KAZÂ NEMÂZLARI Nemâz, (İbâdet-i bedeniyye) olduğundan, başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendi kılması lâzımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, nemâz yerine fakîre fidye [para] veremez. Hâlbuki, oruc yerine fidye vermesi lâzımdır.
(Halebî-i kebîr)de diyor ki, (Özrlü ve özrsüz olarak nemâzı terk edenin, bunun farzını kazâ etmesi lâzımdır. Yalnız Hanbelî mezhebinde, nemâzı özrsüz terk eden mürted olacağı için, nemâzını kazâ etmesi lâzım olmaz. Önce, küfrden tevbe etmesi lâzım olur). Altıncı sahîfesinde diyor ki, (Nemâz kılmak, farz olduğu için, inanmıyan kâfir olur. İnanıp da, terk eden, ya’nî özrsüz kılmıyan fâsık olur. Kitâb, sünnet ve icmâ’ ile açıkca bildirilmiş olan farzların hepsi böyledir. İctihâd ile anlaşılmış farzlara Mukayyed denir. Bunlara inanmıyan kâfir olmaz). [Bunlara da ehemmiyyet vermiyen, aklına uyup, müctehidin hükmünü beğenmiyen kâfir olur.]
(Câmi’ul-ezher)in Cameroun cumhûriyyetindeki mümessili, üstâz İbrâhîm Muhammed Neşât “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (İslâm kültürü) kitâblarının altıncısında, yirmibeşinci sahîfesinde diyor ki, (Nemâzı bilerek terk etmenin büyük günâh olduğunu ve farzları hemen kazâ etmek farz olduğunu, cumhûr-ı ulemâ bildirmekdedir. İbni Teymiyye, nemâzı amden terk edenin kazâ etmesi lâzım değildir. Kazâ kılması sahîh olmaz. Çok nâfile kılması, çok hayrât, hasenât ve istiğfâr yapması lâzım olur dedi. Dahâ önce İbni Hazm da, uzun yazıları ile böyle uygunsuz fikrler ortaya atmışdı). İbni Teymiyye ve İbni Hazm, hükmü şübheli olan âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri te’vîl etdiler. Ya’nî, yanlış ma’nâlar vererek, Ehl-i sünnetden ayrıldılar. Böylece, hayrlı işlerin, nemâz yerine geçeceği sapıklığını da körüklemişlerdir. İslâmiyyetde açdıkları yaraların en zararlı olanlarından biri de, bu olmuşdur.
(Dürr-ül-muhtâr)da, ikiyüzellialtıncı sahîfede buyuruyor ki, (Farz nemâzı, özrü olmadan, vakti geçdikden sonra kılmak, ya’nî kazâya bırakmak harâmdır). Dörtyüzseksenbeşinci sahîfede buyuruyor ki, (Farz nemâzı, özrsüz [ya’nî islâmiyyetin gösterdiği sebeb olmadan] vaktinden sonra kılmak, büyük günâhdır. Bu günâh, yalnız kazâ edince afv olmuyor. Kazâ etdikden sonra, ayrıca tevbe veyâ hac etmek de lâzımdır. Kazâ edince, yalnız nemâzı kılmamak günâhı afv olur. Kazâ kılmadan, tevbe edilince, terk günâhı afv olmadığı gibi, te’hîr günâhı da afv olmaz. Çünki, tevbenin kabûl olması için, günâhdan sıyrılmak şartdır).
[Ba’zı va’z kitâblarında, Ramezân-ı şerîf ayının son Cum’a nemâzından sonra, (Keffâret-i nemâz) olarak dört rek’at kılınır, diyor. Her rek’atde ve selâmdan sonra okunacak şeyleri de yazıyorlar. Bu nemâz, bütün ömründe kılmadığı nemâzların keffâreti olur. Hepsi afv olur, diyorlar. Bu yazı doğrudur. Fekat bu nemâz ve mubârek zemânlarda yapılan diğer ibâdetler, kazâ edilmiş olan farz nemâzların vaktlerinde kılınmadıklarının büyük günâhlarının afvı için yapılan tevbenin kabûl olması içindir. Yoksa, kılınmamış nemâzlar, kazâ edilmedikçe, hiçbir sûretle afv olmazlar. Nitekim oruc keffâreti de, oruc borcunu ödemiyor. Gün sayısınca orucun ayrıca kazâ edilmesi de lâzım oluyor].
Aşağıdaki yazı (Dürr-ül-muhtâr)dan terceme edildi:
Bir günlük beş vakt farzı ve vitr nemâzını kılarken ve kazâ ederken tertîb sâhibi olmak farzdır. Ya’nî, nemâz kılarken, sıralarını gözetmek lâzımdır. Cum’a farzını da, o günün öğle nemâzı sırasında kılmak lâzımdır. Sabâh nemâzına uyanamıyan, hutbe okunurken bile hâtırlarsa, hemen bunu kazâ etmelidir. Bir nemâzı kılmadıkca ve bunu kazâ etmedikce, bundan sonraki beş nemâzı kılmak câiz olmaz. Hadîs-i şerîfde, (Bir nemâzı uykuda geçiren veyâ unutan kimse, sonraki nemâzı cemâ’at ile kılarken hâtırlarsa, imâmla nemâzı bitirip, sonra önceki nemâzını kazâ etsin! Bundan sonra, imâmla kıldığını tekrâr kılsın!) buyuruldu.
Her cins nemâzı vaktinde kılmağa (Edâ) denir. Nâfile kılmağa başlandığı vakt, bu nâfile nemâzın vakti olur. Temâmlanması vâcib olur. Fâsid olursa, kazâsı vâcib olur. Bir nemâzı vakti içinde tekrâr kılmağa (İâde) denir. Vaktinde kılınmazlarsa, vaktinden sonra kılmağa (Kazâ) denir.
