HASAN CAN
Active member
Cevap: 15- Mukaddime [Şeyhaynın üstünlükleri, akla venakle dayanılarak bildirilmek
Târîh gösteriyor ki, Şeyhaynden sonra, hiç kimse bu dereceye çıkamadı. Ayrılıklar, kan dökülmesi başladı. Şeyhayn, islâmiyyeti en za’îf hâlden, en kuvvetli hâle yükseltdiler. Bu hizmet, başkalarına nasîb olmadı. Şeyhayn “radıyallahü teâlâ anhümâ” zemânında icmâ’ yapılan bilgilerin hiçbirinde dört mezheb arasında ayrılık yokdur. Onların bildirmediklerinde ihtilâflar hâsıl olmuşdur. Bu sözümüzü, üsûl âlimleri anlar. Câhil din adamları anlamaz.
Her müslimân düşünmeli! Kâfirden, mecûsîlerden kendisini ayıran şeref nedir? Bu şereflerin birincisi, Kur’ân yoludur. Kur’ân-ı kerîmi toplıyan, Şeyhayndır. Akâ’id ve fıkh bilgilerini toplıyan, icmâ’ bilgilerini ortaya koyan, gizli kalmış bilgileri açıklıyan ve Eshâb-ı kirâmı toplayıp Kıyâs yapan, hazret-i Ömerdir. Her şehre Kur’ân hâfızı ve hadîs âlimi ta’yîn etdi. Bugün bilinen İslâm ilmlerinin hepsini, Şeyhayn ortaya koydu. Arabı, acemi hidâyete getiren, Şeyhayndır “radıyallahü teâlâ anhümâ”. Arab ve acem de, bütün insanların hidâyete kavuşmasına, medeniyyete ermelerine vâsıta oldu. Bunu kimse inkâr edemez. Şeyhayna bütün insanlar minnetdârdır. Bunu anlıyamamak, güneşi görememeğe benzer.
Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, Şeyhaynın üstün olduğunu, iki dâmâdı da sevmek lâzım olduğunu bildirdi. Çünki müslimânın birinci vazîfesi, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uymağı istemekdir. İkinci vazîfe, bunları öğrenmekdir. Bunları öğrenmezse, islâmiyyete uyamaz. Mülhid olur. Bu bilgileri toplıyan, ortaya koyan, Şeyhayndır.
Dört mezhebden birinde bulunan kimse, kendi mezhebi imâmının dahâ üstün olduğunu bildirmeğe çalışır. Böyle bilmezse, o mezhebe uyması sahîh olmaz. Bunun gibi, Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri ortaya koyanların ve her ikisinin ma’nâlarını bildirenlerin üstün olduklarına inanmıyan kimse, onların bildirdiği dîne uymuş olamaz. Şî’îlere göre halîfenin bütün ümmetden efdal olması ve ma’sûm olması ve Allahü teâlâ ve Resûlullah tarafından seçilmiş olması lâzımdır. Bu sözleri hem doğru, hem de yanlış ma’nâya çekilebilir. Bütün ümmetden üstün olmak, Peygamber vekîli olan halîfeler için sahîhdir. Çünki, bunlar, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden ma’nâ çıkarır ve islâmiyyeti bildirirler. İslâmiyyeti heryere yayarlar. Bunlar bütün ümmetden üstün olmazsa, yapdıklarına güvenilmez. Ma’sûm yerine mahfûz demek lâzımdır. Ya’nî Allahü teâlâ onları korur ve kuvvetlendirir. Allah ve Resûlü tarafından seçilmek yerine de, nass ile işâret olunmak demek lâzımdır. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at böyle söylemişdir. Böylece Şeyhaynın, hattâ dört halîfenin hak halîfe olduklarını bildirmişlerdir. İslâmiyyetin başlangıcında halîfelerin böyle olması lâzımdır.
Târîh gösteriyor ki, Şeyhaynden sonra, hiç kimse bu dereceye çıkamadı. Ayrılıklar, kan dökülmesi başladı. Şeyhayn, islâmiyyeti en za’îf hâlden, en kuvvetli hâle yükseltdiler. Bu hizmet, başkalarına nasîb olmadı. Şeyhayn “radıyallahü teâlâ anhümâ” zemânında icmâ’ yapılan bilgilerin hiçbirinde dört mezheb arasında ayrılık yokdur. Onların bildirmediklerinde ihtilâflar hâsıl olmuşdur. Bu sözümüzü, üsûl âlimleri anlar. Câhil din adamları anlamaz.
Her müslimân düşünmeli! Kâfirden, mecûsîlerden kendisini ayıran şeref nedir? Bu şereflerin birincisi, Kur’ân yoludur. Kur’ân-ı kerîmi toplıyan, Şeyhayndır. Akâ’id ve fıkh bilgilerini toplıyan, icmâ’ bilgilerini ortaya koyan, gizli kalmış bilgileri açıklıyan ve Eshâb-ı kirâmı toplayıp Kıyâs yapan, hazret-i Ömerdir. Her şehre Kur’ân hâfızı ve hadîs âlimi ta’yîn etdi. Bugün bilinen İslâm ilmlerinin hepsini, Şeyhayn ortaya koydu. Arabı, acemi hidâyete getiren, Şeyhayndır “radıyallahü teâlâ anhümâ”. Arab ve acem de, bütün insanların hidâyete kavuşmasına, medeniyyete ermelerine vâsıta oldu. Bunu kimse inkâr edemez. Şeyhayna bütün insanlar minnetdârdır. Bunu anlıyamamak, güneşi görememeğe benzer.
Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, Şeyhaynın üstün olduğunu, iki dâmâdı da sevmek lâzım olduğunu bildirdi. Çünki müslimânın birinci vazîfesi, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uymağı istemekdir. İkinci vazîfe, bunları öğrenmekdir. Bunları öğrenmezse, islâmiyyete uyamaz. Mülhid olur. Bu bilgileri toplıyan, ortaya koyan, Şeyhayndır.
Dört mezhebden birinde bulunan kimse, kendi mezhebi imâmının dahâ üstün olduğunu bildirmeğe çalışır. Böyle bilmezse, o mezhebe uyması sahîh olmaz. Bunun gibi, Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri ortaya koyanların ve her ikisinin ma’nâlarını bildirenlerin üstün olduklarına inanmıyan kimse, onların bildirdiği dîne uymuş olamaz. Şî’îlere göre halîfenin bütün ümmetden efdal olması ve ma’sûm olması ve Allahü teâlâ ve Resûlullah tarafından seçilmiş olması lâzımdır. Bu sözleri hem doğru, hem de yanlış ma’nâya çekilebilir. Bütün ümmetden üstün olmak, Peygamber vekîli olan halîfeler için sahîhdir. Çünki, bunlar, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden ma’nâ çıkarır ve islâmiyyeti bildirirler. İslâmiyyeti heryere yayarlar. Bunlar bütün ümmetden üstün olmazsa, yapdıklarına güvenilmez. Ma’sûm yerine mahfûz demek lâzımdır. Ya’nî Allahü teâlâ onları korur ve kuvvetlendirir. Allah ve Resûlü tarafından seçilmek yerine de, nass ile işâret olunmak demek lâzımdır. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at böyle söylemişdir. Böylece Şeyhaynın, hattâ dört halîfenin hak halîfe olduklarını bildirmişlerdir. İslâmiyyetin başlangıcında halîfelerin böyle olması lâzımdır.