59- Kazâ nemâzları. Nemâz kılmıyanın cezâsı

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Farz yerine sünnet yapan aldanır). (Nûr-ül-îzâh)ın, (Tahtâvî) hâşiyesinin ikiyüzonikinci sahîfesinde diyor ki, (Kâdîhân) buyurdu ki, farzdan önce sünnet kılmak, şeytânın ümmîdini kırmak, onu üzmek için emr olundu. Şeytân, Allahü teâlânın emr etmediği sünnetlerde bile, insanı aldatamıyorum, emr etdiği farzlarda hiç aldatamam diye üzülür. Böyle olduğu, (Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da da yazılıdır.
İstanbulda, Süleymâniyye umûmî kütübhânesinde, Es’ad efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” kısmında [1037] numaralı ve Yahyâ Tevfîk efendi kısmında [1463] numaralı (Nevâdir-i fıkhiyye fî mezheb-il-eimmet-il hanefiyye) ismindeki kitâbı yazan, Kudüs kâdîsı Muhammed Sâdık efendi, fâite nemâzların kazâ edilmesini anlatırken buyuruyor ki, (Büyük âlim İbni Nüceyme soruldu ki, bir kimsenin kazâya kalmış nemâzları olsa, sabâh, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu nemâzların kazâlarına niyyet ederek kılsa, bu kimse sünnetleri terk etmiş olur mu?)
Cevâbında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünki, beş vakt nemâzın sünnetlerini kılmakdan maksad, o vakt içinde, farzdan başka bir nemâz dahâ kılmakdır. Şeytân, insana hiç nemâz kıldırmamak ister. Farzdan başka bir nemâz dahâ kılarak, şeytâna inâd edilmiş, rezîl edilmiş olur. (Nevâdir)de diyor ki, sünnet yerine kazâ kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur. Kazâ borcu olanların, her nemâz vakti, o vaktin farzından başka nemâz kılarak, sünneti yerine getirmek için, kazâ kılması lâzımdır. Çünki çok kimse, kazâ kılmayıp, sünnetleri kılıyor. Bunlar Cehenneme gidecekdir. Hâlbuki, sünnetlerin yerine kazâ kılan, Cehennemden kurtulur) buyurdu.
İbni Nüceym “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Eşbâh)da buyuruyor ki, (Yasaklardan, zararlardan kaçmak, iyi, fâideli şeyleri yapmakdan dahâ önce gelir. Hadîs-i şerîfde, (Emrlerimi gücünüz yetdiği kadar yapınız. Yasak etdiklerimden sakınınız!) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Yasak edilmiş şeyin zerresini yapmamak, bütün insanların ve cinnin ibâdetlerinden dahâ çok sevâbdır) buyuruldu. Bunun için, meşakkat olunca vâcib terk edilir. Fekat yasakları, hele büyük günâhları yapmağa hiç izn yokdur). İbni Âbidîn istincâyı anlatırken diyor ki, (Avret yerini açmadan necâseti temizlemek mümkin olmazsa, nemâzı, öyle kılar. Çünki, temizlemek emrdir. Açmak yasakdır. Günâhdan kurtulmak önce gelir. Sünnet emrden de sonra gelir. Sünnet, sevâb kazanmak için yapılır. Mekrûh olan birşeyi işliyerek de sünnet yapılmaz. Fekat farz yapılır, borc ödenmiş olur. Meselâ başkasının suyu ile abdest almak, mekrûh ise de, farz olan tahâret hâsıl olur. Abdestsiz olan, başkasının suyu ile abdest alınca, sünnet sevâbı hâsıl olmaz). Buradan da anlaşılıyor ki, kazâ kılıp büyük günâhdan kurtulmak, sünnet kılmakdan önce gelmekdedir.
İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüzyirmiüçüncü mektûbunda diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Bir insanın mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmesi, Allahü teâlânın, onu sevmediğinin alâmetidir) buyuruldu. Mâ-lâ-ya’nî, fâidesiz iş demekdir. Bir farzı yapmayıp, bunun yerine, nâfile ibâdet [sünnet] yapmak, mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmek olur). İkiyüzaltmışıncı mektûbda buyuruyor ki, (Nâfilelerin farz yanındaki kıymeti, bir damlanın, deniz yanındaki kıymeti kadar bile değildir. Sünnetin farz yanındaki kıymeti de böyledir). Birinci kısm, birinci maddeye bakınız!
(Dürr-ül-muhtâr)ın dörtyüzellisekizinci sahîfesinde, (Nâfile kılmak istiyen, önce nemâz kılmağı adamalı, sonra, nâfile yerine, bu adak nemâzı kılmalıdır. Nâfileleri adak yapmaksızın kılmalıdır diyenler de oldu. Sünnet nemâzları nezr etdikden sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur) diyor. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu satırları açıklarken, (Nemâzları nezr etmeden kılmalı diyenler, şarta bağlıyarak adak yapmamalı demişlerdir. Çünki, şart edilen şey, ibâdete karşılık yapılmış olur. Hadîs-i şerîf, Allahü teâlâ hastamı iyi ederse, Allah için şu ibâdetimi yapayım gibi şarta bağlanan nezri yasaklıyor. İbâdetleri şarta bağlı olmıyarak nezr etmek böyle değildir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Nezr edilen nemâzı kılmak vâcib olduğu için, vâcib sevâbı hâsıl olur. Sünnet yerine, nezr olunan nemâz kılınınca, sünnet de kılınmış olur) diyor. Sünnetleri önceden nezr edip de, nezr olarak kılmak dahâ iyi olduğu (Halebî)de ve (Tahtâvî)nin (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde, nâfile nemâzlar sonunda yazılıdır. Böylece, öğle sünnetini kılmadan önce (Dört rek’at nemâz kılmak nezrim olsun) dese, sonra adak nemâzı olarak niyyet edip, kılsa, hem vâcib sevâbı kazanır, hem de öğle nemâzının sünnetini kılmış olur. Kulun, kendine vâcib etdiği nemâzı kılması ile, sünnet terk edilmiş olmayınca, Allahü teâlânın farz etdiği kazâ nemâzı kılınınca, sünnet elbette terk edilmiş olmaz. Hem kazâ kılınmış olur, hem de sünnet kılınmış olur. Çünki, farz nemâzları tenbellikle terk etmek büyük günâhdır. Her günâha hemen tevbe etmek farzdır. Otuzbirinci maddenin sondan üçüncü sahîfesini okuyunuz!
Sünnet kılarken, kazâ nemâzı için niyyet edilmez diyenlere, sebebini sorunca, hiçbir kıymetli kitâb gösteremiyorlar. Yalnız, (İbni Âbidîn)de, (Halebî)de ve (Tahtâvî)nin (İmdâd) şerhinde, (Fevt olmuş nemâzların kazâlarını acele kılmak lâzımdır. Fevt olmuş nemâzların kazâlarını kılmak, nâfile kılmakdan dahâ iyi ve önemli ise de, beş vakt nemâzın sünnetlerini ve hadîs-i şerîfde övülmüş olan Duhâ, Tesbîh, Tehıyyet-ül-mescid ve ikindiden önce dört rek’at ve akşamdan sonra altı rek’at sünnet gibi belli nemâzları kılmak böyle değildir. Bunları nâfile niyyeti ile kılmalıdır) yazılıdır, diyorlar. Bu yazılar, beş vakt nemâzın farzlarını fevt eden, ya’nî elinde olmıyarak özr ile kaçırmış olanlar içindir. Böyle, kaçırılmış farzların kazâlarını sünnet yerine kılmamalı, ayrıca kılmalı denilmekdedir. Biz de böyle söylüyoruz. Özr ile kaçırılan birkaç vakt farzların kazâlarını, sünnetler yerine kılmağa lüzûm yokdur diyoruz. Çünki, nemâzları özr ile kazâya bırakmak suç, günâh olmadığı gibi, bunların kazâlarını, sünnetleri kılacak kadar gecikdirmek de suç olmaz diyoruz. Fekat, nemâzı özr ile kılamamak [fevt etmek] başkadır. Bile bile tenbellikle kılmamak [terk etmek] başkadır. Birincisi, hiç günâh değildir. İkincisi, büyük günâhdır. İkisini birbirine karışdırmak pek yanlışdır. Özr ile kaçırılan farzların, sünnetler yerine kılınmıyacağını kitâblarda görerek, tenbellikle terk edilmiş farzların da, sünnetler yerine kılınamıyacağını sanmak ve onu buna delîl, sened göstermeğe kalkışmak, bir ilm adamına yakışacak şey değildir. Hanefî kitâblarının bu yazısı, (Farzları tenbellikle kılmayıp, büyük günâha girmiş olanlar, sünnetleri kazâ niyyeti ile kılamaz) demiyor. Bundan başka, sünnetlerin nâfile nemâz olduklarını, nâfile niyyeti ile kılınacaklarını bildiriyor. (Cevhere)de diyor ki, Hanefî fıkh kitâbları (Fâite nemâzların kazâsı) diyor. (Terk edilmiş nemâzların kazâsı) demiyor. Çünki, müslimân nemâzını bilerek terk etmez. Gaflet, uyku ve unutmak gibi özrle fevt eder. Bu ikisini birbiri ile karışdırmamalıdır.
Farzların ehemmiyyeti Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmişdir. Meselâ, fârisî (Tergîb-üs-salât) kitâbının müellifi “rahmetullahi teâlâ aleyh” altıncı sahîfesinde diyor ki, (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (İki farz nemâzı bir araya getirmek, büyük günâhlardandır). Ya’nî, bir nemâzı vaktinde kılmayıp, vaktinden sonra kılmak, ekber-i kebâirdir, en büyük günâhdır. Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir nemâzı, vakti çıkdıkdan sonra kılan kimseyi, Allahü teâlâ, seksen hukbe Cehennemde bırakacakdır). Bir nemâzı, vaktinden sonra kılmanın cezâsı bu olursa, hiç kılmıyanın cezâsını düşünmeli).
(Umdet-ül-islâm) kitâbı, Süleymâniyye kütübhânesi, Muhammed Es’ad efendi kısmında vardır. m. 1989 da Hakîkat Kitâbevi tarafından (Menâhic-ül ibâd) kitâbı ile birlikde basdırılmışdır. Bu kitâbda buyuruyor ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Nemâz dînin direğidir. Nemâz kılan, dînini doğrultmuş olur. Nemâz kılmıyan, dînini yıkmış olur). Bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki, (Kıyâmet günü, îmândan sonra, ilk süâl nemâzdan olacakdır). Allahü teâlâ buyuracak ki, (Ey kulum, nemâz hesâbının altından kalkarsan, kurtuluş senindir. Öteki hesâbları kolaylaşdırırım!). Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir nemâzı, bilerek, özrsüz kılmıyan kimse, seksen hukbe Cehennemde kalacakdır!). Bir hukbe seksen senedir ve bir âhıret günü, bin dünyâ senesi kadar uzundur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bir farzı özrsüz kılmıyan, seksen kerre üçyüzaltmış bin sene Cehennemde yanacakdır. [(Medâric-ün-nübüvve) beşyüzonuncu ve (Ma’rifetnâme)nin yüzonsekizinci sahîfelerinde diyor ki, (Böyle meşhûr misâlleri söylemek, sayı bildirmek için değil, sayının çokluğunu ve ehemmiyyetini göstermek içindir).] O hâlde, nemâzı özrsüz, tenbellikle kılmıyanlara yazıklar olsun! Âlimlerimiz, sözbirliği ile diyor ki, (Nemâz kılmıyanın şâhidliği kabûl olmaz. Çünki, nemâz kılmıyan fâsıkdır. Farz nemâzlar, mü’minin Allahü teâlâya karşı olan borcudur. Vaktinde kılmadıkca borcdan kurtulamaz). (Akîdetünnecâh) kitâbında diyor ki, (Bir kimse, tevbe-i nasûh yaparsa, günâhları afv olur. Nemâzlarını kazâ etmedikce, yalnız tevbe ile afv olmaz. Kazâ etdikden sonra tevbe ederse, afv olması ümmîd edilir).
İbni Nüceym Zeyn-ül-Âbidîn, (Kebâir ve segâir) kitâbında buyuruyor ki, (Farz nemâzları [yanlış takvîmlere uyarak] vakti girmeden önce kılmak ve vakti çıkdıkdan sonra kılmak büyük günâhdır. Büyük günâh, ancak tevbe etmekle afv olur. Küçük günâhları afv etdirecek şeyler çokdur. Tevbe ederken, kılmadığı nemâzları kazâ etmesi lâzımdır. Kabûl olan hac, büyük günâhları temizler diyen âlimler, nemâzları kazâ etmek lâzım olmaz dememişlerdir. Nemâzı vaktinden sonraya özrsüz gecikdirmek günâhı afv olur demişlerdir. Ayrıca kazâ etmek lâzımdır. Kazâ etmeğe gücü varken kazâ etmezse, ayrıca büyük bir günâh dahâ işlemiş olur). Hanefîde iftitâh tekbîrini vakt çıkmadan alan, şâfi’îde ve mâlikîde bir rek’ati vakt çıkmadan kılan, nemâzını vaktinde kılmış olur. Nemâzın hepsi vakt içinde temâm olmazsa, küçük günâh olur.
(Dürr-ül-müntekâ)da buyuruyor ki, (Nemâzı vazîfe tanımıyan, farz olduğuna inanmıyan kâfir olur. Mürted ve kâfir memleketinde îmâna gelenler, nemâzın farz olduğunu işitinceye kadar, kılmadıkları nemâzları kazâ etmez).
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, nemâzın niyyetini anlatırken ve (Fetâvâ-i kübrâ) kitâbı, yirmialtıncı sahîfede buyuruyor ki, (Bir kimse, senelerce nemâz kılsa, fekat hangileri ilk ve son sünnet olduğunu bilmese, hepsini, farz niyyet ederek kılsa, hepsi kabûl olur. Çünki, sünnetlere, farz diye niyyet edilirse, sünnet kabûl olur). Her nemâz vaktinde ilk kıldığı, farz olur. Sonra kıldıkları sünnet olur. (Halebî-yi sagîr)de diyor ki, (Senelerce kılmış olduğu nemâzlarda [ya’nî oniki şartından herhangisinde] noksanı olduğunu anlıyan kimsenin, bu nemâzların hepsini kazâ etmesi iyi olur. Noksanı yok ise, bunları kazâ etmesi, mekrûh olur veyâ olmaz denildi. Mekrûh olmaz diyenler de, bu kazâları, sabâh ve ikindi nemâzlarından sonra kılmamalıdır. Çünki, [kazâsı yok ise], hep nâfile olurlar dedi).
(Eşbâh)da buyuruyor ki, (Beş vakt nemâzın ilk ve son sünnetlerini, ya’nî müekked sünnetleri kılarken, sünnet olduğuna niyyet etmek lüzûmunda sahîh olan, güvenilen fetvâ, şart olmadığını göstermekdedir. Revâtib sünnetler, nâfile niyyeti ile veyâ yalnız nemâza niyyet ederek sahîh olur. Ya’nî o vaktin sünneti olur. Ayrıca sünnet diye niyyet etmeğe lüzûm yokdur. İmâm-ı Zeyla’î de “rahmetullahi teâlâ aleyh”, böyle buyurmuşdur. Meselâ fecr doğmadan, teheccüd niyyeti ile, iki rek’at kılınca, fecrin başlamış olduğu, sonradan anlaşılsa, bu nemâz, sabâh sünneti yerine geçer. Ayrıca sabâh sünneti kılmak lâzım olmaz. Öğlenin farzında dördüncü rek’atde oturdukdan sonra unutarak beşinci rek’ate kalksa, altıncı rek’ati de kılıp selâm verir. İki rek’ati nâfile olur. Bu iki rek’atin son sünnet olmaması, sünnet olarak niyyet edilmediği için olmayıp, sünnete ayrı bir tekbîrle başlamadığı içindir. Terâvîhde de, terâvîh olduğuna niyyet etmek şart olmadığı haberi sağlamdır. Bunun gibi, kazâya kalmış öğle nemâzı olmıyan kimse, Cum’a nemâzından sonra kıldığı dört rek’ate (Vaktine yetişip kılmamış olduğum son öğleyi kılmağa) niyyet etse, sonra Cum’a nemâzının sahîh olduğu anlaşılsa, sağlam ve sahîh habere göre, bu dört rek’at, Cum’a sünneti olur). Ellidokuzuncu sahîfede diyor ki, (Nâfileleri ve Râtibe sünnetleri, yalnız nemâz kılmağa veyâ sünnetden başka bir nemâza niyyet ederek kılınca, sahîh olacaklarını dahâ önce bildirmişdik). Görülüyor ki, nemâz vakti içinde, o vaktin farzından başka kılınan her nemâz [meselâ kazâ nemâzı], o vaktin sünneti de olur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İbni Âbidîn, nemâza niyyeti anlatırken ve (Uyûn-ül-besâir) ellidördüncü sahîfesinde diyorlar ki, (Derin âlimlere göre, yalnız nemâza niyyet edilerek kılınan sünnet sahîh olur. Çünki, beş vakt nemâzın sünneti demek, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” kıldığı nemâz demekdir. Bu nemâzlara sünnet ismi sonradan verilmişdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, beş vakt nemâzın sünnetlerini kılarken, yalnız (Allah rızâsı için nemâz kılmağa) derdi. (Sünnet kılmağa) diye niyyet etmezdi. Her vakt içinde böyle kılınan her nemâz, sünnet ismi verilen nemâz olur). (Halebî-yi kebîr)de de böyle yazılıdır. Elliikinci sahîfede buyuruyor ki, (Tecnîs) kitâbında bildirildiği gibi, beş vakt nemâzın sünnetleri nâfile nemâzdır. Nâfile niyyeti ile de kılınır. (Dürr-ül-muhtâr)da ve Molla Hüsrev, (Dürer) kitâbında diyorlar ki, (Beş vakt nemâzın sünnetleri ve terâvîh nemâzı, aslında nâfile nemâzdır. Bunları kılarken, yalnız nemâza diye niyyet yetişir).
(İbni Âbidîn) ve (Nûr-ül-îzâh) hâşiyesinde buyuruyorlar ki, (Câmi’e girince iki rek’at nemâz kılmak sünnetdir. Buna (Tehıyyetülmescid) nemâzı denir. Câmi’e girince, farz, sünnet ve herhangi bir nemâz kılınırsa, tehıyyetülmescid de kılınmış olur. Kılınan nemâzlara, tehıyyetülmescid diye de ayrıca niyyet etmeğe lüzûm yokdur. Çünki, tehıyyetülmescid kılmakdan maksad, nemâz ile câmi’ sâhibi olan Allahü teâlâya hurmet etmekdir. Bu nemâzlarda bu maksad hâsıl olmakdadır).
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Tehıyyetülmescid) nemâzını anlatırken buyuruyor ki, (Öğlenin farzına dururken, hem farz, hem de sünneti olarak iki niyyet yapılırsa, iki imâma göre, yalnız farz kılınmış olur. İmâm-ı Muhammede göre ise, o nemâz kabûl olmaz. Çünki, farz ile sünnet ayrı cinsden iki nemâzdırlar. [Bir nemâz vaktinde, kılınan nemâzlar, yâ vaktin farzıdır. Yâhud bu farzdan başka, herhangi bir nemâzdır. Vaktin sünnetleri ve kazâ nemâzları bu ikinci cinsdendir. Hâlbuki, kazâ nemâzı ile sünnet, aynı cinsden oldukları için, tek bir nemâz iki niyyet ile kılınır.] İki imâma göre, kuvvetli olanı kılınmış olur. Hâlbuki, câmi’e girince kılınan herhangi bir nemâz, tehıyyetülmescid yerine de geçdiği için, farz kılarken tehıyyetülmescid olarak da, ayrıca niyyet etmek, imâm-ı Muhammede göre de câiz olur. Yalnız farza niyyet edince de, bu iki nemâz birlikde kılınmış olur). Vaktin farzı ile sünnet, başka nemâz iseler de, sünnet, farzdan başka kılınan nemâz demek olduğu için, sünnetin kazâya benzerliği tehıyyetülmescid nemâzının farza benzerliği gibidir.
(Eşbâh)da, otuzuncu sahîfede diyor ki, (Bir ibâdetde sevâb hâsıl olması için, yalnız bu ibâdetin sahîh olması şart değildir. Hâlis niyyet edilmesi de şartdır. Hâlis niyyet ederek yapılan bir ibâdet, bilmiyerek fâsid olursa, sahîh olmaz. Fekat niyyet edildiği için, çok sevâb hâsıl olur. Meselâ, abdestli olduğunu zan ederek, abdestsiz kılınan nemâz sahîh olmaz. Fekat, niyyetine karşılık çok sevâb verilir. Necs olduğunu bilmediği suyu, temiz zan ederek, bununla abdest alıp kılınan nemâzın şartı noksan olduğu için sahîh olmaz ise de, niyyet mevcûd olduğu için sevâb verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahîh olan bir nemâz, riyâ ile, gösteriş için kılınırsa, sevâb hâsıl olmaz). Sünnet yerine kazâ kılan, sünneti terk etmiş olmaz ise de, sünnetin sevâbına kavuşmak için de, kazâyı kılarken, sünneti kılmağa da niyyet etmesi, ya’nî kalbinden geçirmesi lâzımdır. Farz nemâz ile sünnet nemâz birbirinden başka oldukları için, farzı kılarken, sünnete de niyyet etmek câiz olmuyor. Ya’nî sünnet sahîh olmuyor. Kazâ nemâzı ile sünnet nemâz birbirlerinden başka olmadıkları için, kazâ kılarken sünnete de niyyet etmek sahîh oluyor.
Özrsüz senelerce nemâz kılmıyan bir müslimânın, kılmadığı nemâzlarını kazâ etmesi üç şeklde olur:
1 – Beş vaktin sünnetleri yerine ve günün her boş zemânında, hep kazâ kılar.
2 – Yalnız sünnetlerin yerine kazâ kılar.
3 – Sünnetler yerine kazâ kılmayıp, başka zemânlarda, hep kazâ kılar. Bu üç şeklden en iyisi birincisidir. Böylece, kazâlar, bir an önce biter. İkinci şeklde, kazâlar çabuk bitmez. Hem de, kazâ borcu olanın sünnetlerinin sevâbı olmaz.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Fekat, hiç kılmamakdansa, sünnetler yerine kılmalıdır. Çünki, (Hepsini yapamıyan, elden geleni yapmalı, hepsini elden kaçırmamalıdır) buyurulmuşdur.Üçüncü şekle gelince, bu, özr ile kılamamış kimse içindir. Çünki, bunun sünnetleri kılacak kadar kazâyı gecikdirmesi günâh olmuyor. Ba’zıları, ikinci şekli yapmamalı, üçüncüyü yapmalı diyor. Hâlbuki, üçüncüyü yapabilen kimse, birinciyi yapacak kimse demekdir. O hâlde nemâzı özrsüz aylarca terk edenlerin, kılmadığı zemânları hesâb ederek, bu kadar zemân, birinci şekle göre kılması, böyle kılamazsa, ikinci şeklde kılıp, kazâlarını en kısa zemânda bitirerek Cehennemden kurtulması lâzımdır.
Kazâsı olmıyan, sünnet yerine kazâ kılarsa, bunlar nâfile olur. Nâfile sevâbının sünnete nazaran çok az olduğunu bildirmişdik.
