Zekâi'nin Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(İnşaallah ikinci bir Husrev ve küçük bir Sabri
olan zeki Zekâi’nin Sözler hakkındaki fıkrasıdır.)
Bugün o yüksek kitabın ikmaline muvaffak oldum. Miracın ikmal ve mütalâasından mütevellid sürur ve saadetimi tariften kalemim duçar-ı acz oluyor. Mütalâadan doğan duygularımı hülâsaten ve bir cümle ile arz edeceğim:
Mirac’ın mütalâasında hayatın felâket girdablarını ve saadet-i ebediyeye giden manevî deryanın selâmet yollarını gösteren kalb dolusu bir nur ve ziya buldum. Evet her temsilâtta isbat edilen pek çok hakikatler ve bugün tahatturu ve tahayyülü bile ruhumuzu doldurup taşırmağa kâfi gelen asr-ı saadet ve harikalar devri gözümün önünde hayatlandı; fikirden fikre, hayretten hayrete düştüm.
“Mirac kitabı”, felsefe düşkünü muterizlerin felsefesini her zaman için iflâs ve sukut ettirmek kuvvetine malik bir eserdir. Mirac kitabı başlı başına asıllardaki hakikatleri i’zam edilmeden ve bîtarafane bir tefekkürün bile göreceği ve kabul edeceği bir nazarla isbat eden ve kapalı kalmış noktaları ehl-i imana makul ve mantıkî fikirlerle izhar eden bir kitab-ı tarihtir. Gaflete dalmış ve dalâletin mağlubu ve bir tutam aklıyla kendisine bir mümtaz mevki vermek isteyen feylesof, Mirac gibi bir şaheser karşısında apoletleri sökülmüş, bütün şöhret ve namı sukuta mahkûm bir kral vaziyetine düşer. O kral ise daimî bir ye’se mahkûmdur. Halbuki bunca hakikatler karşısında felsefe zincirleri ve muteriz efkârı birer birer kırılan, davasının ve iddiasının haksız olduğunu anlayan feylesof ise Hâlik-ı Âzamın kudret ve azameti huzurunda secde eder ve af diler.
Zekâi
***

Namaza dair fazilet ve mükâfat menbaı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler, ruhumun karanlık köşelerini nâkabil-i tarif bir surette tenvir etmiştir. Kemal-i aşk ve şevkle tetebbu ettiğim bu şaheser, şüphe bulutları içinde vakitlerini bir hiç için ziyan edip giden ehl-i gaflete ve gençlik hevesatına esir olup, mürur-u zamanla nâdim olarak tarik-i hakikati arayanlara bir refik-i hayat olsun.
Zekâi
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ey Üstad!
Yirmi Yedinci Söz, Müslümanları, sa’y u gayretin ve bu ulvî dinin hizmetine teşvik ediyor. Bu risale sanki ufukta bir hedef, ehl-i iman için de bir rehber.
Evet bu Söz, kalbler içinde bir iştiyak, iştiyak içinde bir nur olmuş. Otuz Üçüncü Mektub ise Otuz Üç Penceresiyle beraber, hakikat mayesiyle yoğrulmuş bir varlık, bu kıymetli eser, ulviyet ve kudsiyet içinde, kuvve-i idrakiyesiyle hissiz beşere hassasiyet; ve gaflet perdelerinden hakikatı görmeyen nazarlara kuvvet; hakperest ehl-i imana ise, ulviyet bahş ediyor.
Hadsiz ihtiyaçlara düşen, zâhire aldanarak maddiyata saplanan ve kendini lâkaydlık içinde ye’se düşüren zavallılar, bu mukaddes eserin karii olsunlar, anlasınlar ki, nereye giderlerse, nereye bakarlarsa bir Hâlik-ı âzamın, bir Rahîm-i Rahman’ın dairesinden, hududundan, kanunundan ve idaresinden harice çıkamazlar. Her mevcudiyet, her vakıa, her tahavvülât, her inayet, her iltifat Kadîr-i Zülcelâlin yed-i zaptındadır. Demek oluyor ki, en ufak bir zerrede, -Sânii ilân ettiği cihetle- koca bir kâinatın saltanatının küçük numunesi mevcuddur, denilebilir.
Zekâi
***
Aziz ve büyük Üstadım,
İki üç günlük sa’yimin mahsulünden doğan ve inayet-i hakla istinsaha muvaffak olduğum On Yedinci Sözü tashih için takdim ediyorum.
Ey yüce Üstadım, On Yedinci Söz ki, mefhumu, nâmütenahi yükselen hakikatlerdir. Yüzlerce teşekkür... Her söz beşeriyetin mübtela olduğu mahfî emrazı gösteriyor. Ve nurlarıyla teşhis ederek tedavi ediyor. Pekâlâ, pek râna anlıyorum ki, benim gibi yaralı, manen zarardîde olmuş bir genç için, muhtaç bulunduğum teselliyetkâr şeyler, hep Risale-i Nur’dandır. Kalbime teselli nurlarını serpen Hâlik-ı âzama binlerce şükür...
Zekâi
***
Sözler, yani Risale-i Ahmediye berahinini yazarken, çok defalar kalemimi elimden bırakıp, o asr-ı saadetin anlarının tahassürüyle, hicranıyla yandım.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu hicrandan kalbim ağlamış, gönlüm coşmuş, ruhum vücudumdan ayrılarak uzaklara gitmiş. Bana teselli tuhfeleri getirmiş. Öyle ya, aziz Üstad! Asr-ı saadette değilsek, müştakıyız. Bu bize kâfi. Hazret-i Muhammed (a.s.m.)’in bize bıraktığı muazzam bir mucizesi bugün elimizde değil mi? O kitab, bize, muhtaç ve müştak bulunduğumuz saadeti vadetmiyor mu? Ona halisane sarıldığımız zaman muhtaç bulunduğumuz zevk-i maneviyi bize vermiyor mu?
Evet aziz Üstadım, bugün elimizde tuttuğumuz, gözümüzle gördüğümüz hakiki insanlara rehber olan o muazzam kitab, o büyük mucize ki, ben maddiyat içinde dünya cereyanında boğulmak üzere iken, beni onun ulvî sesleri ne güzel teselli etmiş ve bana sarsılmaz bir istinadgâh olmuştur. Hakka, nâmütenahi şükürler olsun.
Muhterem Üstad, bana öyle geliyor ki, manevî saadete küşade bulunan ruhum, kıymettar Risaleleri okudukça, yazdıkça gitgide bir zevk-i manevî, bir saadet-i ebedî hazırlıklarıyla coşacak. Coşkunluklarımın hayli devam ettiği oluyor. Üstadım! İşte o zaman dünya, nazarımda bir hiçten ibaret kalıyor, ebediyete, sonsuza, saadet âlemlerine atılmak istiyorum. İşte o dakikalar bu dünyayı bana verseler, bu tatlı hülyalarımın bir nebzesini bile vermek istemem. Defolsun gençlik rüyalarının kâbuslu fırtınaları.
Üstadım, duanıza muhtacım.
Zekâi
***
Fazilet-meab Üstadım,
Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlilelerine takdim ediyorum. Mezkûr Sözler ki; kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvî fikir bahşediyor. O Sözler ki; her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar. İşte bendeniz, bu çağlayan ırmakların lâtif ve ulvî seslerinden hayli derece istifade ediyor ve sonlarında, beşeriyetin başta âcizlerinin ibtila olduğu emraza şifa verici eczalar istihsal ediyorum. Kendisini acı, yoksulluk içerisinde bunalıyor zanneden ve muhayyilesi inkişaf edememiş kimseleri ikaz etmek emelini taşıdığıma emin olunuz.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz Üstadım! Anlıyorum ki, kaybolmuş ümidlerimin, hayatımın semasında sönen yıldızlarımın ufulüne teessüf edip bir fecr-i sabah ararken, bir nur sima, bir nur sabah karşımda parladılar. Allah sizden razı olsun ki, kıymetli eserleriniz sayesinde hayatın kıymet ve ehemmiyetini anladım. Bu suretle kalbime bir istinadgâh-ı manevî buldum diye müstağrak-ı sürur oluyorum. Hemen, Rabbim, Üstadımızı iki cihanda aziz ve gayelerine vasıl eylesin, âmin.
Zekâi
***

Ey aziz Üstad!
Vakıa, emr-i âlileri Sözler’in yazılması hususunda acele edilmemesi idi; fakat hiç mümkün mü ki, karşımda billurî sular akıtan ulu pınarın suyundan kana kana içmek için acele etmeyeyim. Malum-u âlileri, bendeniz bu hususta vazifelerde çok geç kaldım. Bu cihetleri vuzuh ile görüp idrak ederken mümkün mü ki, o ulu pınarın billurî sularıyla elimi yüzümü yıkamayayım, kalbimi parlatmak için isti’cal göstermeyeyim. Cenab-ı Hakkın azim bir lütfu ki, temin-i maişetim için çalıştığım zamanlar arasında kıymettar risaleleri yazmak için vakit bulabiliyorum. Bu fırsatları kaçırmak istemediğim içindir ki, acele ediyorum. İsti’calimin en büyük sebebi muhtaç bulunduğum teselliyetkâr nurları o Risalelerde buluyorum. Nasıl ki, içerisinde tevakkuf imkânı olmayan tünellerden haris kumpanyalar fazla seyr ü sefer etmekle iftihar ederler. Talebeniz de keza, o cihan-kıymet Risaleleri ne kadar fazla okur yazarsam, o kadar istifade-bahş ve müftehir olacağım.
