Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de hoş ve temiz şeylerden istifâde etmeyi kullarına helal kılmış ve bunları yasaklamak isteyenleri azarlamıştır. Sonra da kendisinin insanların faydasına olan şeyleri yasaklamayıp sadece zararlı şeyleri haram kıldığına işaret ederek şöyle buyurmuştur:
“De ki: Rabbim açığıyla, gizlisiyle tüm çirkinlik ve hayâsızlıkları, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı... haram kılmıştır.” (A‘râf, 33)
Günahlar ve haramlar, insanı maddî ve mânevî olarak helâke sürükleyen zehirler mesâbesindedir. Fakat şeytan ve nefis, onları süsleyerek insanlara tatlı ve hoş gösterir. Buna aldanan insanlar da nihayetinde mânevî hayatlarını perişân ederler. Hâlbuki helâl olan şeyler daha çok ve daha faydalıdır. Zira, “Eşyada aslolan ibâhadır.” Yani bir şeyin haram olduğuna dâir kuvvetli bir dînî delil yoksa o helâldir. Bu sebeple haram ve yasak olan şeyler istisnâ kabilinden çok azdır. Bununla birlikte İslâm, her yasağın meşrû zeminde alternatifini, daha iyi ve temiz olanını da göstermiştir. Ancak ne hikmetse insanoğlu, bunca helal şeyi bırakıp belirli sayıdaki haramlara heveslenir.
Zaruretler, beklenmedik şartlar, zorlamalar ve hayatî tehlikeler karşısında bazı yasakların geçici olarak ve ihtiyaç miktarınca ihlâline müsâade edilir. Ancak zarûret ve ihtiyacın tâyin ve takdirinde indî ve ferdî kanaatlerden ziyade şer‘î ve objektif ölçülerin esas alınacağı muhakkaktır.
İslâm’ın koyduğu yasakların maksadı ferdî ve içtimaî olarak insanları hertürlü sapmadan ve yanlıştan korumak, huzur içinde yaşamalarını ve Rablerinin katına temiz bir alınla çıkmalarını temin etmektir. Bu itibarla İslâm’ın yasakları, onun rahmet dini olmasının tabiî bir îcâbı ve neticesidir.
Öte yandan İslâm dini itikadî, ahlâkî ve hukukî umdeleri birbiriyle irtibatlandırarak makul bir bütünlük ve denge içerisinde birlikte takdim etmiştir. Ortaya koyduğu itikadî ve ahlâkî esasları, zaman zaman hukukî müeyyidelerle desteklemiştir.
İslâm’ın koyduğu haramların bildiğimiz veya bilemediğimiz pek çok hikmet ve sebebi vardır. Bu yasaklara uymak her şeyden önce kulun Rabbi karşısında ciddî bir imtihan vermesidir. Bunun yanında, dinî bir yasağa uymak, kullara dünyevî ve uhrevî pek çok fayda temin eder.
“De ki: Rabbim açığıyla, gizlisiyle tüm çirkinlik ve hayâsızlıkları, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı... haram kılmıştır.” (A‘râf, 33)
Günahlar ve haramlar, insanı maddî ve mânevî olarak helâke sürükleyen zehirler mesâbesindedir. Fakat şeytan ve nefis, onları süsleyerek insanlara tatlı ve hoş gösterir. Buna aldanan insanlar da nihayetinde mânevî hayatlarını perişân ederler. Hâlbuki helâl olan şeyler daha çok ve daha faydalıdır. Zira, “Eşyada aslolan ibâhadır.” Yani bir şeyin haram olduğuna dâir kuvvetli bir dînî delil yoksa o helâldir. Bu sebeple haram ve yasak olan şeyler istisnâ kabilinden çok azdır. Bununla birlikte İslâm, her yasağın meşrû zeminde alternatifini, daha iyi ve temiz olanını da göstermiştir. Ancak ne hikmetse insanoğlu, bunca helal şeyi bırakıp belirli sayıdaki haramlara heveslenir.
Zaruretler, beklenmedik şartlar, zorlamalar ve hayatî tehlikeler karşısında bazı yasakların geçici olarak ve ihtiyaç miktarınca ihlâline müsâade edilir. Ancak zarûret ve ihtiyacın tâyin ve takdirinde indî ve ferdî kanaatlerden ziyade şer‘î ve objektif ölçülerin esas alınacağı muhakkaktır.
İslâm’ın koyduğu yasakların maksadı ferdî ve içtimaî olarak insanları hertürlü sapmadan ve yanlıştan korumak, huzur içinde yaşamalarını ve Rablerinin katına temiz bir alınla çıkmalarını temin etmektir. Bu itibarla İslâm’ın yasakları, onun rahmet dini olmasının tabiî bir îcâbı ve neticesidir.
Öte yandan İslâm dini itikadî, ahlâkî ve hukukî umdeleri birbiriyle irtibatlandırarak makul bir bütünlük ve denge içerisinde birlikte takdim etmiştir. Ortaya koyduğu itikadî ve ahlâkî esasları, zaman zaman hukukî müeyyidelerle desteklemiştir.
İslâm’ın koyduğu haramların bildiğimiz veya bilemediğimiz pek çok hikmet ve sebebi vardır. Bu yasaklara uymak her şeyden önce kulun Rabbi karşısında ciddî bir imtihan vermesidir. Bunun yanında, dinî bir yasağa uymak, kullara dünyevî ve uhrevî pek çok fayda temin eder.
AYET-İ KERiME
De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldıklarını size okuyayım. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın, anne babaya iyilikte bulunun, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, sizi de onları da biz rızıklandırmaktayız. Fuhşiyatın açığına da kapalısına da yaklaşmayın. Hak olmadıkça Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin.” (Allah) akledesiniz diye size bunları emretti.
(6/En'âm 151)
(6/En'âm 151)
AYET-İ KERiME
[/B] “Ergenliğe ulaşıncaya dek yetimin malına yalnızca güzellikle yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemeyiz. Akrabanız dahi olsa söz söylediğinizde adil olun. Allah’a (verdiğiniz veya O’nun sizden aldığı) sözlere bağlılık gösterin.” (Allah) öğüt alasınız diye size bunları emretti.
(6/En'âm 152)
(6/En'âm 152)
AYET-İ KERiME
[/B] İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. Onun dışındaki yollara uymayın. Yoksa sizi (Allah’ın dosdoğru olan) yolundan saptırırlar. Korkup sakınasınız diye bunu size emretti.
(6/En'âm 153)
(6/En'âm 153)
NOT
İbni Mesud (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlü (sav) eliyle bir çizgi çizdi sonra dedi ki: ‘Bu Allah’ın (cc) istikamet üzere olan yoludur.’ Sonra o çizginin sağına ve soluna bazı çizgiler çizdi. Sonra dedi ki: ‘Bunlar, her birinin başında o yola davet eden birer şeytanın bulunduğu yollardır.’ Sonra Allah Resûlü (sav) bu ayeti okudu.” (Darimi, 202; Ahmed, 4437)
Kur’ân ve sahih Sünnet, hak yolun bir tane olduğunu, onun da vahiyle açıklandığını (2/Bakara, 38), bunun dışında kalan tüm yolların sapıklık olduğunu (10/Yûnus, 32), farklı yollara sapanların hakikatte hevalarına uyduğunu açıklamıştır (45/Câsiye, 18).
Kur’ân ve sahih Sünnet, hak yolun bir tane olduğunu, onun da vahiyle açıklandığını (2/Bakara, 38), bunun dışında kalan tüm yolların sapıklık olduğunu (10/Yûnus, 32), farklı yollara sapanların hakikatte hevalarına uyduğunu açıklamıştır (45/Câsiye, 18).
AYET-İ KERiME
[/B] Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (yollamıştık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki size Rabbinizden apaçık bir mucize geldi. Ölçü ve tartıyı tam tutun. İnsanların eşyalarını (değerini düşürerek) eksiltmeyin. (Allah) yeryüzünü düzenledikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. Şayet inanmışsanız bu sizin için en hayırlı olandır.”
(7/A'râf 85)
(7/A'râf 85)
AYET-İ KERiME
[/B] “(Allah’ın yolunun) çarpık/eğri olmasını isteyerek ve O’na iman edenleri Allah’ın yolundan alıkoymak için tehditler savurarak her yolun başına oturmayın. Hatırlayın! Siz az iken sizi çoğalttı. Bozguncuların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.”
(7/A'râf 86
(7/A'râf 86
AYET-İ KERiME
[/B] Ey iman edenler! Bir erkek topluluğu, başka bir erkek topluluğuyla alay etmesin. Belki (alay ettikleri) kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler. Belki (alay ettikleri) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi nefislerinizi ayıplamayın, birbirinize lakap takmayın. İmandan sonra fasıklık, ne kötü bir isimdir. Kim de tevbe etmezse bunlar zalimlerin ta kendileridir.
(49/Hucurât 11)
(49/Hucurât 11)
AYET-İ KERiME
[/B] Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının! Çünkü zannın bir kısmı (dahi) günahtır. Tecessüs etmeyin/birbirinizin özelini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın/arkasından konuşmayın. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemeyi ister mi? (Nasıl da) tiksindiniz! Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.
(49/Hucurât 12)
(49/Hucurât 12)