Ömer-28
Aktif Üyemiz
BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN KAYNAĞININ DİNSİZLİK OLDUĞUNU ANLAMAZLIKTAN GELMEYİN
"Allah’ın varlığına inanan bir insan tüm yaşamı boyunca, O’nun kendisine gösterdiği yolda ilerler. O'nun emirlerine, hükümlerine büyük bir hassasiyet gösterir, ömrünü Rabbinin hoşnutluğunu kazanmak için geçirir. Bunun için de Allah’ın insanlar için seçip beğendiği din olan İslam’a göre yaşar ve Kuran’ı kendisine rehber edinir. Yüksek vicdanları sayesinde Allah’ın kendilerinden istediği ve birçok ayetinde örneklerini bildirdiği güzel ahlakı tüm yaşamlarına yansıtırlar. Asla Rableri’nin hükümlerinin dışına çıkmaz, yasaklarını göz ardı etmezler. Bu, Allah'ın kendilerini yarattığı gibi, ölümü, hayatı ve ahireti de yarattığını bilerek O'ndan korkup sakınan insanlarda var olan bir ahlaktır.
Allah’ın varlığını inkarda direten, inkar etmese de O’nun kendilerine gönderdiği dine teslim olmayı kabul etmeyen insanlar ise bu güzel ahlakı asla yaşayamazlar. Kuran ahlakının gerektirdiği iyilikleri, güzellikleri hiçbir zaman yerine getiremezler. Bu yüzden dinin yaşanmadığı toplumlar her türlü ahlaksızlığı, çirkinliği korkusuzca, sonucunu düşünmeden yapan insanlardan oluşur.
Allah korkusu olmayan bir insan rahatlıkla yalan söyler, hırsızlık yapar, rüşvet alır, adam öldürür, intihar eder, kumar oynar, insanların haklarını çiğner, adaletsizlik yapar. Bunları ya açıkça yapar ya da kendince meşru bir zemine oturtarak tüm bu kötülükleri işler. Öfkesini tutamaz, kindardır, kıskançlık ve hırs yapar, insanları incitebilecek sözleri rahatlıkla sarf eder, fedakar değildir, kendi menfaatleri herşeyden önce gelir. Bu insanların arasından, "ben dindar değilim ama kindar da değilimdir, öfkeli de" diyenler çıkabilir. Fakat bu insan gün gelir, kendisini çileden çıkaracak bir olayla karşılaşır, Allah'a tevekkülü olmadığı için öfkelenir ve üzerine hiç kondurmadığı her türlü kötülüğü yapma hakkını kendinde görür. Hatta an gelir, adam öldürür ve arkasından "ama hak etmişti" der. Bu, Allah’tan korkup sakınan bir insanda ise asla olmayacak bir sonuçtur. Çünkü inançlı bir insan sabırlıdır ve Allah’ın yapma dediği bir şeyi yapmaz. Bu yüzden de asla öfkesine kapılmaz.
İnançsız bir insan "ben dinsizim, ama rüşvet almıyorum, dürüstüm" diyebilir. Ama bu, sadece bir iddiadır. Çünkü Allah’tan korkup sakınmayan bu kişi zorda kaldığında her kötülüğü rahatlıkla yapabilir. Mesela, "çocuklarımı okutabilmek için rüşvet aldım" gibi kendince meşru bir mazeret uydurabilir. Oysa dindar bir insan için böyle bir şey hiçbir zaman söz konusu olmaz. Ahirette hesabını veremeyeceğini bildiği bir tavrı Allah’tan korkup sakınan bir insan asla yapmaz.
Hırsızlık da bu samimiyetsiz tavra iyi bir örnektir. Hırsızlık gibi toplumun genelinde hoş karşılanmayan bir suç bile bu kişiler arasında, bazı şartlarda meşru görülebilir. Örneğin otellerden, lokantalardan alınan havlu, çatal-bıçak gibi eşyalar hırsızlık olarak görülmez. Oysa dine göre bu, her halikarda bir ahlaksızlıktır.
İşte bunların tümü Allah’tan korkup sakınmayan insanların ortak karakteridir. Bu karakteri anlatmak için daha başka yüzlerce örnek verilebilir. Böyle insanlar güzel bir ahlak için asla iradelerini kullanmazlar. Ancak bir çıkarları söz konusu olduğunda bazı fedakarlıklar yapabilirler. Ve bu fedakarlık söz konusu çıkarın ortadan kalkmasıyla sona erer. Oysa dindar bir insanın iradesi son derece kuvvetlidir. Allah korkusu bunu gerektirir. Bu korku, dinin topluma sağladığı güvenli ortamların da garantisidir.
Aile ortamını meydana getiren vefa, bağlılık, sevgi ve saygı gibi değerler de dinsiz bir toplumda ortadan kalkar. Güzel ahlakın getirdiği bu davranışları hiçbir karşılık beklemeden yaşayanlar, yalnızca Allah’tan korkan ve tüm yaptıklarının hesabını ahirette vereceklerini bilen inançlı insanlardır.
Merhamet, sevgi ve fedakarlık üzerine kurulan, Kuran ahlakına dayalı aile yapıları bir toplumun geleceği ve huzuru açısından son derece hayati önem taşır. Ama bu değerlerin ortadan kalktığı dinsiz ortamlarda, toplumun temel direği olan aile yapısı bozulduğundan toplum yapısı da bozulur.
Ancak Kuran’ı rehber edinmekle elde edilen bu huzurlu ortamları oluşturmak ancak insanların Allah inancı ve korkusuyla mümkün olabilir. Bunlar kesin olan APAÇIK gerçeklerdir.
Dinsizliğin hakim olduğu toplumlarda sosyal anarşi meydana gelir. Zengin fakiri ezer, fakirler de onlara kinlenir, patron işçiye, işçi de patrona karşı anlayışsız ve saldırgan bir tutum izler. İhtiyaç içinde olan insanlara merhamet değil tam tersine kızgınlık duyulur. Baba çocuğuna çocuk da babasına karşı saldırgan bir tavır içine girer.
Gazetelerde bir gün bile eksilmeyen cinayet ve intihar haberlerinin kaynağını hep dinsizlik oluşturmaktadır. Sadece öfkelendiği, kin güttüğü ya da o kişinin ölümünden bir çıkar elde edebileceği için gözünü bile kırpmadan soğukkanlılıkla adam öldüren bir insan ahirette bu yaptıklarının hesabını vereceğini düşünmemektedir elbette. Allah’tan korkup sakınmayan bir insanın rahatlıkla işleyeceği bu suçlar, tüm toplumun düzenini bozacak, huzuru yok edecek davranışlardır.
Böyle toplumlarda yardımlaşma, cömertlik gibi kavramlar yok olmuştur. İnsanlar birbirlerini kollamaz, sağlıklarını, rahatlarını asla düşünmez, insanlara dokunabilecek zararları engelleme yoluna hiç gitmezler. Örneğin yolda rahatsızlanıp yere düşen bir insana gereken ilgi gösterilmez, insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya bırakılırlar. Herkes birbirinden maksimum faydalanmaya bakar, bu yüzden birbirlerini "dolandırmaktan" çekinmezler. Benzinci benzine su katar, market süresi dolmuş bir ürünü vermekten kaçınmaz… Verilen hizmetler de hep sınırlıdır, doktor ancak çok iyi bir müşteriyse gereken ihtimamı gösterir, ancak iyi para kazanacağını düşünürse iyi hizmet verir. Sonuç olarak bu insanların çoğu sadece dünyevi bir menfaat söz konusuysa birtakım fedakarlıklara katlanabilirler.
Görüldüğü gibi dinin yaşanmadığı her yerde toplumsal sorunlar, ahlaksızlıklar tükenmek bilmez. O halde Allah’ın insanlar için seçtiği ve beğendiği dinine teslim olmak gerektiğini, ancak bu şekilde güven ve huzurun elde edilebileceğini anlamazlıktan gelmeyin. Ve ancak Allah'ın emirlerine uyarak geçirdiğiniz bir ömrün ahirette de hesabını güvenle verebileceğinizi bilin.
Dinsizliğin getirdiği kötü ahlak, insanların en başta kendi huzurlarını bozar, kalplerinde büyük bir sıkıntı meydana getirir. Örneğin kıskançlığı yaşayan ve bunun beraberinde etrafına kötülük yapan bir insan için yaşadığı öfke, çektiği vicdan azabı ve kıskançlığın kalbinde yarattığı baskı oldukça sıkıntı vericidir. Kişinin yaptığı kıskançlıktan çoğu zaman karşı tarafın haberi bile olmaz, olsa da bundan bir zarar görmez. Dolayısıyla insanın yaşadığı kıskançlıktan geriye sadece o kişide bıraktığı vicdan azabı ve öfke kalır. Bu da dinsizliğin insanda meydana getirdiği sıkıntılı ruh hallerinden biridir. Allah bir ayetinde dinden uzak insanların içlerindeki sıkıntıya şöyle dikkat çekmiştir:
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (Enam Suresi, 125)
Dindar insanlar ise birbirlerinin yaptığı iyi ve hayırlı işlerden dolayı memnuniyet duyarlar, birbirlerinin güzel yönlerinden zevk alırlar. Bir insanın güzelliği inançlı bir insana Allah’ın yaratma gücünü hatırlatır ve O’nu tesbih etmesine vesile olur. Oysa dinden uzak bir ortamda kıskançlığın sonucunda sarf edilen incitici sözler, takılan lakaplar, yapılan dedikodular, hep gergin ortamlar oluşturur. İşte dinsizliğin insanlarda oluşturduğu bozguncu, tahammülsüz, dengesiz karakter tüm bunları yapan kişilerin kendilerine büyük bir sıkıntı olarak geri döner. Yani bu insanlar açıkça kendi kendilerine zulmederler. Bir ayette şöyle denir:
…Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)
Allah’tan korkup sakınan bir insan olaylar karşısında her zaman sabırlı davranır. Zorluklar hiçbir zaman onu yıldırmaz, moralini bozmaz. Allah’a güvenip dayandığından her türlü olayı kararlılıkla ve metanetle karşılar. Dinin insanlara sağladığı tevekküllü ve dingin ruh haline sahip olduğundan olayları akılcı değerlendirir ve sonuca ulaşır. Ama dinsizliğin getirdiği tevekkülsüzlük, sıkıntı ve batıl korkularla dolu bir ruh haline sahip insanlar asla güzel bir yaşam sürdüremezler. Ne toplumlar, ne de toplum içindeki bireyler dinden uzak yaşanan bir ortamda "mutmain" bir ruh haline sahip olamazlar. Bir ayette de bildirildiği gibi, "…kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28)
Öyleyse dinsizliğin toplumların tüm güzel ve insani duygularını bitirdiği gerçeği üzerinde mutlaka düşünüp öğüt alın ve Allah'ın hükmüne teslim olmayan insanların dünyada da, ahirette de zorluklar ve pişmanlıklar içinde yaşam süreceklerini anlamazlıktan gelmeyin.
"Allah’ın varlığına inanan bir insan tüm yaşamı boyunca, O’nun kendisine gösterdiği yolda ilerler. O'nun emirlerine, hükümlerine büyük bir hassasiyet gösterir, ömrünü Rabbinin hoşnutluğunu kazanmak için geçirir. Bunun için de Allah’ın insanlar için seçip beğendiği din olan İslam’a göre yaşar ve Kuran’ı kendisine rehber edinir. Yüksek vicdanları sayesinde Allah’ın kendilerinden istediği ve birçok ayetinde örneklerini bildirdiği güzel ahlakı tüm yaşamlarına yansıtırlar. Asla Rableri’nin hükümlerinin dışına çıkmaz, yasaklarını göz ardı etmezler. Bu, Allah'ın kendilerini yarattığı gibi, ölümü, hayatı ve ahireti de yarattığını bilerek O'ndan korkup sakınan insanlarda var olan bir ahlaktır.
Allah’ın varlığını inkarda direten, inkar etmese de O’nun kendilerine gönderdiği dine teslim olmayı kabul etmeyen insanlar ise bu güzel ahlakı asla yaşayamazlar. Kuran ahlakının gerektirdiği iyilikleri, güzellikleri hiçbir zaman yerine getiremezler. Bu yüzden dinin yaşanmadığı toplumlar her türlü ahlaksızlığı, çirkinliği korkusuzca, sonucunu düşünmeden yapan insanlardan oluşur.
Allah korkusu olmayan bir insan rahatlıkla yalan söyler, hırsızlık yapar, rüşvet alır, adam öldürür, intihar eder, kumar oynar, insanların haklarını çiğner, adaletsizlik yapar. Bunları ya açıkça yapar ya da kendince meşru bir zemine oturtarak tüm bu kötülükleri işler. Öfkesini tutamaz, kindardır, kıskançlık ve hırs yapar, insanları incitebilecek sözleri rahatlıkla sarf eder, fedakar değildir, kendi menfaatleri herşeyden önce gelir. Bu insanların arasından, "ben dindar değilim ama kindar da değilimdir, öfkeli de" diyenler çıkabilir. Fakat bu insan gün gelir, kendisini çileden çıkaracak bir olayla karşılaşır, Allah'a tevekkülü olmadığı için öfkelenir ve üzerine hiç kondurmadığı her türlü kötülüğü yapma hakkını kendinde görür. Hatta an gelir, adam öldürür ve arkasından "ama hak etmişti" der. Bu, Allah’tan korkup sakınan bir insanda ise asla olmayacak bir sonuçtur. Çünkü inançlı bir insan sabırlıdır ve Allah’ın yapma dediği bir şeyi yapmaz. Bu yüzden de asla öfkesine kapılmaz.
