MURATS44
Özel Üye
Kabrin Ölü ile Konuşması
Kabrin ölüyle konuşması ya söz diliyle ya da hâl diliyle olur. Ölü bu ikincisini, dirilerin konuşulan bir şeyi anlamasından daha net anlar. Bu hususa işaretle Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Ölü mezara konulduğunda kabri ona, “Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu! Hakkımda seni kim aldattı? Benim fitne, karanlık, yalnızlık ve böceklerin yurdu olduğumu bilmiyor muydun? Yanımda yürürken kibirli kibirli çalımlar atman hususunda seni aldatan şey neydi?” der. Eğer adam, hayatta salih ameller işlemiş biriyse, gaipten bir ses onun adına konuşur ve, “Sen bu kimsenin iyilikleri emredip kötülüklerden de sakındıran biri olduğunu bilmiyor musun?” der. Kabir, “O zaman ben onun için yemyeşil bir bahçe olurum” diye karşılık verir. Bunun ardından adamın bedeni nurla doldurulur ve ruhu Arş'a, Rahmân'ın katına yükseltilir.”
Ubeyd b. Umeyr el-Leysî der ki: “Ölen her kişiye kabri muhakkak şunları söyler: «Ben karanlık ve yalnızlık yurduyum. Eğer hayatında Allah'a karşı itaatkâr olduysan, ben de sana bugün rahmet olurum. Yok, isyan ettiysen ceza ve intikam olurum. Ben öyle bir evim ki, bana itaatkâr olarak giren mutlu çıkar, isyan içinde giren hüzün ve hüsran içinde çıkar.»”
Muhammed b. Sabîh der ki: “Bana ulaşan haberlere göre, bir adam kabre konulup azaba duçar olduğunda ölmüş olan komşuları ve yakınları ona şöyle derler: “Ey kardeşleri ve komşularının ölümünden sonra dünyada kalan kişi! Bizler senin için birer ibret vesikası olmadık mı? Bizim senden önce mezara girişimiz seni hiç düşündürmedi mi? O boş zamanlarında, bizlerin artık amel işlemekten kesildiğimizi hiç düşünmedin mi?”
Kaldığı toprak parçası da ona şöyle seslenir: “Ey dünyanın dışıyla aldanmış kişi! Ailen içinde dünyaya aldanan kimselerin toprak altına girdiklerini görüp onlardan ibret almadın mı? Hani ecelleri gelip ölüm onları kabirlerine götürmüştü! Sen de, götürülmesi gereken yere, omuzlar üzerinde taşınırken ona bakıyordun ya!”
Yezîd er-Rekkâşî (rah) der ki: “Bana ulaşan haberlere göre, ölü kabre konulduğu zaman amelleri onu kuşatır. Sonra Allah (c.c) onları lisan-ı hal ile şöyle konuşturur: “Ey çukurunda yalnız kalmış kul! Dostların ve ehlin senden ayrıldı, bugün bizden başka sana beraberlik edecek hiçbir şey kalmadı” derler.
Ka'bü'l-Ahbâr (rah) der ki: Salih bir kul kabre konulduğu zaman namaz, oruç, hac, cihad ve sadaka gibi amelleri onu çepeçevre kuşatırlar. Azap melekleri ona ayakuçlarından doğru yaklaştıkları sırada namaz:
—Ondan uzak durun! Bu kula ayaklarından azap edemezsiniz! Zira o, Allah için, bu iki uzvuyla namazlarını kılmıştı, der. Bu sefer baş tarafından yanaşmak isterler, oruç:
—Bu kuldan uzak durun! Çünkü o, şu dünya diyarında Allah için uzun zamanlar aç ve susuz durmuştu; ona azap edemezsiniz, der. Gövde tarafından yaklaşmak istediklerinde, yapmış olduğu hac ve cihad:
—Buradan uzaklaşın! Zira bu kul, Allah için nefsi ve bedeniyle nice zorluk ve meşakkatlere katlanarak haccını yaptı, cihada katıldı. Ona azap edemezsiniz, derler.
Sonra elleri tarafından yaklaşmak isterler. Bu defa sadaka dile gelerek:
—Sahibimden uzak durun, ona ilişmeyin! Zira bu ellerden, sırf Allah'ın rızası için nice sadakalar çıktı; çıkan sadakalar önce Allah'ın (c.c) huzuruna varıp daha sonra bir başkasına ulaştı! Sizler bu kula azap edemezsiniz, der. Sonra gaipten bir ses:
—Müjdeler olsun; ne güzel bir yaşam, ne güzel bir ölüm, diye seslenir.
Ardından rahmet melekleri gelir. Yanlarında cennet döşeklerinden bir döşek ve bir de örtü getirerek onun altına sererler. Kabri gözünün görebildiği kadar genişletilir. Yanına cennet kandillerinden bir de kandil bırakılır. Onun ışığıyla kıyamet gününe kadar aydınlanır.
Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, katıldığı bir cenazede, kendisine kadar ulaşan, şu hadisi nakletmiştir:
“Ölü kabre konulduktan sonra oturur. Defnine iştirak edenlerin ayak seslerini dahi işitir, ancak kendisiyle sadece kabri konuşur. Kabir ona: ‘Ey Âdemoğlu sana yazıklar olsun! Muhakkak benim hakkımda uyarılar aldın; darlığım, pis kokum, ürkütücülüğüm ve böceklerim hakkımda sakındırıldın! Peki, şimdi benim için neler hazırladın?' der”
Kabrin ölüyle konuşması ya söz diliyle ya da hâl diliyle olur. Ölü bu ikincisini, dirilerin konuşulan bir şeyi anlamasından daha net anlar. Bu hususa işaretle Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Ölü mezara konulduğunda kabri ona, “Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu! Hakkımda seni kim aldattı? Benim fitne, karanlık, yalnızlık ve böceklerin yurdu olduğumu bilmiyor muydun? Yanımda yürürken kibirli kibirli çalımlar atman hususunda seni aldatan şey neydi?” der. Eğer adam, hayatta salih ameller işlemiş biriyse, gaipten bir ses onun adına konuşur ve, “Sen bu kimsenin iyilikleri emredip kötülüklerden de sakındıran biri olduğunu bilmiyor musun?” der. Kabir, “O zaman ben onun için yemyeşil bir bahçe olurum” diye karşılık verir. Bunun ardından adamın bedeni nurla doldurulur ve ruhu Arş'a, Rahmân'ın katına yükseltilir.”
Ubeyd b. Umeyr el-Leysî der ki: “Ölen her kişiye kabri muhakkak şunları söyler: «Ben karanlık ve yalnızlık yurduyum. Eğer hayatında Allah'a karşı itaatkâr olduysan, ben de sana bugün rahmet olurum. Yok, isyan ettiysen ceza ve intikam olurum. Ben öyle bir evim ki, bana itaatkâr olarak giren mutlu çıkar, isyan içinde giren hüzün ve hüsran içinde çıkar.»”
Muhammed b. Sabîh der ki: “Bana ulaşan haberlere göre, bir adam kabre konulup azaba duçar olduğunda ölmüş olan komşuları ve yakınları ona şöyle derler: “Ey kardeşleri ve komşularının ölümünden sonra dünyada kalan kişi! Bizler senin için birer ibret vesikası olmadık mı? Bizim senden önce mezara girişimiz seni hiç düşündürmedi mi? O boş zamanlarında, bizlerin artık amel işlemekten kesildiğimizi hiç düşünmedin mi?”
Kaldığı toprak parçası da ona şöyle seslenir: “Ey dünyanın dışıyla aldanmış kişi! Ailen içinde dünyaya aldanan kimselerin toprak altına girdiklerini görüp onlardan ibret almadın mı? Hani ecelleri gelip ölüm onları kabirlerine götürmüştü! Sen de, götürülmesi gereken yere, omuzlar üzerinde taşınırken ona bakıyordun ya!”
Yezîd er-Rekkâşî (rah) der ki: “Bana ulaşan haberlere göre, ölü kabre konulduğu zaman amelleri onu kuşatır. Sonra Allah (c.c) onları lisan-ı hal ile şöyle konuşturur: “Ey çukurunda yalnız kalmış kul! Dostların ve ehlin senden ayrıldı, bugün bizden başka sana beraberlik edecek hiçbir şey kalmadı” derler.
Ka'bü'l-Ahbâr (rah) der ki: Salih bir kul kabre konulduğu zaman namaz, oruç, hac, cihad ve sadaka gibi amelleri onu çepeçevre kuşatırlar. Azap melekleri ona ayakuçlarından doğru yaklaştıkları sırada namaz:
—Ondan uzak durun! Bu kula ayaklarından azap edemezsiniz! Zira o, Allah için, bu iki uzvuyla namazlarını kılmıştı, der. Bu sefer baş tarafından yanaşmak isterler, oruç:
—Bu kuldan uzak durun! Çünkü o, şu dünya diyarında Allah için uzun zamanlar aç ve susuz durmuştu; ona azap edemezsiniz, der. Gövde tarafından yaklaşmak istediklerinde, yapmış olduğu hac ve cihad:
—Buradan uzaklaşın! Zira bu kul, Allah için nefsi ve bedeniyle nice zorluk ve meşakkatlere katlanarak haccını yaptı, cihada katıldı. Ona azap edemezsiniz, derler.
Sonra elleri tarafından yaklaşmak isterler. Bu defa sadaka dile gelerek:
—Sahibimden uzak durun, ona ilişmeyin! Zira bu ellerden, sırf Allah'ın rızası için nice sadakalar çıktı; çıkan sadakalar önce Allah'ın (c.c) huzuruna varıp daha sonra bir başkasına ulaştı! Sizler bu kula azap edemezsiniz, der. Sonra gaipten bir ses:
—Müjdeler olsun; ne güzel bir yaşam, ne güzel bir ölüm, diye seslenir.
Ardından rahmet melekleri gelir. Yanlarında cennet döşeklerinden bir döşek ve bir de örtü getirerek onun altına sererler. Kabri gözünün görebildiği kadar genişletilir. Yanına cennet kandillerinden bir de kandil bırakılır. Onun ışığıyla kıyamet gününe kadar aydınlanır.
Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, katıldığı bir cenazede, kendisine kadar ulaşan, şu hadisi nakletmiştir:
“Ölü kabre konulduktan sonra oturur. Defnine iştirak edenlerin ayak seslerini dahi işitir, ancak kendisiyle sadece kabri konuşur. Kabir ona: ‘Ey Âdemoğlu sana yazıklar olsun! Muhakkak benim hakkımda uyarılar aldın; darlığım, pis kokum, ürkütücülüğüm ve böceklerim hakkımda sakındırıldın! Peki, şimdi benim için neler hazırladın?' der”