HASAN CAN
Active member
TEGANNÎ VE MÜZİK
Güzel san’atların bir kolu denilen müzik, hisleri ve düşünceleri seslerle ve hareketlerle anlatmak san’atıdır. Müzik, düzenlenmiş ses ve hareketdir. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekllerde düzenlenmesidir. İlâhî dinler ve bunların bozulması ile meydâna çıkan, eski Mısr, Çin ve Yunan inançları ve Buda, Berehmen kâfirleri, Cennetde müzik olduğunu bildirmekdedir. Hattâ müzik kelimesi, yunanlıların büyük putları olan Zeüs’ün kızları sayılan Mousa (Müz) denilen dokuz heykelin adından hâsıl olmakdadır. Müziğin bütün dinlerde büyük günâh olduğu, (Dürr-ül-müntekâ)da yazılıdır. İncîlin yasak etdiği müziği, sonradan papasların hıristiyan dînine sokdukları Zerkânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Mevâhib-i ledünniyye) şerhi, beşinci cildinde uzun yazılıdır. Bozuk dinler, kalbleri ve rûhları besliyemediği için, müziğin, her nev’ çalgı sesinin nefslere hoş gelmesi, nefsleri beslemesi rûhânî te’sîr sanıldı. Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplıyan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibâdet hâlini almışdır. Müzik ile, her nev’ çalgı ile nefsler keyflenmekde, şehvânî, hayvânî arzûlar kuvvetlenmekdedir. Rûhun gıdâsı olan, kalbleri temizliyen ve nefsleri ezip, harâmlara olan arzûlarını yok eden, ilâhî ibâdetler unutulmakdadır. (Mekâtîb-i şerîfe)nin doksanıncı ve doksandokuzuncu mektûbları sonunda diyor ki, (Şarkı, tegannî çok dinleme. Simâ’ kalbi öldürür. Nifâk hâsıl olur). Doksanaltıncı mektûbda diyor ki, (Kalbde Allah sevgisini artdıran şi’rleri, çalgısız ve fâsıklar olmaksızın dinlemek câizdir). Müzik, her nev’ çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmakdadır. Böylece, nefsleri azdırarak, se’âdet-i ebediyyeden mahrûm kalmasına sebeb olmakdadır. İslâm dîni, insanları bu âfetden, bu sonsuz felâketden korumak için, müziği kısmlara ayırmış, zararlı olanlarını harâm kılmış, yasak etmişdir.
Müziğin Cennetde de bulunduğunu ve orada nasıl olduğunu, dünyâda erkeklere de, kadınlara da harâm olan kısmlarını bildiren hadîs-i şerîflerden birkaçı, (Kurret-ül’uyûn) kitâbının son bâbında yazılıdır. Bu kitâb, 1302 [m. 1884] de İstanbulda basılan (Muhtasar-ı tezkire-i Kurtubî) kitâbının kenârlarında basılmışdır. Her iki kitâb, Hakîkat Kitâbevi tarafından 1421 [m. 2001] de yeniden tab’ edilmişdir.
(Hadîka)da diyor ki, (Tâtârhâniyye) fetvâ kitâbında, (Başkalarını hicv eden ve fuhş, içki anlatan ve şehveti harekete getiren şi’rleri tegannî ile, ya’nî ses dalgaları ile okumak, her dinde harâmdır. Harâma sebeb olan şeyler de harâm olur) demekdedir. Böyle, kat’î harâm olana güzel okudun diyen kâfir olur. Zinâ, ribâ, riyâ ve şerâb içmek gibi harâmlar için de böyledir. Va’z, hikmet, nasîhat, güzel ahlâk bildiren şi’r ve ilâhîleri tegannî ile okumak câizdir. Devâmlı, böyle vakt geçirmek mekrûh olur. Tarîkatcıların, câmi’lerde, tekkelerde ilâhî, zikr, tesbîh okuyarak, nefslerin şehvetlerini tahrîk etmeleri, dahâ büyük harâmdır. Böyle olduğu kat’î olarak bilinen toplantılara gitmemelidir. Böyle yerler, ibâdet yeri olmakdan çıkmış, fısk meclisi olmuşdur. Fekat, iyi bilinmedikce, sû-i zan etmemelidir. Kur’ân-ı kerîmi, zikri, düâyı, ezânı, tegannî ile okumak, sözbirliği ile harâmdır. Tegannî, harfleri, kelimeleri değişdirmekde, ma’nâyı bozmakdadır. Bunları kasd ile, bile bile değişdirmek harâm olur. Hatâ ile, tegannî ile ve bilmiyerek bozulunca harâm olmaması, bozulup bozulmıyacak yerleri öğrenmeğe çalışanlar içindir. Bunun için, tecvîd öğrenmek lâzımdır. Kur’ân-ı kerîmi, zikri ve ilâhîleri, ma’nâyı bozmıyacak güzel ses ile okumak, müstehabdır. Bu da, tecvîde göre okumakla olur. Bunun kalbe, rûha te’sîri çok olur. Güzel ses ile okumak demek, nağme yapmak, çene oynatmak değil, Allah korkusu ile okumakdır. Enbiyâ “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ve Evliyâ “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” böyle güzel sesle okurlardı. Fâsıklar [kötü kimseler] ve Ehl-i kitâb gibi tegannî yaparak hazîn okumak ve bunu dinlemek hadîs-i şerîf ile men’ olundu. Elhân ile, ya’nî mûsikîye uyarak tecvîdi bozmak bid’at ve dinlemesi de büyük günâhdır.
