MURATS44
Özel Üye
ÜÇÜNCÜ CİLD, 63. cü MEKTÛB
Bu mektûb, mîr Mensûr için yazılmışdır. Allahü teâlânın ihâta, kurb ve ma’ıyyet sıfatları üzerinde ince bilgiler vermekdedir:
Allahü teâlâ için söylenen Kurb ve Ma’ıyyet ve İhâta ve Sereyân ve Vasl ve İttisâl ve Tevhîd ve İttihâd gibi sözler, Müteşâbihât ve Şathiyyât cinsindendirler. Bu sözlerle, bizim anladığımız şeyler bildirilmemişdir. Bu sözleri işitince, akla, hayâle gelen şeylerin hiçbiri Allahü teâlâda yokdur. Allahü teâlânın bunlarla hiçbir ilgisi, ilişiği yokdur. Tesavvuf yolunun sonuna doğru şu kadar anlaşıldı ki, Allahü teâlânın kurb ve ittisâli, aynada görülen şeylerin aynaya olan kurb ve ittisâli gibidir. Aynada görünen şeylerden hiçbiri aynada yokdur. Görüntüden başka birşey değildirler. Bunların aynaya olan kurb ve ittisâli, vehm olunan, hayâlde bulunan şeylerin, dışarda var olan şeylere yakın ve bitişik denilmeleridir. Allahü teâlâ, hakîkî vardır. Âlem ise, his ve vehm mertebesinde var görünmekdedir. Bunun için, Allahü teâlânın mahlûklara yakın olması ve bitişik olması, dışarda var olan şeyin, hayâlde bulunan, vehm olunan şeye yakın olması, bitişik olmasıdır. Bundan dolayı, kurb ve ma’ıyyet gibi sözleri, Allahü teâlâ için söylemek câiz olmakdadır. Pis, çirkin şeylerin aynada görünmesi ve aynanın bunlar ile kurb ve ihâtası bulunması, ayna için bir ayb ve kusûr olmaz. Çünki, ayna dışarda vardır. Aynada görünenler ise, dışarda yokdurlar. Yok olan şeyin kötülükleri, kusûrları, var olan şeye te’sîr etmez. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlâ, âlemi his ve vehm mertebesinde yaratdığı hâlde, bunların geçici olmamalarını, sonsuz kalmalarını istedi. Bunun için, dışarda var olanın hâssalarını, özelliklerini bunlara verdi. Vehmde var olanlara, dışarda var olanın sıfatlarını, işlerini ihsân eyledi. Bunun için vehmde olan kurb, ihâta gibi şeyleri, dışarda bulunan kurb ve ihâta gibi yapdı. Hayâl olan şeyleri, hakîkat şekline sokdu. Bunu iyi anlatabilmek için, misâl olarak deriz ki, dışarda güzel birşeyi görmek tatlı geldiği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek, vehmde bulundurmak da tatlı gelmekde, sevilmekdedir. Hâlbuki, o şeyin kendisi dışarda vardır. Aynada görmek ise, hayâl ve vehm olup, kendisi değildir. Fekat, te’sîrleri, işleri birbirlerine benzemekdedir. Allahü teâlâ, lutf ve ihsân ederek, mevhûm olan şeylerin te’sîrlerini, işlerini, mevcûd şeylerin te’sîrlerine, işlerine benzetdiği için, mevhûm olanlarda, mevcûda ihsân edilen ni’metlerden pay almak ümmîdi hâsıl oldu. Hakîkî var olana yakın olmak, kavuşmak devletinin müjdeleri belirdi. Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun.
Zevallı âşık da, birkaç damlayla doysun!
Allahü teâlâ, bu çok kıymetli ni’metini dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ, büyük ni’metler sâhibidir.
İyi biliniz ki, Kurb [yakın olmak] ve İttisâl [kavuşmak] gibi sözleri, yukarıda bildirdiğimizden başka dürlü anlamak, Allahü teâlâyı, mahlûklarına benzetmek, maddeleşdirmek olur. En iyisi, Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olan bu kelimelere inanmalı, nasıl olduklarını düşünmemelidir. Nasıl olduklarını araşdırmamalı, Allahü teâlâ bilir demelidir. Bunlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünülürse, müteşâbih olmakdan çıkar, mücmel ve müşkil olabilirler. Herşeyin doğrusunu yalnız Allahü teâlâ bilir.
Resûlullah, gündüz olurdu sâim,
Gece de, nemâza olurdu kâim.
