MURATS44
Özel Üye
BİLGİ
İstiklâl Marşı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ninmillî marşı. Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından "İstiklâl Marşı" olarak kabul edilmiştir.
Tarihçe
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarlakabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı'nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur.
Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir.
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılmış olan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin (örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir[SUP].
[/SUP]
BİLGİ
İstiklal Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hak'kın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden nâ'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hak'kın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden nâ'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
İstiklal Marşı Belgeseli(Özet)
Bedirhan Gökçenin istaiklal Marşı yorumu:
İstiklal Marşının Hikayesi
Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yıllarda, cephedeki askerlerimizi coşturacak, onların morallerini yükseltip ulusal duygularını güçlendirecek bir ulusal marşın hazırlanması düşüncesi, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey tarafından ortaya atıldı. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı ödüllü bir yarışma açtı ve durumu tüm yurda duyurdu. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Değerlendirme komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra altı tane şiir, ulusal marş olmaya uygun görülüp ayrıldı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmede bu altı şiirin de ulusal marş olma niteliği taşımadığı sonucuna varıldı.
Zamanın Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, ulusal marşı Mehmet Akif Ersoy’un yazmasını istiyordu. Oysa Mehmet Akif, uçunda para ödülü olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Ulusal marş niteliği taşıyan bir şiirin bulunamaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Sonunda para ödülünün kaldırıldığı konusunda güvence verilince Mehmet Akif, marşı yazmayı kabul etti.Daha önce ayrılan altı şiirle Mehmet Akif’in yazdığı şiir arasında yapılan değerlendirmede Akif’in şiiri birinci oldu.1 Mart 1921 günü Meclis’in yaptığı oturumda Hamdullah Suphi Tanrıöver, kürsüde şiiri okudu. Seçim için son sözün Meclis’e ait olduğunu belirtti.Nihayet 12 Mart 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi yeniden toplandı.
Türk bayrağı, ulusumuzu temsil eden kutsal bir semboldür. Gururumuz, onurumuz, varlığımız, birlik ve bütünlüğümüz, her şeyimizdir, canımızdır. Bayrağımızla övünürüz, kıvanç duyarız. O dalgalanırken bağımsızlığımızı görürüz. Cennet yurdumuzun tüm güzelliklerini, şehitlerimizi, kahraman atalarımızı, geleceğimizi görürüz şanlı bayrağımızda…İstiklal Marşı da ulusal birliğimizin ve özgürlüğümüzün bir sembolüdür. İstiklal Marşı, çağlar boyunca bağımsız yaşamış ulusumuzun bağımsızlık aşkını, ulusal ve kutsal değerlere olan bağlılığını, kahramanlığını yansıtır.Bayrağımıza ve İstiklal Marşı’mıza saygı gösterir onları canımız gibi severiz.
Çoğu zaman bayrağımızı öperiz, gördüğümüzde heyecanlanırız. Ulus olarak zor günlerimizde İstiklal Marşı’mızı kah içimizden, kah tüm dünyaya haykırarak söyleriz.Bayrağımızı temiz bir yerde özenle saklarız. Ulusal bayramlarda, yerel kurtuluş günlerinde, bayrağımızı evimizin en güzel yerine asmaktan onur ve gurur duyarız.İstiklal Marşı eşliğinde bayrağımız göndere çekilirken hepimiz büyük bir coşku ve gurur duyarız. Saygımızı ise duruşumuzla, davranışımızla, ağırbaşlılığımızla belli ederiz.İstiklal Marşı söylenirken konuşulmayacağını, yürünmeyeceğini dalgınlıkla da olsa hareket edilmeyeceğini hepimiz bilir ve bu kurallara uyarız. Uymayanları zamanı gelince uyarırız.Ulusal bayramlarda, okulumuzun açılış ve tatile giriş günlerinde, resmî toplantılarda, 10 Kasımlarda İstiklal Marşı’nın söylenmesi artık bir gelenek haline gelmiştir.
Akif İstiklal Marşı’nı Yazıyor
TELLAL: Duyduk duymadık demeyin. Hükümetümüz ordumuza aşk, şevk vermek; hain düşmana karşı cesurca savaşması için istiklal marşı yarışması düzenlemüştür.
