İSLÂMİYYETDE NİKÂH
Nikâhlanmak, evlenmek demekdir. (Tatlîk) boşanmak demekdir.
(Menâhic-ül-ibâd) kitâbında, islâm nikâhını şöyle yazmakdadır:
Yedinci fasl, evlenmek edeblerini bildirmekdedir. Nass ve haberler, evlenmenin dahâ iyi olduğunu bildirdiği gibi, bekâr kalmanın dahâ iyi olduğu da bildirilmekdedir. İnsanlar, zemânlar ve hâller başka başka olduğu için, haberler de, başka başka olmuşdur. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zemânları ve hâlleri, evlenmenin dahâ iyi olduğunu gösteriyordu. Bunda, üç sebeb vardı:
1. ci sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında, dünyâyı hıristiyanlık kaplamışdı. Îsâ aleyhisselâmın rûhâniyyeti dahâ çok olduğu için, onun eshâbının ve ümmetinin hâline ve zemânına, bekârlık, ruhbânlık, yalnızlık yakışırdı. Papaslar, herkese râhib olmağı, yalnız yaşamağı emr ediyordu. Allah yolunda bulunabilmek ve Allahü teâlâya yaklaşabilmek, ancak ruhbânlıkla, ya’nî evlenmemekle olur sanıyorlardı. Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, rûhî ve maddî hakîkatlerin, üstünlüklerin hepsini kendinde topladığı için, Onun Eshâbına ve ümmetine, yalnızlık da, çokluk da, bekârlık da, evlilik de fâideli olmakdadır. Bunlara her ikisi de ve ikisi arasındaki orta hâl de yakışmakdadır. Papaslar herkese ruhbânlığı, yalnız, bekâr yaşamağı emr etdiğinden, bunu önlemek için Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının, bekâr yaşamasını yasak etdi. (İslâmiyyetde ruhbânlık yokdur) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde de, (Nikâh yapmak, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmıyan kimse, benden değildir) buyurdu. Dahâ nice hadîs-i şerîfler, zihnlerdeki yanlış fikrleri kaldırdı. Allahü teâlânın yolunda, yalnız ruhbânlıkla gidilebilir düşüncesini gönüllerden çıkardı. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin ve Tebe-i tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zemânı olan ikiyüz sene içinde yaşıyanlar, bu hadîs-i şerîflerin, papasların bozuk sözlerini çürütmek için söylendiğini biliyorlardı. Bu zemân geçince, insanın hâline göre, bekârlığın da, evliliğin de iyi olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler meydâna çıkdı. Resûl “aleyhisselâm”, (İkiyüz yılından sonra, sizin en iyiniz, hafîfülhâz olandır) buyurdu. Hafîfülhâz nedir dediklerinde, (Zevcesi ve çocuğu olmıyandır) buyurdu.
Bişr-i Hâfî, Bâyezîd-i Bistâmî ve Ebül-Hüseyn Nûrî gibi büyük âlimler bekâr idi. Hicretin ikiyüz senesinden sonra gelenler arasında, bunların ve bunlar gibi olanların şereflerini, üstünlüklerini, bu hadîs-i şerîf haber vermekdedir.
2. ci sebeb: Eshâb-ı kirâm, Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în, en hayrlı, en iyi bir zemânda yaşadıkları için, îmânları, sabrları, zühdleri ve tevekkülleri çok kuvvetli, pek kıymetli idi. (Zemânların en hayrlısı, benim asrımdır. Ondan sonra kıymetli olan, benim asrımdan sonra gelen asrdır. Dahâ sonra kıymetlisi, onlardan sonra gelen asrın müslimânlarıdır. Bunlardan sonra, yalancılık yayılır. Şâhid olmaları istenmediği hâlde, yalancı şâhidlik yapılır) hadîs-i şerîfi, onları medh etmekdedir. O büyükler, Resûlullahın sohbetinde bulunmakla, Ona yakın olmakla, zühdleri, tevekkülleri ve rızâları artdığı için, evlendikleri zemân, nefsleri islâmiyyetin beğenmediği sebeblere bağlanmaz, harâm kazanmağa eğilmezdi. Sonra gelenler ise, böyle olmadı.
3. cü sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, peygamberlik nûru ile ve doğru firâseti ile biliyordu ki, islâm dînini, islâm milletini, dünyâya, Eshâb-ı kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yayacakdır. Îmân kal’asını koruyacakların ve dîn-i islâmı yayacak olanların çoğalması için ve onlar ile dînin kuvvetlenmesi için, nikâh yapmağı, ya’nî evlenmeği teşvîk buyurdu.
Bu üç sebebden dolayı, Sahâbe-i kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “aleyhimürrıdvân” zemânlarında, evlenmek lâzım geliyordu.
