222- Kabr hayâtı ve tâ’ûndan ölmenin kıymeti 2.Cild 16.cı mektûb

HASAN CAN

Active member
İKİNCİ CİLD, 16. cı MEKTÛB

Bu mektûb, Bedî’uddîn-i Sehârenpûrîye yazılmış olup, kabr hayâtını ve tâ’ûn sevâbını bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği iyi insanlara selâm olsun! Kıymetli mektûbunuz geldi. O taraflarda, iki korkunç hâdise başladığını, birinin tâ’ûn [ya’nî vebâ hastalığı], ötekinin de kaht [ya’nî kıtlık, gıdâ maddelerinin azlığı] olduğunu yazıyorsunuz. Allahü teâlâ, bizi ve sizi belâlardan korusun. Hepimize âfiyet versin!
Bu büyük sıkıntı arasında, gece gündüz ibâdet ve murâkabe etmekdeyiz. Kalbimiz her ân Onun iledir yazıyorsunuz. Bunu okuyunca, Allahü teâlâya hamd eyledik. Böyle zemânlarda dört (Kul)u çok okuyunuz! [Ya’nî, Kul yâ eyyühel kâfirûn ve Kul hüvallahü ve Kul e’ûzüleri okuyunuz! Cinnin ve insanların şerrinden korur!].
Erkeklerin kefeni, üç parça olmak sünnetdir. Sarık sarmak bid’at olur. (Ahdnâme) denilen [süâl meleklerine verilecek cevâbları ve düâ ve istigfâr] yazılı kâğıdı, kabre koymamalıdır. Mubârek yazıların, ismlerin, meyyitin pislikleri ile karışmasına sebeb olur ve [islâmiyyetin dört delîlinden] bir sened ile bildirilmemişdir. Mâverâ-ün-nehr [Aral gölüne akan Seyhûn ve Ceyhûn nehrleri arasındaki şehrler] âlimleri, böyle birşey yapmamışdır. Meyyite kamîs yerine, bir âlimin gömleğini giydirmek iyi olur. Şehîdlerin kefenleri, elbiseleridir. [Silâh yarası alarak ölen şehîdler yıkanmaz ve kefenlenmez. Muhârebede yara almadan ölen ve sulhda, sârî hastalık ve âfetlerle ölenler, şehîd sevâbı kazanırsa da, bunlar yıkanır ve kefenlenir.] Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”, (Beni, bu iki çamaşırım ile kefenleyiniz!) buyurmuşdu.
Kabrdeki hayât, bir bakımdan, dünyâ hayâtına benzediği için, meyyit terakkî eder, derecesi yükselir. Kabr hayâtı, insanlara göre değişir. Peygamberler “aleyhimüsselâm”, kabrlerinde nemâz kılar buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, mi’râc gecesinde, Mûsâ aleyhisselâmın kabri yanından geçerken, mezârda nemâz kılarken gördü. O ânda göke çıkınca, Mûsâ aleyhisselâmı gökde gördü. Kabr hayâtı, şaşılacak birşeydir. Bu günlerde, merhûm büyük oğlum [Muhammed Sâdık “rahmetullahi aleyh”] dolayısı ile, kabr hayâtına bakarak, şaşılacak gizli şeyler görülüyor. Bunlardan az birşey bildirsem, akl ermez. Fitnelere, karışıklığa sebeb olur. Cennetin tavanı, Arşdır. Fekat, kabr de, Cennet bağçelerinden bir bağçedir. Akl gözü bunu göremiyor. Kabrdeki şaşılacak şeyler, başka bir gözle görülüyor. Evet îmân [inanmak], nasıl olursa olsun, azâbdan kurtulmağa sebebdir. Fekat, o güzel kelimenin [Kelime-i tevhîd] Hak teâlâ tarafından kabûlü için, [dünyâda islâmiyyete uymak], sâlih amelleri işlemek lâzımdır.
Ölmemek için, vebâ hastalığı bulunan yerden kaçmak büyük günâhdır. Muhârebede, düşman karşısından kaçmak gibidir. Vebâ bulunan yerden kaçmayıp sabr eden kimse, ölünce, şehîdlerin sevâbına kavuşur. Kabr sıkıntısı çekmez. Sabr eden kimse, ölmezse, gâzîler sevâbına kavuşur.
 

