32 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 38. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Molla İbrâhîm için yazılmışdır. Bu ümmetin yetmişüç fırkaya ayrılacağını bildiren hadîs-i şerîfi açıklamakdadır:
Hadîs-i şerîfde bu ümmetin yetmişüç fırkaya ayrılacağı, bunlardan yetmişiki fırkanın Cehenneme gidecekleri bildirildi. Bu hadîs-i şerîf, yetmişiki fırkanın Cehennem ateşinde azâb göreceklerini bildiriyor. Cehennemde sonsuz kalacaklarını bildirmiyor. Cehennem ateşinde sonsuz azâbda kalmak, îmânı olmıyanlar içindir. Ya’nî kâfirler içindir. Yetmişiki fırka, i’tikâdları bozuk olduğu için Cehenneme girecekler ve i’tikâdlarının bozukluğu kadar yanacaklardır. Yetmişüçüncü olan bir fırkanın i’tikâdı bozuk olmadığı için, Cehennem ateşinden kurtulacaklardır. Bu bir fırkada bulunanlar arasında kötü iş yapmış olanlar varsa ve bu kötü işleri tevbe ve istigfâr ile veyâ şefâ’at ile afv olunmadı ise, bunların da günâhları kadar Cehennemde yanmaları câizdir. Yetmişiki fırkada olanların hepsi Cehenneme girecekdir. Fekat hiçbiri Cehennemde sonsuz kalmıyacakdır. Bir fırkada bulunanların hepsi Cehenneme girmiyecekdir. Bunlardan yalnız kötü iş yapanlar Cehenneme girecekdir. Cehenneme girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki (Bid’at fırkaları), (Ehl-i kıble) oldukları için, bunların hepsine kâfir dememelidir. Fekat bunların, dinde inanması zarûrî lâzım olan şeylere inanmıyanları ve (Ahkâm-ı islâmiyye)den her müslimânın işitdiği, bildiği şeyleri te’vîlini bilmeden red edenleri kâfir olur. (Ehl-i sünnet) âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildiriyor ki, (Bir müslimânın bir sözünden veyâ bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan doksandokuzu küfre sebeb olsa ve biri müslimân olduğunu gösterse, bu bir şeyi anlamak, onu küfrden kurtarmak lâzımdır). Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. En sağlam söz Onun sözüdür.
Bu ümmetin fakîrlerinin zenginlerinden yarım gün önce Cennete girecekleri bildirildi. Bu yarım gün, beşyüz dünyâ senesidir. Çünki, Allahü teâlânın bildirdiği bir gün, bin dünyâ senesi kadar zemândır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkca bildirilmişdir. Niçin bu kadar zemân olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Çünki âhıretde, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay, sene yokdur. Cennete erken girecekleri bildirilen fakîrler, islâmiyyete uyan ve sabr eden fakîrlerdir. İslâmiyyete uymak, islâmiyyetin emr etdiklerini yapmak ve yasak etdiklerinden sakınmak demekdir. Fakîrliğin de dereceleri ve mertebeleri vardır. Mertebelerinin en yükseği, fenâ makâmında ele geçer. Bu mertebede olan fakîr, Allahü teâlâdan başka herşeyi fakîr, muhtâc bilir. [Allahü teâlâya muhtâc olmıyan, ya’nî Ona karşı fakîr olmıyan hiçbir mahlûk yokdur.] Mahlûkların hepsini unutur. Hiçbirini hâtırına getirmez. Fakîrlik mertebelerinin hepsine kavuşan, birkaçına kavuşandan dahâ üstündür. Bunun içindir ki, fenâ makâmına kavuşan kimsenin zâhiren fakîr, muhtâc olması, fenâ makâmına kavuşup da zâhiren fakîr olmıyandan dahâ efdaldir, dahâ kıymetlidir.
33 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 101. ci MEKTÛB
Bu mektûb şeyh Abdüllaha yazılmışdır. Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini felsefecilerin anladıklarına göre tefsîr ve te’vîl etmek câiz olmadığını bildirmekdedir:
Allahü teâlâ size selâmet versin ve belâlardan korusun! (Tebsîr-ür-rahmân) adındaki kitâbı göndermişsiniz. Ba’zı yerlerini okudum. Geri gönderiyorum. [(Tebsîr-ür-rahmân ve Teysîr-ül-menân) tefsîr kitâbıdır. Hanbelî âlimlerinden Zeyn-üd-dîn Alî bin Ahmed Ermevî yazmışdır. Yediyüzon (710) senesinde vefât etmişdir.]
