Farz yerine sünnet yapan aldanır). (Nûr-ül-îzâh)ın, (Tahtâvî) hâşiyesinin ikiyüzonikinci sahîfesinde diyor ki, (Kâdîhân) buyurdu ki, farzdan önce sünnet kılmak, şeytânın ümmîdini kırmak, onu üzmek için emr olundu. Şeytân, Allahü teâlânın emr etmediği sünnetlerde bile, insanı aldatamıyorum, emr etdiği farzlarda hiç aldatamam diye üzülür. Böyle olduğu, (Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da da yazılıdır.
İstanbulda, Süleymâniyye umûmî kütübhânesinde, Es’ad efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” kısmında [1037] numaralı ve Yahyâ Tevfîk efendi kısmında [1463] numaralı (Nevâdir-i fıkhiyye fî mezheb-il-eimmet-il hanefiyye) ismindeki kitâbı yazan, Kudüs kâdîsı Muhammed Sâdık efendi, fâite nemâzların kazâ edilmesini anlatırken buyuruyor ki, (Büyük âlim İbni Nüceyme soruldu ki, bir kimsenin kazâya kalmış nemâzları olsa, sabâh, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu nemâzların kazâlarına niyyet ederek kılsa, bu kimse sünnetleri terk etmiş olur mu?)
Cevâbında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünki, beş vakt nemâzın sünnetlerini kılmakdan maksad, o vakt içinde, farzdan başka bir nemâz dahâ kılmakdır. Şeytân, insana hiç nemâz kıldırmamak ister. Farzdan başka bir nemâz dahâ kılarak, şeytâna inâd edilmiş, rezîl edilmiş olur. (Nevâdir)de diyor ki, sünnet yerine kazâ kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur. Kazâ borcu olanların, her nemâz vakti, o vaktin farzından başka nemâz kılarak, sünneti yerine getirmek için, kazâ kılması lâzımdır. Çünki çok kimse, kazâ kılmayıp, sünnetleri kılıyor. Bunlar Cehenneme gidecekdir. Hâlbuki, sünnetlerin yerine kazâ kılan, Cehennemden kurtulur) buyurdu.
İbni Nüceym “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Eşbâh)da buyuruyor ki, (Yasaklardan, zararlardan kaçmak, iyi, fâideli şeyleri yapmakdan dahâ önce gelir. Hadîs-i şerîfde, (Emrlerimi gücünüz yetdiği kadar yapınız. Yasak etdiklerimden sakınınız!) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Yasak edilmiş şeyin zerresini yapmamak, bütün insanların ve cinnin ibâdetlerinden dahâ çok sevâbdır) buyuruldu. Bunun için, meşakkat olunca vâcib terk edilir. Fekat yasakları, hele büyük günâhları yapmağa hiç izn yokdur). İbni Âbidîn istincâyı anlatırken diyor ki, (Avret yerini açmadan necâseti temizlemek mümkin olmazsa, nemâzı, öyle kılar. Çünki, temizlemek emrdir. Açmak yasakdır. Günâhdan kurtulmak önce gelir. Sünnet emrden de sonra gelir. Sünnet, sevâb kazanmak için yapılır. Mekrûh olan birşeyi işliyerek de sünnet yapılmaz. Fekat farz yapılır, borc ödenmiş olur. Meselâ başkasının suyu ile abdest almak, mekrûh ise de, farz olan tahâret hâsıl olur. Abdestsiz olan, başkasının suyu ile abdest alınca, sünnet sevâbı hâsıl olmaz). Buradan da anlaşılıyor ki, kazâ kılıp büyük günâhdan kurtulmak, sünnet kılmakdan önce gelmekdedir.
İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüzyirmiüçüncü mektûbunda diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Bir insanın mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmesi, Allahü teâlânın, onu sevmediğinin alâmetidir) buyuruldu. Mâ-lâ-ya’nî, fâidesiz iş demekdir. Bir farzı yapmayıp, bunun yerine, nâfile ibâdet [sünnet] yapmak, mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmek olur). İkiyüzaltmışıncı mektûbda buyuruyor ki, (Nâfilelerin farz yanındaki kıymeti, bir damlanın, deniz yanındaki kıymeti kadar bile değildir. Sünnetin farz yanındaki kıymeti de böyledir). Birinci kısm, birinci maddeye bakınız!
(Dürr-ül-muhtâr)ın dörtyüzellisekizinci sahîfesinde, (Nâfile kılmak istiyen, önce nemâz kılmağı adamalı, sonra, nâfile yerine, bu adak nemâzı kılmalıdır. Nâfileleri adak yapmaksızın kılmalıdır diyenler de oldu. Sünnet nemâzları nezr etdikden sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur) diyor. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu satırları açıklarken, (Nemâzları nezr etmeden kılmalı diyenler, şarta bağlıyarak adak yapmamalı demişlerdir. Çünki, şart edilen şey, ibâdete karşılık yapılmış olur. Hadîs-i şerîf, Allahü teâlâ hastamı iyi ederse, Allah için şu ibâdetimi yapayım gibi şarta bağlanan nezri yasaklıyor. İbâdetleri şarta bağlı olmıyarak nezr etmek böyle değildir.