On Altıncı Mektubu serâpa okudum. Her türlü mezahim ve meşakkate karşı gösterdiğiniz sabır ve tevekküle meftun oldum. O Sözleri okudukça, bütün mevcudiyetim bir ıssızlık içinde parlayacak zannettim. Tehacüm-ü ızdırab için hep güler yüzlü, güzel yüzlü sabırlar temenni ettim.
Yirmi Üçüncü Söz, derinden gelen bir sayha gibi insaniyete bağıran ve insanlara insanlıklarını ihtar eden ve en âlî makamlara sahip olmak yollarını gösteren ve kaarilerini tekâmüle sevkeden ve meşru aşklar doğuran ölmez bir teselli hatırasıdır. Sözü uzatmaya başladım. Yirmi Üçüncü Sözü lâyıkıyla takdirden âcizim. Çünkü o, bir teselli ve saadet mayesidir.
Ahmed Zekâi
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ey aziz Üstad!
Bu defa yazmağa muvaffak olduğum üç mevkıftan mürekkeb Otuz İkinci Sözü bera-yı tashih takdim ediyorum. İşbu kitabım, nazar-ı âcizîde giranbaha bir hazine olduğunu yazmağa bilmem lüzum var mı? Dünyanın ölçülmek imkânı olmadığını söyleyen zat ve fikr-i beşerin nâmahdud bir arazi olduğunu iddia eden adam ne doğru söylemişler. Bu noktada fikrim; gittikçe inkişaf eden efkârımın ve dar muhayyilemin genişlemesinden mütevellid bir fikirdir. Dünyanın ölçülmez bir boşluk olduğunu ve fikr-i beşerin nâmahdud olduğunu izah maksadına müstenid değildir. Demek ki, her Risaleden ruhum ayrı ayrı gıdasını alıyor. Otuz İkinci Sözün kalbime ve ruhuma bahşettiği safa-yı sermedî ve cavidanî değil mi ki, bu uzun mektubumla mesruriyetimi izhar için sizi taciz etmeme badi oluyor. Hülâsa, tatlı bir sermestî içinde hayatımdan memnunum. İnşaallah duanız himmetiyle, böyle meşru bir sermestî içinde hayat-ı ebediyeye vasıl olacağım inşaallah.
Ahmed Zekâi
***
(Zekâi’nin fıkrasıdır.)
Üstadım!
Bir meydan-ı mücadele ve imtihan olan şu dünyanın her köşesinde beşere ders-i ibret olacak bir hadise, bir numune eksik değil. Her yerde muhtelifü’l-mizaç insanlarda ayrı ayrı temayülât-ı kalbiye bulunuyor. Hadisat-ı dünyeviye içinde, en elîm olan şeyin, meslek-i uhreviye ve diniye perdesi altında vahşet ve hayvaniyet ruhlarıyla karşılaşmak olduğunu tecrübelerim ve müşahedelerim bana öğretiyor.
Evet, ehl-i iman için mucib-i teessür şeyler, kendisini ıslâh-ı hale irca etmek üzere, ubudiyetle Hâlikına yalvarırken, bir mülhidin uysal bir mahluk gibi sokularak, birkaç zaman hileli etvar gösterdikten sonra, ruhunun çirkinliği ile karşısındakine hücum ederek, onu benzetmek istemelerini ve hattâ karşısındaki mü’min hakkında sû-i zan ve sû-i tefehhüme düştüğünü görmektir.
Ah Üstadım, ne vardı, insanlar ya göründüğü gibi olsa, yahut olduğu gibi görünseler idi. Ehl-i irşad, ahkâm-ı Kur’aniyeyi tebliğ hususunda müşkilât çekmeyecek ve inkâr edilmeyecekti. Benim gibi henüz kendini ıslâh
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
edemeyenler de, bazı budalaların ruhlarında safiyet ve hüsn-ü insaniyet aramaya çalışmayacaktı. Aziz Üstadım, inşaallah Cenab-ı Hak, hak ve hakikatın güneş gibi yükseldiğini size ve bize göstersin. Bir zindan hayatına benzeyen, birçok manevî mahrumiyetler içerisinde geçen şu günleri, sürurlu ve serbest günlere tebdil eylesin. Âmin.
Talebeniz
Zekâi
***

(Zeki Zekâi’nin fıkrasıdır.)
Aziz ve sevgili Üstadım!