Yarışmaya tüm şairlerimiz katılabileceklerdür. Yarışmada birinci gelen esere 500 lira ödül verilecektür. Son katılma tarihü 31 Aralıkdur.
TELLAL: Duyduk duymadık demeyin.
KORO:Bizim de bir istiklal marşımız olmalı!
MAARİF NAZIRI:Üstadım ali cenaplarınız nasıldır? İyisinizdir inşallah.
AKİF: Sayın Hamdullah Bey, düşman kalbimize hançerini saplarken bu naciz bedenin ne önemi var!
MAARİF NAZIRI:Tabii ki üstadım,ben sadece geçirmiş olduğunuz şiddetli hastalıktan sonra durumunuz nasıl,onu merak etmiştim.
AKİF:Çok sağ olun sayın nazırım. Ama vatanımın içinde bulunduğu bu vahim durumda benim hasta olmamın, benim hastalığımın ne ehemmiyeti olabilir ki! (derinlere bakarak) Bu vatan için DEĞİL ,AKİF, BİNLERCE AKİF FEDA OLSUN!..
KORO: Bu vatan için DEĞİL ,AKİF, BİNLERCE AKİF FEDA OLSUN!..
MAARİF NAZIRI: Feda olsun! Efendim, binlerce Hamdullah Suphiler de feda olsun.
MAARİF NAZIRI: Efendim ziyaretimin sebebi şudur : Düzenli ordumuz; zalim, gaddar Yunan’a karşı savaşmaktadır. Meclisimiz ordumuza aşk, şevk ve heyecan verecek bir marşa ihtiyaç olduğuna kanaat getirmiştir. Bu sebeple , Maarif Müdürlüğü olarak İstiklal Marşı Yarışması açmış bulunuyoruz.
AKİF: Çok isabetli bir karar alınmış, inşallah hayırlı olur, amacına ulaşır.
MAARİF NAZIRI: Kazanacak esere 500 lira ödül verilecekti. Yarışmaya 720 eser katıldı. Ancak hiçbir eser marş olacak niteliğe haiz görülmemiştir.
AKİF: Daha sonra ne oldu?
MAARİF NAZIRI: Efendim, ben de arkadaşlara dedim ki : bu marşı yazsa yazsa üstad Mehmet Akif yazabilir; ondaki yüksek istidat ve bilgi bunu göstermektedir!
AKİF: Estağfirullah Hamdullah Bey!
MAARİF NAZIRI: Arkadaşlar da aynı görüşü belirttiler ve bu görüşü kabul ettiler. Sizden ricamız odur ki üstadım: istiklal marşımızı yazmanız…
AKİF: Böyle bir şeyi kabul edemem.
MAARİF NAZIRI: Neden efendim?
AKİF:Hamdullah Bey, Hamdullah Bey, siz de bilirsiniz ki bir marş parayla, ısmarlamayla yazılamaz. Bu cennet vatan için, bu millet için, bu kahraman ordu için, (Ses tonunu yükselterek) asla ısmarlamayla bir marş yazılamaz ve yazılan bu marşa da parayla değer verilemez, paha biçilemez.
MAARİF NAZIRI: Haklısınız üstadım. (biraz düşünür.)Ya ne yapalım?
AKİF: İnşallah bir çıkış yolu buluruz.
MAARİF NAZIRI: Ya ne yapalım, yaaa ne yapmalı? Tamam buldum. Şöyle yapsak nasıl olur üstadım?
AKİF: Evet, sizi dinliyorum Hamdullah Bey.
MAARİF NAZIRI: Siz yazmaya karar verin, eseriniz beğenilip seçilirse, inşallah beğenilecektir, ödülü başka şekilde değerlendirebiliriz.
AKİF: Ne gibi?
MAARİF NAZIRI: Ne bileyim,mesela bir hayır kurumuna verilebilir.
AKİF: O zaman olabilir. (biraz düşünür.) Ha, eğer eserimiz seçilirse dar’ul aceze vakfına verilse nasıl olur? Kimsesi olmayan yoksul kadınlara verilmesi herhalde çok münasip olur.