Nikâhlanmak, evlenmek demekdir. (Tatlîk) boşanmak demekdir.
(Menâhic-ül-ibâd) kitâbında, islâm nikâhını şöyle yazmakdadır:
Yedinci fasl, evlenmek edeblerini bildirmekdedir. Nass ve haberler, evlenmenin dahâ iyi olduğunu bildirdiği gibi, bekâr kalmanın dahâ iyi olduğu da bildirilmekdedir. İnsanlar, zemânlar ve hâller başka başka olduğu için, haberler de, başka başka olmuşdur. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zemânları ve hâlleri, evlenmenin dahâ iyi olduğunu gösteriyordu. Bunda, üç sebeb vardı:
1. ci sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında, dünyâyı hıristiyanlık kaplamışdı. Îsâ aleyhisselâmın rûhâniyyeti dahâ çok olduğu için, onun eshâbının ve ümmetinin hâline ve zemânına, bekârlık, ruhbânlık, yalnızlık yakışırdı. Papaslar, herkese râhib olmağı, yalnız yaşamağı emr ediyordu. Allah yolunda bulunabilmek ve Allahü teâlâya yaklaşabilmek, ancak ruhbânlıkla, ya’nî evlenmemekle olur sanıyorlardı. Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, rûhî ve maddî hakîkatlerin, üstünlüklerin hepsini kendinde topladığı için, Onun Eshâbına ve ümmetine, yalnızlık da, çokluk da, bekârlık da, evlilik de fâideli olmakdadır. Bunlara her ikisi de ve ikisi arasındaki orta hâl de yakışmakdadır. Papaslar herkese ruhbânlığı, yalnız, bekâr yaşamağı emr etdiğinden, bunu önlemek için Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının, bekâr yaşamasını yasak etdi. (İslâmiyyetde ruhbânlık yokdur) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde de, (Nikâh yapmak, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmıyan kimse, benden değildir) buyurdu. Dahâ nice hadîs-i şerîfler, zihnlerdeki yanlış fikrleri kaldırdı. Allahü teâlânın yolunda, yalnız ruhbânlıkla gidilebilir düşüncesini gönüllerden çıkardı. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin ve Tebe-i tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zemânı olan ikiyüz sene içinde yaşıyanlar, bu hadîs-i şerîflerin, papasların bozuk sözlerini çürütmek için söylendiğini biliyorlardı. Bu zemân geçince, insanın hâline göre, bekârlığın da, evliliğin de iyi olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler meydâna çıkdı. Resûl “aleyhisselâm”, (İkiyüz yılından sonra, sizin en iyiniz, hafîfülhâz olandır) buyurdu. Hafîfülhâz nedir dediklerinde, (Zevcesi ve çocuğu olmıyandır) buyurdu.
Bişr-i Hâfî, Bâyezîd-i Bistâmî ve Ebül-Hüseyn Nûrî gibi büyük âlimler bekâr idi. Hicretin ikiyüz senesinden sonra gelenler arasında, bunların ve bunlar gibi olanların şereflerini, üstünlüklerini, bu hadîs-i şerîf haber vermekdedir.
2. ci sebeb: Eshâb-ı kirâm, Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în, en hayrlı, en iyi bir zemânda yaşadıkları için, îmânları, sabrları, zühdleri ve tevekkülleri çok kuvvetli, pek kıymetli idi. (Zemânların en hayrlısı, benim asrımdır. Ondan sonra kıymetli olan, benim asrımdan sonra gelen asrdır. Dahâ sonra kıymetlisi, onlardan sonra gelen asrın müslimânlarıdır. Bunlardan sonra, yalancılık yayılır. Şâhid olmaları istenmediği hâlde, yalancı şâhidlik yapılır) hadîs-i şerîfi, onları medh etmekdedir. O büyükler, Resûlullahın sohbetinde bulunmakla, Ona yakın olmakla, zühdleri, tevekkülleri ve rızâları artdığı için, evlendikleri zemân, nefsleri islâmiyyetin beğenmediği sebeblere bağlanmaz, harâm kazanmağa eğilmezdi. Sonra gelenler ise, böyle olmadı.
3. cü sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, peygamberlik nûru ile ve doğru firâseti ile biliyordu ki, islâm dînini, islâm milletini, dünyâya, Eshâb-ı kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yayacakdır. Îmân kal’asını koruyacakların ve dîn-i islâmı yayacak olanların çoğalması için ve onlar ile dînin kuvvetlenmesi için, nikâh yapmağı, ya’nî evlenmeği teşvîk buyurdu.
Bu üç sebebden dolayı, Sahâbe-i kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “aleyhimürrıdvân” zemânlarında, evlenmek lâzım geliyordu.