HASAN CAN

Active member
İKİNCİ CİLD, 17. ci MEKTÛB Bu mektûb, Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede gönderilmiş olup, bu dünyâ sıkıntıları, acı görünse de, insanı yükseltirler ve tâ’ûndan ölmenin kıymetini bildirmekdedir:
Önce, Allahü teâlâya hamd ve Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” salevât eder, size de düâ ederim. Yazılarımla sizi râhatsız ediyorum. Başımıza gelenlere sabr tavsıye buyurduğunuz, kıymetli mektûbu, şeyh Mustafâ getirdi. Okumakla şereflendik. Hepimiz, Allahü teâlânın mülküyüz. Hepimiz, Onun huzûruna gideceğiz! Başımıza gelenler, görünüşde çok yakıcı, çok acıdır. Fekat, hakîkatde ilerletici, yükseltici ilâclardır. [İlâclar, elbette acı olur.] Bu acıların, dünyâda sebeb olduğu fâideler, âhıretde beklediğimiz ni’metlerin yüzde biri olamaz. O hâlde evlâd, Allahü teâlânın büyük bir ihsânıdır. Yaşadıkları müddetce, insan, çok fâidelerini görür. Ölümleri de, sevâb kazanmağa, yükselmeğe sebeb olur. Büyük âlim, Muhyissünne [Nevevî] “rahmetullahi aleyh” (Hilyet-ül-ebrâr) ismindeki kitâbında diyor ki: (Abdüllah ibni Zübeyr “radıyallahü anhümâ” halîfe iken, tâ’ûn hastalığı oldu. Bu tâ’ûnda, Enes bin Mâlikin “radıyallahü anh” seksenüç çocuğu öldü. Kendisi, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” hizmetcisi idi ve bereket, bolluk için düâsını almışdı. Bu tâ’ûnda, Abdürrahmân bin Ebû Bekr Sıddîkin “radıyallahü anhümâ” kırk çocuğu ölmüşdü). İnsanların en iyisi, en kıymetlisi olan Eshâb-ı kirâma “aleyhimürrıdvân” böyle yapılınca, bizler gibi günâhı çok olanlar, hesâba dâhil olur mu? Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Tâ’ûn, eski ümmetlere, azâb olarak gönderildi. Bu ümmet için şehîd olmağa sebebdir). Doğrusu, bu vebâda ölenler, şaşılacak bir huzûr, Allahü teâlâya teveccüh içinde ölüyor. Bu belâ gününde, insan, bu mubârek cemâ’ate karışmağa hevesleniyor. Onlarla birlikde, dünyâdan ayrılıp, âhırete gitmeğe özeniyor. Tâ’ûn belâsı, bu ümmete gazab, azâb gibi görünmekde ise de, iç yüzü rahmetdir. Meyân şeyh Tâhir dedi ki, tâ’ûn günlerinde, Lâhorda, bir kimse sesler duyduğunu ve, (Bu günlerde ölmiyene yazıklar olsun!) dediklerini söyledi. Evet öyledir! Bu şehîdlerin hâline dikkat olunduğu zemân, şaşılacak hâller, anlaşılamıyan işler görülüyor. Böyle ikrâmlar, yalnız Allah için cânını fedâ edenlere mahsûsdur.
Efendim! Çok sevgili oğlumun ayrılığı, pek büyük musîbet oldu. Beni yakdı. Bu kadar yakan bir elem, kimsenin başına gelmemişdir. Fekat, Allahü teâlânın, bu felâket karşısında, kalbi za’îf olan bu fakîre ihsân eylediği sabr ve şükr ni’meti de, en büyük ihsânlarından olmuşdur. Allahü teâlâdan dilerim ki, bu musîbetin karşılığını dünyâda vermesin. Hepsini âhıretde versin! Bu dileğin de, yüreğimin darlığından olduğunu bilmez değilim. Çünki, Onun rahmeti sonsuz, merhameti boldur. Dünyâda da, âhıretde de bol bol vericidir. Kardeşlerimizden umarız ki, son nefesde îmân ile gitmemize ve insanlık îcâbı yapdığımız kusûrların afv edilmesine düâ buyurarak yardım ve imdâd edeler. Yâ Rabbî! Bizi afv et, doğru yoldan ayırma! Kâfirlere karşı korunmakda yardımcımız ol! Âmîn. Size ve hidâyetde olanlara selâm ederim.
 
Üst Alt