HASAN CAN
Active member
İKİNCİ CİLD, 88. ci MEKTÛB Bu mektûb, molla Bedî’uddîne yazılmışdır. Kazâya râzı olmağı ve sâhibinin yapdığından lezzet duymak lâzım olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! İyi kul, sâhibinin yapdıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Sâhibi, kulunun buğazına bıçak dayasa, kulun bundan râzı olması, sevinmesi lâzımdır. Allah korusun, eğer bunu beğenmez, istemezse, Onun kulluğundan çıkmış olur. Sâhibinden uzaklaşmış olur.
Tâ’ûn [gibi sârî ve
tehlükeli hastalıklar], Allahü teâlânın dilemesi ile gelmekdedir. Kendi istegi ile gel-
– 1035 –
mis gibi sevinmek lâzımdır. Tâ’ûn [ya’nî vebâ ve her bulasıcı hastalık] gelince, kızmamalı,
üzülmemelidir. Sevgilinin yapdıgı sey oldugunu düsünerek sevinmelidir.
Herkesin belli bir eceli, ya’nî ölüm zemânı vardır. Bu zemân hiç degismez. Onun
için, hastalıkda sıkılmamalı, telâsa düsmemelidir. Böyle derd ve belâlar gelince,
Allahü teâlâya sıgınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için düâ etmeli, Ona yalvarmalıdır.
Allahü teâlâ düâ edenleri, sıhhat ve selâmet istiyenleri sever. Mü’min sûresindeki
âyet-i kerîmede meâlen, (Düâ ediniz! Düânızı kabûl ederim!) buyuruyor.
[Bunun için her nemâzda, fâtiha okurken, Allahü teâlâdan hidâyet istiyoruz.]
Allahü teâlâ, sizi, görünür ve görünmez belâlardan korusun! Âmîn.
[Ya’kûb bin Seyyid Alî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Sir’a-tül-islâm) serhinde diyor
ki, hadîs-i serîfde, (Düâ etmek, ibâdetdir) buyuruldu. Kabûl olmazsa da, sevâb
hâsıl olur. Düânın kabûl olması için sartlar vardır: Halâl yimelidir. Harâm lokma
yiyenin düâsı kırk gün kabûl olmaz. Düâ ihtiyâcı gideren, se’âdete kavusduran
kapının anahtarıdır. Bu anahtarın disleri, halâl lokmadır. Giydigi de tîb olmalıdır.
Hazar olmayan, men’ edilmis olmayan mala halâl denir. Hazer olmıyan, ya’nî sübheli
olmıyan mala tîb denir. Düâ ederken, kalb uyanık olmalı, kabûl edilecegine
inanmalıdır. Söylediginden haberi olmıyan gâfilin düâsı kabûl olmaz. Düâdan
evvel tevbe ve istigfâr etmelidir. Düânın kabûlü için acele etmemelidir. Düâya devâm
etmeli, usanmamalıdır. Allahü teâlâ, düâ etmegi ve düâ edeni sever. Kabûl
etdigi hâlde, istenileni vermegi gecikdirerek, düânın ve sevâbının çok olmasını ister.
Düâyı, hiç olmazsa, yedi kerre tekrâr etmelidir. Râhat ve huzûr zemânlarında
çok düâ edenin, derd ve belâ zemânlarındaki düâları çabuk kabûl olur. Düâdan
evvel, Allahü teâlâya hamd ve Resûlullaha salât ve selâm söylemelidir. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” düâya baslarken, (Sübhâne Rabbiyel aliyyil a’lel-
Vehhâb) derdi. Evvelâ, günâhlarına tevbe etmeli, sonra bütün mü’minlerin sıhhat
ve selâmetleri için düâ etmeli ve her dilegini söyleyip, vermesini cân ve gönülden
istemelidir. Akla ve ser’a uymıyan sey istememeli, meselâ, Cennetin sag tarafında
beyâz bir kösk ver dememelidir. Kalbine gelen hayrlı seyi istemeli, söylediginin
ma’nâsını ögrenmelidir. Düâ, bir temennî olmamalı, istedigi seye kavusduracak
sebeblere yapısmalıdır. Meselâ, önce tâ’at ve ibâdâta sarılmalı, sonra Allahın
rızâsına kavusmak için düâ etmelidir. Tâ’atler, ibâdetler, rızânın, muhabbetin
sebebleridir. Sebeblere yapısmadan yapılan düâ kabûl olmaz. Buna düâ denmez.
Fâidesiz temennî denir. Ümmîd edilmiyen seyi istemege temennî denir. Ümmîd
edilen seyi istemege recâ denir. Istenilen seyin sebeblerine kavusdurmasını dilemelidir.
Hadîs-i serîfde, (Çalısmadan düâ eden, silâhsız harbe giden gibidir) buyuruldu.
Abdest alıp, diz üstüne, kıbleye karsı oturup, elleri gögüs hizâsında ileri
uzatıp, avuçları [semâya karsı] açıp, Peygamberlere ve Evliyâya tevessül ederek,
Onların hâtırları ve hurmetleri için istemeli, sonunda (Âmîn) demelidir. Herseyden
önce, afv ve magfiret ve âfiyet için düâ etmelidir. Bunların hepsini ihtivâ eden
çok kıymetli düâ, (Allahümme rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kı-nâ azâbennâr)dır. Kendisi, ehli ve evlâdı için zararlı düâ yapmamalı,
[meselâ (Yâ Rabbî! Canımı al) dememelidir]. Kabûl olursa, pismânlık fâide vermez.
Sir’a serhinden terceme temâm oldu.]
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! İyi kul, sâhibinin yapdıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Sâhibi, kulunun buğazına bıçak dayasa, kulun bundan râzı olması, sevinmesi lâzımdır. Allah korusun, eğer bunu beğenmez, istemezse, Onun kulluğundan çıkmış olur. Sâhibinden uzaklaşmış olur.
Tâ’ûn [gibi sârî ve
tehlükeli hastalıklar], Allahü teâlânın dilemesi ile gelmekdedir. Kendi istegi ile gel-
– 1035 –
mis gibi sevinmek lâzımdır. Tâ’ûn [ya’nî vebâ ve her bulasıcı hastalık] gelince, kızmamalı,
üzülmemelidir. Sevgilinin yapdıgı sey oldugunu düsünerek sevinmelidir.
Herkesin belli bir eceli, ya’nî ölüm zemânı vardır. Bu zemân hiç degismez. Onun
için, hastalıkda sıkılmamalı, telâsa düsmemelidir. Böyle derd ve belâlar gelince,
Allahü teâlâya sıgınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için düâ etmeli, Ona yalvarmalıdır.
Allahü teâlâ düâ edenleri, sıhhat ve selâmet istiyenleri sever. Mü’min sûresindeki
âyet-i kerîmede meâlen, (Düâ ediniz! Düânızı kabûl ederim!) buyuruyor.
[Bunun için her nemâzda, fâtiha okurken, Allahü teâlâdan hidâyet istiyoruz.]
Allahü teâlâ, sizi, görünür ve görünmez belâlardan korusun! Âmîn.
[Ya’kûb bin Seyyid Alî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Sir’a-tül-islâm) serhinde diyor
ki, hadîs-i serîfde, (Düâ etmek, ibâdetdir) buyuruldu. Kabûl olmazsa da, sevâb
hâsıl olur. Düânın kabûl olması için sartlar vardır: Halâl yimelidir. Harâm lokma
yiyenin düâsı kırk gün kabûl olmaz. Düâ ihtiyâcı gideren, se’âdete kavusduran
kapının anahtarıdır. Bu anahtarın disleri, halâl lokmadır. Giydigi de tîb olmalıdır.
Hazar olmayan, men’ edilmis olmayan mala halâl denir. Hazer olmıyan, ya’nî sübheli
olmıyan mala tîb denir. Düâ ederken, kalb uyanık olmalı, kabûl edilecegine
inanmalıdır. Söylediginden haberi olmıyan gâfilin düâsı kabûl olmaz. Düâdan
evvel tevbe ve istigfâr etmelidir. Düânın kabûlü için acele etmemelidir. Düâya devâm
etmeli, usanmamalıdır. Allahü teâlâ, düâ etmegi ve düâ edeni sever. Kabûl
etdigi hâlde, istenileni vermegi gecikdirerek, düânın ve sevâbının çok olmasını ister.
Düâyı, hiç olmazsa, yedi kerre tekrâr etmelidir. Râhat ve huzûr zemânlarında
çok düâ edenin, derd ve belâ zemânlarındaki düâları çabuk kabûl olur. Düâdan
evvel, Allahü teâlâya hamd ve Resûlullaha salât ve selâm söylemelidir. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” düâya baslarken, (Sübhâne Rabbiyel aliyyil a’lel-
Vehhâb) derdi. Evvelâ, günâhlarına tevbe etmeli, sonra bütün mü’minlerin sıhhat
ve selâmetleri için düâ etmeli ve her dilegini söyleyip, vermesini cân ve gönülden
istemelidir. Akla ve ser’a uymıyan sey istememeli, meselâ, Cennetin sag tarafında
beyâz bir kösk ver dememelidir. Kalbine gelen hayrlı seyi istemeli, söylediginin
ma’nâsını ögrenmelidir. Düâ, bir temennî olmamalı, istedigi seye kavusduracak
sebeblere yapısmalıdır. Meselâ, önce tâ’at ve ibâdâta sarılmalı, sonra Allahın
rızâsına kavusmak için düâ etmelidir. Tâ’atler, ibâdetler, rızânın, muhabbetin
sebebleridir. Sebeblere yapısmadan yapılan düâ kabûl olmaz. Buna düâ denmez.
Fâidesiz temennî denir. Ümmîd edilmiyen seyi istemege temennî denir. Ümmîd
edilen seyi istemege recâ denir. Istenilen seyin sebeblerine kavusdurmasını dilemelidir.
Hadîs-i serîfde, (Çalısmadan düâ eden, silâhsız harbe giden gibidir) buyuruldu.
Abdest alıp, diz üstüne, kıbleye karsı oturup, elleri gögüs hizâsında ileri
uzatıp, avuçları [semâya karsı] açıp, Peygamberlere ve Evliyâya tevessül ederek,
Onların hâtırları ve hurmetleri için istemeli, sonunda (Âmîn) demelidir. Herseyden
önce, afv ve magfiret ve âfiyet için düâ etmelidir. Bunların hepsini ihtivâ eden
çok kıymetli düâ, (Allahümme rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kı-nâ azâbennâr)dır. Kendisi, ehli ve evlâdı için zararlı düâ yapmamalı,
[meselâ (Yâ Rabbî! Canımı al) dememelidir]. Kabûl olursa, pismânlık fâide vermez.
Sir’a serhinden terceme temâm oldu.]