Ümmet isen, ol Müctebâya,
Sünnete, mekrûha dikkat et dâim.
Bu mektûb, mîr Mensûr için yazılmışdır. Allahü teâlânın ihâta, kurb ve ma’ıyyet sıfatları üzerinde ince bilgiler vermekdedir:
Allahü teâlâ için söylenen Kurb ve Ma’ıyyet ve İhâta ve Sereyân ve Vasl ve İttisâl ve Tevhîd ve İttihâd gibi sözler, Müteşâbihât ve Şathiyyât cinsindendirler. Bu sözlerle, bizim anladığımız şeyler bildirilmemişdir. Bu sözleri işitince, akla, hayâle gelen şeylerin hiçbiri Allahü teâlâda yokdur. Allahü teâlânın bunlarla hiçbir ilgisi, ilişiği yokdur. Tesavvuf yolunun sonuna doğru şu kadar anlaşıldı ki, Allahü teâlânın kurb ve ittisâli, aynada görülen şeylerin aynaya olan kurb ve ittisâli gibidir. Aynada görünen şeylerden hiçbiri aynada yokdur. Görüntüden başka birşey değildirler. Bunların aynaya olan kurb ve ittisâli, vehm olunan, hayâlde bulunan şeylerin, dışarda var olan şeylere yakın ve bitişik denilmeleridir. Allahü teâlâ, hakîkî vardır. Âlem ise, his ve vehm mertebesinde var görünmekdedir. Bunun için, Allahü teâlânın mahlûklara yakın olması ve bitişik olması, dışarda var olan şeyin, hayâlde bulunan, vehm olunan şeye yakın olması, bitişik olmasıdır. Bundan dolayı, kurb ve ma’ıyyet gibi sözleri, Allahü teâlâ için söylemek câiz olmakdadır. Pis, çirkin şeylerin aynada görünmesi ve aynanın bunlar ile kurb ve ihâtası bulunması, ayna için bir ayb ve kusûr olmaz. Çünki, ayna dışarda vardır. Aynada görünenler ise, dışarda yokdurlar. Yok olan şeyin kötülükleri, kusûrları, var olan şeye te’sîr etmez. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlâ, âlemi his ve vehm mertebesinde yaratdığı hâlde, bunların geçici olmamalarını, sonsuz kalmalarını istedi. Bunun için, dışarda var olanın hâssalarını, özelliklerini bunlara verdi. Vehmde var olanlara, dışarda var olanın sıfatlarını, işlerini ihsân eyledi. Bunun için vehmde olan kurb, ihâta gibi şeyleri, dışarda bulunan kurb ve ihâta gibi yapdı. Hayâl olan şeyleri, hakîkat şekline sokdu. Bunu iyi anlatabilmek için, misâl olarak deriz ki, dışarda güzel birşeyi görmek tatlı geldiği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek, vehmde bulundurmak da tatlı gelmekde, sevilmekdedir. Hâlbuki, o şeyin kendisi dışarda vardır. Aynada görmek ise, hayâl ve vehm olup, kendisi değildir. Fekat, te’sîrleri, işleri birbirlerine benzemekdedir. Allahü teâlâ, lutf ve ihsân ederek, mevhûm olan şeylerin te’sîrlerini, işlerini, mevcûd şeylerin te’sîrlerine, işlerine benzetdiği için, mevhûm olanlarda, mevcûda ihsân edilen ni’metlerden pay almak ümmîdi hâsıl oldu. Hakîkî var olana yakın olmak, kavuşmak devletinin müjdeleri belirdi. Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun.
Zevallı âşık da, birkaç damlayla doysun!
Allahü teâlâ, bu çok kıymetli ni’metini dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ, büyük ni’metler sâhibidir.
İyi biliniz ki, Kurb [yakın olmak] ve İttisâl [kavuşmak] gibi sözleri, yukarıda bildirdiğimizden başka dürlü anlamak, Allahü teâlâyı, mahlûklarına benzetmek, maddeleşdirmek olur. En iyisi, Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olan bu kelimelere inanmalı, nasıl olduklarını düşünmemelidir. Nasıl olduklarını araşdırmamalı, Allahü teâlâ bilir demelidir. Bunlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünülürse, müteşâbih olmakdan çıkar, mücmel ve müşkil olabilirler. Herşeyin doğrusunu yalnız Allahü teâlâ bilir.
Resûlullah, gündüz olurdu sâim,
Gece de, nemâza olurdu kâim.
Ümmet isen, ol Müctebâya,
Sünnete, mekrûha dikkat et dâim.