MURATS44
Özel Üye
BİRKAÇ DEFA BERAAT KAZANAN RİSALE-İ NUR'UN BİR KAÇ VİLAYETTE
HAKSIZ MÜSADERESİNE DAİR, NUR'UN YÜKSEK BİR TALEBESİNİN
MAHKEMESİNDEKİ MÜDAFAASINDAN BİR PARÇADIR.
(Bu müdafaa, bir takriz olarak buraya ilhakı münasip görülerek derc edilmiştir.)
DİYARBAKIR SULH CEZA MAHKEMESİ YÜKSEK MAKAMINA
Mahkeme-i adilenizin huzuruna çıkmaktan fevkalade memnunum.
Ail mahkemeler; Kainat Halıkının Hak isminin, adil isminin ve daha çok esma-i İlahiyenin tecelligahıdır. Hak namına hükmeden, adil-i Mutlak hesabına adalet eden ve hakiki, İslami bir adalet olan kürsi-i mualla ne yüksektir, ne mübecceldir! Hak tanımaz mağrur zalimleri huzurunda serfüru ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden adil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en ali ihtirama sezadırlar.
Zulüm ve gadr ile hukuku ihlal edilmiş, haysiyet ve şerefi payimal edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallum-u hal eden biçarelerin şu dünya-yı fanide ihkak-ı hak için mesned-i re'sleri, mahkemelerdir. Şu halde, ne şeref-bahş bir taht-ı alidir ki; mazlumlara melce' ve penah, zalimlere de hüsran ve tebah oluyor.
İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem' eden huzur-u mehakim, öyle korkulacak bir yer değildir. Belki muhabbete, hürmete layıktır.
Sultanlarla köleleri, asılzadelerle ahad-ı nası müsavi tutan şu makam, saltanattan da mübecceldir. Hususuyla, bütün alem-i insaniyete devirlerin, asırların akışı boyunca adalet dersini veren İslam mahkemeleri; akvam-ı sairenin engizisyonlarına mukabil, adalet nurunu biçare beşerin kara sayfasına haşmetle aksettirmiştir. Adliye ve adalet tarihimiz, bunun binlerle misaline şahittir.
Ezcümle; bu mübarek, adaletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki; meşhur İslam seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde diyor ki: "İlk İstanbul kadısı (hakimi) olan Hızır Bey Çelebi'nin huzurunda, Haşmetli Padişah Fatih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:
Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fatih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatih'in arzusunun hilafına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih, cezaen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine dava açar. Bunun üzerine mahkemeye celp edilen Büyük Padişah, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire, hakimin şu ihtarıyla karşılaşmış:
HAKSIZ MÜSADERESİNE DAİR, NUR'UN YÜKSEK BİR TALEBESİNİN
MAHKEMESİNDEKİ MÜDAFAASINDAN BİR PARÇADIR.
(Bu müdafaa, bir takriz olarak buraya ilhakı münasip görülerek derc edilmiştir.)
DİYARBAKIR SULH CEZA MAHKEMESİ YÜKSEK MAKAMINA
Mahkeme-i adilenizin huzuruna çıkmaktan fevkalade memnunum.
Ail mahkemeler; Kainat Halıkının Hak isminin, adil isminin ve daha çok esma-i İlahiyenin tecelligahıdır. Hak namına hükmeden, adil-i Mutlak hesabına adalet eden ve hakiki, İslami bir adalet olan kürsi-i mualla ne yüksektir, ne mübecceldir! Hak tanımaz mağrur zalimleri huzurunda serfüru ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden adil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en ali ihtirama sezadırlar.
Zulüm ve gadr ile hukuku ihlal edilmiş, haysiyet ve şerefi payimal edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallum-u hal eden biçarelerin şu dünya-yı fanide ihkak-ı hak için mesned-i re'sleri, mahkemelerdir. Şu halde, ne şeref-bahş bir taht-ı alidir ki; mazlumlara melce' ve penah, zalimlere de hüsran ve tebah oluyor.
İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem' eden huzur-u mehakim, öyle korkulacak bir yer değildir. Belki muhabbete, hürmete layıktır.
Sultanlarla köleleri, asılzadelerle ahad-ı nası müsavi tutan şu makam, saltanattan da mübecceldir. Hususuyla, bütün alem-i insaniyete devirlerin, asırların akışı boyunca adalet dersini veren İslam mahkemeleri; akvam-ı sairenin engizisyonlarına mukabil, adalet nurunu biçare beşerin kara sayfasına haşmetle aksettirmiştir. Adliye ve adalet tarihimiz, bunun binlerle misaline şahittir.
Ezcümle; bu mübarek, adaletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki; meşhur İslam seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde diyor ki: "İlk İstanbul kadısı (hakimi) olan Hızır Bey Çelebi'nin huzurunda, Haşmetli Padişah Fatih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:
Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fatih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatih'in arzusunun hilafına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih, cezaen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine dava açar. Bunun üzerine mahkemeye celp edilen Büyük Padişah, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire, hakimin şu ihtarıyla karşılaşmış: