ceylannur
Yeni Üyemiz
Kahraman tazeoglu-Zeyda / Bir Gidişin Öyküsü – Arif Onur SOLAK
Düşerken Yusuf’leyin hayallerim kör bir kuyuya
Züleyha masalları uçuşuyor mavi göklerinde senin.
Kaybolup gidiyor çok uzaklarda
Dokunmak istediğin yıldızlar; fezanın boşluğunda
Oysa biliyorsun ki Zeyda;
Değersen kaybolacak efsunu sevdaların.
Şehri esir alan suskun vaveyla
Dövüyor yamaçlarını öldüresiye hüznümün
Avuçlarımda yüreğim,
Ölesiye kan revan şimdi
Ve ölesiye can çekişte rüyalarım…
Kentin ezgisini çalan o saba makamı
Ayrılığın ayak sesleri, Zeyda
Öyle durup bakma gözlerime bir lahza
Görme bu kadar çok kırılıp döküldüğümü
İnce bir kristal gibi toz olup dağıldığımı…
Yoksa gönlüme biriken yokluğunun yası
Dolup gözlerimden taşacak bir Nil nehri gibi
Aşikâr olacak sakladığım deruni ıstıraplarım
Bilme bu kadar duçar olduğumu hazana…
Mademki gidiyorsun
Gözlerinin rengi solgun sepya
Çarpmadan gözbebeklerimin ta içine
Git Zeyda
Âleme belli olmadan perişanlığım
Git benden uzaklara
Batmadan daha fazla acıya…
Çiy tanesi değil yaprağında gördüğün
Ağlayan bir gülün gözyaşı, Zeyda
Kanayan bir günün can kırığı…
Son perde inen
İşte isyan
Yok, çaresi artık
Görünen serde nisyan…
Mavilerin solduğu vakit
Münzevi şarkıların soylu yalnızlığında
Tek başına inzivaya çekilip
Gelmiştir zamanı gitmenin
Yitip giden İstanbul’un hatıralarından
Geride bağrı yanık türküler bırakarak
Ağlayarak, kanayarak ve kavrularak
Bu sevdanın narında
Yitip gidişimizin en derin ayrılığı
Zehir olacak büyüyen bebeklerin dillerinde
Çamura batacak saçlarıma değdiğin yed-i Beyza
Ve içime kanayacak şairlerin bütün şiirleri
Sen bilmeyeceksin, Zeyda
Ben bilmeyeceğim
Bütün bu olup olanları
Sadece yaşayacağız öylesine
Ve öylesine savrulacağız
Hayatın herhangi bir köşesinin
Hiçbir şey yaşanmışlığına
Tükeneceğiz hiç kimsesizliğimizin tenhasında…
Olmayacak belki hatırımızda
Ne vapurun acı sesi
Ne de çığlığı martıların
Zeyda ama
Ama Zeyda
Kalacak olansa vehmimizde
Bir ayrılık
Bir yüzük
Ve bir söz nadan
‘Hoşça kal ey yaralı sevda’
Bir veda
Hoşça kal Zeyda…
Hoşça kal…
Düşerken Yusuf’leyin hayallerim kör bir kuyuya
Züleyha masalları uçuşuyor mavi göklerinde senin.
Kaybolup gidiyor çok uzaklarda
Dokunmak istediğin yıldızlar; fezanın boşluğunda
Oysa biliyorsun ki Zeyda;
Değersen kaybolacak efsunu sevdaların.
Şehri esir alan suskun vaveyla
Dövüyor yamaçlarını öldüresiye hüznümün
Avuçlarımda yüreğim,
Ölesiye kan revan şimdi
Ve ölesiye can çekişte rüyalarım…
Kentin ezgisini çalan o saba makamı
Ayrılığın ayak sesleri, Zeyda
Öyle durup bakma gözlerime bir lahza
Görme bu kadar çok kırılıp döküldüğümü
İnce bir kristal gibi toz olup dağıldığımı…
Yoksa gönlüme biriken yokluğunun yası
Dolup gözlerimden taşacak bir Nil nehri gibi
Aşikâr olacak sakladığım deruni ıstıraplarım
Bilme bu kadar duçar olduğumu hazana…
Mademki gidiyorsun
Gözlerinin rengi solgun sepya
Çarpmadan gözbebeklerimin ta içine
Git Zeyda
Âleme belli olmadan perişanlığım
Git benden uzaklara
Batmadan daha fazla acıya…
Çiy tanesi değil yaprağında gördüğün
Ağlayan bir gülün gözyaşı, Zeyda
Kanayan bir günün can kırığı…
Son perde inen
İşte isyan
Yok, çaresi artık
Görünen serde nisyan…
Mavilerin solduğu vakit
Münzevi şarkıların soylu yalnızlığında
Tek başına inzivaya çekilip
Gelmiştir zamanı gitmenin
Yitip giden İstanbul’un hatıralarından
Geride bağrı yanık türküler bırakarak
Ağlayarak, kanayarak ve kavrularak
Bu sevdanın narında
Yitip gidişimizin en derin ayrılığı
Zehir olacak büyüyen bebeklerin dillerinde
Çamura batacak saçlarıma değdiğin yed-i Beyza
Ve içime kanayacak şairlerin bütün şiirleri
Sen bilmeyeceksin, Zeyda
Ben bilmeyeceğim
Bütün bu olup olanları
Sadece yaşayacağız öylesine
Ve öylesine savrulacağız
Hayatın herhangi bir köşesinin
Hiçbir şey yaşanmışlığına
Tükeneceğiz hiç kimsesizliğimizin tenhasında…
Olmayacak belki hatırımızda
Ne vapurun acı sesi
Ne de çığlığı martıların
Zeyda ama
Ama Zeyda
Kalacak olansa vehmimizde
Bir ayrılık
Bir yüzük
Ve bir söz nadan
‘Hoşça kal ey yaralı sevda’
Bir veda
Hoşça kal Zeyda…
Hoşça kal…