Üç haftaya yakın bir zaman oluyor ki, size mektub yazamadım. Her zaman olduğu gibi, şu günlerde dairede vazifenin çokluğu dolayısıyla, pek kıymetli olan uhrevî vazifelerim geri kalıyor ve bu cihetle teessürüm kâfi gelmiyormuş gibi, bu hafta içinde işittiğim pek acı ve elîm bir haber, bir saika gibi beni beynimden vurdu. İşittim ki, Üstadım yılanların hücumuna maruz kalmış. Ah Üstadım- vakit vakit tehacümlerine, taarruzlarına maruz kaldığımız bu menhus hainlerin zulmünden ne zaman azade kalacağız. Bu mülhid mütecavizler, haddini tecavüz etmeye başladılar. artık tecavüzün bu derecesi fazladır. Bu itibarla muazzam bir barika-i hakikatın zuhuru yaklaştığı, iman ve itikadı bizi teselli ediyor. Ne zaman ki, tahribat ve istibdat haddini aştı. Uçurum kendini gösteriyor. “Büyük felâketler, güler yüzlü intibahlar doğurur” derler ki, pek musib bir söz. Herhangi bir hükümet zulmü ve istibdadı arttırdı, mazlum milletler istiklâlini kazanıyor. Şu asırda dinsizlik ve tahribat fazlalaştı. İnşaallah mazlum ve masum ehl-i imanın gözü gülecek. Parlak bir hakikat güneşi tulû edecek.
Aziz Üstadım, nakıs kalemim, âciz lisanım, hissiyatıma tercüman olamıyor. Her dindaş gibi, benim de kalbim aziz imanımın aşkıyla çarpıyor. Hamdolsun damarlarımızda dolaşan kan, binler senelik ehl-i hak ve imandan irsen intikal etmiş bir mayadır. Sevgili Üstadım! Öyle anlar geliyor, benim de kalbim aziz imanımın aşkıyla çarpıyor ki, hayat çok alçalıyor. Biz insanlar o derece eğilmek mecburiyetinde kalıyoruz. Bu fikrimle, nefsim hesabına bir hisse-i gurur aramıyorum. menhus ve mülevves ellerin, temiz bileklerimizi sıkması, sabır taşını çatlatacak kadar müellim bir hâl değil midir?
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Tahribatın en müdhiş zamanında hastalanan insaniyeti, manevî ilâçlarla tedavi etmeye çalışırken, bize musallât olan hainlere mukabele etmek, acaba zavallı bir milletin sürükleneceği uçuruma sed çekmek için, çekilecek mezahim ve meşak, hayatın ind-i ilâhîde makbuliyeti için sabretmek, son dereceye kadar tahammül etmek, bu fikir, fakirin hayli düşüncesi neticesi bulabildiği bir hakikat. Sevgili Üstadım, şu günleri, düşünceler ve elemler içerisinde geçiriyorum. Hadiseyi bir kaç ağızdan birbirini tutmayan rivayetler gibi, dallı budaklı olarak işittim. Bendenize hadisenin cereyanı hakkında lütfen bir haber veriniz. İnsan cünun getirecek.
Sevgili Hocam, siz herkes için, beşeriyet için, zararlı olan tahribat ve afatın önünü almak için, gece gündüz çalışınız. Kendinizi tehlikeye atın da acı acı tahkirata maruz kalın. Hayır aziz Üstadım hayır! Yüce dâhi, hayır! Sizin nasibiniz bu değil. Size verilecek mükâfat bu olamaz. Bu hâletler olsa olsa üç-beş dinsizin ve birtakım Cehennem yolcularının çılgınlığıdır. Bu hale sabretmek ve ehemmiyet vermemekle, pek yüce mükâfatlara mazhariyetler kesbediyorsunuz. Siz asla ve kat’a müteessir olmayın. Ne kadar vahşiyane ve zalimane olursa da dönüp arkanıza bakmayın. Size açılan manevî âlemlerin kapılarına doğru ilerleyin. Yürüyün, yürüyün, yürüyün, nâmütenahi yürüyün. Gittiğiniz yerlerde, uzaklaştığınız âlemlerde bizim gibi yaralı, âciz zaif, pür-kusur, kemter biçareler için de, müebbed bir istirahat ve saadet yatağını hazırlayın.
Zekâi
***
(Zekâi’nin fıkrasıdır.)
Kalbin derin bir ihtiyaç ve iştiyak içinde, şu mübarek günlerde Üstadımın ziyaretini arzu ediyorum. Nasıl ki, yaz günlerinin sıcak demlerinde bilumum nebatat, yağmura ihtiyaç hissederse. Zekâi de Üstadının nasihatlarına ve telkinlerine öylece müştak ve muhtaçtır.
Üstadım, eyyam-ı mübareke pek çabuk gelip geçti. Benim gibi manevî yaralılarından mecruh biçareler, böyle mübarek günlerde elbette kusurlarının affını ve meşru emellerinin husulünü, Hallâk-ı âlemden temenni ve niyaz etmişlerdir. Cenab-ı Allah mâh-ı gufranın kudsiyeti hürmetine kusurlarımızı af ve mağfiret eylesin.. âmin.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt