Birinci Şuâ

MURATS44

Özel Üye
İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil, belki herbir âyetin mânâ-yı küllîsindeki cüz'iyat-ı kesiresinden bir cüz'î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i mâneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususî ona bakar demektir.
Altıncı Âyet
Sûre-i Hadid'de
b681.gif
yani, "Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim, ki o nur ile doğru yolu bulup onda gidesiniz." Lillâhilhamd, Risale-i Nur bu kudsî ve küllî mânâsının parlak bir ferdi olduğu gibi, '
b682.gif
deki tenvin
b588.gif
sayılmak cihetiyle 1318 adediyle Resâilü'n-Nur Müellifi tedristen telif vazifesine ve mücahidâne seyahate başladığı zamanın beş sene evvelki zamanına ve çok âyetlerin işaret ettikleri 1316 tarihindeki mühim bir inkılâb-ı fikrîden iki sene sonraki zamana tevafuk eder ki, o zaman istihzarat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihtir. İşte şu nurlu âyet, hem mânâca, hem cifirce tevafuku ise, umum vücuhu ayn-ı şuur olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyanda elbette ittifakı tesadüfî olamaz.
Yedinci Âyet


b684.gif
şu âyet-i meşhurenin küllî mânâsının bu zamanda zâhir bir mâsadakı Risaletü'n-Nur olduğu gibi, lâfzullahdaki şeddeli lâm, bir lâm; ve
b685.gif
deki melfuz ya sayılmak şartıyla 998 adediyle Risaletü'n-Nur'un 998 adedine tamtamına tevafukla münasebet-i mâneviyeye binaen remzen ona bakar. Ve bu remzi lâtifleştiren ve kuvvet veren münasebetlerin birisi şudur ki, Risaletü'n-Nur'un eczaları "Sözler" namıyla iştihar etmişler. Sözler ise Arapça "Kelimat"tır ve o kelimat ile Kur'ân'ın hakaikini o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat olduğunu ispat etmiş ki, bu zamanın dinsiz filozoflarını tam susturuyor.





1- Allah, delil ve mucizeleriyle hakkı ortaya çıkarır. (Yûnus Sûresi: 10:82.)
 

MURATS44

Özel Üye
Sekizinci Âyet
b686.gif
-1- 'dir. Şu âyet-i meşhure küllî mânâsının bu asırda muvafık ve münasip bir ferdi Risaletü'n-Nur olduğu gibi, cifirle
b687.gif
kelimesi, '
b688.gif
deki tenvin, nun sayılmak cihetiyle Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e yine iki sırlı Haşiye fark ile baktığı gibi,
b689.gif
cümlesinin makam-ı ebcedîsi ile 1316 ederek Risale-i Nur Müellifinin tedrisiyle istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu en hararetli tarihi olan 1316 adedine tamtamına tevafuk eder.
Dokuzuncu Âyet
Hem el-Bakara Sûresinde, hem Lokman Sûresinde
b690.gif
cümlesidir. Yani, "Allah'a İmân eden, hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır, temessük eder." Risale-i Nur ise, iman-ı billâhın Kur'ânî bürhanlarından bu zamanda en nuranîsi ve en kuvvetlisi olduğu tahakkuk ettiğinden, bu
b691.gif
külliyetinde hususî dahil olduğuna teyiden, makam-ı cifrîsi 1347 ederek Risaletü'n-Nur intişarının fevkalâde parlaması tarihine tam tamına tevafukla bakar ve bu on dördüncü asırda Kur'ân'ın icâz-ı mânevîsinden neş'et eden bir urvetü'l-vüska ve zulümattan nura çıkaracak bir vesile-i nuraniye Risale-i Nur olduğunu remzen bildirir.
Onuncu Âyet
b692.gif
-2-
On Birinci Âyet
b693.gif
-3-






Haşiye: Yani, mertebesine işaret için iki fark var. Risale-i Nur vahiy değil, ilham ve istihraçtır.







1- De ki: Elbette Rabbim beni dos doğru bir yola eriştirdi. (En'âm Sûresi: 6:161.)
2- Allah hikmeti dilediğine verir de ona hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak gösterir. (Bakara Sûresi: 2:269.)
3- Onlara Senin kitabını öğretecek, kâinatın yaratılış sırlarını ve gayesini bildirecek ve onları inkâr ve isyan kirlerinden temizleyecek... (Bakara Sûresi: 2:129.)
 

MURATS44

Özel Üye
On İkinci Âyet
b694.gif
-1- âyetleridir. Meâl-i icmalîleri der ki: "Kur'an hikmet-i kudsiyeyi size bildiriyor, sizi mânevî kirlerden temizlendiriyor."
Bu üç âyetin küllî ve umumî mânâlarında Risalei'n-Nur kastî bir surette dahil olduğuna iki kuvvetli emâre var.
Birisi şudur ki: Risalei'n-Nurun müstesna bir hassası ism-i Hakem ve Hakîmin mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın aynasında ism-i Hakem ve Hakîmin cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'âniyeyi ders veriyor. Mevzuu ve neticesi hikmet-i Kur'âniyedir.
İkinci emâre: Birinci âyet: 1322 ederek makam-ı ebcedî ile Risalei'n-Nur Müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliyeden () başını kaldırıp hikmet-i Kur'âniyeye müteveccih olarak hâdimü'l-Kur'ân vaziyetini aldığı tarihtir ki, bir sene sonra İstanbul'a gitmiş, mânevî mücahedesine başlamış.
İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi 1302 ederek Risale-i Nur Müellifinin Kur'ân dersini aldığı tarihe tam tamına tevafukla remzen Kur'ân'ın bâhir bir bürhanı olan Resâili'n-Nur'a bakar.
Üçüncü âyet ise, 1338 olduğundan, hikmet-i Kur'âniyeyi Avrupa hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risalei'n-Nur Müellifi Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyede hikmet-i Kur'ânîyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngilizin Başpapazı sual ettiği ve 600 kelimeyle cevap istediği altı sualine altı kelimeyle cevap vermekle beraber inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'ân'ın ilhamatından Risale-i Nur'un meselelerini iktibasa başladığı aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar.

On Üçüncü Âyet
Sûre-i Al-i İmrân'da
b695.gif
-2-

On Dördüncü Âyet
Sûre-i Nisâ'da
b696.gif
-3-
Bu iki âyet bu asra da hususî bakarlar.
1 Sizi inkâr ve günah kirlerinden temizler, size Kur'ân'ı, kâinatın gayesini ve sırlarını öğretir. Bakara Sûresi: 2:151.
2 Halbuki o âyetlerin tefsirini Allah'tan ve Allah'ın kendilerine ilimde derinlik ve istikamet ihsan ettiği kimselerden başkası bilemez. âl-i İmrân Sûresi: 3:7.
3 Fakat onlardan ilimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar. Nisâ Sûresi: 4:162.​
 

MURATS44

Özel Üye
Birincisinin meâli gösteriyor ki: Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur'âniyeyi yanlış tevilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur'âniyenin hakikî tevillerini beyan edip ve İmân ederek o şübehatı izale eder. Bu küllî mânânın her asırda mâsadakları ve cüz'iyatları var. Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur'ân aleyhinde terâküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı. Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei'n-Nur ve şakirtleri göründüğünden, bu âyet bu asra da baktığından, Risalei'n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber, ulema-i müteahhirînin mezhebine göre
b697.gif
da vakfedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen
b698.gif
* nın makamı gibi 1344 ederek Resâili'n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor. Hem haşrin en kuvvetli ve parlak bir bürhanı olan Onuncu Sözün etrafa yayılması tarihine ve Kur'ân'ın kırk vecihle mucize olduğunu beyan eden Yirmi Beşinci Sözün iştiharı hengâmına, hem
b699.gif
adedine tam tamına tevafukla bakar. Eğer mezheb-i selef gibi
b700.gif
da vakıf olsa, o halde
b701.gif
'deki şeddeli
b641.gif
, iki
b641.gif
sayılsa bin üç yüz altmış küsur ederek Risaletü'n-Nur şakirtlerinin bundan on beş yirmi sene sonraki râsihâne ve muhakkikane olan ilimlerine ve imanlarına remzen baktığı gibi, şeddeli
b641.gif
, asıl itibarıyla bir ,
b1069.gif
bir
b641.gif
sayılsa 1212 ederek, bundan bir buçuk asır evvel Mevlâna Halid Zülcenâheynin Hindistan'dan getirdiği parlak bir ilm-i hakikat rusuhuyla o zamanda meydan alan tevilât-ı fâsideyi ve şübehatı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyade insanları daire-i irşadına aldığı ve tenvir ettiği zamanın tarihine tam tamına tevafukla bakar."
İkinci âyet olan
b707.gif
şeddeli
b641.gif
, aslına nazaran bir ,
b1069.gif
bir
b641.gif
sayılmak cihetiyle, makam-ı ebcedîsi 1344 etmekle her asra baktığı gibi, bu asra da hususî remzen bakar. Ve ilm-i hakikatte râsihâne çalışan ve kuvvetli İmân eden bir taifeye işaret eder. Ve çok âyetlerin ehemmiyetle gösterdikleri
* Şüphesiz ki insan azgınlaşır. Alâk Sûresi: 96:6.

bu 1344'te Risaletü'n-Nur ve şakirtlerinden daha ziyade bu vazifeyi müşkül şerait içinde sebatkârâne yapan zâhirde görülmüyor. Demek bu âyet onları dahi daire-i harîmine hususî dahil ediyor.

On Beşinci Âyet
b711.gif
-1-
Şu âyet bu zamana dahi hitap eder. Çünkü tamam-
b712.gif
hariç kalsa-1360 küsur eder. Eğer
b713.gif
den sonraki olsa
b714.gif
ve
b715.gif
kelimelerindeki tenvinler, nun sayılsa 1310 eder. Demek bu asra da hitap eder. Hem
b716.gif
cümlesi yalnız dört farkla Furkan adedine tevafukla sarîhan baktığı gibi, o kudsî bürhan-ı İlâhînin bu zamanda parlak ve kuvvetli bir bürhanı olan Resâili'n-Nur'a dahi, ikinci cümlesi olan
b717.gif
adedi, iki tenvin vakıfta iki elif sayılmak cihetiyle 598 ederek aynen tam tamına Resâili'n-Nur'a ve Risaleti'n-Nur adedine tevafukla o semâvî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı, Resâili'n-Nur olduğunu remzen haber veriyor.
İhtar: Sözlerin üç ismi olan Risalei'n-Nur veya Resâili'n-Nur veya Risaleti'n-Nurdaki şeddeli ,
b588.gif
iki
b588.gif
sayılmak, cifirce ağlebî bir kaidedir. Şeddeli harf bazan bir, bazan iki sayılabilir.

On Altıncı Âyet
b720.gif
-2- 'dur. Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi eczahane-i kübrâ-yı İlâhiye olan Kur'ân-ı Hakîmin tiryakî ilâçlarından, Risalei'n-Nur eczalarının kavanozlarından alarak, belki bin
1 Ey insanlar! Size, Rabbinizden ap açık bir delil olan bir peygamber geldi ve size, dünyanızı ve âhretinizi aydınlatıcı ap açık bir nûr olarak Kur'ân'ı indirdik. Nisâ Sûresi: 4:174.
2 O, îmân edenler için bir hidâyet rehberi ve bir şifâdır. Fussilet Sûresi: 41:44.

mânevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resâili'n-Nur şakirtleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkül olan ve zındıka hastalığına müptelâ olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.
İşte her derde şifa olan Kur'ân'ın ilâçlarının bu zamanda bir kısım kavanozları hükmünde bulunan Resâili'n-Nur dahi bu şifadar âyetin bir medar-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emâre şudur ki: Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan 1346 adedi Resâili'n-Nur'un 1346'da şifadarâne etrafa intişarının tarihine ve Mucizat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm nâmında olan risale-i harikanın zaman-ı telifine tam tamına tevafukudur. Şu tevafuk hem münasebet-i mâneviyeyi teyid ve onunla teeyyüd eder, hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.
On Yedinci Âyet
b721.gif
'deki '
b722.gif
nün makam-ı cifrîsi şeddeli lâm'lar birer lâm ve şeddeli kâf bir kâf sayılmak cihetiyle 1329 ederek, Harb-i Umumînin başlangıcı zamanında Resâili'n-Nur'un başlangıcı olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin tarih-i telifine tam tamına tevafukla beraber, şeddeli kâf iki kâf sayılmak cihetiyle 1349 ederek, Harb-i Umumînin verdiği sarsıntılar zamanında Resâili'n-Nur'un
b723.gif
diyerek ehl-i dünyadan hiçbir yerde himaye görmeden, belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkülât içinde envâr-ı Kur'âniyeyi neşrettikleri aynı tarihe tam tamına tevafuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi âyetler, en müşkül zaman olan bu asra dahi hususî bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şakirtlerine hususî iltifat edip iltifatlarıyla teşci ederler.
Bu âyet, sâbık âyetler gibi münasebet-i mâneviyesi gerçi zâhiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resâili'n-Nur ile bir nevi münasebeti vardır. Şöyle ki:
On üç senedir Haşiye 1 bu âyet Risaletü'n-Nur Müellifinin ve sonra has şakirtlerinin mağripten sonra bir vird-i hususîleridir. Hem bu âyetin mânâsına bu zamanda tam mazhar ve herkes onlardan çekinmesinden fütur getirmeyerek
b724.gif
deyip
Haşiye 1 Telif tarihine göredir.
Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: 'Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Tevbe Sûresi: 9:129.

mütevekkilâne müşkülât-ı azîme içinde envâr-ı imaniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi neşreden, ehl-i imanı meyusiyetten kurtaran, başta Risaletü'n-Nur ve şakirtleridir.

On Sekizinci Âyet
b725.gif
-1- 'dir. Bu âyet meâliyle hizbullahın zâhirî mağlûbiyetinden gelen meyusiyeti izale için kudsî bir teselli verir ve hizbullah olan hizb-i Kur'ânînin hakikatte ve akibette galebesini haber verir ve bu asırda hizb-i Kur'ânînin hadsiz efradından Resâili'n-Nur şakirtleri tezahür ettiklerinden, bu âyetin küllî mânâsında hususî dahil olmalarına bir emâre olarak, makam-ı cifrîsi olan 1350 adedi ile Resâili'n-Nur şakirtlerinin zâhirî mağlûbiyetleri ve bir sene sonra mahpusiyetleri içinde mânevî galebeleri ve metanetleri ve haklarında yapılan müthiş imha plânını akîm bırakan ihlâsları ve kuvve-i mâneviyeleri tezahür etmesinin Rûmî tarihi olan 1350 ve 51 ve 52 adedine tam tamına tevafuku elbette şefkatkârâne, teselliyettârâne bir remz-i Kur'ânîdir.