(Halebî-i kebîr)de diyor ki, (Özrlü ve özrsüz olarak nemâzı terk edenin, bunun farzını kazâ etmesi lâzımdır. Yalnız Hanbelî mezhebinde, nemâzı özrsüz terk eden mürted olacağı için, nemâzını kazâ etmesi lâzım olmaz. Önce, küfrden tevbe etmesi lâzım olur). Altıncı sahîfesinde diyor ki, (Nemâz kılmak, farz olduğu için, inanmıyan kâfir olur. İnanıp da, terk eden, ya’nî özrsüz kılmıyan fâsık olur. Kitâb, sünnet ve icmâ’ ile açıkca bildirilmiş olan farzların hepsi böyledir. İctihâd ile anlaşılmış farzlara Mukayyed denir. Bunlara inanmıyan kâfir olmaz). [Bunlara da ehemmiyyet vermiyen, aklına uyup, müctehidin hükmünü beğenmiyen kâfir olur.]
(Câmi’ul-ezher)in Cameroun cumhûriyyetindeki mümessili, üstâz İbrâhîm Muhammed Neşât “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (İslâm kültürü) kitâblarının altıncısında, yirmibeşinci sahîfesinde diyor ki, (Nemâzı bilerek terk etmenin büyük günâh olduğunu ve farzları hemen kazâ etmek farz olduğunu, cumhûr-ı ulemâ bildirmekdedir. İbni Teymiyye, nemâzı amden terk edenin kazâ etmesi lâzım değildir. Kazâ kılması sahîh olmaz. Çok nâfile kılması, çok hayrât, hasenât ve istiğfâr yapması lâzım olur dedi. Dahâ önce İbni Hazm da, uzun yazıları ile böyle uygunsuz fikrler ortaya atmışdı). İbni Teymiyye ve İbni Hazm, hükmü şübheli olan âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri te’vîl etdiler. Ya’nî, yanlış ma’nâlar vererek, Ehl-i sünnetden ayrıldılar. Böylece, hayrlı işlerin, nemâz yerine geçeceği sapıklığını da körüklemişlerdir. İslâmiyyetde açdıkları yaraların en zararlı olanlarından biri de, bu olmuşdur.
(Dürr-ül-muhtâr)da, ikiyüzellialtıncı sahîfede buyuruyor ki, (Farz nemâzı, özrü olmadan, vakti geçdikden sonra kılmak, ya’nî kazâya bırakmak harâmdır). Dörtyüzseksenbeşinci sahîfede buyuruyor ki, (Farz nemâzı, özrsüz [ya’nî islâmiyyetin gösterdiği sebeb olmadan] vaktinden sonra kılmak, büyük günâhdır. Bu günâh, yalnız kazâ edince afv olmuyor. Kazâ etdikden sonra, ayrıca tevbe veyâ hac etmek de lâzımdır. Kazâ edince, yalnız nemâzı kılmamak günâhı afv olur. Kazâ kılmadan, tevbe edilince, terk günâhı afv olmadığı gibi, te’hîr günâhı da afv olmaz. Çünki, tevbenin kabûl olması için, günâhdan sıyrılmak şartdır).
[Ba’zı va’z kitâblarında, Ramezân-ı şerîf ayının son Cum’a nemâzından sonra, (Keffâret-i nemâz) olarak dört rek’at kılınır, diyor. Her rek’atde ve selâmdan sonra okunacak şeyleri de yazıyorlar. Bu nemâz, bütün ömründe kılmadığı nemâzların keffâreti olur. Hepsi afv olur, diyorlar. Bu yazı doğrudur. Fekat bu nemâz ve mubârek zemânlarda yapılan diğer ibâdetler, kazâ edilmiş olan farz nemâzların vaktlerinde kılınmadıklarının büyük günâhlarının afvı için yapılan tevbenin kabûl olması içindir. Yoksa, kılınmamış nemâzlar, kazâ edilmedikçe, hiçbir sûretle afv olmazlar. Nitekim oruc keffâreti de, oruc borcunu ödemiyor. Gün sayısınca orucun ayrıca kazâ edilmesi de lâzım oluyor].
Aşağıdaki yazı (Dürr-ül-muhtâr)dan terceme edildi:
Bir günlük beş vakt farzı ve vitr nemâzını kılarken ve kazâ ederken tertîb sâhibi olmak farzdır. Ya’nî, nemâz kılarken, sıralarını gözetmek lâzımdır. Cum’a farzını da, o günün öğle nemâzı sırasında kılmak lâzımdır. Sabâh nemâzına uyanamıyan, hutbe okunurken bile hâtırlarsa, hemen bunu kazâ etmelidir. Bir nemâzı kılmadıkca ve bunu kazâ etmedikce, bundan sonraki beş nemâzı kılmak câiz olmaz. Hadîs-i şerîfde, (Bir nemâzı uykuda geçiren veyâ unutan kimse, sonraki nemâzı cemâ’at ile kılarken hâtırlarsa, imâmla nemâzı bitirip, sonra önceki nemâzını kazâ etsin! Bundan sonra, imâmla kıldığını tekrâr kılsın!) buyuruldu.
Her cins nemâzı vaktinde kılmağa (Edâ) denir. Nâfile kılmağa başlandığı vakt, bu nâfile nemâzın vakti olur. Temâmlanması vâcib olur. Fâsid olursa, kazâsı vâcib olur. Bir nemâzı vakti içinde tekrâr kılmağa (İâde) denir. Vaktinde kılınmazlarsa, vaktinden sonra kılmağa (Kazâ) denir.