İnançsız bir insan "ben dinsizim, ama rüşvet almıyorum, dürüstüm" diyebilir. Ama bu, sadece bir iddiadır. Çünkü Allah’tan korkup sakınmayan bu kişi zorda kaldığında her kötülüğü rahatlıkla yapabilir. Mesela, "çocuklarımı okutabilmek için rüşvet aldım" gibi kendince meşru bir mazeret uydurabilir. Oysa dindar bir insan için böyle bir şey hiçbir zaman söz konusu olmaz. Ahirette hesabını veremeyeceğini bildiği bir tavrı Allah’tan korkup sakınan bir insan asla yapmaz.
Hırsızlık da bu samimiyetsiz tavra iyi bir örnektir. Hırsızlık gibi toplumun genelinde hoş karşılanmayan bir suç bile bu kişiler arasında, bazı şartlarda meşru görülebilir. Örneğin otellerden, lokantalardan alınan havlu, çatal-bıçak gibi eşyalar hırsızlık olarak görülmez. Oysa dine göre bu, her halikarda bir ahlaksızlıktır.
İşte bunların tümü Allah’tan korkup sakınmayan insanların ortak karakteridir. Bu karakteri anlatmak için daha başka yüzlerce örnek verilebilir. Böyle insanlar güzel bir ahlak için asla iradelerini kullanmazlar. Ancak bir çıkarları söz konusu olduğunda bazı fedakarlıklar yapabilirler. Ve bu fedakarlık söz konusu çıkarın ortadan kalkmasıyla sona erer. Oysa dindar bir insanın iradesi son derece kuvvetlidir. Allah korkusu bunu gerektirir. Bu korku, dinin topluma sağladığı güvenli ortamların da garantisidir.
Aile ortamını meydana getiren vefa, bağlılık, sevgi ve saygı gibi değerler de dinsiz bir toplumda ortadan kalkar. Güzel ahlakın getirdiği bu davranışları hiçbir karşılık beklemeden yaşayanlar, yalnızca Allah’tan korkan ve tüm yaptıklarının hesabını ahirette vereceklerini bilen inançlı insanlardır.
Merhamet, sevgi ve fedakarlık üzerine kurulan, Kuran ahlakına dayalı aile yapıları bir toplumun geleceği ve huzuru açısından son derece hayati önem taşır. Ama bu değerlerin ortadan kalktığı dinsiz ortamlarda, toplumun temel direği olan aile yapısı bozulduğundan toplum yapısı da bozulur.
Ancak Kuran’ı rehber edinmekle elde edilen bu huzurlu ortamları oluşturmak ancak insanların Allah inancı ve korkusuyla mümkün olabilir. Bunlar kesin olan APAÇIK gerçeklerdir.
Dinsizliğin hakim olduğu toplumlarda sosyal anarşi meydana gelir. Zengin fakiri ezer, fakirler de onlara kinlenir, patron işçiye, işçi de patrona karşı anlayışsız ve saldırgan bir tutum izler. İhtiyaç içinde olan insanlara merhamet değil tam tersine kızgınlık duyulur. Baba çocuğuna çocuk da babasına karşı saldırgan bir tavır içine girer.
Gazetelerde bir gün bile eksilmeyen cinayet ve intihar haberlerinin kaynağını hep dinsizlik oluşturmaktadır. Sadece öfkelendiği, kin güttüğü ya da o kişinin ölümünden bir çıkar elde edebileceği için gözünü bile kırpmadan soğukkanlılıkla adam öldüren bir insan ahirette bu yaptıklarının hesabını vereceğini düşünmemektedir elbette. Allah’tan korkup sakınmayan bir insanın rahatlıkla işleyeceği bu suçlar, tüm toplumun düzenini bozacak, huzuru yok edecek davranışlardır.