On Dokuzuncu Âyet
b726.gif
-2-
Şu âyetin umum mânâsındaki tabakalarından bir tabaka-i işariyesi bu asra dahi bakıyor. Çünkü
b727.gif
hem mânâca kuvvetli münasebeti var; hem cifirce 1326 ederek, o tarihteki hürriyet inkılâbından neş'et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harplerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü'minler içinde, Resâili'n-Nur şakirtleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden, bu âyetin efrad-ı kesiresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emaredir.
b728.gif
Cümlesi 1360'a bakıyor. Demek bundan beş altı sene sonra istiğfar devresidir. Resâili'n-Nur şakirtleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.
1 Şüphesiz Allah'a tâbi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir. Mâide Sûresi: 5:56.
2 O gün Allah'ın, peygamberin maiyetinde bulunan müminleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da 'Ey Rabbimiz,' derler. 'Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. Tahrîm Sûresi: 66:8.​
 

MURATS44

Özel Üye
Yirminci Âyet
b729.gif
-1- Şu âyet-i azîme sarîhan Asr-ı Saadette nüzûl-ü Kur'ân'a baktığı gibi sair asırlara dahi mânâ-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur'ân'ın semasından ilhâmî bir surette gelen şifadar nurlara işaret eder. İşte, doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur'ân-ı Hakîmin feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risaletü'n-Nur, benim çok tecrübelerimle umum mânevî dertlerime şifa olduğu gibi, Resâili'n-Nur şakirtleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resâili'n-Nur bu âyetin bir mânâ-yı işârîsinde dahildir. Ve bu duhulüne bir emare olarak, '
b730.gif
nin makam-ı cifrisî 1339 ederek, aynı tarihte Kur'ân'dan ilham olunan Resâili'n'Nur bu asrın mânevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona hususî remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.

Yirmi Birinci Âyet veya Âyetler
b731.gif
b732.gif
-2- sekiz-dokuz âyetlerde sırat-ı müstakime nazarı çeviriyorlar. Ve bu doğru, istikametli yolu bulmak için daima Kur'ân'ın nurundan her asırda o asrın zulmetlerini dağıtacak ve istikamet yolunu tenvir edecek, Kur'ân'dan gelen nurlar olmakla ve bu dehşetli ve fırtınalı asırda o doğru yolu şaşırtmayacak bir surette gösteren başta şimdilik Risaletü'n-Nur tezahür ettiğinden, hem bu "sırat-ı müstakîm" kelimesinin makam-ı cifrîsi -tenvin, nun sayılmak cihetiyle -bin eder. Medde olmazsa 999 ederek, yalnız bir veya iki farkla Haşiye 2 Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevafukla, sekiz-dokuz âyetlerde "sırat-ı müstakîm" kelimeleri bu mezkûr iki âyet gibi Risaletü'n-Nur'u sırat-ı müstakîmin efradına hususî idhal edip remzen ona baktırır ve istikametine işaret eder. Eğer
b733.gif
'daki tenvin sayılmazsa,
b734.gif
'daki şeddeli nun, bir nun sayılır, yine tevafuk eder.
Hem nasıl ki bu âyet Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de, onun istihzarat
Haşiye 2
Yani, Risaleti'n-Nur'un mertebesi ikinci ve üçüncüde olduğuna işarettir. Vahiy değil ve olamaz. Belki ilham ve istihraçtır.
1 Biz Kur'ân'dan müminler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. İsrâ Sûresi: 17:82.
2 De ki: Elbette Rabbim beni dos doğru bir yola eriştirdi. En'âm Sûresi: 6:161.
Allah da onu dos doğru bir yola iletti. Nahl Sûresi: 16:121.

zamanına da bakar. Çünkü
b735.gif
'in makam-ı cifrîsi 1316 ederek, Risaletü'n-NurMüellifinin ihtiyarsız olarak istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu ve umum malûmatını Kur'ân'ın fehmine basamaklar yaptığı en hararetli tarihi olan 1316 adedine tam tamına tevafuku elbette evvelki işârâtı teyid ve onunla teeyyüd ederek Risaletü'n-Nur'u daire-i harîmine remzen, belki işareten dahil ediyor.
Câ-yı dikkat ve ehemmiyetli bir tevafuktur ki, Risaletü'n-Nur Müellifi 1316 sıralarında mühim bir inkılâb-ı fikrî geçirdi. Şöyle ki:
O tarihe kadar ulûm-u mütenevviayı, yalnız ilimle tenevvür için merak ederdi, okurdu, okuturdu. Fakat birden o tarihte merhum vali Tahir Paşa vasıtasıyla Avrupa'nın Kur'ân'a karşı müthiş bir suikastları var olduğunu bildi. Hattâ bir gazetede İngiliz'in bir Müstemlekât Nâzırı demiş:
"Bu Kur'ân, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız" dediğini işitti, gayrete geldi. Birden, makam-ı cifrîsi 1316 olan
b736.gif
-1- fermanını mânen dinleyerek bir inkılâb-ı fikrî ile merakını değiştirdi. Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur'ân'ın fehmine ve hakikatlerinin ispatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını yalnız Kur'ân bildi. Ve Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsi ona rehber ve mürşid ve üstad oldu. Fakat maatteessüf o gençlik zamanında çok aldatıcı ârızalar yüzünden bilfiil o vazifenin başına geçmedi. Bir zaman sonra Harb-i Umumînin tarraka ve gürültüsüyle uyandı. O sabit fikir canlandı, bilkuvveden bilfiile çıkmaya başladı.
İşte hem ona, hem Risaletü'n-Nur'a çok alâkası bulunan bu 1316 tarihine çok âyetler müttefikan bakarlar. Meselâ, nasılki,
b737.gif
âyeti tam tamına tevafukla işaret eder. Aynen öyle de, bir âyet-i meşhure olan
b738.gif
-2- makam-ı cifrîsi şeddeli nun, bir nun sayılsa ve tenvin sayılmazsa 1316 ederek aynen tam tamına o tarihe işaret eder.
Hem nasılki yedi-sekiz sûrelerde gelen âyetler ve o âyetlerde gelen "sırat-ı müstakîm" cümleleri, Risaletü'n-Nur ismine tevafukla beraber, bu mezkûr iki âyet gibi bir kısmı Risaletü'n-Nur telifinin tarihini de gösterir. Aynen öyle de, yedi adet sûrelerin başlarında yedi defa
b739.gif
-2- cümle-i kudsiyesi, makam-ı
1 Onlardan yüz çevir. Enâm Sûresi: 6:68.
2 Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir. Hûd Sûresi: 11:56.
3 Onlardan yüz çevir. Enâm Sûresi: 6:68.

