmesi bu tek Yaratıcı’nın diğer bir delilidir.
Hafıza, şuur, bilinç, vicdan, öğrenebilme, konuşabilme gibi mantık ötesi işleri yaratılmış insanın hemde hiç emek sarf etmeden kolaylıkla yapabiliyor olması Yaratıcı’mızın bir diğer delilidir ki insanlık hala konuşma denilen şeyin nasıl gerçekleşebildiğini anlayamamış haldedir.
Ruh ve aklın başka bir deyişle kalp ve aklın aynı yere farklı gözlerle bakabilmesi ve farklı yorumlar üretebilmesi de bir maddeden iki sonucun çıkması anlamında bir başka delildir. Çünkü bu ikili aynı olaya farklı iki reaksiyon vermektedir ki bunun başkaca bir organizmada örneği yoktur.
Tabiat olayları (yağmur, fırtına ve bulutların hareketleri vb.) düşünen akıllar için muhteşem delillerdir ki bulut denilen o tonlarca ağırlıktaki su topluluğunun havada istenen yere taşınabilmesi izah dışı bir şeydir.
Gemilerin yüzmesi de bir başka delildir ki hepsi tek başına yüzemeyen şeylerin bir araya gelerek yüzüyor olması (uçurtma örneğindeki gibi) varlığa delil ayetlerdendir.
Koku, his, duyu, güdü gibi insanlık veya tabiat marifetiyle asla gerçekleşemeyecek şeylerde Yaratıcı’nın delillerindendir.
Uzuv ve duyu organlarının işlevleri de başlı başına bir delildir. Göz denilen organın hala teknolojisinin anlaşılamamış ve ulaşılamaz olması da bu cümledendir. Renklerin bir skala dahilinde yaratılmış olması, seslerin değişik tiz ve tonlarda olması da Yaratıcı’nın delillerindendir. Bu renklerin bazı canlılarca görülmesi ve seslerin bazılarınca duyulabiliyor olması da kayda değer ayetlerdendir.
Ay ve güneşin hareketi, gezegenlerin birbirine dokunmadan ve yaklaşmadan yörüngelerinde yüzüyor olması da tek Yaratıcı’nın delillerindendir. Sevmek, acımak, nefret etmek gibi hislerin ortada delil bile yokken sadece sezilerle uyanıyor olması da bir delildir. Özgür olmak ihtiyacı, inanmak ihtiyacı gibi doğuştan var olan hislerin mevcudiyeti de deliller arasındadır.
Tüm dünyada görülen kusursuzluk, adalet, nizam ve ilmin kendisi tek Yaratıcı’nın delillerindendir.
Bu örnekler sayısız kere çoğaltılabilir ve detaylandırılabilir. Burada önemli olan bakan ve gören gözdür ki bazı gözler bakar da görmez, bazı kulaklar işitir de duyamaz. Gördüren ve duyduran ise tüm yaratılışı Yaratan Yüce Allah’tır.
Kainatta, bedende ve Yüce Kur’an’da sayısız delil ve izah varken inanca kapıları kapatanlar kalpleri mühürlü olan bedbaht kullardır.
Oysa yaşam adil, geçici ve bir sınav alanıdır. Tüm sayılan bu deliller yaratışın boş yere olmadığının da ispatıdır ki dünya üzerindeki yaşam bir gün sona erecek, asıl yaşam başlayacaktır ki asıl yaşam odur. Asıl yaşamda insanlık yaratıcının varlığına gözleri ile şahitlik edecek ama inkarda direnenler için vakit çok geç olacaktır.
Zaman, inanmak, ayetleri görmek, Rabbimize gönül gözlerimizi açmak için dua etmek zamanıdır. Şirke, batıla, ilme, yanlışa ve şerre teslim olmadan hakikati görmek, kurtuluşun tek çaresidir ki bu çare iman denen lütuftur.
Mantıksız, geçersiz, akıl dışı saplantı ve sapmalara esir olmadan, tarafsız bir gözle hayata bakabilenler için zaten inanmaktan başka bir çare yoktur.
Düşünelim ki bir bebeğin ana karnındaki safahatı bile bizi tek başına Yüce Allah’a iman etmeye zorlar ve ikna eder. Lakin insan nankör, bencil ve zalimdir. Nefsinden, şeytandan, dünya eğlencelerinden çoğu zaman kurtulamaz da Yaratıcısını inkar veya ihmal eder.
Bu sayede de o tek Yaratıcısının emir ve yasaklarından habersiz yaşar, kurallarına uymakta imtina eder. Yaşam bu şekilde tamamlanınca da ahire yurdundaki nimetlerden mahrum kalır.
Rabbim bizleri bu nimetlerden mahrum etmesin. Amin.