Güzel san’atların bir kolu denilen müzik, hisleri ve düşünceleri seslerle ve hareketlerle anlatmak san’atıdır. Müzik, düzenlenmiş ses ve hareketdir. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekllerde düzenlenmesidir. İlâhî dinler ve bunların bozulması ile meydâna çıkan, eski Mısr, Çin ve Yunan inançları ve Buda, Berehmen kâfirleri, Cennetde müzik olduğunu bildirmekdedir. Hattâ müzik kelimesi, yunanlıların büyük putları olan Zeüs’ün kızları sayılan Mousa (Müz) denilen dokuz heykelin adından hâsıl olmakdadır. Müziğin bütün dinlerde büyük günâh olduğu, (Dürr-ül-müntekâ)da yazılıdır. İncîlin yasak etdiği müziği, sonradan papasların hıristiyan dînine sokdukları Zerkânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Mevâhib-i ledünniyye) şerhi, beşinci cildinde uzun yazılıdır. Bozuk dinler, kalbleri ve rûhları besliyemediği için, müziğin, her nev’ çalgı sesinin nefslere hoş gelmesi, nefsleri beslemesi rûhânî te’sîr sanıldı. Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplıyan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibâdet hâlini almışdır. Müzik ile, her nev’ çalgı ile nefsler keyflenmekde, şehvânî, hayvânî arzûlar kuvvetlenmekdedir. Rûhun gıdâsı olan, kalbleri temizliyen ve nefsleri ezip, harâmlara olan arzûlarını yok eden, ilâhî ibâdetler unutulmakdadır. (Mekâtîb-i şerîfe)nin doksanıncı ve doksandokuzuncu mektûbları sonunda diyor ki, (Şarkı, tegannî çok dinleme. Simâ’ kalbi öldürür. Nifâk hâsıl olur). Doksanaltıncı mektûbda diyor ki, (Kalbde Allah sevgisini artdıran şi’rleri, çalgısız ve fâsıklar olmaksızın dinlemek câizdir). Müzik, her nev’ çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmakdadır. Böylece, nefsleri azdırarak, se’âdet-i ebediyyeden mahrûm kalmasına sebeb olmakdadır. İslâm dîni, insanları bu âfetden, bu sonsuz felâketden korumak için, müziği kısmlara ayırmış, zararlı olanlarını harâm kılmış, yasak etmişdir.
Müziğin Cennetde de bulunduğunu ve orada nasıl olduğunu, dünyâda erkeklere de, kadınlara da harâm olan kısmlarını bildiren hadîs-i şerîflerden birkaçı, (Kurret-ül’uyûn) kitâbının son bâbında yazılıdır. Bu kitâb, 1302 [m. 1884] de İstanbulda basılan (Muhtasar-ı tezkire-i Kurtubî) kitâbının kenârlarında basılmışdır. Her iki kitâb, Hakîkat Kitâbevi tarafından 1421 [m. 2001] de yeniden tab’ edilmişdir.
(Hadîka)da diyor ki, (Tâtârhâniyye) fetvâ kitâbında, (Başkalarını hicv eden ve fuhş, içki anlatan ve şehveti harekete getiren şi’rleri tegannî ile, ya’nî ses dalgaları ile okumak, her dinde harâmdır. Harâma sebeb olan şeyler de harâm olur) demekdedir. Böyle, kat’î harâm olana güzel okudun diyen kâfir olur. Zinâ, ribâ, riyâ ve şerâb içmek gibi harâmlar için de böyledir. Va’z, hikmet, nasîhat, güzel ahlâk bildiren şi’r ve ilâhîleri tegannî ile okumak câizdir. Devâmlı, böyle vakt geçirmek mekrûh olur. Tarîkatcıların, câmi’lerde, tekkelerde ilâhî, zikr, tesbîh okuyarak, nefslerin şehvetlerini tahrîk etmeleri, dahâ büyük harâmdır. Böyle olduğu kat’î olarak bilinen toplantılara gitmemelidir. Böyle yerler, ibâdet yeri olmakdan çıkmış, fısk meclisi olmuşdur. Fekat, iyi bilinmedikce, sû-i zan etmemelidir. Kur’ân-ı kerîmi, zikri, düâyı, ezânı, tegannî ile okumak, sözbirliği ile harâmdır. Tegannî, harfleri, kelimeleri değişdirmekde, ma’nâyı bozmakdadır. Bunları kasd ile, bile bile değişdirmek harâm olur. Hatâ ile, tegannî ile ve bilmiyerek bozulunca harâm olmaması, bozulup bozulmıyacak yerleri öğrenmeğe çalışanlar içindir. Bunun için, tecvîd öğrenmek lâzımdır. Kur’ân-ı kerîmi, zikri ve ilâhîleri, ma’nâyı bozmıyacak güzel ses ile okumak, müstehabdır. Bu da, tecvîde göre okumakla olur. Bunun kalbe, rûha te’sîri çok olur. Güzel ses ile okumak demek, nağme yapmak, çene oynatmak değil, Allah korkusu ile okumakdır. Enbiyâ “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ve Evliyâ “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” böyle güzel sesle okurlardı. Fâsıklar [kötü kimseler] ve Ehl-i kitâb gibi tegannî yaparak hazîn okumak ve bunu dinlemek hadîs-i şerîf ile men’ olundu. Elhân ile, ya’nî mûsikîye uyarak tecvîdi bozmak bid’at ve dinlemesi de büyük günâhdır.