cifrîsi olan 1316 veya 7 ederek aynen tam tamına o 1316 tarihine tevafukla işaret ettiği gibi,
b740.gif
-1- âyeti dahi aynen 1316 ederek o 1316 tarihine tevafukla işaret eder. Güya nasılki Asr-ı Saadette Kur'ân'daki İmân hakikatlerine alâmetler, deliller ve o Kitab-ı Mübînin dâvâlarına bürhanları ve hüccetleri gözlere de göstermek mânâsında tekrarla
b741.gif
-2- fermanlarıyla Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyân ilânat yapıyor. Öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mânâ-yı işârîsiyle o âyât-ı Furkaniyenin bürhanları ve hakkaniyetinin alâmetleri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah olduğuna delilleri olan Resaili'n-Nur'a mânâ-yı işârîsiyle alâmet ve bürhan ve emare ve delil mânâsıyla âyâtın âyetleri diye tekrarla
b742.gif
ferman ederek nazar-ı dikkati Kur'ân hesabına bu asra ve bu asırdaki Resâili'n-Nur'a çeviriyor, itikad ediyorum.
Evet, herbir cihetle ayn-ı şuur olan âyât-ı Kur'âniyenin böyle yirmi vecihle ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri tasrih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaatime iştirak etmeyen, bu ittifaka ne diyecek? Ve ne diyebilir? Hangi kuvvet bu ittifakı bozar? Resâili'n-Nur bu asra gelen işârât-ı Kur'âniyeye hususî bir medâr-ı nazar olduğuna kimin şüphesi varsa, Kur'ân'ın kırk vecihle mucizesini ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye namındaki Yirmi Beşinci Söz ve Yirminci Sözün İkinci Makamına ve haşre dair Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Sözlere baksın. Şüphesi izale olmazsa, gelsin, parmağını gözüme soksun!

Yirmi İkinci Âyet ve Âyetler
Hem Yûnus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuarâ, hem Kasas, hem Lokman sûrelerinin başlarında bulunan
b743.gif
-3- ilân-ı kudsîsidir. Yirmi birinci âyetin hâtimesinde bunun münasebet-i mâneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise, bu âyette üç
b1088.gif
1200 ve iki
b1079.gif
, iki
b1069.gif
, 100 eder; yekûnu 1300. Bir
b790.gif
, bir
b1086.gif
, dört veya beş, mecmuu 1316 veya 17 ederek Resâili'n-Nur Müellifi bir inkılâb-ı fikrî ile ulûm-u mütenevviayı, Kur'ân'ın hakaikine çıkmak için basamaklar yaptığı bir tarihe tam tamına tevafuku münasebet-i mâneviyesinin kuvvetine istinaden deriz:
1 Tâ sîn. Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. Neml Sûresi: 27:1.
2 Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. Neml Sûresi: 27:1.
Bu, apaçık bir kitabın âyetleridir. Yusuf Sûresi: 1.
Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. Neml Sûresi: 1.
3 Bu yüce kitabın âyetleridir.

O tevafuk remzeder ki, "Bu asırda Resâili'n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-ı imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir. Ve
b749.gif
kelime-i kudsiyesinin işaret-i hissiyesiyle gözlere dahi görünecek derecede zâhir olduğunu ifade eden böyle işarete lâyık delilleridir" diye remzen Resâili'n-Nuru, bir işârî mânâsının küllî dairesine hususî ve medâr-ı nazar bir ferdi olarak dahil ediyor.
Elhasıl: Nasılki bu âyette bulunan işârî mânâ yedi sûrede yedi işaret hükmünde olup delâlet, belki sarahat derecesine çıkıyor. Aynen öyle de, '
b750.gif
deki remiz dahi, yedi-sekiz sûrelerde bulunmakla yedi-sekiz remiz hükmünde olarak o remzi işaret, belki delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor.
İhtar: Külfetsiz olmak üzere birden hatıra gelen işarat kaydedildi. Tekellüfe girmemek için işaretli otuz üç âyetin çok işârâtı kaydedilmedi.

Yirmi Üçüncü Âyet

b751.gif
-1- Şu âyet her asra baktığı gibi, bu asra da bakıyor ve bu asırda kâbuslu bir rüya gibi musibetlere düşen ve Rabb-i Rahîminden onu hayra tebdil etmesini rica edenler içinde Resâili'n-Nur şakirtlerine hususî remzettiğine bir emaresi şudur ki:
Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan 1345'te ehemmiyetli risaleler telif ile beraber, fevkalâde hadiseler vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o Resâili'n-Nur'un merkez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyade sıkıntı müellifine verildi. Ve hususan küçük mescidine ilişildiği zaman, Resâili'n-Nur şakirtleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip, "Yâ Rab, bu müthiş rüyayı hayra tebdil eyle" deyip yalvardılar. Herkesin meyusiyetlerine mukabil pek kuvvetli bir ümit ve rica ile Müslümanların kuvve-i mâneviyelerini takviye ettiler. Bu âyetin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır. Yoksa esrarı çoktur. Tekellüf olmasın diye kısa kestim.

Yirmi Dördüncü Âyet Ve Âyetler
Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkâf'ın başlarında bulunan
b752.gif
-2- âyât-ı azîmeleridir. Şu âyetler dahi
1 Umulur ki Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir. Kalem Sûresi: 68:32
2 Bu Kur'an, kudreti her şeye galip olan ve hikmeti her şeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir. Zümer Sûresi: 39:1

yirmi ikincideki âyetler gibi Risaletü'n-Nur'un ismine ve zâtına, hem telif ve intişarına bir mânâ-yı remziyle bakıyorlar.

İzahtan evvel mühim bir ihtar
Lüzumlu dört-beş nokta beyan edilecek.
Birinci nokta: Hadiste vârit olduğu gibi, "Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin [hadisçe
b753.gif
tâbir edilen] fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır" meâlindeki hadisin hükmüyle, Kur'ân hakkında nazil olan bu âyet-i kudsiye fer'î bir tabakadan ve bir mânâ-yı işârîsiyle de Kur'ân ile münasebeti çok kuvvetli bir tefsirine bakmak, şe'nine bir nakîse değil, belki o lisanü'l-gaybdaki i'câz-ı mânevîsinin muktezasıdır.
İkinci nokta: Bir tabakanın mânâ-yı işârîsinin külliyetindeki efradının bu asırda tezahür eden ve münasebeti pek kuvvetli bir ferdi Risaletü'n-Nur olduğunu, onu okuyan herkes tasdik eder. Evet, ben Risaletü'n-Nur'un has şakirtlerini işhad ederek derim:
Risaletü'n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'ân'dan başka me'hazı yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.
Üçüncü nokta: Resâili'n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan, bu üç âyetin âhirleri ism-i Hakîm ile ve gelecek yirmi beşinci dahi Rahmân ve Rahîm ile bağlamaları münasebet-i mâneviyeyi cidden kuvvetlendiriyor. İşte bu kuvvetli münasebet-i mâneviyeye binaen deriz ki:
b754.gif
cümlesinin sarîh bir mânâsı; Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mucize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin bürhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.
Dördüncü nokta: İşte bu risalede mezkûr otuz üç âyet-i meşhurenin bil'ittifak, tekellüfsüz, mânâca ve cifirce Resâili'n-Nur'un başına parmak basmaları ve​

başta âyetü'n-Nur on parmakla ona işaret etmesi, eskiden beri ulema ortasında ve edipler mâbeyninde meşhur bir düstur ve hakikatli bir medâr-ı istihracat ve hattâ hususî tarihlerde ve mezar taşlarında ediplerin istimal ettikleri mâruf bir kanun-u ilmî iledir. Eğer o kanuna tasannu karışmazsa, işaret-i gaybiye olabilir. Eğer sun'î ve kastî yapılsa, yalnız bir letafet, bir zarâfet, bir cezâlet olur.
Evet, edipler hususî ve şahsî tarihlerde onun taklidini yapmakla kelâmlarını güzelleştirdikleri, hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebcedî ile işaret ise, her cihetle ayn-ı şuur ve nefs-i ilim ve mahz-ı irade ve tesadüfî halleri olmayan ve lüzumsuz maddeleri bulunmayan Kur'ân'ın bu kadar âyât-ı meşhuresi icmâ ile ve ittifakla Risalei'n-Nur'a işaret ve tevafukları, sarahat derecesinde onun makbuliyetine bir şehadettir. Ve hak olduğuna bir imzadır ve şakirtlerine bir beşarettir.
Beşinci nokta: Bu hesab-ı ebcedî, makbul ve umumî bir düstur-u ilmî ve bir kanun-u edebî olduğuna deliller pek çoktur. Burada yalnız dört-beş tanesini numune için beyan edeceğiz.
Birincisi: Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı, huzur-u Peygamberîde, sûrelerin başlarındaki
b755.gif
gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler:
"Ya Muhammed, senin ümmetinin müddeti azdır."
Onlara mukabil dedi: "Az değil." Sâir sûrelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: "Daha var." Onlar sustular...
b423.gif

İkincisi: Hazret-i Ali Radıyallahu Anhın en meşhur Kaside-i Celcelûtiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile telif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.
Üçüncüsü: Câfer-i Sâdık Radıyallahu Anh ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstur ve bir anahtar kabul etmişler.
Dördüncüsü: Yüksek edipler, bu hesabı, edebî bir kanun-u letafet kabul edip eski zamandan beri onu istimal etmişler. Hattâ letafetin hatırı için iradî ve sun'î ve taklidî olmamak lâzım gelirken, sun'î ve kastî bir surette o gaybî anahtarların taklidini yapıyorlar.
Beşincisi: Ulûm-u riyaziye ulemasının münasebet-i adediye içinde en lâtif düsturları ve avamca harika görünen kanunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler.
b423.gif
İbn-i Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'ani'l-Azîm: 1:38; Tefsîrü't-Taberî, 1:71-72; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 2:722.​
 

MURATS44

Özel Üye
Hattâ fıtrat-ı eşyada Fâtır-ı Hakîm bu tevafuk-u hesabîyi bir düstur-u nizam ve bir kanun-u vahdet ve insicam ve bir medâr-ı tenasüp ve ittifak ve bir namus-u hüsün ve ittisak yapmış. Meselâ, nasılki iki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hücreleri, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler. Öyle de, bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına, ihtiyar ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatleri, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâlin vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdâniyettir.
İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usul-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, menba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mucize-i kübrâsı ve lisanü'l-gayb olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i'câzının muktezasıdır.
İhtar bitti, şimdi sadede geliyoruz.
Sûre-i Zümer, Câsiye, Ahkaf'ın başlarındaki
b752.gif
olan âyetler, sabık ihtarın ikinci noktasında münasebet-i mâneviyesi beyan edildiğinden burada yalnız cifrî remzini beyan edeceğiz. Şöyle ki: İki
b1088.gif
800, iki
b588.gif
100, iki
b889.gif
80, iki
b1079.gif
40, üç
b1065.gif
21, üç
b790.gif
30, bir
b1086.gif
bir
b1096.gif
10, Lâfzullah 67, bir
b1062.gif
70, dört
b1069.gif
dört
b1076.gif
124 olup yekûnu 1342 ederek bu asrın şu tarihine nazar-ı dikkati celb etmekle beraber, Kur'ân'ın tenziliyle çok alâkadar bir nura parmak basıyor. Ve o tarihten az sonra Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m.) Risalesi ve Yirminci ve Yirmi Dördüncü Mektuplar gibi Risaletü'n-Nur'un en nuranî cüzleri meydan-ı intişara çıkmaları ve Kur'ân'ın kırk vecihle i'câzını ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye risalesiyle haşre dair Onuncu Sözün ikisinin '42'de intişarları ve '46'da fevkalâde iştiharları aynı tarihte olması bir kuvvetli emaredir ki, bu âyet ona hususî bir iltifatı var.
Hem nasılki bu âyetler telif ve intişarına işaret ederler; öyle de, yalnız
b767.gif
kelimesi Risaletü'n-Nur'un ismine (şeddeli nun, bir nun​

sayılmak cihetiyle) gayet cüz'î bir farkla tevafuk edip remzen bakar, kendine kabul eder. Çünkü
b768.gif
kelimesi 951 ederek Risaletü'n-Nur'un makamı olan 948'e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.
Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü'n-Nur'un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur'ân'ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur'âniyedir. Câ-yı dikkattir ki, birinci
b615.gif
olan Sûre-i Mü'min'de
b770.gif
-1- makam-ı cifrîsi, bazı mühim âyetler gibi 1370'e bakıyor. Acaba on beş-yirmi sene sonra başka bir nur-u Kur'ân zuhur mu edecek, yahut Resâili'n-Nur'un bir inkişaf-ı fevkalâde ile bir fütuhatı mı olacak, bilmediğimden o kapıyı açamıyorum.

Yirmi Beşinci Âyet

b771.gif
-2- âyet-i kudsiyesidir. Bu âyetin mânâ-yı işârîsi, Resâili'n-Nur ile münasebeti çok kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki:
Risaletü'n-Nurun ve şakirtlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor.
Birincisi tefekkürdür; Hakîm ismine bakıyor.
Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki, Rahmân ve Rahîm isimlerine bakıyor.
Hem şu âyet nasılki Resâili'n-Nur'un telif ve tekemmül tarihine tevafukla parmak basıyor; öyle de,
b772.gif
kelimesiyle (vakıf mahalli olmadığından, tenvin, nun sayılmak cihetiyle) makamı 547 olarak Sözlerin ikinci ve üçüncü ismi olan Resâili'n-Nur ve Risale-i Nur'un adedi olan 548 veya 49'a, şeddeli nun, bir nun sayılmak cihetiyle pek cüz'î ve sırlı bir veya iki farkla tevafuk ederek remzen ona bakar, dairesine alır.
Hem '
b773.gif
in makam-ı cifrîsi, bir vecihle, yani tenvin, nun sayılsa ve şeddeli iki
b641.gif
'deki lâm-ı aslî hesap edilse, 205 ,
b775.gif
telâffuzda
1 Bu kitap, kudreti herşeye galip olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir. Mümin Sûresi: 40:2.
2 Hâ mim.
Bu kitap, Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. Fussilet Sûresi: 41:1-2.​
 

MURATS44

Özel Üye
olduğu gibi olsa, 1354 veya 5 eder. Ve diğer bir vecihte, yani tenvin sayılmazsa, 1304 eder. Üçüncü vecihte, yani telâffuzda bulunmayan iki
b1069.gif
hesaba girmezse, 1294 eder.
Birinci vecihte, tam tamına Resâili'n-Nur'un telifçe bir derece tekemmülü ve fevkalâde ehemmiyet kesb etmesi ve fırtınalara tutulması ve şakirtleri kudsî bir teselliye muhtaç oldukları Arabî tarihiyle, şu 1355 ve 54 tarihine, hem otuz bir adet Lem'alardan ibaret olan Otuz Birinci Mektubun telif zamanına, hem o mektubun Otuz Birinci Lem'asının vakt-i zuhuruna ve o lem'adan Birinci Şuânın telifine ve Şuânın yirmi dokuz makamında otuz üç adet âyâtın Risale-i Nur'a işaretleri istihraç edildiği hengâmına ve yirmi beşinci âyetin Risale-i Nur'a îmaları yazıldığı şu zamana, şu dakikaya, şu hale tam tamına tevafuku ise, Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsine yakışıyor, gayet lâtif ve müjdeli bir tevâfuktur.
İkinci vecihte, yani 1304 makamıyla, Risale-i Nur'un tercümanı, Risale-i Nur'un basamakları olan mebâdi-i ulûma besmele-keş olduğu ve fütuhat-ı Nuriyede besmelesini çektiği ve fâtiha-i hayat-ı ilmiyede
b424.gif
okuduğu zamanına tam tamına tevafukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor, "Haydi git, selâmetle çalış" remzen diyor.
Üçüncü vecihte, yani 1293 veya 4 olan makam-ı cifrîsiyle, o tercümanın besmele-i hayat-ı dünyeviyesinin iptidasına tam tamına tevafuk sırrıyla îma eder ki, onun hayatı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınaları görmek ve çekmekle beraber, daima Rahmân ve Rahîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhafaza ve şefkatle terbiye edileceğini remzen mün'imâne haber veriyor. Bu suretle, Kur'ân'ın mânevî i'câzından ihbar-ı gaybî nev'inin bir şuâsını gösteriyor.

Yirmi Altıncı Ayet

Sûre-i Hûd'da
b778.gif
-1- âyetinin iki satır sonra gelen
b779.gif
-2- âyetidir. Şu âyetin şeddeli
b889.gif
ve şeddeli
b1069.gif
ve şeddeli
b588.gif
ikişer sayılmak ve '
b783.gif
deki
b1088.gif
vakıfta olduğundan
b1077.gif
olmak cihetiyle makam-ı cifrîsi 1352 olmakla, tam tamına Resâili'n-Nur şakirtlerinin en meyusiyetli ve musibetli zamanları olan 1352 tarihine tam tamına tevafukla, o acınacak hallerinde
1 O gün insanlardan şakîler ve saidler vardır. Hûd Sûresi: 11:105.
2 Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. Hûd Sûresi: 11:108.

kudsî ve semâvî bir teselli, bir beşarettir. Ve âyetin münasebet-i mâneviyesi bir iki risalede, yani Keramât-ı Aleviyede ve Gavsiyede beyan edilmiştir. '
b786.gif
deki
b919.gif
kelimesi '
b769.gif
deki
b789.gif
kelimesine Kur'ân sayfasında tam müvâzi ve mukabil gelmesi, bu tevafuka bir letafet daha katar. Bu âyetin küllî ve çok geniş mânâ-yı kudsîsinin cüz'iyatından Risale-i Nur şakirtleri gibi teselliye çok muhtaç bir cüz'îsi bu asırda 1352'de bulunduğuna tam tamına tevafukla işaret ederek başına parmak basıyor.
Eğer
b790.gif
kelimesinde vakfedilmezse ve
b791.gif
kelimesiyle raptedilse, o vakit ,
b1088.gif
b1077.gif
olmaz. Fakat daha lâtif tesellikâr bir tevafuk olur. Çünkü
b794.gif
kaide-i nahviyece müptedâdır.
b795.gif
* onun haberidir. Bu haber ise, makam-ı cifrîsi olan 1349 adediyle, 1349 tarihinden beşaretle remzen haber verir. Ve o tarihte bulunan Kur'ân hizmetkârlarından bir taifenin ashab-ı Cennet ve ehl-i saadet olduğunu mânâ-yı işârîsiyle ve tevafuk-u cifrî ile ihbar eder ve bu tarihte Risale-i Nur şakirtleri Kur'ân hesabına fevkalâde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim risalelerin telifleri ve başlarına gelen şimdiki musibetin, düşmanları tarafından ihzarâtı tezahür ettiğinden, elbette bu tarihe müteveccih ve işârî, tesellikâr bir beşaret-i Kur'âniye en evvel onlara baktığını gösterir.
Evet '
b796.gif
de şeddeli ,
b588.gif
bir
b588.gif
sayılmak cihetiyle
b1088.gif
400,
b1097.gif
600; 1000 eder. İki
b588.gif
100; bir
b790.gif
iki ,
b1080.gif
bir
b1069.gif
200; diğer
b1069.gif
30, ikinci
b790.gif
10, iki
b1076.gif
2, bir
b940.gif
3, bir
b941.gif
4, 49 eder ki; yekûnu 1349 eder.
Bu müjde-i Kur'âniyenin binden bir veçhi bize teması, bin hazineden ziyade kıymettardır. Bu müjdenin bir müjdecisi bir sene evvel görülmüş bir rüya-yı sadıkadır. Şöyle ki:
* Cennette sonsuza kadar kalacaklardır. Hûd Sûresi: 11:108.

Isparta'da başımıza gelen bu hadiseden bir ay evvel bir zâta, rüyada ona deniliyor ki, "Resâili'n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler."
Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş. Haşiye

Yirmi Yedinci Âyet
Sûre-i Saf'ta
b810.gif
-1-'dur. Bu âyetteki
b811.gif
cümlesinin makam-ı cifrîsi, 1316 veya 7'dir. Ve bu tarih ise, sabıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılâb-ı fikrî sadedinde, Avrupa'nın bir müstemlekât nâzırı, Kur'ân'ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili'n-Nur Müellifi dahi ona karşı o inkılâb-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sûrede yedi defa
b812.gif
-2- aynı tarihe, hem
b813.gif
-3- dahi aynı tarihe, hem
b735.gif
-4- dahi aynı tarihe, hem
b814.gif
-5- dahi şeddeli ,
b588.gif
bir
b588.gif
sayılmak ve tenvin sayılmamak cihetiyle aynı tarihe, hem
b817.gif
-6- fermanı dahi aynı tarihe, hem
b818.gif
dahi aynı tarihe bil'ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten, delâletten ziyade bir sarahattir ki, Risale-i Nur o nur-u İlâhînin bir lem'ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümatını dağıtacağını mânâ-yı işârîsiyle müjdeliyor. Hem bu cifrî ve müteaddit ve mânidar tevafuklar ise, kuvvetli bir münasebet-i mânevîyeye istinad ederler.
Evet, Resâili'n-Nur'un 129 risaleleri, 129 elektrik lâmbalarının şişeleri misilli, Kur'ân nur-u âzamından uzanan tellerin başlarına
Haşiye
Cihan saltanatından daha ziyade kıymettar bir müjde-i Kur'âniye, bir beşaret-i semâviye bu sayfada vardır.
1 Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nûrunu tamamlayacaktır -kâfirler isterse hoşlanmasınlar. Saf Sûresi: 61:8.
2 Bu [hikmetle dolu] kitabın ayetleridir. (Yunus Sûresi: 1.)
3 Tâ sin. Bunlar yüce Kur'ân'ın âyetleridir. Neml Sûresi: 27:1.
4 Rabbim beni dosdoğru yola eriştirdi.
5 Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir. Hûd Sûresi: 11:56.
6 Onlardan yüz çevir. Enâm Sûresi: 6:68.

takılıp o nuru neşrettikleri meydandadır. Risale-i Nur'un yarı ismi iki defa bu cümle-i âyette bulunmasıyla o münasebeti pek letafetlendiriyor.

Yirmi Sekizinci Âyet

Sûre-i Tevbe'de
b819.gif
âyetindeki
b820.gif
cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber şeddeli
b1069.gif
'lar, birer
b1069.gif
ve şeddeli
b889.gif
asıl kelimeden olduğundan, iki
b889.gif
sayılmak cihetiyle 1324 ederek, Avrupa zâlimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti '24'te ilânıyla o plânı akîm bırakmaya çalıştıkları halde, maatteessüf, altı-yedi sene sonra, Harb-i Umumî neticesinde yine o suikast niyetiyle, Sevr Muahedesinde Kur'ân'ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan 1324'e, tâ '34'te, tâ '54'te tam tamına tevâfukla, o herc ü merc içinde Kur'ân'ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resâili'n-Nur Müellifi '24'te ve Resâili'n-Nur'un mukaddematı '34'te ve Resâili'n-Nur'un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirtleri '54'te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-i hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfâ suikastine karşı tenvir vazifesini tam îfa ettiklerinden, bu âyetin mânâ-yı işârîsi cihetinde bir medâr-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur'ân'a muhalif hâletlerin ekserîsi o suikastlerin ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.
Eğer şeddeli
b889.gif
dahi şeddeli '
b1069.gif
lar gibi bir sayılsa, o vakit 1284 eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un '93 muharebe-i meş'umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resâili'n-Nur şakirtleri yerinde Mevlâna Halid'in (k.s.) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.
Allah'ın nûrunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nûrunu tamamlamaktan başka birşeye râzı olmaz -kâfirler isterse hoşlanmasınlar. Tevbe Sûresi: 9:32.
 

MURATS44

Özel Üye
Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli '
b1069.gif
lar ve
b889.gif
ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirtleri olabilir. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var.
b829.gif
-1- sırrıyla kısa kestik.

Yirmi Dokuzuncu Âyet
Sûre-i İbrahim'in başında
b830.gif
-2- âyetidir. Şu âyetin dört beş cümlesinde dört beş îma var. Mecmuu bir işaret hükmüne geçer.
Birincisi:
b831.gif
cümlesi ifade eder ki: "Kitab-ı Mübîn vasıtasıyla, on dördüncü asırdaki zulümattan, insanlar biiznillâh Kur'ân'dan gelen bir nura çıkarlar." Bu meâl ve hususan nur lâfzı, Resâili'n-Nur'a mutabık olduğu gibi, makam-ı cifrîsi şeddeli,
b588.gif
iki
b588.gif
olmak üzere 1338 veya 9 ederek, harb-i umumî zulümatında telif edilen Resâili'n-Nur'un fâtihası olan İşârâtü'l-İ'câz tefsiri, o zulmetler içindeki zuhuru tarihine tam tamına tevafuku ve âyetteki nur kelimesi, Risale-i Nur'daki Nur lâfzına îma ile bakıyor.
İkincisi:
b833.gif
cümlesi evvelki cümledeki Nuru târif ederek der: O nur Cenâb-ı Hakkın izzet ve mahmudiyetini gösteren yoldur. Bu cümlenin makam-ı ebcedîsi 548 veya 50 olarak, Resâili'n-Nur'un şeddeli ,
b588.gif
bir
b588.gif
olmak üzere adedi olan 548'e tam tamına tevafuk eder. Eğer okunmayan iki elif sayılsa, mertebesine işaret eden iki farkla yine tam tamına tevafuk eder. Bu îmayı teyid eden, hem letafetlendiren bir münasebet var. Şöyle ki:
Alem-i İslâm'ın adedi 1372 ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir nur daima tenvire çalışacağını îma ile Risale-i Nur'un tenvirine remzen için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle, bu cümle makam-ı ebcedî ile altıncı asra ve evvelki cümle gibi
1 Bir damla su denizin varlığına işaret eder.
2 Elif lâm râ. Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından îman nûruna çıkarman, kudreti her şeye galip olan ve her türlü hamde lâyık olan Allah'ın yoluna kavuşturman için sana indirdik. İbrahim Sûresi: 14:1.

b836.gif
kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.
Hem, sabık âyetlerde ise, Resâili'n-Nur'un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra, hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (r.a.) Ercûze'sinde ve Gavs-ı âzam (r.a.) Kasîde'sinde Resâili'n-Nur'a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Üçüncüsü:
b837.gif
kelimesindeki
b838.gif
bakar.
Dördüncüsü:
b839.gif
cümlesi diyor ki: "1345'te Kur'ân'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak." Bu meâl ise, 1345'te fevkalâde tenvire başlayan Resâili'n-Nur'a tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla, Risale-i Nur'un makbuliyetine îma, belki remzediyor.
Beşincisi: '
b840.gif
deki
b841.gif
kelimesi Kur'ân'a has baktığı için hariç kalmak üzere,
b842.gif
cümlesinin makamı Risaletü'n-Nur'un birinci ismine tam tamına tevafuk etmesi, Risaletü'n-Nur'un, Kitab-ı Münzelin tam bir tefsiri ve mânâsı olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder. Çünkü
b614.gif
382,
b844.gif
423,
b845.gif
144, yekûnu 949; eğer tenvin nun sayılsa 999 ederek Risaletü'n-Nur'un (eğer şeddeli ,
b588.gif
bir
b588.gif
sayılsa) adedi olan 948 (eğer şeddeli ,
b588.gif
iki
b588.gif
olsa) 998 sırlı, yani vahiy olmadığını ifade için birtek farkla tevafuk edip ona îma eder.
Elhâsıl: Bu birtek âyette mezkûr beş cümlenin münasebet-i mâneviyeyi gözeterek beş adet îmaları bir kuvvetli işaret, belki bir delâlet hükmüne geçebilir kanaati​

bana bunu yazdırdı. Hatâ etmişsem, Kitab-ı Mübîni şefaatçi edip Erhamürrahimînden kusurumun affını niyaz ederim.
b850.gif
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. Bakara Sûresi: 2:32.​
 