Böyle toplumlarda yardımlaşma, cömertlik gibi kavramlar yok olmuştur. İnsanlar birbirlerini kollamaz, sağlıklarını, rahatlarını asla düşünmez, insanlara dokunabilecek zararları engelleme yoluna hiç gitmezler. Örneğin yolda rahatsızlanıp yere düşen bir insana gereken ilgi gösterilmez, insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya bırakılırlar. Herkes birbirinden maksimum faydalanmaya bakar, bu yüzden birbirlerini "dolandırmaktan" çekinmezler. Benzinci benzine su katar, market süresi dolmuş bir ürünü vermekten kaçınmaz… Verilen hizmetler de hep sınırlıdır, doktor ancak çok iyi bir müşteriyse gereken ihtimamı gösterir, ancak iyi para kazanacağını düşünürse iyi hizmet verir. Sonuç olarak bu insanların çoğu sadece dünyevi bir menfaat söz konusuysa birtakım fedakarlıklara katlanabilirler.
Görüldüğü gibi dinin yaşanmadığı her yerde toplumsal sorunlar, ahlaksızlıklar tükenmek bilmez. O halde Allah’ın insanlar için seçtiği ve beğendiği dinine teslim olmak gerektiğini, ancak bu şekilde güven ve huzurun elde edilebileceğini anlamazlıktan gelmeyin. Ve ancak Allah'ın emirlerine uyarak geçirdiğiniz bir ömrün ahirette de hesabını güvenle verebileceğinizi bilin.
Dinsizliğin getirdiği kötü ahlak, insanların en başta kendi huzurlarını bozar, kalplerinde büyük bir sıkıntı meydana getirir. Örneğin kıskançlığı yaşayan ve bunun beraberinde etrafına kötülük yapan bir insan için yaşadığı öfke, çektiği vicdan azabı ve kıskançlığın kalbinde yarattığı baskı oldukça sıkıntı vericidir. Kişinin yaptığı kıskançlıktan çoğu zaman karşı tarafın haberi bile olmaz, olsa da bundan bir zarar görmez. Dolayısıyla insanın yaşadığı kıskançlıktan geriye sadece o kişide bıraktığı vicdan azabı ve öfke kalır. Bu da dinsizliğin insanda meydana getirdiği sıkıntılı ruh hallerinden biridir. Allah bir ayetinde dinden uzak insanların içlerindeki sıkıntıya şöyle dikkat çekmiştir:
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (Enam Suresi, 125)
Dindar insanlar ise birbirlerinin yaptığı iyi ve hayırlı işlerden dolayı memnuniyet duyarlar, birbirlerinin güzel yönlerinden zevk alırlar. Bir insanın güzelliği inançlı bir insana Allah’ın yaratma gücünü hatırlatır ve O’nu tesbih etmesine vesile olur. Oysa dinden uzak bir ortamda kıskançlığın sonucunda sarf edilen incitici sözler, takılan lakaplar, yapılan dedikodular, hep gergin ortamlar oluşturur. İşte dinsizliğin insanlarda oluşturduğu bozguncu, tahammülsüz, dengesiz karakter tüm bunları yapan kişilerin kendilerine büyük bir sıkıntı olarak geri döner. Yani bu insanlar açıkça kendi kendilerine zulmederler. Bir ayette şöyle denir:
…Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)
Allah’tan korkup sakınan bir insan olaylar karşısında her zaman sabırlı davranır. Zorluklar hiçbir zaman onu yıldırmaz, moralini bozmaz. Allah’a güvenip dayandığından her türlü olayı kararlılıkla ve metanetle karşılar. Dinin insanlara sağladığı tevekküllü ve dingin ruh haline sahip olduğundan olayları akılcı değerlendirir ve sonuca ulaşır. Ama dinsizliğin getirdiği tevekkülsüzlük, sıkıntı ve batıl korkularla dolu bir ruh haline sahip insanlar asla güzel bir yaşam sürdüremezler. Ne toplumlar, ne de toplum içindeki bireyler dinden uzak yaşanan bir ortamda "mutmain" bir ruh haline sahip olamazlar. Bir ayette de bildirildiği gibi, "…kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28)
Öyleyse dinsizliğin toplumların tüm güzel ve insani duygularını bitirdiği gerçeği üzerinde mutlaka düşünüp öğüt alın ve Allah'ın hükmüne teslim olmayan insanların dünyada da, ahirette de zorluklar ve pişmanlıklar içinde yaşam süreceklerini anlamazlıktan gelmeyin.