MAARİF NAZIRI: Tamam işte üstadım, hem de çook münasip olur. Biz de biliyoruz, halkımız da biliyor ki : Eserleriniz şahsi maneviyatınızın ne denli kuvvetli olduğunu açık seçik göstermektedir.
AKİF: Estağfirullah.
MAARİF NAZIRI: Bu vazife sebebiyle ordumuzun moralini yükseltmek, hatta ülkemizin ezeli ve ebedi selameti için, mukaddes bayrağımızın yanında ilelebet söylenecek olan İSTİKLAL MARŞI sizin eseriniz olarak dünya döndükçe okunacaktır.
AKİF:Umarım; ama yine de bir şey yaptım diyemem bu vatan için.
MAARİF NAZIRI: Üstadım kıymetli zamanlarınızı aldım. Bana artık müsaade buyurunuz.
AKİF: Asıl ben sizin kıymetli zamanlarınızı aldım. Özellikle bir günün, hatta bir saatin bile önemli olduğu böyle bir dönemde, bu çetin savaşta!
MAARİF NAZIRI:(kapıdan çıkar.) Allah kaleminize güç versin, kısa zamanda ordumuz milletimiz marşına kavuşur inşallah! Allah’a ısmarladık.
AKİF:Sağolun efendim.Çalışmalarınızda Rabbim sizin de yardımcınız olsun. Uğurlar olsun.
KORO:Değil mi ki kıvılcımlandı bir kere
Damarımızdaki kan.
Pırıl pırıl süngülerimizin fecrinde
Özgür yaşamalı vatan!
AKİF:(ellerini açıp yukarı kaldırarak) Allah’ım bizlere yardım et. Bu yükün altından kalkabilmeyi nasip et. Ordumuzu koru, vatanımızı düşman ayağı altında çiğnetme.
KORO:”Vatansız” sıfatla ölürsek eğer
Bize hesap sorar bedenimiz
Ve mazimiz
Ve şehitlerimiz.
Esir olmamaktır
En yüce hedefimiz.
AKİF:(kalemi eline alır.)Allah’ım sen kolaylık ver, ordumuzu muzaffer kıl!
KORO: Atılıyorduk bir devre
Tarihlerden süzülmüş bir hal gibi
Hepimiz Akif ,
Hepimiz Mustafa Kemal gibi…
AKİF: Acaba şöyle mi başlasam?
“Çekinme, bitmez bu şafaklarda yüzen albayrak”
-Olmadı galiba…(Kağıdı bırakır, başka bir kağıt alır.) Şöyle başlasam mı?
(Kağıdı eline alır, bakar. Yüzünde tebessüm vardır, ayağa kalkar ve yüksek sesle okur.)
- Evet , oluyor!..
KORO: “Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli
Değmesin( düşünür ) mabedimin göğsüne na-mahrem eli
(Çaresiz kalır.)
(EZAN SESİ DUYULUR.)
-Allahım yardım et!.. (Yazdıklarını yüksek sesle okur.)
KORO:“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
( yazar, kağıt değiştirir, düşünür, beğenmez, kağıt değiştirir.)
(Sahnenin ortasına gelir.) (Yazdıklarını yüksek sesle okur.)
-“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!”
AKİF: İnşallah olmuştur.
-Yüce Rabbim, sen de bilirsin ki, bu vatan için, ecdadım için, değil, bir istiklal marşı, binlerce istiklal marşı yazsam yine de bir şey yaptım diyemem; borcumu ödemiş olamam. Sen yine de bu mısraların aziz milletimin marşı olması için yardım et!
KORO: Allah, bir daha bu millete yeni bir İstiklal Marşı yazdırmasın!
(12 Mart 1921 Meclis Salonu, bir başkan ve vekiller yer alır.)
BAŞKAN: Arkadaşlar, Üstad Mehmet Akif’in yazdığı eseri İstiklal Marşımız olarak kabul etmiş bulunuyoruz. Hayırlı olsun! (meclis ayağa kalkarak uzun süre alkışlar.)
BAŞKAN: Yüksek müsaadelerinizle bu eseri okutuyorum.