İstanbulda, Süleymâniyye umûmî kütübhânesinde, Es’ad efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” kısmında [1037] numaralı ve Yahyâ Tevfîk efendi kısmında [1463] numaralı (Nevâdir-i fıkhiyye fî mezheb-il-eimmet-il hanefiyye) ismindeki kitâbı yazan, Kudüs kâdîsı Muhammed Sâdık efendi, fâite nemâzların kazâ edilmesini anlatırken buyuruyor ki, (Büyük âlim İbni Nüceyme soruldu ki, bir kimsenin kazâya kalmış nemâzları olsa, sabâh, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu nemâzların kazâlarına niyyet ederek kılsa, bu kimse sünnetleri terk etmiş olur mu?)
Cevâbında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünki, beş vakt nemâzın sünnetlerini kılmakdan maksad, o vakt içinde, farzdan başka bir nemâz dahâ kılmakdır. Şeytân, insana hiç nemâz kıldırmamak ister. Farzdan başka bir nemâz dahâ kılarak, şeytâna inâd edilmiş, rezîl edilmiş olur. (Nevâdir)de diyor ki, sünnet yerine kazâ kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur. Kazâ borcu olanların, her nemâz vakti, o vaktin farzından başka nemâz kılarak, sünneti yerine getirmek için, kazâ kılması lâzımdır. Çünki çok kimse, kazâ kılmayıp, sünnetleri kılıyor. Bunlar Cehenneme gidecekdir. Hâlbuki, sünnetlerin yerine kazâ kılan, Cehennemden kurtulur) buyurdu.
İbni Nüceym “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Eşbâh)da buyuruyor ki, (Yasaklardan, zararlardan kaçmak, iyi, fâideli şeyleri yapmakdan dahâ önce gelir. Hadîs-i şerîfde, (Emrlerimi gücünüz yetdiği kadar yapınız. Yasak etdiklerimden sakınınız!) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Yasak edilmiş şeyin zerresini yapmamak, bütün insanların ve cinnin ibâdetlerinden dahâ çok sevâbdır) buyuruldu. Bunun için, meşakkat olunca vâcib terk edilir. Fekat yasakları, hele büyük günâhları yapmağa hiç izn yokdur). İbni Âbidîn istincâyı anlatırken diyor ki, (Avret yerini açmadan necâseti temizlemek mümkin olmazsa, nemâzı, öyle kılar. Çünki, temizlemek emrdir. Açmak yasakdır. Günâhdan kurtulmak önce gelir. Sünnet emrden de sonra gelir. Sünnet, sevâb kazanmak için yapılır. Mekrûh olan birşeyi işliyerek de sünnet yapılmaz. Fekat farz yapılır, borc ödenmiş olur. Meselâ başkasının suyu ile abdest almak, mekrûh ise de, farz olan tahâret hâsıl olur. Abdestsiz olan, başkasının suyu ile abdest alınca, sünnet sevâbı hâsıl olmaz). Buradan da anlaşılıyor ki, kazâ kılıp büyük günâhdan kurtulmak, sünnet kılmakdan önce gelmekdedir.
İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüzyirmiüçüncü mektûbunda diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Bir insanın mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmesi, Allahü teâlânın, onu sevmediğinin alâmetidir) buyuruldu. Mâ-lâ-ya’nî, fâidesiz iş demekdir. Bir farzı yapmayıp, bunun yerine, nâfile ibâdet [sünnet] yapmak, mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmek olur). İkiyüzaltmışıncı mektûbda buyuruyor ki, (Nâfilelerin farz yanındaki kıymeti, bir damlanın, deniz yanındaki kıymeti kadar bile değildir. Sünnetin farz yanındaki kıymeti de böyledir). Birinci kısm, birinci maddeye bakınız!
(Dürr-ül-muhtâr)ın dörtyüzellisekizinci sahîfesinde, (Nâfile kılmak istiyen, önce nemâz kılmağı adamalı, sonra, nâfile yerine, bu adak nemâzı kılmalıdır. Nâfileleri adak yapmaksızın kılmalıdır diyenler de oldu. Sünnet nemâzları nezr etdikden sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur) diyor. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu satırları açıklarken, (Nemâzları nezr etmeden kılmalı diyenler, şarta bağlıyarak adak yapmamalı demişlerdir. Çünki, şart edilen şey, ibâdete karşılık yapılmış olur. Hadîs-i şerîf, Allahü teâlâ hastamı iyi ederse, Allah için şu ibâdetimi yapayım gibi şarta bağlanan nezri yasaklıyor. İbâdetleri şarta bağlı olmıyarak nezr etmek böyle değildir.