Kıymetli kardeşim! Bu kitâbı yazanın, eski yunan felsefecilerinin yoluna oldukça kaymış olduğu anlaşılıyor. Hemen hemen, onları Peygamberlerle bir derecede tutacak “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Hûd sûresindeki bir âyet-i kerîmeye verdiği ma’nâ gözüme ilişdi. Bu âyete, Peygamberlerin hâline uymıyarak eski yunan felsefecileri gibi ma’nâ vermekdedir
Bu mektûb, Molla İbrâhîm için yazılmışdır. Bu ümmetin yetmişüç fırkaya ayrılacağını bildiren hadîs-i şerîfi açıklamakdadır:
Hadîs-i şerîfde bu ümmetin yetmişüç fırkaya ayrılacağı, bunlardan yetmişiki fırkanın Cehenneme gidecekleri bildirildi. Bu hadîs-i şerîf, yetmişiki fırkanın Cehennem ateşinde azâb göreceklerini bildiriyor. Cehennemde sonsuz kalacaklarını bildirmiyor. Cehennem ateşinde sonsuz azâbda kalmak, îmânı olmıyanlar içindir. Ya’nî kâfirler içindir. Yetmişiki fırka, i’tikâdları bozuk olduğu için Cehenneme girecekler ve i’tikâdlarının bozukluğu kadar yanacaklardır. Yetmişüçüncü olan bir fırkanın i’tikâdı bozuk olmadığı için, Cehennem ateşinden kurtulacaklardır. Bu bir fırkada bulunanlar arasında kötü iş yapmış olanlar varsa ve bu kötü işleri tevbe ve istigfâr ile veyâ şefâ’at ile afv olunmadı ise, bunların da günâhları kadar Cehennemde yanmaları câizdir. Yetmişiki fırkada olanların hepsi Cehenneme girecekdir. Fekat hiçbiri Cehennemde sonsuz kalmıyacakdır. Bir fırkada bulunanların hepsi Cehenneme girmiyecekdir. Bunlardan yalnız kötü iş yapanlar Cehenneme girecekdir. Cehenneme girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki (Bid’at fırkaları), (Ehl-i kıble) oldukları için, bunların hepsine kâfir dememelidir. Fekat bunların, dinde inanması zarûrî lâzım olan şeylere inanmıyanları ve (Ahkâm-ı islâmiyye)den her müslimânın işitdiği, bildiği şeyleri te’vîlini bilmeden red edenleri kâfir olur. (Ehl-i sünnet) âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildiriyor ki, (Bir müslimânın bir sözünden veyâ bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan doksandokuzu küfre sebeb olsa ve biri müslimân olduğunu gösterse, bu bir şeyi anlamak, onu küfrden kurtarmak lâzımdır). Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. En sağlam söz Onun sözüdür.
Bu ümmetin fakîrlerinin zenginlerinden yarım gün önce Cennete girecekleri bildirildi. Bu yarım gün, beşyüz dünyâ senesidir. Çünki, Allahü teâlânın bildirdiği bir gün, bin dünyâ senesi kadar zemândır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkca bildirilmişdir. Niçin bu kadar zemân olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Çünki âhıretde, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay, sene yokdur. Cennete erken girecekleri bildirilen fakîrler, islâmiyyete uyan ve sabr eden fakîrlerdir. İslâmiyyete uymak, islâmiyyetin emr etdiklerini yapmak ve yasak etdiklerinden sakınmak demekdir. Fakîrliğin de dereceleri ve mertebeleri vardır. Mertebelerinin en yükseği, fenâ makâmında ele geçer. Bu mertebede olan fakîr, Allahü teâlâdan başka herşeyi fakîr, muhtâc bilir. [Allahü teâlâya muhtâc olmıyan, ya’nî Ona karşı fakîr olmıyan hiçbir mahlûk yokdur.] Mahlûkların hepsini unutur. Hiçbirini hâtırına getirmez. Fakîrlik mertebelerinin hepsine kavuşan, birkaçına kavuşandan dahâ üstündür. Bunun içindir ki, fenâ makâmına kavuşan kimsenin zâhiren fakîr, muhtâc olması, fenâ makâmına kavuşup da zâhiren fakîr olmıyandan dahâ efdaldir, dahâ kıymetlidir.
33 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 101. ci MEKTÛB
Bu mektûb şeyh Abdüllaha yazılmışdır. Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini felsefecilerin anladıklarına göre tefsîr ve te’vîl etmek câiz olmadığını bildirmekdedir:
Allahü teâlâ size selâmet versin ve belâlardan korusun! (Tebsîr-ür-rahmân) adındaki kitâbı göndermişsiniz. Ba’zı yerlerini okudum. Geri gönderiyorum. [(Tebsîr-ür-rahmân ve Teysîr-ül-menân) tefsîr kitâbıdır. Hanbelî âlimlerinden Zeyn-üd-dîn Alî bin Ahmed Ermevî yazmışdır. Yediyüzon (710) senesinde vefât etmişdir.]
Kıymetli kardeşim! Bu kitâbı yazanın, eski yunan felsefecilerinin yoluna oldukça kaymış olduğu anlaşılıyor. Hemen hemen, onları Peygamberlerle bir derecede tutacak “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Hûd sûresindeki bir âyet-i kerîmeye verdiği ma’nâ gözüme ilişdi. Bu âyete, Peygamberlerin hâline uymıyarak eski yunan felsefecileri gibi ma’nâ vermekdedir