İstiklal Marşının Açıklaması
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne sesleniyor. Ümit ve güven içeren sözlerinde:
Ey Milletimi Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Rengini şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda bir alev gibi dalgalanan bayrağımız milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülemediği gibi, milletimizin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O Türk Milleti’nindir ve daima öyle kalacaktır.
Çatma, kurban olayım, çehreni nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklali.
Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor:
‘’Uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma ey hilal kaşlı güzel bayrağım. Neden bize dargın ve azarlar gibi bakıyorsun? Seni, o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü, şu anda da dökmektedir. Sen bize kaş çatarak, uğrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. Doğruluk ve adalet için çalışan, Allah’a inanarak ona kulluk eden. İstiklal uğruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.’’
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Mehmet Âkif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor. ‘’Ben’’ kelimesi ile Türk Milleti’ni kastediyor ve:
‘’Ben, yaratıldığı günden beri hür yaşamış bir milletim, bundan sonra da hür olarak yaşayacağım. Beni esir edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü ben,Şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyeti elimden almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar, önüme çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bire sığmam, yine taşarım.’’
Garb’ı afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘’Medeniyyet!’’ dediğin tek dişi kalmış canavar!
Bu kıtada Mehmet Âkif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır:
‘’Bat ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla,tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli değildir.Türk Milleti’nin öyle bir iman gücü, şehitlik inancı vardır ki, o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.
Onların homurtuları, ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten ‘’Medeniyet’’ adı altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarın tek dişi kalmıştır, bize asla zarar veremez.’’
Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
Bu kıtada Mehmet Âkif Türk Milleti’ne, onun kahraman askerlerine ümit ve kararlılık aşılıyor ve:
‘’Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur! Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan, Hak yolunda savaşan mü’minlere zafer vereceğini Kuran-ı Kerim’de va’d etmiştir. Allah’ın bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.’’
Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmakta, Mehmet Âkif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır:
‘’Bastığın yerleri (toprak) deyip geçme! Geçmişini iyi öğren! Çünkü bu vatan toprakları, uğruna şehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uğruna canını vererek, Allah katında makamların en yücesi olan şehit’lik mertebesine ulaşmış bir babanın oğlusun. Vatanına gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan, ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
İstiklal Marşı’nın 7.kıtasında Mehmet Âkif vatan sevgisini, vatan toprağının özelliğini ve Türk Vatanı’nın yüceliğini, şöyle anlatmaktadır:
‘’Bu cennet vatan uğruna canını vermeyecek olan kim var? İşte herkes vatanı uğruna canını vermek için hazır bekliyor. Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit canını verdi ki: bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır. Toprağı sıksan, şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri, bütün varımı, yoğumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.’’
Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar__ki şahadetleri dinin temeli__
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
8.kıtada Mehmet Âkif, din ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:
‘’Yüce Allah’ım! Ruhumun senden dileği şudur: Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki:
‘’Eşhedü enla ilahe illallah,
Eşhedü enne Muhammeden resulullah’’
Kelimeleri Türk Milleti’nin müslümanlığının ve bağımsızlığının ilk şartı ve temelidir. Hürriyet sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun. Milletim kıyamete kadar hür yaşasın.’’
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;
Her cerihamda, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
‘’O zaman (camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman) yeryüzünde bir mezar taşım varsa, sevinç ve mutluluktan mezar taşım bile çoşkunlukla secdeye kapanacaktır.
Milletimin hür olduğunu görmenin ve şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır. Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki, belki göğün en yüksek katı olan Arş’a (Allah’ın yüce katına) ulaşır.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Edebiyyen sana yok, ırkıma yaok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, Milletimin istiklal.
Büyük vatan şairi Mehmet Âkif İstiklal Marşı’nın son kıtasında tekrar şanlı bayrağamıza hitap etmekte ve:
‘’Şanlı bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al renginle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk Milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır. Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Artık Türk Milleti’nin yok olması, dağılması diye bir şey abediyyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaşamış olan, daima tek olan Allah’a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman hakkıdır.’’
Mehmet Akif ERSOY