MURATS44

Özel Üye
Yirmi dokuzuncu âyetin sehvine dair tafsilât

b424.gif



Küçük bir sehivden kuvvetli bir işaret-i gaybiye gördüm. Ondan bildim ki, o sehiv bunun içinmiş. Şöyle ki:
Birinci Şuâ olan İşârât-ı Kur'âniyenin, yirmi dokuzuncu âyet Sûre-i İbrahim'in başında,
b852.gif
içinde
b853.gif
cümlesine makam-ı cifrîsi sehven "1334 ederek Risale-i Nur'un fâtihası olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin zuhuru ve tab'ı tarihine tevafukla bakar" denilmiş. Halbuki, melfuz harflerinin makamı 1339 olup o tefsirin fevkalâde iştiharı ve Dârü'l-Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddit ve maddî ve mânevî inkılâpların sarsıntılarından vikaye noktasında -çok emâreler ve müftülerin itirafıyla -birer kale ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılıç hükmüne geçmeleri tarihine tevafukla takdirkârâne bakar. Okunmayan iki elif sayılsa, 1341 edip Risale-i Nur'un mebde-i zuhuruna tam tamına tevafukla bakar.
Bu küçük sehiv şöyle bir mânâyı birden kuvvetli ihtar etti ki: O Sûre-i İbrahim'in (a.s.) başındaki âyetin Risale-i Nur'a remzen bakan yalnız onun dört cümlesi değil, belki o birinci sayfa âhirine kadar münasebât-ı mâneviye cihetinde bir mânâ-yı remziyle, efrad-ı kesiresi içinde Risale-i Nur'a gizli bir hususiyetle îma eder, remzen bakar. Ben şimdilik o hakikat-i remziyeyi beyan edemem. Yalnız kısa bir işaret edilecek.
Evet, Risale-i Nur'un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim'in (a.s.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla şu sûrede daha ziyade Risale-i Nur'u kucağına alıyor. Baştaki âyet, dört cümle ile en karanlık bir asrın kara kara içinde, zulmet zulmet içinde insanları nura çıkaran ve Kur'ân'dan çıkan bir nura parmak bastığı gibi, en
Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından îman nûruna çıkarman için sana indirdik. İbrahim Sûresi: 14:1.

karanlık içinde bulunan ve Risale-i Nur'un cereyanına muhalif gidenleri tarif eder.
Üçüncü Âyet:
b854.gif
*
Bu dahi, üç cümlesiyle bazı münasebât-ı mâneviye ve muvafakat-ı mefhumiye cihetinde ve hem Risale-i Nur'un mesleğine, hem mülhidlerin mesleğine îmaen bakar ve birinci cümlesiyle der ki: "O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidâne tercih edip dinsizlikle iftihar ederler."
Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalâlet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.
Ve ikinci cümlesi olan
b855.gif
ile der ki: "O bedbahtların dalâleti, muhabbet-i hayattan ve temerrüdden neş'et ettiği için kendi halleriyle durmuyorlar, tecavüz ediyorlar. Bildikleri ve onunla ecdatları bağlı olan dine, adâvetkârâne, menbalarını kurutmak ve esasatını bozmak ve kapılarını ve yollarını kapatmak istiyorlar."
Ve üçüncü cümlesi olan
b856.gif
ile der ki: "Onların dalâleti fenden, felsefeden geldiği için acip bir gurur ve garip bir firavunluk ve dehşetli bir enâniyet onlara verip nefislerini öyle şımartmış ki, kâinatı idare eden İlâhî kanunların şuâlarını ve insan âleminde o hakaikin düsturlarını süflî hevesatlarına ve müştehiyatlarına müsait görmediklerinden -hâşâ hâşâ! -eğri, yanlış, noksan bulmak istiyorlar." İşte bu âyet, üç cümlesiyle mânen bu asırda acip bir taife-i dâlleye tam bir tevafuk-u mânevî ile, mânâ-yı işârîsiyle çok efradı içinde hususî baktığı gibi, tevafuk-u cifrîsiyle dahi başlarına parmak basıyor.
Evet, evvelki cümle olan '
b857.gif
in makamı 1327; eğer şeddeli
b1069.gif
ve
b1086.gif
ikişer sayılsa Arabî
* Onlar dünya hayatını seve seve âhrete tercih ederler, halkı Allah yolundan alıkoyarlar ve doğru yolu eğri göstermeye çalışırlar. Öyleleri, haktan pek uzak bir sapıklık içindedirler. İbrahim Sûresi: 14:3.

tarihiyle 1359 edip o tuğyanlı taifenin savletli zamanını göstererek tam tevafukla bakar.
b860.gif
'in makamı; tenvin, nun olmak cihetiyle 1209 ederek şeriat-ı İslâmiyeye suikast olarak ecnebî kanunlarını adliyeye sokmak fikri ve teşebbüsü tarihine tam tamına tevafukla bakar. Ve bu emareler gibi çok îmalarla baştaki âyetin kuvvetli işaret ettiği Risale-i Nur'un muarızlarına zâhir bir surette baktığı gibi, mefhum-u muhalifi delâletiyle dahi Risale-i Nur'a tam bakar. Hattâ dördüncü âyette Risale-i Nur'un Türkçe olmasını tahsin eder ve beşincide Arabî ve Türkçeyi tam bilmeyen ve mürşidleri ve âlimleri perişan olan vilayat-ı şarkiyede Risale-i Nur imdatlarına ve her taifeden ziyade başlarına gelen hadiseler ve âyette
b861.gif
-1- tâbir edilen elîm vakıaları hatırlarına getirmekle ikaz ve irşad etmelerine bir mânâ-yı işârî ve remzî ile emrediyor. Bu âhirki ehemmiyetli işareti beyan etmeme şimdilik izin olmadığından, yalnız herbirinin birtek remzi gayet kısa beyan edilecek. Şöyle ki:
Dördüncü Âyetin:
b862.gif
-2- cümlesi makam-ı cifrîsiyle ve baştaki âyetin işaretleri karinesiyle, risalet ve nübüvvetin her asırda veraset noktasında naipleri, vekilleri bulunmak kaidesiyle, bir mânâ-yı remzî cihetinde, vazife-i ırsiyeti yapan Risale-i Nur'u efradı içine hususî bir iltifatla dahil edip lisan-ı Kur'ân olan Arabî olmayarak Türkçe olmasını takdir ediyor. Evet, bunun makamı '
b863.gif
eki tenvin
b588.gif
sayılmak ve şeddeli
b1069.gif
iki sayılsa ve şeddeli
b790.gif
bir sayılsa 1358, her ikisi bir
b641.gif
sayılsa 1328; şeddeliler iki sayılsa, tenvin sayılmazsa, 1318, hem tenvin, hem şeddeliler sayılsa 1368 ederek Risale-i Nur'un beş devresine ve beş vaziyetine remzen ve îmaen bakar.
Beşinci Âyette:
b1002.gif
-3-
b869.gif
cümlesinde makam-ı cifrîsi, şeddeliler birer




1 Allah'ın geçmişteki azap günleri İbrahim Sûresi: 14:5.
2 Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik. İbrahim Sûresi: 14:4.
3 Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve Allah'ın geçmişteki nimet ve azap günlerini onlara hatırlat. İbrahim Sûresi: 14:5.

birer sayılmak cihetinde 1351 ederek Risale-i Nur'un şimdilik beyanına iznim olmayan ehemmiyetli vazifesinin ve bu evâmir-i Kur'âniyeyi imtisalinin tarihine tam tamına tevafuk-u cifrî ve muvafakat-ı mâneviye karinesiyle ve kıssadan hisse almak münasebât-ı mefhumiye remzi ile Risale-i Nur'a îmaen bakar. Daha yazılacak çok gaybî işaretler var; fakat izin verilmedi, şimdilik kaldı.​
 
Üst Alt