Şeyh-ül-islâm Ahmed bin Süleymân bin Kemâl pâşa “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Şerh-ı hadîs-i erba’în) kitâbında, (Sünnetimi terk edene şefâ’atim harâm oldu) hadîs-i şerîfini şöyle açıklamakdadır:
Bu hadîs-i şerîfde sünnet demek, islâmiyyet yolu demekdir. Çünki, mü’min kimse, büyük günâh işlese de, şefâ’atden mahrûm olmaz. Hadîs-i şerîfde, (Büyük günâh işleyenlere şefâ’at edeceğim) buyuruldu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Hak teâlâdan getirdiği dîne tâbi’ olmak lâzımdır. Bunu terk eden, şefâ’ate kavuşamaz. (Şir’at-ül-islâm) kitâbında diyor ki, (Bu hadîs-i şerîfdeki sünnet, yapması vâcib olan şeyler demekdir. Bu da, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în ve Tebe’ı tâbi’înin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” îmânı ve ibâdetleridir. Bu sünnete yapışanlara, (Ehl-i sünnet) denir. O hâlde, hadîs-i şerîfin ma’nâsı, inanılacak şeylerde ve yapılacak ve sakınılacak işlerde Ehl-i sünnetden ayrılanlar, şefâ’ate kavuşamıyacaklardır demekdir). Birinci kısm, 34. cü maddeye bakınız!
[(Ümmetimin arasında fitne, fesâd yayıldığı zemân, sünnetime sarılana yüz şehîd sevâbı vardır) hadîs-i şerîfi de, (Selef-i sâlihîn zemânındaki îmân ve ahkâm-ı islâmiyye bilgilerine uyan kimseye yüz şehîd sevâbı vardır) demekdedir. (Rıyâdun-nâsıhîn)de, nemâzın ehemmiyyetini anlatırken diyor ki, (İmâm-ı Nâsır-üddîn Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandî diyor ki, bu hadîs-i şerîf, ümmetim arasında fesâd çıkdığı zemân, Ehl-i sünnet ve cemâ’at i’tikâdında olup, beş vakt nemâzı cemâ’at ile kılana yüz şehîd sevâbı verilir demekdir). Bunun için, önce ehl-i sünnete uygun îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekrûhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, dahâ sonra da müstehabları yapmak lâzımdır. Bu sırada, önce olanı yapmıyanın, sonra olanı yapmasının hiç fâidesi olmaz ve önce olanı yapabilmek için, sonra olanı terk etmesi câiz, hattâ vâcib olur. Ellialtıncı maddede istincâ bahsine bakınız! Meselâ, îmânı olmıyanın günâhdan sakınması, harâma devâm edenin farzları yapması, âhıretde işe yaramaz. Bunlardan birini yapmıyanın sakal bırakmasının fâidesi olmaz. Çünki sakal uzatmak, yukarıdaki sırada bunlardan sonra gelmekdedir. Sakal traş etmenin bid’at olduğu da söylenemez. Çünki bid’at, islâmiyyetin emr etmediği birşeyi ibâdet olarak, ya’nî sevâb kazanmak için yapmak demekdir. Hiçbir müslimân, sevâb kazanmak için sakalını kazımaz. Sakal traş etmenin mekrûh olduğunu bilir. Bundan dahâ önce lâzım olan din vazîfesini yapabilmek için traş etmenin câiz olduğunu bilmekde, böylece ahkâm-ı islâmiyyeye, ya’nî sünnete uymakdadır.
(Bahr-ür-râık)de ve (Dürr-ül-muhtâr)ın Tahtâvî hâşiyesinde, orucu bozmıyan şeyleri anlatırken diyor ki, (Bıyığa, sakala zînet için, süs için yağ sürmek mekrûhdur. Cemâl için, ya’nî çirkinliği gidermek, vakârını, şerefini korumak için yağ sürmek mekrûh değildir. Cemâl için yapılan bir şeyde zînet de hâsıl olursa, zînete niyyet etmezse, zarar vermez. Yeni, güzel şeyler giymek de, cemâl için olunca mubâh olur, iyi olur. Kibr için olursa, harâm olur. Giydiği zemân hâlinde bir değişiklik olmazsa, kibr için olmadığı anlaşılır. Sakalın uzunluğu sünnet mikdârı ise, dahâ uzatmak için yağlamak tahrîmen mekrûh olur. Sakalın sünnet mikdârı, bir kabzadır, bir tutamdır. Sakalın, çenedeki ile birlikde bir tutamdan fazlasını kesmek vâcibdir.
 
Üst Alt